Geçen Hafta Pazar
Evden çıkıyorum. Sırt çantam tam tekmil: Mini fotoğraf makinesi, okumakta olduğum kitap, ne olur ne olmaz diye atılmış yağmurluk, olur da kalabalığa karışırım diye ve toplu taşım araçları için sürekli bulundurulan maske...
İstikametim belli. Niyetimde pide var ancak türü konusunda fikrim net değil ve yürürken bünyemin ilgili mercileriyle sürekli istişare halindeyim. Ve enn bayıldığım minik, bir kaç masalı, karakterlerini sevdiğim, akıcı bir bulvarın tam da köşe başındaki Pide Dünyası'na atıyorum adımımı.
Ocağın başındayım, hoş geldiniz ve hoş bulduk ile birlikte hâl hatır faslı tamam. Bir ikilem yaşasam da ağzımdan çıkan kelâm net.
"Peynirli tek yumurtalı lütfen."
"Kaşarlı mı?" sorusuna soruyla yanıt:
"Kaşar ve beyaz peynir karışık olabilir mi?"
Mutabıkız.
"Bir de çay, fincanla ve pide ile birlikte lütfen."
Bulvarı boydan boya gören masamda kitabımın içinde yok olmuşken, gün ve hava işbirliği muhteşem. Mekân en sevdiklerimden, şirinlik abidesi, özenli... ve onunla tam anlamıyla mavilim mavişelim durumu yaşarken pidem, çayım ve salatam masadaki yerlerini alıyorlar.
Hadi bakalım kolay gelsin; enfes bir yaşamak ânı için sahne hazır.
Ustam ellerin dert görmesin. Bu nasıl bir incelik ve tabii ki çıtırlık... Kaşar beyaz peynir kombinasyonunun tereyağı ile ortaklaşması her zamanki gibi... yani olağanüstü bir senfoni. Yumurta elbette rafadan.
Usul usul,
kısmen bıçak kullanarak ama daha çok parmaklarımızla,
tadına doya doya...
Hep birlikte ölüyoruz ve ödemeyi yaparken de memleketi bu hale getirenleri Allah'a havale ediyor, ustadan ve servisimizi yapan gençten teşekkürleri ve ellerinize sağlık ifadelerimizi eksik etmiyoruz.
*
Leyla Karagözlü Bir Ceylandır
Başka Sinema filmleri -artık- olmayınca sinemanın yarattığı boşluğu doldurmak için televizyona takılmış durumdayım; televizyondan film izlememe inadım inadından vazgeçmediği içinse sadece dizilere takılıyorum. İstediğim gün ve saatte izleme fırsatı veren portalım sayesinde keyfim gıcır. Leyla'nın rozesi ve beyazı denenmiş durumda ve memnuniyet had safhada... En keyifli beyazlardan biri kategorisindeki yeri net; fiyat kalite ortaklığı şahane. O halde günlerdir gözümün içine bakan kırmızı ile de bir el sıkışalım bakalım. Kadehimi uygun ölçüde dolduruyor, kadehin ağzını minik porselen çanak ile kapatıyor ve kadehi en az 10 dakikalık bir süre için buzdolabının orta rafına bırakıyorum.
Dönüşü muhteşem. Öküzgözü, Cabernet Sauvignon işbirliği olağanüstü. Kadifemsi dokusuyla benim diyen bir çok şarabı cebinden çıkarır. Bitimi yerinde, sabırsızlık asla yaratmıyor ve bir kadehini uzun bir zamana yaymayı başarıyor. Fiyatıyla da benim diyen pek çok kırmızıya kesinlikle nal toplatıyor. İyi bir yemek eşlikçisi olacağı kesin ki henüz denemedim ama bir aperatif olarak damakta bıraktığı tat iz bırakıcı. Muhteşem bir eşlikçi olduğunun altını şahsen, kalınca çizerim.
Başka Sinema filmleri -artık- olmayınca sinemanın yarattığı boşluğu doldurmak için televizyona takılmış durumdayım; televizyondan film izlememe inadım inadından vazgeçmediği içinse sadece dizilere takılıyorum. İstediğim gün ve saatte izleme fırsatı veren portalım sayesinde keyfim gıcır. Leyla'nın rozesi ve beyazı denenmiş durumda ve memnuniyet had safhada... En keyifli beyazlardan biri kategorisindeki yeri net; fiyat kalite ortaklığı şahane. O halde günlerdir gözümün içine bakan kırmızı ile de bir el sıkışalım bakalım. Kadehimi uygun ölçüde dolduruyor, kadehin ağzını minik porselen çanak ile kapatıyor ve kadehi en az 10 dakikalık bir süre için buzdolabının orta rafına bırakıyorum.
Dönüşü muhteşem. Öküzgözü, Cabernet Sauvignon işbirliği olağanüstü. Kadifemsi dokusuyla benim diyen bir çok şarabı cebinden çıkarır. Bitimi yerinde, sabırsızlık asla yaratmıyor ve bir kadehini uzun bir zamana yaymayı başarıyor. Fiyatıyla da benim diyen pek çok kırmızıya kesinlikle nal toplatıyor. İyi bir yemek eşlikçisi olacağı kesin ki henüz denemedim ama bir aperatif olarak damakta bıraktığı tat iz bırakıcı. Muhteşem bir eşlikçi olduğunun altını şahsen, kalınca çizerim.
*
Cuma Bir Özgecandır
Mathias Enard ile tanışma kitabım, pek yakın bir zamanda -tekrar- paylaştığım yazıdan da anlaşılacağı üzere Pusula'dır. Uzun bir aradan sonra, Ocak 2021'den beri okunmayanlar rafında beklemekte olan kitabı, biraz da yeniden paylaştığım Pusula yazım nedeniyle gaza gelmemin sonucunda -iyi ki- elime alıyorum; çünkü daha ilk metrelerindeyken, kitabın içinde erimiş durumdayım. Ona bir kıyak yapmam lazım, o halde şu güzel yaz akşamında, özellikle yazın enn sevdiğim okuma noktalarımdan biri olan Afiyet'in daracık, tek yönlü ve parke taşlı Lozan Caddesi'ni boydan boya gören verendasındaki masama götürmeliyim.
Vitrindeki pastalara meftun durumdayım. Yeni üretim yapmışlar ve çeşit sayısı muhteşem. Hepsini alasım var lakin kendimi tutsam iyi olacak. En gözümü ısıranlardan ikişer tane seçerek, pek tatlı genç kıza söylüyorum ve ek olarak da bir fincan çay lütfen diyorum. Ben kitabın içinde yok olmuşken masam da hazır oluyor. O halde, "gel keyfim gel."
Kitabın içinde yok oluyorum çünkü -bir kez daha- bayıldığım coğrafyadayız; Ortadoğu, Akdeniz, Kadim savaşlar... ve karakterler. Su gibi akıyor sahneler, olayların göbeğindeyim. Kelimelerden oluşan bir görsel şölen. Savaş. İnsan. Enard'ın akademisyen kimliğinden fışkıran edebi dil ve her biri film karesi olarak bütünleşen ve gözümdeki beyazperdeden zihnime akan sahneler... Öyle kapılmışım ki normalde yalayıp yutmuş olacağım pastaları edepli bir gurme gibi ağır ağır tüketiyorum; şaşkınım bu keyfi yaşatan kendime... Uzun kalıyorum ve 508 sayfalık, noktanın neredeyse hiç kullanılmadığı romanın 100 sayfasını yalayıp yuttuğumu fark ediyorum ama tavsiye konusunda kendimi yine öne atmayı, en azından şimdilik düşünmüyorum.
Mathias Enard ile tanışma kitabım, pek yakın bir zamanda -tekrar- paylaştığım yazıdan da anlaşılacağı üzere Pusula'dır. Uzun bir aradan sonra, Ocak 2021'den beri okunmayanlar rafında beklemekte olan kitabı, biraz da yeniden paylaştığım Pusula yazım nedeniyle gaza gelmemin sonucunda -iyi ki- elime alıyorum; çünkü daha ilk metrelerindeyken, kitabın içinde erimiş durumdayım. Ona bir kıyak yapmam lazım, o halde şu güzel yaz akşamında, özellikle yazın enn sevdiğim okuma noktalarımdan biri olan Afiyet'in daracık, tek yönlü ve parke taşlı Lozan Caddesi'ni boydan boya gören verendasındaki masama götürmeliyim.
Vitrindeki pastalara meftun durumdayım. Yeni üretim yapmışlar ve çeşit sayısı muhteşem. Hepsini alasım var lakin kendimi tutsam iyi olacak. En gözümü ısıranlardan ikişer tane seçerek, pek tatlı genç kıza söylüyorum ve ek olarak da bir fincan çay lütfen diyorum. Ben kitabın içinde yok olmuşken masam da hazır oluyor. O halde, "gel keyfim gel."
Kitabın içinde yok oluyorum çünkü -bir kez daha- bayıldığım coğrafyadayız; Ortadoğu, Akdeniz, Kadim savaşlar... ve karakterler. Su gibi akıyor sahneler, olayların göbeğindeyim. Kelimelerden oluşan bir görsel şölen. Savaş. İnsan. Enard'ın akademisyen kimliğinden fışkıran edebi dil ve her biri film karesi olarak bütünleşen ve gözümdeki beyazperdeden zihnime akan sahneler... Öyle kapılmışım ki normalde yalayıp yutmuş olacağım pastaları edepli bir gurme gibi ağır ağır tüketiyorum; şaşkınım bu keyfi yaşatan kendime... Uzun kalıyorum ve 508 sayfalık, noktanın neredeyse hiç kullanılmadığı romanın 100 sayfasını yalayıp yuttuğumu fark ediyorum ama tavsiye konusunda kendimi yine öne atmayı, en azından şimdilik düşünmüyorum.
*
Bir Başkadır Cumartesi
Bugün mesai yok, oh be! Dibine kadar şımarıklık o halde... Sırt çantamda kitap ve fotoğraf makinesi, o nedenle bugün ki görev ustaya; arabada üç harfli ne ise Nikon'da odur benim için. Gençlik başımda duman! İstikamet minik bir park. Bazı yazılarda ufakça değindiğim, berberimle aynı güzergâhta, yokuşunun hatırı sayılır, mahallenin içinde, çocuklar için tüm aletlerin olduğu, tepeden geçen uçaklara el sallanabilecek noktada ve an itibariyle kimsesiz parkta; gölgedeki tek banka yerleşiyorum.
Az önce yokuşun ortalarındayken bir pastaneye girdim ve alışveriş yaptım, ufak çaplı; yokuşu tırmanmadan önce Migros'dan aldığım kolamsa buz gibi.
Kuruyorum avare masamı. Kedi kardeşle bir iletişimimiz var ama o benden havalı. Gençliğine veriyor, yemezler diye iç geçiriyor ve gülümsüyorum. Burnundan kıl aldırası yok... da, ben de kaçın kurasıyım. Oraya buraya gidiyor, dallara zıplıyor, arada yan gözle bana bakmayı ihmal etmiyor ancak ben, istemem yan cebime koy mesajını yakalıyor ve kendimden biraz uzağa ama yine de yakına sofrasını kuruyorum. Keşke öngörüp de fazla alsaydım diye düşünmekle birlikte karnının tok olduğunu da fark ediyorum ki, tavır beni yanıltmıyor. O halde kitaba devam; arada gökyüzündeki uçaklara selamı ihmal etmeden...
Parkın hemen sırt tarafında bir site var, park bir anlamda bahçesi gibi. Oradaki balkon konuşmalarını duyabiliyorum, bu hoşuma gidiyor; olağanüstü sessizliğin içinde pek hoş dedikodular, gülümsetiyor. Aynı zamanda uçaklar da bana bir mesaj veriyor. O mesajları akşam enn sevdiğim kadın ile paylaşıyorum. Sanırım bayram sonrası, eğer aksilikler olmazsa, bazı özlemler sona erecek gibi... Gözümüzde tüten bir şehir ve mekânlar var. Elbette sevdiğimiz insanlar da...
Günü Türk Kahvesi ile sonlandırmak istiyorum. Birisine nazire yapacağım; çok yorumumda kahve kitap fotoğraflarına imrendiğimin altını çizen cümleler kurduğum Yüreğimin İklimi blogunun yazarı, Özlem'e.
Rotamı kahveciye çevirdim ve önündeyim; ancak minik bahçesi dolu.
O halde Pazar ola hayrola...
*
Pazar Gavurlar AzarKahvaltıyı sarkıtıyor, zamanı minik kahvecinin tahmini açılış saatine göre ayarlıyorum.
O kahve bugün mutlaka içilecek!
Yine de sahilden uzayıp zamanı sarkıtarak, ağır adımlarla denizden uzaklaşıp, mahallemizin iç kesimlerine doğru rotayı çevirip, ikinci bulvara ulaşıyor ve dümeni kahveciye çeviriyorum. Adımlarım ağır olsa da dükkân kapalı. Olsun o zaman küçük dere boyunca köprüler geçer üst kesimlere doğru turlar, derenin öte yakasından dönerim ve o zamana kadar da açılmış olur, diye düşünüyorum ama... o önüne vardığımda bana diyor ki: Pazar günleri kapalıyız. Ona rağmen akşam bir kez daha gelip kontrol edeceğim.
Nasip.
Eskiden emlakçı olan, pidecimin karşı köşesinde ve bulvarın altında kalan kadim evlerden evrilerek pastaneye dönen mekâna çöküyorum. Üç farklı ekler ve bir de limonata siparişi veriyorum ve bahçedeki ağaç altı masalardan birine oturuyorum.
Bir yandan enfes limonatamı içerken bir yandan ekleri ufak ufak götürüyor yanı sıra da bu şahane ortamda kitabın satırlarında yok oluyorum; lakin kitapla kahveyi biraraya yine getirebilmiş değilim...
Eve dönüyorum. Gün akşam ve geceye evrilmek üzere. Deniz camı tıklatıyor. Hava enfes. İçimde kurtlar oynaşıyor; fikrimde kahve kitap buluşması ve fotoğraf.
Çıkıyorum evden; kahve, kitap ve fotoğraf buluşması için hedefim İskele Kafe. Oraya doğru yürürken fikrim diyor ki: "Şu minik ve şirin pastane?!" Biran orada Türk Kahvesi olmayacağını düşünüyorum nedense... İçime sinmiyor, İskele Kafe'den bir enstantane... Kıvrılıyorum, tatlı Sude'nin çalıştığı şirin pastaneye. Bahçe ışıkları kapalı, usulca giriyorum ki görünürde kimse yok.
Mutfağa doğru hareketlenmişken tam, Sude görünüyor, "Türk Kahvesi yapıyor musunuz?" diyorum ki... Bingo!
"Sade lütfen..."
Bahçe ışıkları yanıyor.
Kitabım elimde.
Kahvem harika...
Sunum ve ortam ise...
pofuduk yastıklara sırtını dayamış ben için,
adeta bir rüya.
*Başlık Şenay'ın söylediği Sev Kardeşim adlı şarkıdan...
Afiyetler olsun. Hülya
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Hülya, iyi bayramlar şimdiden:)
SilPazar Gavurlar Azar
YanıtlaSilİlk defa duyduğum bir söz. Kahve ve kitap ikilisi güzel oluyor. İçki olayı ortama göre almışlığım olmuştur çalışırken. İş hayatı bitti o da sonlandı. Çay ve kahve yoldaşım oldu o saatten sonra...
Afiyet olsun devamlı olsun,
Bizim çocukluğumuzdan bir tekerleme, babannemden bize miras:) Kahveye devam, o mekanı yeni keşfetmiştim, sakin ve sevimli.
SilTeşekkür ederim
Oooh sefanız daim olsun Buraneros, içimi açtın! Hayatın tadını çıkartmak tamamen insanın içiyle alakalı, içi güzel olan tadını da güzel çıkartıyor.. Bize de güzeli görüp güzelleşmek kalıyor :)) Aynen devam! Nefes molasısın!
YanıtlaSilÇok teşekkürler. Nazım'ın basit yaşayacaksın sözünün de olduğu şiiri, yoldaş o. Bir de bizim coğrafya çok avantajlı, biz çocukken şehrin en ücrasıydı, dağdaki köyün en beğenilmez, kızlara verilen topraklarıydı, şimdi canlılığı ve mekanlarıyla pek çok sahille aşık atabilir:).
SilLeyla'nın her rengine bayılıyoruz, evet :) Ve fakat Leyla bile kaça katlandı ilk keşfettiğimizden beri değil mi sevgili Buraneroscuğum?
YanıtlaSilTüm fotoğraflar şahane ama en güzeli tabii ki fesleğenli olan. O zaman, Tolga Çandar da şarkısı ile eşlik etsin bize : https://www.youtube.com/watch?v=R6G59i7k2p0
Leyla her şeye rağmen ve bugünün koşullarından bakınca, verdiği keyfi de katarsak sevgili Şule, kalitesine oranla bence ucuz! Elbette patronlar duymasın bunu:) Yalnız geçende kıyaslim diye Carrefour'a baktım, onlar satmıyorlar. Şarkı için teşekkürler, hâlâ Tolga Çandar'la devam ediyoruz, filtre kahve eşliğinde:)
Silgüzel fotoğraflarınızla ve akıcı anlatımınızla, yaşanılası anlarınıza eşlik etmek keyifti:)
YanıtlaSilkitapla kahveyi buluşturmak mühim benim için de, afiyet olsun..
Çok teşekkür ederim, yorumu okumak da benim için keyifti:) kahve kitap eşleşmesi genelde filtre kahveyleydi, imrenince bizim kahve ile oldu bu kez:)
SilBu hayatımıza belki bir kere gelmiş olabiliriz sevgili Buraneros Beycim. Lakin benim bir sonraki hayatlarım için ilk hedefim önce bir panda olarak dünyaya gelmek, ardından gelenle de artık nirvanaya erip, karmamı nihayetlendirmek. Daha doğrusu buraya uzun zaman sonra tekrar komşuculuğa gelene kadar böyleydi. Şu an araya bir yaşam daha alıp "hayatı Buraneros keyfiyle yaşayanlardan" olarak gelsem mi yoksa nirvanam zaten bu mu olur diye derin düşüncelerdeyim. Ha, notumuzu da düşelim, pandacılık baki. :)))
YanıtlaSilPandacılık baki, eyvallah. Lakin şu komşuculuk meselesi önemli... Bilirsin ki tiryakiniz. Uzun aralar verip de bizi gülmekten mahrum bırakmasanız nasıl olur acaba... Tamam bir de ecza dolabımızda külliyatı ile Eprahim Kishon'umuz var lakin Şaşkın'ın yeri de hep ayrı. Hem yazmanın insan iyi gelen bir yanı da olduğu söylenir ki tecrübe ile de sabit.... Yoksa bu alemde işimiz neydi bizim. Düştük, sevdik, her şey yolunda olsa da vazgeçemez hale geldik. Bu vesile ile iyi bayramlar dilerim:)
SilCiddili konular, ciddili teknik ve teknolocik konular, raporlar, sunumlar, Türkçesi yetmez İngilizce reklam metinleri derken alev almış gri hücreciklerimi az biraz dinlendirebilirsem bu bayram tatilinde, Şaşkın'a da az biraz ilgi göstereceğim inşallah diyelim. :)) Mutlu bayramlar...
Silİnşallah o halde:)
SilNeredeyse noktanın hiç kullanılmadığı bu kitaba merak sardım. İnternette bir bakayım.
YanıtlaSilKitap ile kahve, birlikte yürümüyor ben de. Bir türlü tutturamadım. :)
Arada bir şımartmalı insan kendini. Kahve mi kahve, pide mi pide, pasta mı pasta...Kedide olduğu gibi, keyfim bilir. :)
Afiyet olsun size.
Fotoğraflar harika, anlatım muazzam...Bu muazzam anlatımı yazıya dökmek herkesin harcı değil. Bunu naçizane belirtmek istedim. Okuyan, düşünen beyninize sağlık olsun.
İyi bayramlar...:)
Doğunun gelmişine geçmişine ve genelde tarihe ilginiz varsa kitabı seversiniz. 25, 30 sayfalık bölümlere ayrılmış şekilde kitap ve bu da noktasızlığa rağmen mola imkanı veriyor. Kendisinin anlatım diline ve bölgeye hakimiyetine ilk okuduğum romanı Pusula'da hayran kalmıştım zaten, onunla ilgili bir yazım vardı bu ayın 20'sinde ikinci kez tek parça halinde yayınlamıştım; 15. Yıl Özel Sayı için, alt başlığı Ama Pusula Şahane Bir Romandır ki ilk yayınladığımda bölüm bölümdü; orada yazarla ilgili düşüncelerim daha geniş, isterseniz ve vaktiniz olduğunda ve daha önce okumadıysanız, o yazıya da bir göz atmanızı öneririm, bu kitabı almadan önce:)
SilÇok teşekkür ederim övgüleriniz için, ben de size ve ailenize iyi bayramlar dilerim:)
Rica ederim, ne demek...
SilBu paylaşımınızı okur okumaz yazarın kitaplarını araştırmıştım. Gördüğüm kadarıyla ülkemizde dört kitabı yayımlanmış. Sizin paylaştıklarınızın dışında Hırsızlar Sokağı ve Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara kitaplarının özetlerini okuduğumda ilk düşüncem kesin almalıyım oldu. Hele son kitapta Michelangelo'yu anlatması beni daha da cezbetti. :)
Evet, tarihi kitapları okumaya büyük ilgim var. Rönesans dönemini de anlatıyorsa, o zaman akan sular durur benim için. :)
Daha geçenlerde okuyup bitirdiğim, İngiltere, Galler ve Fransa'nın 12. yüzyıl dönemini anlatan Elizabeth Chadwick'in Muhteşem Şövalye kitabını ben de size öneriyorum. Bu yıl, 8 Mart Kadınlar Günü diye Migros'tan 9 liraya almıştım. Aynı kitabı, kitapçıda ( Migros'la yanyanalar ) 95 liraya da görmüştüm, alırken araştırın derim.
Bol okumalı, güzel günler diliyorum size. :)
Kitabı not aldım, öneriniz doğrultusunda kitapçımda araştıracağım, çok teşekkürler. Enard konusunda son diyeceğim, Mıntıka'dan önce ilginizi en çok çeken kitabı ile başlayarak onunla tanışmanız, o sırada bir kitapçıda Mıntıka'ya da göz atmanız, severseniz ve okumalıyım derseniz ne âlâ :)
SilÇok teşekkürler, o güzel günlerden ben de size diliyorum:)
Pide konusunda takıldım Sevgili Okul Arkadaşım, sonuna kadar keyifle okudum ancak pide konusu aklımı aldı bir kere. :))
YanıtlaSilBir de sonlara doğru bir yerlerde yakında yapılması ihtimali olan bir seyahat konusu dikkatimi çekti; bakalım o uçaklar kimi nereye götürecekmiş? :)
Pide fena Sevgili Okul Arkadaşım, pide dünyasında yaşıyor olsak da bazı pideler kendine özgü ki bu onlardan biri, ustamız işini seven ve pideye kendi yorumunu katan genç bir adam. Evet uçaklar ve seyahatler , her zaman bir gizem içerirler zaten de bu kez pandemi özel durumu nedeniyle bayağı gizem de kalmak durumundaydılar, bu da hoş bir heyecan oldu aslında:)
Silİç huzuru, en sonunda ulaşılan kahve ve kitap ile taçlanıyor. Sabah motivasyonu oldu benim için de, sevgiler, teşekkürler 🌼🎉
YanıtlaSilSevgiler, iyi bayramlar... ve teşekkürler:)
SilŞu koca yazıda her kare ve anlatım mükemmel ama benim aklım Leylâ' da kaldı. Cidden roze ve beyazın olduğu kadar kırmızıda da iddialılar. Dolapta kuzu gibi yatıyor roze.. düşünüyorum ve acaba diyorum napsam?? :)))
YanıtlaSilİyi bayramlar @>------
Hepsi ayrı güzeller... Ama kırmızı da kırmızı işte, şık şarap kesinlikle... Bekler her şarap belli bir anı der ya Sideways'de; bu üçlü de öyle... dolapta bekleyen roze sanki İzmir, bayram ve mevsimlerden yazı bir araya getirince, yakışır... :))
SilMerhabalar.
YanıtlaSilKeyifli ve pozitif enerji salgılayan bir paylaşımdı. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. Dünyaya geldiysek, geriye yapacak tek şey kalıyor; her anı en iyi ve güzel bir şekilde değerlendirmek, yaşamak. Var mı daha bunun ötesi? Yok! O halde, hayatın tadını çıkarmaya devam edelim.
Sağlıcakla ve esen kalın. İyi bayramlar dilerim.
Merhaba Recep Bey,
SilÇok teşekkür ederim, ben de emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim. İyi bayramlar. Çok haklısınız, çok çalıştık, çalışmaya bir yandan hâlâ devam ama artık hayatın o güzel nefesini de hissetmek lazım... Her ne kadar koşullar zorlayıcı olsa da ufak mutluluk anlarını da edinilmiş tecrübelerle güzel kullanmak gerek... Yoksa mevcut koşullardaki bu hayatı çekmek zor. Belki basit yaşayarak, azla yetinerek de olsa yaşama dokunmakta fayda var. Bize dayatılana boyun eğersek sanki bu hayat boşmuş gibi gelebilir, o nedenle az olsun bizim olsun deyip hayatı ıskalamamak gerek... diye düşünüyorum.
Esen kalın.
gerektiğinde azla yetinerek hayatı ıskalamamak adına tespitinize yürekten katılıyorum.
YanıtlaSilTeşekkür ederim:)
SilBen maskeye takıldım. Biz İstanbul kalabalığında var ya, şansa dolaşıyoruz:) Güya dikkatliydim. Bu kalabalık bizi insanlıktan çıkarıyor inan ki:)
YanıtlaSilMaske kalabalık -kapalı- ortamlar için, genelde de tren için, çok kalabalık olduğunda takıyorum; sakinken ve insanlar arası mesafeler makulken ve açık havada takmıyorum:)
SilYazıyı okurken yazın coşkusunu hissettim:))) Aşırı keyifle okuduğum yazılarınızdan biri daha ve tabii ki tatlı bir gülümsemeyle okuduğumu eklemem gerekiyor:)))
YanıtlaSilPeynirli pide sevmem aslında ama öyle güzel göründü ki gözüme, bir ara tekrar deneyeceğim:) Ekler ve limonata benim zayıf noktam olabilir ,aşırı severim:))) Leyla görünce aklıma siz geliyorsunuz artık marketlerde gördüğüm zaman, çünkü ilk sizin yazılarınızda okumuştum:)))
Kediler hep havalı ama çok tatlılar:))) Mıntıka kitabı dikkatimi çekti, daha önceden bilmiyordum.
Aşırı pozitif ve keyfimi yerine getiren bir yazı oldu:))) Bugün okuduğum blog yazılarından en çok sizinkini sevdim:)))
Ne mutlu bana , keyif verdiysem ve de gülümsettiysem seni:) Ben de limonatacıydım çocukken, sonra sonra yine limonatacıyım ama farklı şeyler de eklendi doğal olarak:)
SilPeynir önemli ki bu pideci onlardan... bir de Sürmene peynirinden pide yapan pidecim var, o da muhteşem... Peynir dışı pideler için başka bir mekânı tercih ediyorum. Daha önce ondan da söz etmiştim:) Mıntıka'dan hoşlanmama ihtimalin yüksek, diğer cevaplarımda da yazdığım gibi politik bir roman ve bol miktarda çatışma var, biraz da ortadoğu coğrafyasına, oradaki siyasi anlaşmazlıklara falan ilgi ve merak yoksa keyifsiz gelebilir ama merak ediyorum farklı dünyalarda ne olup bitiyor dersen başka:)
Gün gibi gün oldu. Otobüs yolculuğu öncesinde miskinlik çökmüş halimi, sabah beri birikmiş Buraneros yazıları okuyarak katmerledim. Şaşkınım Kovamın yazısı ile başlayan gün sen ile şenlendi, gezdim, doydum,durdum, gülümsedim, sarıldım, hayal kurdum, mis bir şarap ile güzelleşen kafamı kahve ile dengelerin.
YanıtlaSilİyi yolculuklar o halde... şenlendik sayende, eylemlere de bilmukabele:)
YanıtlaSilNe güzel dopdolu bir hafta olmuş. Her bir gününe ayrı bir imrendim desem yeridir. :)
YanıtlaSilGüzeldi evet, teşekkür ederim:)
Sil