8 Mart 2022 Salı

Üç Öğün Bir Yazar

Sabah bir tıkırtıya uyanıyorum. Penceremi tıklayan kim? Kalın perdenin kenarından bakıyorum. Afacan bir güneş. Oyuna ortak aradığını anlıyorum. Kaçınılmaz bir gülümseme yüzüme bağdaş kuruyor. Gönlüm söz dinlemiyor ve o da oyuna ortak oluyor. İtiraza yeltensem de üçe karşı birim. Dışarı bakıyorum, havadaki pusu ve ışığı seviyorum. İstemem yan cebime numarası çekiyorum ama!.. Ortalık kahkahadan geçilmiyor. Yemezler abim tadında bir tekerleme kulaklarımda çınlıyor. Sabah rutinlerinin ardından giyiniyorum. Gün Pazar. Aklımda pide dönüyor. Etli ekmek kafasını uzatıp uzatıp gönlüme oynuyor. Minik fotoğraf makinesi ve bir kitap benden önce sırt çantama kuruluyor. Bahçe kapısına yürürken fikrim hâlâ bir karara varamıyor. Köşeyi dönüyorum. Gündeki ve denizdeki pusu seviyorum.

Fikrimse seçenekler içinden bir yön seçti seçecek...


Önümde cam göbeği bir mavi. Suyun üzerinde martılar. Sol yanımda pus ama karşı tepede güneş. Denizin kıyısında kırmızı montu ile bir genç kadın. Gözleri ufukta, düşünceleri duru. Anında yazıyorum. O ara kararım ses veriyor. Hava soğuk ama gönlüm "Olur be!" diyor


İskele yönüne kıvrılıyorum. Aklımda ne yesemler dönüyor. Su böreği net. Yanına eklemek istediklerim kararsız. Sabah mahmur. İskele boş. Ufuk da pus. Binbinler yorgun; ıssız bir uykudalar. Parmak ucu yanaşıyorum. Uzak ufuk rüya tadında. Bir fotoğraf çekmeden asla. O ara aklım bir önermede bulunuyor. Gözüm ona uyup Kahve Dünyası'na kayıyor. Fikrim boş durur mu? O da beni çelmeye çalışıyor. O ara bir "Heeeyyt!!!" narası yeri göğü titretiyor.


Lozan Caddesi'ndeyim. Açık hava okuma noktam. İçeri giriyorum. Yeni bir eleman. Uzun boylu bir genç kız. Farklı.

"İki dilim su böreği ve bir çay lütfen."

Geliyor böreklerim ve çayım. Sıcacık börekler göz alıcı, ara katlardaki yumuşaklıkta köy sarısı, ısırıkla birlikte en üst kattan ve tabandan gelen incecik bir çıtırtı.

Ve "İşte bu!" dedirten bir peynir tadı...

Miss gibi çay, miss gibi börek ve ve miss gibi bir kitap.

Montun fermuarını çekelim yine de...


Makbule Aras Eivazi bir çevirmen. İran Edebiyatı'ndan, Farsça'dan kitaplar çeviriyormuş. Kitapçımda dolaşırken aralık ayının sonunda, göz göze geldiğimiz anda kalakalıyorum ve bir kıvılcım oluşuyor aramızda. Kitabın kapağı beni çeken. Daha doğrusu kapaktaki kırmızının tonu ile kapağa hakim renklerin kontrası. Ve elbette ad: Sonun Bacakları.

18 kısa öyküden oluşan 115 sayfalık bir kitap. Başlangıçta biraz burun büker gibi oluyor içimdeki ukala. Ne var bunda ki ben de yazardım havasında. İlk hikâyede üsluba ısınıp bükülen burnu geri alma, sonrasında basit bulunan anlatımın inceliklerini fark etme... Isındıkça birbirimize kapılıp gidiyorum seline. Gündelik hayat, mahallenin kenarları, arızalı durumlar, aşklar, kadınlar, erkekler falan derken kitaptaki harfler yok oluyor. Keyfim kitaptan bir türlü kopamıyor. O ara yeni eleman genç kız elinde çay ile dışarı çıkıyor.

"Bir dilim su böreği ve bir de çay lütfen"

Dediğim anda uyanıyorum ve ekliyorum. "Çayı'nı ve sigarını içtikten sonra ama."

Şaşırmış olmalı ki "Emin misiniz?" diye soruyor. Ve bingo, bir kez daha birisi benim üniversitede hoca olduğumu düşünüyor.

Konuşkan bir genç kız. Atak. Öğrenci olduğunu anlıyorum. Bölümünü soruyorum. Yan flüt ve şu an hatırlayamadığım bir enstrüman çalıyor. Hedefleri var, para biriktirmek için çalışıyor. Bizim opera baleye yönlendiriyorum. Mutlaka erasmus yap diyorum ki planlarının içinde. Mola bitti ve benim çayımla böreğim geliyor.

O halde Börek Çay Kitap.

Öğleden sonra enn sevdiğim kadın arıyor. Dün akşam bir doğum günü kutlamasındaydı. Bugün geçen haftadan söz verdiğim barınakta balık işi yaş gözüküyor. Sinema işimi de hafta içine erteliyorum çünkü bir taşla iki kuş vurma fikrindeyim. Üstelik iki filme bir üçüncüsünü ekledim ki o da Bergen.

Enn Sevdiğim Kadın çok sevmiş.

Biraz uzanıyor, elime bilgisayarı alıyor, blog yazıları okuyor, yorumlar yazıyor akşam ne yapsam diye düşünüyorum. Sinema dürtüyor ama akşam seansı yüzünden iki arada bir deredeyim. Sonuçta bölgemde kalmaya karar veriyorum ve kitabı sırt çantama atıp bu kez yine sevdiğim bir mekâna yürüyorum. O arada da kafamda menüyü oluşturuyorum ki uzun bir süre kitapla takılmak istiyorum.

Hoş bir masadayım. Müzik güzel. Az önce, "Bir simit, iki tane şu pastadan, iki şundan, iki şundan, şunlardan da birer tane ve bir de çay lütfen," demiştim.

Küçük kuru ve tatlı pastalardan oluşan tabağım, simitim ve çayım masada yerlerini alıyor. Bense öyküde kaybolmuşum. Sakin bir köşede ama tüm insanları ve mekânı ve sokağı gören bir noktadayım. Hımmmm minik kuru pastalar yine çok nefis... Görünüyorlar!

Önce simiti götüreceğim, sonra uzun bir zamana yayarak, belki ikinci çayı isteyerek okumanın tadını çıkaracağım.

Öyle de yapıyorum.


Dün. Sabah dünyada ne var ne yok taraması yapıyorum, gazetelere göz atıyorum. Sonra da iş başı. Rutin bir gün. Az aksiyon katmak istiyorum. Bir kaç öngörüm var ve o doğrultuda bir kaç talimat veriyorum. Hava Kuzeyli. Arada bir güneş göz kırpacak gibi. İkindi vakti atıyorum kendimi dışarı. Paraşütün ucunda bir genç kız; eğitim aldığı belli. Havalanma olasılığı sıfır. İzleyiciler bekliyorlar ama henüz paraşüte yön verme eğitiminde O, asla havalanmayacak.

Deniz Kızı Kafe'ye doğru yürüyorum. Sonra aklım "Palmiye Kafe'ye gitsene," diyor.

Çok haklı.

Dışarıda oturuyorum. Kitabımı açıyorum.

"Bir karışık tost ve bir çay lütfen," demiştim az önce. "Karışık tost kalmamış, kaşarlı ister misiniz?" diye sesleniyor şef. "Olur," diyorum.


Deniz kıyısına bir küçük kız geliyor. Sırtını dalgalı denize dönüyor ve kumlara çömeliyor. Önüne ya fotoğraf makinesi ya da bir telefon sabitlemeye çalışıyor. Biraz uğraşıyor ve sanırım hedeflediği fotoğrafını çekiyor. Bir adam martılar için yemek artıklarını kumsalda bir yere dağıtıyor. Bir anda gökyüzünü martılar kuşatıyor. Sabırla uçuyor, sofranın adabıyla kurulmasını bekliyorlar. O sırada bizim kafedeki görevli de sofraya katkıda bulunuyor. Yüzü denize dönükken ve kim bilir aklından neler geçerken kapuçinosunu yudumlayan kadın kalkıyor.

Kitabın son hikâyesi Hariçten Gazel'deyim.

"Bir çay daha, lütfen"

16 yorum:

  1. Güneş varsa ger şey tamam sanki. Tüm eksikler tamamlanıyor. İnsan zihnine de yansıyor sanki. Biraz sevinç, biraz neşe her şeye rağmen. Pırıl pırıl pırıl kararlar. Yaşama sevinci özetle.
    Güzel bir günden yansıyanlar okura da yansıdı özetle. Etliekmek bulamadım ben burada. Var bir işletme. Servis, ilgi, ambiyans her şey mükemmel, etliekmek hariç.
    Bu arada sizin bu dışarıda okumalarınızı gördükçe aklıma eski bir yazım geliyor her seferinde. İngiltere'de bir kafe. Oturduğu masada bir kahve ve elinde kitabıyla bir adam. Tüm dikkatiyle okuyor. Ve ben sormuştum: "Siz hiç bizim ülkemizde kafeye oturup da kitap okuyan insan gördünüz mü?" diye:)
    Keyifleriniz daim olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Özellikle pandeminin kışında güneş büyük ihtiyaç, o da olmasa ruhlar muhtemelen kapkaranlık olurdu. Genelde her şehirde bir Konyalı olur. Gerçi burada daha önce vardı, sonra yok oldu. Şimdiki 2,5 ay önce açılmış, ben de tesadüfen rastlamıştım, inşallah kalıcı olur:) Benim coğrafyamda kitap okumaya elverişli epey yer var. Hatta 7-8 tane de kitap kafe var ki ikisi bana çok yakın:)

      Çok teşekkür ederim Sevgili Zeugma, hepimizin keyifleri daim olsun:)

      Sil
  2. sevgili buraneros bence de sizde lise veya üniversite hocası tipi var vallahi :) "yahu tipimi görmediniz ki daha" demeyin, önemli olan görmeden yapılan tahlil zaten :P

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında o hissi veren kitap okuyor olmam, biraz da sırt çantam ve insanlara iyi davranıyor olmam sanırım, kısa sohbetlerin de etkisi olabilir Sevgili Şule, yoksa iş hayatı sanayi sitesinde geçmiş bir adamım:)

      Sil
  3. Biraz kafam karıştı sanırım. :? Gün güzel ve yazar her zamanki gibi bu enfes günü bize yaşatarak aktarıyor. Ancak yenilen içilen şeylerin aralığı kısa mı? Ya da bana öyle geldi :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzun Sevgili Momentos:) İlki pazar günü sabah 10-11,30 arası, ikincisi aynı gün akşam, diğeri pazartesi ikindi civarı:)

      Sil
    2. Hata bende o zaman, afedersiniz, yazıya kaptırınca zaman mefhumunu kaybetmişim 🙏😊

      Sil
    3. Rica ederim ancak bir hata ve de affedilecek bir şey yok ki, sonuçta yemişim:))

      Sil
  4. Bugün Şule'ye anlatıyordum, hani geçen gün Joe ve C. ile yaptığımız Baylan buluşmasını, "Sevgili Okul Arkadaşım orada olsaydı kim bilir neler yazar, ne ayrıntılar anlatırdı" dedim.
    Bu yazıyı okuyunca da yine aynı şeyi düşündüm, ben yazsam üç cümlede biterdi herhalde. Oysa, buradan okuyunca sizinle gezmiş gibi oluyoruz. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Okul Arkadaşım, ama ben sizin yazınızda bizzat ânı ve Baylan'ı yaşadım, yorumu yazıya çevirmem muhtemeldi, hatta beni oradaymış bile sanabilirdiniz. Çok keyif almıştım okurken, kesinlikle.:))

      Sil
  5. bir yerlerde oturup oturup kitap okumayı çok seven biri olarak sanki seninle gezip gezip durmuşum gibi hissettiğim bu yazılarını nasıl seviyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de seni mutlu ettiğim için nasıl seviniyorum.:)

      Sil
  6. nereden biliyorum orayı diyordum :) birkaç yıl önce görmüş kapısından dönmüştüm ismi neydi hatırlamıyorum ama bir yaz akşamı hiç yer yoktu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaz akşamı buralar çok çok daha canlı ve başka, yer bulmak özellikle bu kısımda zor ki iskelenin meydanında her akşam konserler var:)

      Sil
  7. Bir kez daha anladım ki aç karnına bu blogu okumak çok tehlikeli Sevgili Buraneros :))

    YanıtlaSil
  8. Bazen evet ki pandemi döneminden önce seyahat edebildiğimiz için aslında daha fenaları vardı Sevgili KuyruksuzKedi, Tanrı seni korumuş:)

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP