Öncelikle militarizme ve onun her türden uzantısına karşı olduğumuzu belirtmeliyiz mi?
Türü ve yararı ne olursa olsun her türden darbeye karşı olduğumuza vurgu yapmalıyız mı?
Askerin sanki bir partiymişçesine görüş belirtip gündeme ilişkin sözleri kamuoyu önünde propaganda tonunda söylemeye hakkı olmadığını düşünmeliyiz mi?
Sonradan siyasete giren bir takım askerlerin vakti zamanında bu ülkenin bir bölgesinde orman yakmaktan dışkı yedirmeye, köy boşaltmaktan faili meçhullere kadar bir çok gayri insanı önleme imza atmış olduklarını sorgulamalıyız mı?
Araştırmalarda en güvenilir kurum çıkma halinden ve bir kısım kamuoyunun kuruma duyduğu sempatiden güç alan bir takım komutanların gündelik siyasete bulaşmalarına, polemik çamuruna batıp kurumlarının ağırlığını tüketmelerine üzülmeliyiz mi?
Halkın vergilerinden oluşturulmuş silahlı gücün olanaklarına sırtını dayayarak halkın tercihlerini yok sayan, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." sözünü görmezden gelen bir avuç askerin kendi tartışılmaz doğrularından yola çıkarak ülkeyi ayar etmesine ayar olmalıyız mı?
Elinde silahı olmayan Tapu Kadastro Genel Müdürünün bu güce ulaşamayan şanssızlığına da şefkat duymalıyız mı?
Bu ülkede askerlik yaşı geldiğinde silah altına alınanların dışındakilerin, asker olmaları konusunda gırtlaklarına basılmadığını bilmeliyiz mi?
İç siyasette kendi başarısızlıklarını bir türlü göremeyen, iktidardaki rakiplerini alt etmek için siyasi alanda fikir üreterek, daha fazla çalışarak mücadele etmek yerine askerin gücüne sırt dayayarak o kurumu günlük siyasete sokan siyasi parti başkanına da yeter artık demeliyiz mi?
Bütün bunlara rağmen...
Gazetelerde yazıldığı sayıda komutanın ve subayın katıldığı herhangi bir plan tatbikatta ya da seminerde, gazetenin iddialarının içinde olduğu bir sunum gerçekten yapılırsa ve üzerine beş bin sayfalık metin de yazılmışsa zaten darbe olur mu?
Önceki paragraftaki duruma bakıp bu türden düşünceleri aklından geçirecek sapkın fikirli askerler yoktur diyemeyiz mi?
Plan tatbikatın ne olduğunu bilenler(!) olarak, önceki paragrafın birinci cümlesinin altını kalın kalın çizip, o kalabalıktaki sunumlar, seminerler ya da plan tatbikatlarda cami uçurmalar, kendi uçağını vurmalardan ve darbe planlarından bahsedilemez diyebiliriz mi?
Ama şunlar olabilir mi misal?
O toplantı, plan tatbikat ya da adı her neysenin içinde bulunan ve orada normal bir sunum yapan yetkili biri; tüm o kabul edemediğimiz senaryolarında içinde barındığı sapkın fikirlere sahip olabilir mi?
Tüm bu fikirleri de kendisiyle aynı düzlemdeki bir grupla başka yerlerde paylaşabilir mi?
Aynı ortamlarda sıklıkla bulunmuş ve o grupla birlikte hareket eden bir başka sapkın fikirli kişi, zaman içinde pozisyon olarak istediği yere gelemediğinde kazık yediğini düşünerek "Ben size sorarım." duygularının harekete geçmesi sonucunda da suçsuz metinlerin içine suç teşkil edenleri şırıngalayıp servis edebilir mi?
Bir gazeteci arada bir de olsa "Neden bu dosyalar hep bana gelir." diye düşünmeli mi?
"Yahu neden bu belgeleri bana getiren vatanseverler(!) vakti zamanında değil de üzerinden yıllar geçtikten sonra gündeme taşırlar." diye sormalı mı?
Gündem üzerine oynamak isteyen kişiler(ülkeler) insanların meslek hırslarını, meraklarını, ön yargılarını, kendi inançlarına olan samimiyetlerini, kendi dünyalarının kaf dağında yaşama hallerini fark ederler mi?
Dolayısıyla hangi türden haberlerin üzerine kimlerin atlayabileceğini gayet iyi bilirler mi?
Hepimizde bir nebze de olsa önümüze gelen bir durumu kendi inançlarımıza, sempati ya da antipatilerimize göre yönlendirerek anlatma huyu vardır mı?
En demokrasi aşığı ve en hukukçu cumhurbaşkanlarımızdan biri, rektör atamalarında en çok oyu alanı değil de kendi değerlerinden bakarak uygun gördüğünü görevlendirdiğinde biz demokrasi aşıkları, bu yapılanın demokratik kurallara aykırı olduğunu haykırmıştık mı?
Askeri seven vatandaşlar olarak bir darbeyi sevip bir darbeyi sevmediğimizi fark ederek demokrasiye daha çok sahip çıkmayı düşünüp, her seferinde ağlaya ağlaya askere koşmasak da oy verdiğimiz partilerin çakılı başkanlarına sesimizi duyursak mı?
Bir başbakan, bütün uluslararası ilişkilerdeki gücünü varlığından aldığı bir kuruma imalı laflarla babalanırken ve şüpheli bir darbe senaryosu üzerinden mağduriyetin keyfini çıkarırken bir eylül ayında gerçekleşmiş olanından hala hesap soramıyorsa; bu, miyavlamak anlamına gelir mi?
Vakti evvel bir zamanda bir büyük ülke, bir küçük ülkede olan bir darbe üzerine "Bizim çocuklar yaptı." diye sevinç naraları atmıştı mı?
Sonra yeşil kuşak denen bir hatta bir kaç darbe ve karışıklık olmuştu mu?
Yeşil kuşaktaki ülkelerden birinin darbecisiyle bizim darbecimiz kardeşlik ilanı vermişlerdi mi? Küçük darbeci bizim ordumuzda eğitim görmüştü henüz genç bir subay iken... Hatta siyah beyaz formalı bir takımımızın hasta taraftarıydı kendileri mi?
Yeşil kuşak bir projeydi mi?
Ilımlı islam diye güncellendi mi?
Partisini kurup ilk seçimlere katılacağı dönemde bir takım cemaatlere mensup yakın arkadaşlarımız; siyaset tartışmalarında, seçim öncesi görüş alışverişlerinde -ülkemizde en değerli icazet referansı olan- bir büyük ülkenin de liderlerini çok tuttuğunu ve istediğini, kar suyu gibi kulaklarımıza üflemişlerdi mi?
13 eylül sabahı darbeye gerekçe olan kargaşa şıp diye kesilmişti mi?
O darbe Türkiye'deki güçlü ideolojilerin önünü kesip tasfiye etmişti mi?
Biz demokrasicilik oynarken, ülkeyi sivilleştiriyoruz derken birileri, ülkedeki muhalif siyasetçilerin haline de bakarak keyiften gülüyor olabilirler mi ?
Biraz düşünsek mi?
Personelinin büyük çoğunluğu aydın ve uzak görüşlü olan ordumuzu hep birlikte siyasetin içinden çekip alarak bir kaç ihtiras sahibinin kendi emellerine alet edebileceği bir kurum olmaktan çıkarıp layık olduğu ve hak ettiği yere oturtsak mı?
Söz gümüşse sükut altın mı?
22 Kasım Cuma
1 saat önce
yaklaşık 40 fırça darbesini keyifle okurken, uzun uzun düşündüm. ve karar verdim: mı :)
YanıtlaSil