27 Aralık 2024 Cuma

Çookk Güzelll Adamdın... Ama Çooooookkkkkkkkkkk Güzel!

Sanırım öte dünyaların birinde güvenilir, güzel, gönülden can, şahaneler ötesi, fıstık gibi bir adama ihtiyaç vardı. Telefonu az önce aldım. Oturup onunla olan anıları yazsam defterlere sığmaz. Yeryüzünde hiç ama hiççç kimsenin kalbini kırmamış biri varsa O'dur.

Şahane bir ekiptik, şahane arkadaşlar...

Şahane yer, şahane içer, şahane sohbet ederdik ki biz nispeten küçüklerdik. Otomotiv sektörünün farklı dallarındandık ama bir yanıyla da birbirimizin rakibiydik.

Ülkenin farklı şehirlerinden gelen meslektaşlar şaşırırlardı; çünkü ülkenin farklı şehirlerinde benzerlerimizden yoktu. O kadar anı biriktirdik ki ciltlerle kitaba sığmaz. Yazıyı hiç düşünmeden yazmaya gayret ediyorum, çünkü haberi az önce kızkardeşimden aldım. Gözümden bir damla yaş düşsün istemiyorum.

Bir film gibi akıyor zaman; hangisini hangi özelliği ile yazsam bilemiyorum. Yaşadığım, güzel insanlarla geçirilmiş dolu bir hayatsa, bu hayatın önemli bir kısmı sanayi sitesine bulaşmış insanlardı.

Şaşarlardı başka kentlerden gelen insanlar, meslektaşlar. Hatta dile getirirlerlerdi başka hiçbir yerde rastlaşamadıkları arkadaşlığımızı. Bu kez güzel adamlardan, adı güzel, kendi güzel, arkadaşlığı güzel, koyu Beşiktaşlı Göksenin abi, gitmiş.

Biliyorum ki bizi daha önce bırakıp ama hep kalbimizde olan gitmişlerle buluşacak.

Takatim yok.

Olsa hepsinin adını tek tek yazacağım şuraya, lakin gözyaşlarımı, yazının burasından öte, sanırım tutamayacağım.

Ve iyi ki yazmışım dediğim, 2008 tarihli bir gün ile onu sonsuzluğa uğurlayacağım.

Göksenin Abi İle 24 Saat

17 Aralık 2024 Salı

Muhabbet mi Söz mü Nişan mı?

Bir kez daha şunu anladım ki yazma ritminden kopunca geri dönüş zormuş. Standartlara göre verdiğim ara, planlı olsa da uzundu bence... Öyle olmasa olayın öncesine dair, şimdiye kadar en az üç yazı çıkmıştı klavyeden. Ama düşünce yerinde olsa da ve yazmak istense de el gitmemişti her seferinde.

Boş ekrana boş hafıza ile bakıp bakıp dursam da bir türlü girememiştim -futbolcu deyimi ile- topa. Bugün için and içtim, öyle geldim çalışma masama ve dokunmaya başladım klavyenin tuşlarına. Şu noktaya vardığımda yazma standartıma kavuşmuştum sanki, o halde dökülebilirdim.

Uzun bir birliktelikti, onlar benim çakmadığımı sansalar da; şirkete gittiğim zamanlarda konuşma üsluplarından anlıyordum olan biteni... ve çaktırmıyordum. Belki kızkardeşim biliyordu, belki de son günlerde bilir oldu. Oğlumuz 10 numara bir yakışıklıdır, güzel kızımızın da edası, endamı, boyu bosu yerinde... Olay aslında aileler kısmına daha önce fısıldansa da oğlumuz yine de ağır gitmeyi tercih etmişti.

Bu fikri desteklediğimi de söylemeliyim.

Develer tellal pireler berber iken devrine ulaşınca, olay biraz da uzayınca konunun bir yere bağlanmasının istendiğinin sinyaller gelmeye başlamıştı. Oğlumuz sabrın sonu selametçidir ki ben de onunla aynı fikirdeyimdir. Lakin annemiz ve babamız sağ olsa, emir komuta onlarda olacağı için ve bir an önce torun kucaklamak isteklerinden kaynaklı olarak, her ne kadar benim ve kızkardeşimin çocukları babanneye bu imkanı sağlamış olsalar da erken kayıp ve torun hevesi ve hayalleri tavanda baba, yine de torunları göremeyecekti.

Karar verilir, gün tayin edilir ve önceki akşam, aslında gençler yüzük takmaya başlamış olsalar da olayın adının konması anlamında bir araya gelinir. Aileler birbirleriyle kaynaşmışlardır, bu anlamda sorun teşkil edecek hiçbir şey yoktur. Sohbet sanki kırk yıldır birbirlerini tanıyan insanlar arasında gelişmektedir. Öte yandan oğlumuz işi garantiye almıştır ve bir yıldan önce bir evlilik söz konusu değildir.

Ailelerse şöyle düşünmektedirler, gençler zaten kendi aralarında anlaşmışlar -muhtemelen bizim oğlan nedeniyle- onlar bilirler, sonuçta çocuk değiller ve kararları bizim için saygıya değerdir demişlerdir.

Gecenin en hoş tarafı hazırlanan tabaklardır. Hepsi muhteşemdir çünkü kız babası aşçıdır, buna hanımefendilerin katkısını da katarsak işin yeme kısmı muhteşemdir.

Ama daha güzeli arada oluşan sıcaklıktır. Ve taraflarda oluşan kızımız ve oğlumuz ve biz iyi insanlarla akraba oluyoruz düşüncesi ve sıcaklığıdır.

Bu saatten sonra da bize onların çizecekleri yolda yürümek ve nihai kararlarını beklemek düşmektedir. Önümüzde bir yıl vardır ve yolun sürpizlerinin,

kısalıp uzayacağı ise hem heyecan hem meraktır!

3 Aralık 2024 Salı

Ya Blogdaşlık Olmasaydı

yeşerememiş yapraklara benzer miydik?

Dün hayatımın en hoş hallerinden birini yaşadım. Ayaklarım yerden kesildi dersem abartmamış olurum. Elbette tüm sevinçlerimde olduğu gibi enn sevdiğim kadınla da paylaştım olup biteni ve hislerimi...

Şu hayatın en güzel olaylarından biridir etkileşim, güzel insanlara enn yakışan tavırdır da aynı zamanda.

Bir kitap, enfess bir şiir kitabı; sevgili blog arkadaşım Şule'den, ve bence büyük bir ifade ile süslenmiş bir kitap üstelik.

Ve kargocu genç, sen kitabı şirin zarfı ile birlikte kapıya bırak, zili çal ve ben henüz kapıyı açmamışken asansörle kaç...

Sürprizin hakkını vermek, budur bence de...


Ve Sevgili Şule, bize yakıştırdığın içerikten yola çıkarak zahmet verip gönderdiğin kitap için çok ama çookkkk teşekkürler; o kadar kıymetli ki o, üstelik bize yakıştırman ve ardındaki tavrın.

Unutulmaz anlar hanesinde artık bu enfes şiirlerle bezenmiş kitap;

onu süsleyen, daha anlamlı kılan ve yaşanan duygularla ve sevinçlerle birlikte...

Sana ve beyefendiye çok teşekkürler ve çok sevgiler ve çok selamlar...

Görüşmek üzere...



Ve bu şahane kitaptan rastgele seçtiğim bir kaç şiirin -meraklıları için- yine rastgele seçilmiş birkaç satırı.




Sana üç gül sayıkladım bir de şiir

şiiri kokla bana gülleri söyle


Adının önünde durdum

ışıkları yanıyordu

adının önünde eğildim

gece kokuyordu



Kuştan kalma bir göğün altında

maviden kalma bir denizin üstünde


Perdeler yelkenli gibi dalgalanıyor

tül gözlerini kırpıştıryorsa

vardır eylül sabahının bir bildiği



Aydır sıla, sıladan tül

içrek tine sarmaşır dil

o karangu maviliği içim bil


Büyü tenden öte yalım geçti bel

hiçsenkuşu vadimüstü uçtu el

gece taşım gülün ile küstü sel


ikiye yan gönlüm sargın nicene

gözü tenden som yakınım aysıla

hiçimden bir odasılık tüttü gel!


27 Kasım 2024 Çarşamba

Enfes Bir Akşamın Demi

23.11.2024


Benim dişçimle randevum var, Enn Sevdiğim Kadın ise bir toplantıya katılacak. Şehrin aynı coğrafyasındayız. Buluşmayı planladığımız nokta ise çok sevdiğimiz mekânlardan biri; blog dostlarımızla da çok hoş zamanlar geçirdiğimiz, mezeleri lezzetli, rakı adabını bilen, müşterileri nitelikli bir kulüp...

Benim randevum saat 15'de, gidiyorum ve işim 15 dakikada tamamlanıyor. O'nu arıyorum, toplantısı henüz tamamlanmamış, o halde istikâmet Hakan diyorum. Orada laf lafı açıyor, henüz telefonum çalmadı. Derken kapıdan giren kadın tam benim önümde duruyor. Kafamı kaldırıyor ve şaşırıyorum. Oysa telefonla teyitleşme, ardından ikimize de çok yakın mekânda buluşma idi plan.

Karşımda kot pantolunu ve montu ile tam anlamıyla bir fıstık var. Ona bir kez daha bayılıyorum, elbette hayranlıktan coşmuş gözlerimi bir süre sonra geri alıyorum, Hakan'la vedalaşıyor ve enn sevdiğimiz mekâna doğru yürümeye başlıyoruz. Planımız kısmen kış nedeniyle etrafı korunaklı hale getirilmiş açık alanda oturmak. Önüne geldiğimizde görüyoruz ki masalar rezerve, çünkü televizyonda Fenerbahçe'nin maçı var. O halde mimarisi çok hoş, eskiden ev olan tarihi binaya...

Masamızın manzarası çok güzel, sokak zaten güzel ve evler de elbette...

O halde klasiklerle donansın masa.


"Peynir lütfen, Arnavut ciğeri lütfen, beyin lütfen,"

ve garsonumuzun önerisi ile üzeri yoğurtlu adını bilmediğim bir lezzet daha... Ve elbette 35'lik Yeni Rakı ve bir kase buz. Ekranlarda maç ama bizi hiç rahatsız etmiyor. Sohbet şahane, hayaller, planlar, siyaset, kitaplar, geçmişten ânlar, anılar derken el atmadık konu kalmıyor. Bir de Sinop hayali ekliyoruz sohbete... Dışarıda enfes bir yağmur var. Ve usul usul, uzun bir zamana yayarak içtiğimiz 35'lik bitiyor. Ödemeyi yapıyor, garsonu boş geçmiyor, herkese teşekkür ediyor ve enfes yağmurlu geceye ve sokağa atıyoruz kendimizi.


Şimdi trene doğru yürüyoruz. Yağmur yağmaya devam ediyor. Üzerimizdekiler su geçirmez, o nedenle dilediğince yağabilir. D&R'a giriyoruz. Enn Sevdiğim Kadın kitap alıyor. Sonra trene doğru yürüyoruz, yağmur şiddetini artırıyor. Tam da bir şarkının söylenme zamanı, hani sözlerinin en vurucu yeri "Yağmurun sesine bak, aşka davet ediyor," olan... Keyfimiz gıcır, trende keyife devam, şahane sohbet, ıslanmamış planlar, akıp giden gecenin erken saatleri. Keyiften ölüyorum.

Bizim istasyon görünüyor, yine bir vedalaşma ânı, gülümseyerek ve çok mutlu bir adam hallerimle iniyorum trenden. Bir klasik tekrar edilecek, çünkü ara beni dedi. İstasyondan denize doğru çoookkkk mutlu bir adam yürüyor, aklında güzel bir kadın var, bu sunumlar zihninden pırıltılarla gökyüzüne ulaşıyor.

Kıskanmıyorum.

Çünkü o adam benim. Az sonra da şahane bir kadınla telefonda konuşacağım ve 10 yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen o konuşma sanki bu akşam onunla tanışmışım ve o nedenle soluk soluğa, kısmen şımarıkça ve ilk akşammış tadında olacak.

Bunu nasıl becerdiğimize, bu hisse, tazeliğe her seferinde aradaki tüm zamanları silerek nasıl ulaşabildiğimize, eve doğru yürürken ve bir yandan yağmurun tadını çıkarırken, yine şaşıracağım ve bu şahane kadını o andan itibaren özleyeceğim.

24 Kasım 2024 Pazar

Kışların En Güzeli*

06/02/2016-

Bir an.
...


...

Günün ruhları dürtükleyen saatleri başladı.

Kuralım artık masayı.

Haaa unuturum sonra, yolculuğun en keyifli ânlarından biri gelen ve giden Doğu Ekspresleri'nin karşılaşma noktası. Erken gelen bekliyor. Geçiş ânı keyifli. İnip beklemek de o ânı...

Diz boyu karlar. Peronda bekleyen yolcular ve ânı dondurmak isteyen fotoğraf makineleri.


Kars Migros Jet'i sevdik biz. Şarabımızı oradan aldık.

Sevilen'in Adatepe'si.

Tanışıklık var. Litrelik, vidalı kapak. Üç üzümden müteşekkil sek bir kırmızı şarap; Cinsault, Carignan ve Cabernet Sauvignon.

Havalı di mi?

Alkolü %12. İçimi keyifli, hatta çok eğlenceli.

Taze bir şarap bu. Tren için özellikle seçildi. Fiyatı makul, 19.50TL.

Fiyatıyla hava atan çok şarabı cebinden çıkarır.

Peynirler zaten muhteşem. Fransa'da bile bulamazsınız. Çünkü Kars'ta.

Yalnız peynir, kete, Şam fıstığı uyumu muhteşem. Çok da eğlenceli. Şarap da yakıştı valla. Haaa bu bir tren keyfi; planlanmış bir mizanseni de var tarafımızca. Aynı peynirlerin asil tamamlayıcısı ise alkolü daha yüksek şaraplar. Mesela %14 alkol oranlarıyla Sevilen İsa Bey ve Parsel NO: IX. Mesela Buzbağ'ın Diyarbakır ya da Elazığ'ı,

ya da ikisinin kupajı.

Tren usul usul. Biz de usul usul. Zaman donsa mı yoksa aksa mı?

Çünkü bir parça kete üzerine bir küp eski kaşar, gravyer, mezelik gravyer, eritme ya da çeçil koyup üzerine de bir adet Şam fıstığı yerleştirdiğiniz ânda ortaya çıkan tat muhteşem. Çok eğlenceli bir lezzet bu. Bir de buna bir süre sonra bir yudum şarap ekledinizmi,

gel keyfim gel.



*Şu uzun yazıdan unutulmaz bir ân...

17 Kasım 2024 Pazar

Ben Bazen Hayal Yaşarım!

17 Nisan 2012

"Üzerinde sahibinin adı olmayan bir hayat yoktur."* Nobokov.



"Mesela tansiyon yükselmiş,

illet bir baş ağrısıyla sarmaş dolaş,

yatak yorganla kardeş düşler içinde kulaçlar atarken,

hep eksik kalmış cümlelerimi düşünmüşümdür.

Ve her bu haldeyken bir sürü insan geçer akıl defterimden...

Ve ben her seferinde söylenmemiş kelimelerimi ard arda dizer, her avuca özel cümleler bırakırım.

Çok saklı bahçem, o saklı bahçelerde çok sayıda "aslında ne olmuştu"larım vardır.

Akıp giden zamanın bir yerinde, avuçlara avuç olsam, gözlerine bakıp aslındalarımı döksem isterim."



Diye yazmışım.

Sanki bugünlerimi görmüş, kendimle büyük bir hesaplaşma için kılıcımı kuşanmaya başlamışım!

14 Kasım 2024 Perşembe

Sen de Beni Güzel Hatırla

16+ ifadeler içeriyor olabilir!..


... O, o günkü sıkıntılarına değecek bir şefkat eli arıyordu.

Oysa daha dün, onu Tadelle'lerle seven, kendince çok haklı ama yine de umursuz bir telefon konuşması sonunda evliliğe gidecek olan sevgilisi ve O'nun en can arkadaşı gelmemişler miydi?

Kesmemişti!..
... Kapıdan çıkarken karşıdaki bina bir başka sayfayı açıyor. Çünkü o evin katlarında şehrin en popüler kumaşçısı ailenin abisi, yengesi ve ablası, bir katında ise kurucu babası ve annesiyle birlikte, "Kiminin her şeyini sunarak bir türlü yaratamadığı duyguyu; yalnızca çantasından çıkardığı bir Tadelle'yle yaratabilen, bir kartpostalın arkasına yazdığı şiirle duygularımı göz ucuma yığabilen insan güzelliği..." oturuyordu.
... Usul rakı yudumları, su olup akan cümleler, anılar, gündemler derken bir ânda; bugüne kadar hakkında yazmadığım ama yazmaya karar verdiğim, hayatımın en zor yıllarından, asker ve taze bir yirmilikken, ve belki de üzdüğüm, bir seçilmiş olarak televizyon ekranında O siyah beyaz gözükmüşken; Kenan Evren ve avanesinin tam kadro katıldığı 12 Eylül 1980 darbesi sonrasındaki ilk 19 Mayıs günü ve ilk kez yapılan canlı yayında; bayrağı Bandırma Vapuru'ndan aldıktan sonra limandan uzun bir mesafe koşarak onu tören alanına taşıyan, bizim bölük gazinosunu yengemiz koşuyor diye tıkabasa dolduran, tek kanallı siyah-beyaz TRT ekranından akan, elbette kasılmama sebep olan ve sonrasında adı -şehrimizde- Bayrağı Taşıyan Kız olarak kalana geliyor. Ve başka mekânlara, başka ânlara doğru yürüyor kelimeler...


*


Yıl 1982 ya da 81'in ortaları, askerlik sonrası hayallerimi bir ölüm nedeniyle erteleyeceğimi hayal bile etmiyorum, güçlü ve uzak coğrafyalara dönük planlarım var. Askerliğiminse son demleri. 20. yaş 21'e selâm duruyor. Askere gelirken tüm eski ilişkilerimi kapatmaya ve dönüşte yeni bir sayfa açmaya karar vermiştim. Baba öleli bir yılı biraz geçti. Artık ben kardeşlerimin de bir anlamda babasıyım. Onlar henüz biri kolejde olmak üzere öğrenciler, ben de asker. Şehrime sıklıkla gelebiliyorum; işlerle ilgileniyor, okulu bırakmak zorunda kalan ve henüz 15 yaşında olan kardeş ise mağazayı yönetiyor ve birliğim bu nedenlerle izin konusunda bana anlayışlı davranıyor.

Yakın arkadaşım olmakla birlikte benden bir kaç yaş büyük K. evlenmek üzere, henüz nişanlı. Bir gün tanıdıkları, arkadaşları olan bir kızdan söz ediyor bana. Tanıdığım biri değil ki bu normal, benden iki, üç yaş küçük. Bu durum o yaşlardan bakınca, ne yani bebe mi büyüteceğiz dedirtiyor erkeğin ukalasına. Askere gelirken kendime vaad ettiğim üzere tüm eski ilişkileri sonlandırmış ve artık kitabımda yeni sayfalar açmaya karar vermiş bir durumdayım. Fakat tam da o zamanlarda yukarıdaki çerçeve içine alınmış cümleleri bir gün yazılarımda kuracağımı bilmiyor, hayal bile etmiyorum.

N. voleybolcu, okul takımının kaptanı, endamı yerinde ve şehrin en güzel kızlarından biri; ellerine ve parmaklarına ve ojeli tırnaklarının rengine bayılıyorum. Boy bos onda ve iyi bir smaçör. Lise camiasının tüm öğrencileri kendisini tanıyor ve bu anlamda çok da popüler. O'nu beğeniyor ve seviyorum ve K. ile eşinin evinde bir hafta sonu tanıştırılıyorum. Şehre geldiğim her dönemde işlere bir göz atıyor, kardeşle durumu değerlendiriyor, bunun dışındaki tüm boş anları ise N. ile geçiriyorum. Elbette küçük amcam hafta sonu yengemi ve kuzenlerı alıp bize geçiyor, ben de amcamdan devraldığım anahtarlarla amcamların evine... Seks beni zihinsel olarak da rahatlatıyor, bu anlamda bir sorun yok ama onunla iken sınıra gelebilirim ama o sınırı aşmamam gereken de bir nokta var. Bunu hissediyorum ve o sınırı sadece bir şartla aşabileceğim ise teklifim üzerine sade bir dille bana ima edilmiş durumda, bu durumu o günlerden bakınca anlıyor, yadırgamıyorum da... Benim şehrime gidemediğim zamanlarda o en can arkadaşı ile beni görmeye birliğime kadar geliyor ve o günkü yüklerim, koşullarım açısından bakınca gerçekten de varlığı ve sevgisi hayatıma son derece iyi geliyor. Seviyorum, varlığı çok kıymetli, bünyem it lakin sanki gönlüm de onu seviyor. Bunda bulunduğum durumun ve duygusal ihtiyacımın yanı sıra fiziksel ihtiyacımın ve arzumun bir etkisi var mı? O an için bunu sorgulayamıyor olsam da sanki var diyebilirim, varlığından mutluyum, onu seviyorum çünkü çok nadir olan bir şey yapıyor, talep ediyor ve onun bana verdiği bir fotoğrafı yanımda taşıyorum. Fotoğraftaki kızı fiziken de seviyorum.

Süreç devam ediyor, şevişmek önceliği olan bir genç adam, buna itirazı olmayan bir genç kız, tüm bunlara rağmen nerede durması gerektiğini -o sınırı aşmak isteği baskın olsa da- bilen bir genç erkek. Her şey mutlu!

Üzerimdeki sorumluluklar ve baskılar tansiyonumu hoplatıyor, enn amcam olaya el koyuyor ve üniversite hastanesinde çekap'tan geçiriliyorum.

Hoş geldin yüksek tansiyon!

Askeri hastanede ve takipteyim. Çok sürpriz biri ziyaretime geliyor, tanıdığım en özel insanlardan biri, o ziyareti anlattığım yazımda şöyle de bir cümle kuruyorum: "Oysa daha dün, onu Tadelle'lerle seven, kendince çok haklı ama yine de umursuz bir telefon konuşması sonunda evliliğe gidecek olan sevgilisi ve kız arkadaşı gelmemişler miydi? Kesmemişti!.. O, o günkü sıkıntılarına değecek bir şefkat eli arıyordu."

Bir üçgenin içindeyim. Evlilik hayalim ve planım yok. Yaşım tam bir hergele, ben istesem bile o kabul etmez. Birlikte olduğum kız çok popüler, hayali var, onda da çok tutarlı ve samimi ama an itibariyle evlilik fikri bana çok uzak. Tam da o sırada bir İzmir seyahatimde Cemal ile onların dükkânı önünde otururken şehrimde öğretmen olan İzmirli bir kızdan söz ediyor, bu işime geliyor ve şehrime döndükten itibaren de onunla başka bir hikâye oluşmaya ve gelişmeye başlıyor. Diğerini üzme pahasına...


O'nunla sonra hiç bir ortamda rastlaşmıyoruz. Sonra, aradan geçen uzun bir zaman sonra, Tırtıl ve ben yürürken karşıdan gelen siyah kot takımlı, vücut hatları mükemmel, 35 sonu-40'lı yaşlarda bir kadın dikkatimi çekiyor, bir göz teması oluşuyor ama kısa, yan yana geçtikten bir süre sonra bende bir ışık yanıyor ve geri dönerek bakıyorum, o sırada onun da geri dönüp bana baktığını görüyorum ve jeton düşüyor, çünkü O...



10 Kasım 2024 Pazar

Ne Filmdi Ama!

Ne izlesem diye abonesi olduğum portalda ilerliyorum.

Afişin biri dikkatimi çekiyor.

Serde çocukluğumun televizyon yönetmeni olma hayali var.

Elimde de -her zaman- hayali bir kamera...


Sadece afişlerine göz attığım birçok filmi bu hayal akşamıma, o akşamın geç saatlerine ve gecenin ıssızlığına yakıştırmıyorum.

Ama bir afişte kalıyorum.

İçgüdülerime her zaman olduğu gibi bu kez de sahip çıkıyorum. Gün gece yarısına doğru usul adımlarla ilerliyor. Elimde kumanda kanepeye uzanmış bir konfor içindeyim lakin geceyi fişekliyor, onunla ortaklaşıyor ve oynat Buraneroscuğum içgüdüsüyle kumandanın tuşuna basıyorum,

ve 2024 yapımı taze film başlıyor...

Bir kez daha çok istediğim ama hayatın izin vermediği hayallerimle buluşuyor ve yönetmenin kamera kullanımına ve açılarına bayılıyorum.

Hakeza oyunculara ve oyunculuklara da...

İzlediğim bir ütopya eyvallah. Sever miyim? Belki bazen... Ve o belki bazenlerin an itibariyle içindeyim.

O kadar içindeyim ki 109 dakika bir asır gibi geliyor. 109 dakika filmin uzun olduğunun altını çiziyor, farkındayım. Ama üç saati aşmış filmler de izlemiş bünye bu kez sanki o süreyi de aştık duygusu içinde ve o derece filmin izleyicisi değil de karakteri olmuş durumda. Serde yukarıda da belirttiği ve çok kez yazılarında altını çizdiği üzere televizyon gazetecisi, yönetmeni olma hayalleri de var. Ne kadar mütevazı olsa da kendi kamerasını kullanış tarzının hakkını yememek gerekir ki kendine çektiği belgesellerinde üstelik teknik olanaksızlıklarına rağmen, montajları hiçbir ek araç kullanmadan, kayıt halindeyken sadece kamerayı durdurup başka açılara ya da yakın planlara bu durdurma anlarında ayarlayıp, kayıda kaldığı yerden devam ederek, bütünlüğü hiç bozmadan şahane kullanmış da biri. Yani izleyicinin bu anlamdaki alt yapısı da kuvvetli. Yönetmene ise helâl olsun sana demiş durumda.

Giriş ve ilerleyiş harika, kanepede uzanmış olsa da bu sadece görüntü; çünkü film çoktan yazıda bahsi geçen şahsı ele geçirmiş durumda; hem sıradan bir film izleyicisi olarak hem de kamera kullanımı kendine has ve geçmişte, hatta çocukluğunda diyebileceğimiz yaşlarda çok beğeni almış biri olarak.

Bu satırların yazarı bir alaylı eyvallah lakin çok da emek vermişti; çocukluğunda ve ilk gençliğinde bu işlere... Çünkü en büyük hayali film değil ama blogda da çok kere söz ettiği üzere televizyon yönetmeni olmaktı ancak hayat izin vermemiş ve bir gece, henüz ölüm haberini almadığı saatlerde, askerken ve tektipini giyerken buraya kadar bu hayaller demişti hayat ona.

Bu birikimlerden bakarsam ve sinemasever biri olarak filme yönelik altını çizmem gereken noktalar şunlar oldurdu ki oldu. Öncelikle bu izleyici filmin akışına ve sahne gerçekliklerine bayıldı. Final bir ütopya idi. Çok emek verilmişti ve bu bir ütopya mantığı ile izlenince mükemmeldi. O sahnelerin bir şehir yapısında bu derece gerçekmiş gibi canlandırılması yüreğin yanı sıra pek çok özellik daha gerektirirdi ki, sanırım yönetmende ve bu filme para yatıranlarda bu fazlası ile vardı. Filmin yakın tarihli olması ve portallarda an itibariyle bulunması izleyici için bir şans olmuştu ki finale yönelik eleştirileri olsa da, yine de  helâl olsun size diyerek yapım ve yönetim ekibine ve oyuncu kadrosuna yürekten seslendi ve filme emek koyan herkesi çok alkışladı.

Sonra yazının sonuna -kendisi özellikle izlememiş olmasına rağmen- bir fragman koysam mı acaba diye düşünmeye başladı. Önce koymamaya karar verdi. Sonra enfes bir anlatımla seslendirilmiş, fragmana göre biraz uzun ve filme yönelik açıklamalar yapan alttaki, ipuçları da veren kayıtla rastlaştı. O sırada kendi fikirleri ile bir iç savaş yaşamaya da başladı, ve özü koyma o fragmanı derken, bir yanı da en azından filmi sevmeseler bile filme verilen emeği göstermek, eleştirilerime rağmen merak edecek izleyiciler olacaktır mantığı ile bazı sinemaseverleri filmden yoksun kılmamak adına söz konusu özeti yayınlamaya karar verdi.

O halde -meraklılarına- iyi seyirler!



İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP