26 Haziran 2021 Cumartesi

Ne Güzel Bir Gün

Öncesi


Hafta sonları özellikle gelmenin yanı sıra bu istikamete her çıktığımızda mutlak uğradığımız bir yer var. Ağamız bu klasiği ihmal etmiyor ve ana yoldan usulca ayrılarak park ediyor. Sıcak arabadan inince yolculuğun ve mahmurluğun en güzel eşlikçisi sabah soğuğu suratlarımızı okşarken, sakinlik elimizden tutuyor. Buzz gibi sularda ellerimizi, yüzümüzü yıkıyor, ciltlerimiz ve ruhlarımızı da bu sayede iyice diriltiyoruz. Sabah erkeninin titreten bu tatlı ve temiz soğuğunda mekânın yamaca çıkıntı bölümüne geçiyor ve her zamanki masamıza oturuyoruz. Enfes bir manzara. Epeyi aşağıda, çakıl taşları üzerinden usulca akan bir dere ve onun iki kenarından yükselen yemyeşil yamaçlar... Burası yolüstü menemencileri ile meşhur Çakallı.

Kağıtlar masaya seriliyor, siparişler veriliyor; miss gibi köy tereyağı, bal ve bir kaç zeytin tadımlık olarak yerlerini alırken, dumanı üstünde yöre ekmekleri miss kokularını yayıyor.

Onlarla tatlanırken ve açılırken hücreleri damakların... Tereyağı kokan baş döndürücü menemen ve kavurmalı yumurta masadaki yerlerini alıyor. Ve tabii ki karışık bir turşu tabağı...

Gelsin kaynak suyundan çaylar!

Şimdi istikamet Havza.

Kardeş bizi ilçe girişinde bırakıyor ve sanayi sitesine müşteri ziyaretleri için dönüyor...




O'nu bir ekmekle tanıştırma anını planlıyorum; ama ben için izi çok kıymetli, hayatımın en sevimli, en özel istasyonlarından birini, siloları ve pazar yerini es geçmeden... Bir an var; hafıza kartımda yer etmiş ve hiç silinmeyecek, O'na heyecanla anlatmam gereken bir an! Kaç 10 yıl sonra aynı anı yaşayarak anlatıyorum enn sevdiğim kadına ve kaç yıl sonra şu satırları yazarken yakalıyorum yine yüzümdeki o şefkatli ve kıymetli gülüşü.

"İşlerimi halletmiş, pazarda dolaşmış, bir küçük lokantada enfes ve tekmil bir işkembe çorbasının tadını çıkarmış, akşamın loşluğunun çöktüğü minik istasyona varmış, biletimi alıp Sivas'tan gelecek treni beklemeye başlamıştım.  Pazarın kurulduğu bir gündü, bense yirmilerin başındayım, askerlikle işi bir arada götürüyorum. Genel bir müşteri ziyaretleri dönüşü müydü yoksa haftasonu eve gelişim miydi çok hatırlamıyorum; belki de tek bir noktaya tahsilat için yapılmış bir ziyaretti, bilmiyorum... Amasya'dan otobüsle varmış, işi halletmiş, onunla devam etmek için Sivas'tan gelecek treni bekliyordum. Akşam üzerinin loş ışığı ile aydınlanıyordu küçük ve eskinin güzelliğini taşıyan bekleme salonu. Bir iki öğrenci, şık mantolu, orta yaşın üstü zarif çantalı, avukat olabileceğini düşündürten zarif bir hanımefendi, eskinin şirinliği buram buram istasyon, boş vagonlar ve zaman eskisinden ışınlanmış, tombulca, temiz yüzlü, emekliliği gelmiş ama tren aşkı sönmemiş çok sevimli gişe memuru ve ben; bir rüyanın oyuncuları gibiydik. Gününse ruhları dürtükleyen saatleri...*

Bir kasketli, köylü ve o gün kurulmuş pazarda ürünlerini satıp nafakasını çıkarmış yüzünde emek ve hayat izleri olan baba ile saçları iki uzun örgülü, güzeller güzeli, ak yüzü köy, tatlı mı tatlı ama yaşından daha sorumlu minik kız girdiler içeri. Sanki bir romanın sayfasına gömülüymüşüm gibi hissettim; sanki an sayfalarda önüme çıkmış, kelimeler görüntüye dönüşmüş de ben kitabın içinde karakter olup bütünleşmişim gibi bir hoşluk hali. Küçük bir mekânda ne kadar uzak olursa o kadar uzaktaki ahşap banklardan birine oturdular, çıkınlarını açtılar... O ne güzel bir sofraydı. Beni buyur ettiler. Afiyet olsun, dedim. Elimi kalbime götürüp gülümsedim, teşekkür ettim.  Öylesine doydum ki ben; onların birbirlerine bakışlarından, gülümsemelerinden ve gözlerinin içinde yankılanan sohbetlerinden... O yüreği kocaman minik kızın babaya yarenliğinden, hizmetindeki olgunluğundan...

Şimdi trendeyim, hareket memuru işareti verdi, keskin bir teşekkür düdüğü öttü, usulca  hızlanıyoruz...

Kafam pencere camındayken; kenar bir köşeye, istasyonun demir parmaklı penceresinden içeri süzülen ışıkla birlikte, yük vagonları düşüyor... Akşamın karanlığı usulca çökmüş. Muhteşem bir an daha. Kalbim sıcacık. Bir filmin rolü tamamlanmış figüranıyım sanki. "Birbirlerine bu kadar sevgiyle ve alın teriyle ve bu kadar sevinçle bakan birilerini gördüm mü daha önce?" diye soruyorum kendime."



Bir ekmek satıcısı var Havza'da; minicik bir mekân ve eskiyi hatırlatan. Önce ona uğruyoruz. Enn Sevdiğim Kadın'ı özel bir ekmekle tanıştırmak istiyorum. Ata Ekmeği! Atatürk Havza'da konakladığında ona yapılan ekmek... Her gelişimde o ekmeği aldığım fırına doğru yürüyoruz. Hevesle giriyorum, işçiler ekmek yoğuruyorlar. Onlara günaydın ve kolay gelsin, kasaya hayırlı işler dileyip "Ata Ekmeği lütfen," diyorum...


Sabah Ekmek Kokuyor...

*Yazılarımda sıklıkla ve çok severek kullandığım bu ifade Adalet Ağaoğlu'nun bayıldığım ve enn kitaplarımdan Romantik-Bir Viyana Yazı'ndandır.

19 yorum:

  1. böyle güzel bir yazı okuyup aklımın ata ekmeğine takılmasına ne denir peki? çok oburum çok :)

    YanıtlaSil
  2. Bu Ata ekmeği konusu daha sonra da önüme çıktı, bu kez evime yakın bir fırının tabelasında; ve sonra sahibi ile üzerine konuştuk deyip, daha fazla ipucu vermeden, sonraki yazıda kendisinden genişçe bahsedeciğimin sözünü vererek çekiliyorum şimdilik:)

    YanıtlaSil
  3. Sürükleyici anlatım ve üzerini süsleyen derinliği olan fotolar. Bayıldım... Bende en son gezi yazısı yazdım ama sizinki gibi sanatsal değil. Benim pencereye de beklerim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) Okuma listemde uzun zamandır varsın, ve yazı düştükçe okuyorum, Ankara'yı severim ta çocukluktan beri:)

      Sil
  4. Sözde Havzalı'yım:-)) Ata Ekmeğini duymamıştım ve gittiğimde ilk alacağım şey artık Ata Ekmeği:-) Mutlu pazarlar:-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mutlu pazarlar:) Yazının devamında Ata Ekmeği ile başlayacağım, şimdilik bu kadar ipucu:)

      Sil
  5. "Romantik Bir Viyana" nın tamamını okuma isteğiyle doluyum şu an. O ne güzel bir anlatımdır. Peki ya sizin anlatım tarzınızdan hiçbir farkı yoktu, söylemeseniz asla anlamazdım desem? İnanın, özellikle de bu yazıda betimlemelerde aşmışsınız. Yaşadığınız gerçek olayları aktardığınızı öğrenmiştim. Ama siz gerçekten aşmışsınız ve ysta romancılara taş çıkarıyorsunuz. Tebriklerimi iletiyorum:)
    Not: Ata ekmeğini ilk kez duydum ve bu geleneğin sürdürülüyor oluşundan sevinç duydum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. * "usta romancılara taş çıkarıyorsunuz" olacaktı. Pardon.

      Sil
    2. O ifadenin içinde geçtiği an ve ortam çok güzeldir ve kazınır. Benim bir kitaptan bir ifadeyi alıp aklımın kenarına iliştirmem çok nadirdir ki okuduğum tarihe baktım da şimdi, 1993. Sizin yorumunuzla birlikte bende de yeniden okuma isteği oluştu:)Yazma arzumu tetikleyici ciddi bir motivasyon sözleriniz, çok kıymetli. Çok teşekkür ederim:) Roman yazmak beni epeyi epeyi aşar; sabır, yaratım ve fazlası ile özen ve çok emek gerektiren bir beceri ki bunların bir kısmı bende yok:)

      Sil
  6. Ne kıymetli yazarlarımız var tekrar tekrar okunası. yıllar önce okudum tabi ki, diğer Adalet Ağaoğlu kitapları gibi. ama insan böyle bir yerlerde rastlayınca tekrar okuma isteğiyle doluyor da nerdee.
    öyle çok ki elde ki liste.
    Dün ilginçtir biriyle Havza'yı konuştuk. eşi oralıymış. ben 25 yıl önce oralardaydım ne kendine has bir yerdi deyince hala çok geri, eski püskü evler, dükkanlar çok dedi. içime bir hüzün çöktü. niye böyleyiz; sıra sıra çok katlı apartmanları, insan selini, kargaşa, kaosu, müsilajlı denizi nelere tercih ediyoruz. ben olsam gelmem buralara, ya da en azından memleketim için böyle konuşmam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gün gelecek, bu hızla giderse herkes o eski püskü evleri arayacak fakat bir yanıyla da umut verici bir durum var ki bir kısım insan onları restore ederek örnek teşkil ediyorlar. İnşallah bir çoğunun sonları bu karışık hal içinde hayra varır, ama önce devlet teşvik vererek korunmalarına vesile olmalı.. Sen liste deyince benim gözüm okunmaya bekleyen kitaplar hanesine kayıyor:)

      Sil
  7. Ata Ekmeğini merak ettim.
    Sırf eskiyi hatırlatan o mekan için bile giderim Ata Ekmeğini almaya :) Çok severim öyle nostaljik mekanları.
    Betimlemeleriniz çok iyi sevgili Buraneros. Hemde çok :)

    YanıtlaSil
  8. Çok teşekkür ederim Sevgili pek değerli yazarımız.:) Bu ülkede bir genç için keşfedilecek o kadar çok yer ve şey var ki anlatamam:) Mesela ben genç olsam bir tren kart alır, sırt çantamı yüklenir, uyku tulumum yanımda, bir rota belirler ve onunla ülkenin bir ucunda öbür ucuna, en fazla iki, üç arkadaşımla birlikte gezerim:) Uyuma saatlerimi yolculuğa denk getirmeye çalışarak konaklama parasından tasarruf eder, bazı ara istasyonlarda özellikle konaklar, tasarruf ettiğim paraları da yerel lezzetlerini tatmak için kullanırım:)

    YanıtlaSil
  9. Bizim Samsun'dan önceki durağımız olan Bursa'da Araba Yatağı denen yerin ekmeği çok ünlüydü, Sevgili Okul Arkadaşım. :)
    Bir kucak büyüklüğünde ekmek yapardı o fırın, karayolunun üzerindeydi, şehirden kasabaya giden araçlar orada mutlaka dururdu, ekmek kalmışsa ve satın almak isteyen varsa.

    YanıtlaSil
  10. Aslında ekmek zengini bir memleket yaşadığımız, peşine düşülse nelere ulaşılır, kocaman ekmek ve şehir hatırası kısmına Trabzon-Akçabat ekmeğini de dahil edebiliriz Sevgili Okul Arkadaşım:)

    YanıtlaSil
  11. ekmek hastası olan anneme ata ekmeği almak isterdim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir araştır bence, unu bulursan yapabilirsin belki:)

      Sil
  12. Ekmeğim kokusu burnumda, sabah kahvaltı da etmeyince... Fırından alınan taze ekmeğin, en çıtır köşesinin tadı geldi damağıma.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazı fırınlardan alınmış taze ekmeklerle yapılmış kahvaltıların anılardan izi silinmeyecek tatları da vardır. Şanslı insan olmaktan öte pek de fazla bir şey gerekmez sanki.

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP