4 Eylül 2021 Cumartesi

Bahşiş

Bizimle aynı dönemin askeri olmasına rağmen yaşça bizden epeyi büyük Muzaffer anlattı bir gün; öğle yemeği sonrası karargâhın çaprazındaki garajın çardağında güneş rehaveti tadında çaylarımızı yudumlarken.

Aslında o gün Samsun'dan Merkez Komutanı, lakabını Gestapo taktığımız Z. Binbaşı gelmişti ve Komutan'a rapor verecekti.

Biraz önce komutanın odasına girmeden ve hazırlık yaparken parkasını çıkarmış, Muzaffer'e asması için uzatmış, emir kipiyle "Şunu as!" demiş.

Muzaffer de alıp asmamış, manalı bakmış. O da "Sen kimsin ki!" demiş. "Ben Komutanın Postasıyım ve ondan başkası bana emir kipiyle konuşamaz ki o da asla konuşmaz," demiş Muzaffer de.

Oysa kibarlık her kilidi açar, rütbe gücü ile küçümseme edaları da bizim ekibi fena bozar.

Muzaffer bunu anlatınca biz güldük. Karakterle bir çatışmamız olmasa da sıklıkla Samsun'da karşılaşıyoruz. Kendisi Samsun Merkez Komutanı olmanın yanı sıra aynı zamanda da Samsun'daki Askeri Kampın Komutanı. Bu bilgi şimdilik kenarda durabilir, an itibariyle üzerinde durulacak bir durum da değil zaten...

O gün Muzaffer'in bize anlattığı bir başka şey çok ilginçti. Gençlik havasıyla kulağımıza küpe yapmıştık.

Bizim Muzaffer askere gelmeden önce İstanbul'da, o dönemin en özel, İstanbul'un  sosyetesi ve havalı kitlesine hizmet veren, üyelerinin kendilerine verilmiş gümüş anahtarla özel localarına girdikleri, dönemin en önemli assolistlerinin sahne aldığı, menüleri dillere destan, gazinolu yıllara farklı bir konseptle dalan gazino-gece kulübü Gümüşkapı'da çalışıyor. En önemli gazetecilerden gazete patronlarına, fabrikatörlerden müteahhitlere,  sanatçılardan bankacılara kadar ülkenin en bilinen, hangi meslekten cebi dolu insanları varsa buraya üyeler.

Bir T.S.M. şarkıcısının rüzgârının kasırga tadında olduğu yıllar.

Magazin sayfaları Gümüşkapı ile dolu, çocuk merakıyla ve ülkece okuyoruz.

Mekân Maslak'ta ve yine gazetelerden bildiğimiz üzere sahibi on parmağında on marifetli insan örneklerinden biri olan Hasan Kazankaya.

Günlerden bir gün bir grup insan geliyor, Gümüşkapı'ya. Muzafferler de diğer ülke insanları gibi grubu bir masaya alıyorlar. Ancak o dönem namı arş-ı âlâda olsa da şahıs mekânla, Muzaffer ve tayfasıyla ve müşteri seviyesi ile uyumlu değil.

"Donatın," diyor.

Masa donatılıyor ama hizmet kalitesi diğer müşterilere olan gibi değil, fark göze çarpıyor.

Gecenin sonu gelirken masa hesap istiyor, hesap geliyor. Ödeniyor ve bir tomar da bahşiş bırakılıyor.

Muzafferlerin gözleri ışıl ışıl. Mehter marşıyla karşılamaya İzmir marşıyla uğurlama...

Ertesi gün aynı grup, yine geliyor. Sahnede dönemin en popüler assolistlerinden biri var. Muzafferler bu kez kapılarda karşılıyorlar ve gece boyunca masaya pervaneler.

Masaya hoşluklar da yapıyorlar...

Gece bitmek üzere, assolist son şarkılarda. Sahne çiçek bahçesi.

Hesap isteniyor ve ödeniyor.

Bahşiş bırakılıyor... ama yüzler bu kez resmen düşüyor.

Diyor ki masadaki en Heybetli kişi: "Dünkü bahşiş bu akşamki ilgi ve hizmet içindi. Bu da dün akşamki için."

Bu yaşanmışlığın kıssadan hissesi: Aynı yere sıklıkla gelmeyi düşünüyor ve iyi hizmet istiyorsanız, siz bilirsiniz.

Yazı yine bir kıssadan hisse ile ama başlıkla alakasızca ve bir tavrın, akla gelmeyecek bir biçimde başa nasıl bela olabileceği ve kısmen de "etme bulma dünyası" ile ilgili olaylar dizisi ile sonlanacak.

Bir gün kargâhta, namluya mermiyi sürüyor Muzaffer, silah patlıyor ve yerine hazırladığı çömez postanın ayağına geliyor kurşun; hafta sonu ve biz orduevindeyiz. Karargâh karışıyor tabii ki. Sonuçta komutan adamlarını ne kadar seviyor ve kolluyor olsa da hem de karagâhta ve herkesin önünde olan bu durum için yapılacak tek şey, ceza.

Nöbetçi subayı doğal olarak rapor tutuyor.

Çömez'in ifadesi alınıyor; kazaydı diyor ve şikayetçi değil.

Ama bu çare de değil.

Hafta içi ve biz tugaydayken olsaydı kapatabilirdik.

Komutana rapor ediliyor durum. Biz de haberdar oluyoruz.

Mesai günü bir ceza veriliyor mecburen, ama suça göre çok hafif: Muzaffer Amasya'dan Samsun'a sürgüne gönderiliyor.

Z.Binbaşı'nın eline düştü Muzaffer.

Şehre geldiğimde ziyaretine gidiyorum; saçlar kesik ve sivil cezaevinde görevlendirilmiş, sürekli nöbet ve yorgun. Karizma yerlerde.

Oysa Komutan eminiz ki subay gazinosunda görevlendirilsin ve ezilmesin niyetiyle Merkez Komutanlığı emrine göndermişti. Ona yapılan muammeleyse rahatsız edici: "Sen ha, bak elime nasıl düştün," intikamı.

Bu olmaz, olamaz!

Arkadaşımızı asla ezdirmeyiz.

Döner dönmez durumu Apo ile Cemal'e anlatıyorum. Hemen o gün Komutanı alıp eve götürürken konuyu açıyorlar, ilk Samsun'a gidişte de Z.Binbaşı'ya soruyor Komutan: "Muzaffer?"

Tabii ki kem küm.

Komutan ince adam, ayarı inceden veriyor.

Diyor ki: "Muzaffer kampta görevlendirilecek ve benim postam olacak!"

Yani...

"O kaddar!"

8 yorum:

  1. Sizin şu askerlik maceralarınıza hayranım:) Kıssadan hisse mevzuu da ibretlik:) Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Aslında çok olay var dönemi itibariyle ve tanıklıklar çok, ara ara yazmaya çalışıyorum:)

      Sil
  2. Askerlikte rütbe kimi zaman Hitlerimsi davranışlara neden olabiliyor. Zavallı Muzaffer kurduğu haklı cümlenin kurbanı olarak intikam ateşinin oyuncağı misali. Sürgün falan:(
    İyi ki birlik beraberlik işe yarıyormuş da hak yerini buluyormuş. Muzaffer terhis olduktan sonra Gümüşkapı'da devam etmiş midir? Bir de oradaki H harfi büyük olunca şahıs Hasan Heybetli olabilir diye düşündüm:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gümüşkapı'nın yaşamı bildiğim kadarıyla uzun sürmemişti. Ekibin diğer üyeleri ile hâlâ sürüyor ilişkilermiz, Muzaffer bizden büyüktü ve bizden sonra terhis oldu. Onunla ilişkimiz karargâh kısmıyla sınırlıydı, macera alanlarımızda yoktu o. Tam isabet, bizzat kendisidir.:)

      Sil
  3. Erkek milletinin başkaca anlatacak bir şeyi yoksa, öyledir, güzeldir diyebiliriz:)

    YanıtlaSil
  4. Yalnız o masanın heybetli kişisi tarafından arkadaşınıza ve tayfasına verilen derse bayıldım. Ertesi gece iyi hizmet almak için yüklü bahşiş bırakmak ama alınan iyi hizmete rağmen bir gece öncenin intikamını yerde bırakmamak :)) Demek ki kimseyi hafife almamak gerek hayatta.

    "Birini gerçekten tanımak için ya onunla yolculuğa çıkmak ya da alışveriş yapmak gerekir" diye bir söz var, bilirsiniz. Bence yemeğe gitmek de birini tanımak için iyi bir yol. Garsona, valeye vs. nasıl davranıyor, yemek sipariş ederken nelere bakıyor, hesabı öderken cebinde akrep varmış gibi mi, bahşiş bırakıp teşekkür ediyor mu? Tüm bunlar karşınızdakinin kişiliği hakkında bir fikir edinmemizi sağlıyor.

    Erkekler ve askerlik anıları konusuna gelirsek, askerliği olaysız geçmiş bir erkek bile tanımadım. Ama başkalarının hikalerini kendi başından geçmiş gibi anlatanlara rastladım, şüphelenince detay sorular sorup anlatanı kilitlemişliğim bile var :)))

    YanıtlaSil
  5. O ve arkadaşları için de geleceği dönük pek faydalı olmuş zaten, anın çok kaliteli ve tetbiki bir eğitim olduğunun altını çizerek anlatmıştı:)

    Kesinlikle yemeğe gitmek, katılıyorum. Çok da keyiflidir ve yeni karakter keşifleri için bence en doğru ortamdır. Bak içimde bir ateş tutuştu şimdi; yemeklerden heybeme düşenler, diye bir seriye mi başlasam:)

    Valla aradan onca yıl geçtikten sonra bizim askerlik hikayemizi biraz bükerek bana anlatanla bile karşılaştım:) Erkek milletinin bir askerlik, iki çapkınlık hikayelerine mesafeli olmakta yarar var:)

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP