Sonraki durağımız Merzifon'du ki yola çıkışımızın asıl nedeni de oydu. Yıllarca ve defalarca önünden geçtiğimiz ama içine girmeyi hiç düşünmediğimiz bir yerleşimdi. İlginçti, çünkü stratejik bir hava üssü vardı. O üssün insanlarından kaynaklı olarak da bir sosyal hayatı. Otobüslerin yolcu alıp bıraktıkları haraketli bir nokta olması sebebiyle de Ankara ve özellikle de İstanbul yolculuklarımda verilen 15-20 dakikalık molalar, -sorunlardan uzaklaşma fırsatı olarak da- çocuk ben için çok keyifliydi. Önce minik ve derme çatma ahşap bakkalından uzun yol için abur cuburlar alırdım. Onlardan birini açar, hemen garajların yanındaki orduevi, radardaki Amerikalıları ve bir turnuvada karşılaştığımız epey etkili ve güçlü lise basketbol takımları ile hayal dünyamda yer etmiş ilçenin o dar alanında ona dair minik keşifler yapmanın tadını çıkarırdım... Sonraki yıllarda bir iki kez içine girmiş, belli caddesi dışındaki sokaklarına hiç dalmamış, en fazla üs komutanlığına gidip fatura bırakıp ödeme almıştım. Kısacası bu ilçeyi bir gezgin gözüyle talan edeyim, diye, hiç düşünmemiştim. Ve belki de enn sevdiğim kadını tanımamış olsaydım hâlâ o noktada kalacaktım...
Bundan altı-yedi yıl önceydi, ve benim 2014'ü sadece dört, 2015'i de sıfır yazıyla geçtiğim, radikal kararlarla birlikte başlayan yoğun bir iş döneminin içinde, bir enfes gün olmanın yanı sıra verdiği tat açısından da enlerden ve ayrı tutulası gezilerden biriydi.
İlçenin sanayi sitesindeki müşteri ziyaretinin ardından Amasya-Tokat istikametine gidecek kardeşle vedalaştıktan sonra tatlı bir yokuşun ardından ilk vardığımız nokta bir pazar yeri: Çok hoş, zaman eski, bir ışınlanma zamana ve fazlası ile etkileyici... Yol üstüne masalarını ve taburelerini atmış çay ocağıysa çok davetkâr ve sevimli... Minderlerine belli ki değmiş kadın eli... Ev titizliğinde bir mekân. Güleryüzlü bir genç adam, önce hoş geldiniz diyor. Masanın üzerindeki her ne kadar yakın durmasam da Aydınlık Gazetesi içimi yakın kılıyor. Bir ayrımcılık hali olarak değil, ama aldığım his bir Alevi olduğunu söylüyor ve belki de bu durum içinde bulunduğumuz anı daha da sempatik kılıyor. Keyifli dakikalar geçiriyoruz ve hatta bir daha geldiğimizde pazardan aldıklarımızla kahvaltıyı burada yapalım istiyoruz.
Bu sabah keyfi için iki genç ve kardeş olduklarını düşündüğümüz adama ve hangisinin eşi olduğunu bilmediğimiz ama tahmin ettiğimiz genç kadına teşekkür ediyor, bu şirin pazarın orası burası derken de bedestana varıyoruz. Öncesinde pek çok yere göz atarak geziyor, bu genel taramanın ardından bazı noktalara ince işçilikle tekrar tekrar dokunmayı düşünüyor ve sabahın sonrasında bunu gerçekleştiriyoruz.
Biz bu planların keyfiyle ve bir ön izleme tavrıyla arşınlarken sokakları bir Abi ve dükkân gözümüzü alıyor. Ve aslında ruhumuzu da zıplatıyor. Çocuk sevinçlerimiz kalplerimize el çırptırıyor. İçinde bulunduğumuz zaman bir kez daha geri sarıyor. Tavaf ediyoruz. Dar sokaktan Enn Sevdiğim Kadın, bir hayal insanın bütün dikkati yaptığı işteyken çok güzel, yakın plan bir fotoğrafını çekiyor. İzinsiz, doğal ve eylemin yarattığı his muhteşem. Aynı açıdan ben de bir tane çekiyorum ama onunki çok çok güzel. Kendi çektiğimi önce yazıya koyuyorum fakat o anı ve duyguyu yeterince veremediği için de kaldırıyorum. Ondan istemiyorum şimdilik ki, çok yoğun. O günü anlatmaya başladığıma göre devam ettiririm yazmayı diye düşünüyor, o zaman sürecinde de ondan fotoğrafları alırım nasılsa noktasına varıyorum.
Sonra giriyoruz kapısından içeri. Kibarca karşılıyor bizi. Paha biçilmez bir olgunluk, şahane bir nezaket ve tadına doyulmaz bir sohbet başlıyor. İzinsiz çektiğimiz fotoğrafları söylüyoruz, gülümsüyor. Anlıyoruz ki buna alışkın. Çay öneriyor, teşekkür ediyoruz. Ama sohbete ve anın tadına doyamıyoruz. Sonra izniyle fotoğraflarını çekmeye başlıyoruz ki alışkın bir manken edasıyla verdiği son derece doğal pozlarına bayılıyoruz. Teşekkür edip dışarı çıktığımızda o ana kadar geçirdiğimiz kısa zamanın bile heybemize neler neler kattığını konuşuyor, önümüzdeki saatlerin merakıyla düşüyoruz yeniden sokaklarına kasabanın...
Ne Güzel Bir Gün
Ters yüz
2 saat önce
Sevgili Okul Arkadaşım,
YanıtlaSilMerzifon benim için de hep Samsun Ankara yolculuğunu duraklarında biri olmuştu. İstanbul yönünde iken artık evden uzaklaşma işareti, Samsun yönünde ise, az kaldı geliyoruz belirteci.
Bir kez de Mal Gölü'ne pikniğe gitmiştik, hepsi bu.
Bakalım, nasıl bir Merzifon olacak satırlarınızda ve fotoğraflarınızda. :)
Sevgili Okul Arkadaşım,
SilBen için de farklı değildi ve sanki ilçeden kopuk garajlar ve çevresinden ibaretti. İş için gittiğimde de sadece Merzifon'du. Sonra en bayıldığım kitaplardan Görünmez Kentler'de "Oysa kent geçmişini dile vurmaz, çizik, çentik, oyma ve kakmalarında zamanın izini taşıyan her parçasına, sokak köşelerine, pencere parmaklıklarına, merdiven trabzanlarına, paratoner antenlerine, bayrak direklerine yazılı geçmişini bir elin çizgileri gibi barındırır içinde." Cümlelerini ve daha fazlasını okuyunca işte, bu kez onu ve başka şehirleri artık GÖRMEK gerektiğini öğrenmiştim:)
Küçükken ne vakit Havza'ya gitsek, hava değişiminden kaynaklı hasta olur ve Emekli Asker olan babam beni Merzifon'daki Asker Hastanesine götürürdü.. Tabi her seferinde iğne yaparlardı ve aklımda hep böyle kalan bir şehir oldu:-)) Devamını bekliyorum merakla:-)
YanıtlaSilBu günün başlangıcında Havza da var. Devam yazılarında söz edeceğim. Hatta ona ait, unutulmuşluğuna şaşırdığım bir şeyden de söz edeceğim o yazıda. Şimdilik sır:)
SilDoğmadım, büyümedim ama memleketim, seviyorum:-) Sabırsızlıkla bekliyorum:-)
SilBüyüklerimizin doğduğu yaşadığı ve ayrıldığı yerlere memleket diyoruz:) Ben de hızlı yazmaya gayret ediyorum çünkü 6-7 yıllık bir gecikme söz konusu:)
SilMerzifon'a hiç gitmedim. Bir gün yolum düşer umarım.
YanıtlaSilAh o sohbet ne de güzel olmuştur :) Aklıma geldi de aylar öncesinde katıldığım fotoğraf yarışmalarında "Portre" adlı bir tema olmuştu. O temada da son fotoğraftaki gibi fotoğraflar sıkça karşıma çıkmıştı ve fotoğraflar profesyonel kişiler tarafından çekilmişti. Son fotoğrafta onlara oldukça benziyor. "Alışkın bir manken edasıyla..." Aynen öyle! :))
Dilerim düşer, ilçe daha fazla bozulmadan... Önemli sadrazamlardan Kara Mustafa Paşa'nın doğduğu yerdir. Epeyi de fotoğraf çektirir:) Ahhh işte en bayıldığım şey o sohbetler:) Belki bundan sonra kaydederim, sayende:)
SilBen de bir an Merzifon'a ışınlandım:) Fakat tadımlık oldu böyle, devamını bekliyorum. Sevgiler...
YanıtlaSilBu girişti:) Gelişme bir iki güne yayında olur diye umut ediyorum:) Sevgiler...
SilDevam etsinnnnn! Hiç gitmediğim bir yer, çok kendi gibi kalmış sanki?
YanıtlaSilEdecek, çünkü biz için de sürprizleri bol bir gündü:)
SilBoyabatta bilet bulamayınca Merzifona gider oradan binerdik otobüse bundan 20 yıl önce. ama hep otogarında kaldık, hiç dışarı çıkmadık. otogar dedimse şimdi ki kocaman alanlı yerler değil, tek katlıydı sanırım dükkanlar vardı. adını sanını hiç bilmediğim otobüs firmaları bir de.
YanıtlaSilTek katlı, hafif yokuş, çakıl serilmiş toprak zemininin kenarlarına serpilmiş otobüs yazıhaneleri vardı. Dükkanlar, şekerlemeler ve kuruyemişler ve simsarları ile sevimli bir yerdi. Sonra aynı yerin ana yol kenarına küçük modern bir otogar yapıldı. Fakat sana şunu söyleyebilirim ki sen eğer içine girseydin, kesinlikle bayılırdın:)
Silkesinlikle öyle ama o yirmili yaşların başlarıydı yani
Silbastığım yeri görmediğim, aklım bi karış havada.
Ne güzel bir yazı ,emeğinize sağlık :) Hiç bilmediğim Merzifon'a ışınlandım sanki.. Vee "alışkın bir manken edasıyla verdiği son derece doğal pozuna" bayıldım ben de:)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Merkezinin ana yoldan içerde olması ona bir avantaj olmuş bir yanıyla ama uğrak noktası olmasını da engellemiş. Yolu oradan geçenlerin kesinlikle uğraması ve zaman geçirmesi gereken bir yer:)
SilEn kısa zamanda gezilecek yerler listesine yazıldı bile :)
YanıtlaSilDilerim aradan geçen yedi yılda kentsel dönüşüme uğrayıp çok değişmemiştir:) Silinemeyecek izleri de var gerçi...
YanıtlaSilAydınlık gazetesi detayı süper. Toplum olarak öyle bir hale geldik ki, karşımızdaki kişinin vereceği ip uçları ile siyasi yönünü tahlil etmeye çalışıyoruz. Aynı durum bende de var. Sözcü gazetesi görünce şu partili diyorum. Arabasının arkasında Osmanlı tuğrası görünce şu partiden olabilir diyorum. İnsanları bu tip, ip uçları ile kategorize etmeye yönelten, aslında siyasi iklimin yarattığı kutuplaşma bence.
YanıtlaSilAydınlık'ın kitlesiyle ve genel olarak da benden farklı düşünenlerle bir sorunum yok; çıkarsız inanmışlığa ve o inanmışlıktaki samimiyete saygım sonsuz ancak o kitleleri üzerinden çıkar devşirenlerle ve yanar dönerlerle sorunum var, vurgum oraya!:) İnsan niteliği benim için tüm siyasi farklıklardan azade bir durum.:)
SilMerzifon'u gördüm, ama gecenin bir yarısında, yani karanlıkta:) Ankara'dan Sinop'a hareket eden otobüsümüzün mola için en uzun süreli kalış noktasıydı. Yerin altına doğru merdivenle inilen hediyelik eşya dükkânları vardı ki içlerinden birinde hamsi kolonyası görüp çok şaşırdığımı ve hamsi kokup kokmadığını test ettiğimi hiç unutmam:)
YanıtlaSilBulunduğunuz yer aslında dışı, merkezi epeyi yukarıda, ve bütün Karadeniz'e giden ve oradan gelen otobüsler için mutlak uğranan bir otogar. Hamsinin her şeyinin yapıldığı bir coğrafya sonuçta, tütün kolonyası da vardır:)
SilBiz de bir Doğu Karadeniz gezimizde Merzifon'dan geçerken hava kararmak üzereydi. Baktık çok yorgunuz, dedik bir gece konaklayalım. En yakın olabilecek bir lokasyonda bulabildiğimiz otel ise sanayi ve çarşı ile içiçeydi! Yer ararken anımsadığım, Anadoluda pek çok şehir dokusunda karşılaştığımız görüntüde olduğu gibi; sanayi ile içiçe geçmiş eski kent yerleşimiyle ve yer yer de modern yapılar olsa da 'ne şehir, ne kasaba' havasında olan şehirlerden biri olduğu idi! Ben bu izlenimi edinmiştim. Yanılma payım olabilir tabi ki. "Şu modern yapılar aralara girmeseler hiç ve eski ahşap yapılar, sokaklar o eski haliyle kalsalar...restore edilip yenilenseler sadece!" diye düşünürüm hep. Avrupa'da aralarında 500 yıllık olan evler dahi hâlâ korunur, o yapılarda hâlâ yaşam sürdürülür. Dört yıl önce kardeşim çocukluğumu geçirdiğim Aschaffenburg'daki tarihi evin, hâlâ ayakta durduğunu söylemiş! hatta fotoğrafını çekip göndermişti. Bu yüzden ben de, o arastaların olduğu, oğuldan oğula geçen, zanaatın sürdürüldüğü o küçücük tarih kokan dükkanların, cumbalı evlerin yer aldığı sokakları görünce gömü bulmuş gibi seviniyorun. Otellerde konaklamayı sevmiyorum ama yapacak bir alternatifimiz olmuyor pek. Keşke bu tip sokaklarda atıl bırakılan o ahşap evler, restore edilip butik konaklama şeklinde hizmet veriyor olsa...
YanıtlaSilSözüm ona yazına yorum yapmak için geldim, oysa çocukluğuma kadar gittim! ahh ne çok konuştum. Öyle güzel hikaye tadında yazınca yazarımız beni de o sokakların içine aldı tabi ki :)) Ayda bir bloğuma girer olunca ve hazır blogu açmışken...mutlaka ziyaret etmeliyim dediğim bloglarda da kendimi adeta evimde gibi hissedince;)) bir rahatlık, bir hoşluk içinde, özlemle dökülüyorum sanırım :)) Aydınlığı biz de her zaman sever, okuruz :) ufkumuz genişler, aydınlanırız. Ve son fotoğraf konu mankeni de, çeken göz de son derece profesyonel. Yazı için teşekkür ederim. Kalemine, yüreğine sağlık buraneros. Sevgiyle, esenlikle kal...
Bizde nedense eski evler üstelik boşaltıldıktan sonra kazayla yanarlar... Sonra kocaman bahçelerine apartmanlar yapılır. Ve onların önüne, eskiden bulunan tarihi evin yerine değil elbette, bir köşesine betondan bir benzeri yapılır.:) Çünkü, -sözde- belediye başkanı cezalandırmış ve eskiyi korumuş olur. O ev bir bankanın şubesi olarak kiraya verilir. Ne şahane ki yol yine ranta varmıştır! Böyle bir ucube bizim şehrin en çok eski ev bulunan ama hepsi ben daha küçükken bir hain ve ırkçı belediye başkanı tarafından haçlılara zafer edasıyla yok edilip aralarından güneş sızmayan bitişik nizam apartmanlara dönüştürülmüştür. Allahtan şu anki hariç yaklaşık 20 yıl ilki CHP'li sonraki önce ANAP'lı sonra AKP'li başkanlar tarafından iyi yönetilmiş bir şehir olarak güzelleşmişken, son seçimde AKP'li olmasına rağmen halkın gönlünde taht kurmuş olan milletvekilliğine çekilerek kızağa alınmış, yerine gelen de daha bir dönem tamamlanmadan iki parkı inşaata boğmaya başlamış, bir açık hava avm'si halini alan, binalarının tümü estetik bir biçimde güzelleştirilmiş caddeyi trafiğe açarak tam anlamıyla içine etmiştir. Ne yazık ki kaderi bir insanın iki dudağı arasında bir ülkeyiz. Kötüler iyilerin yaptıklarını da yok ediyorlar. Sıkacağız dişlerimizi:) Biz de mümkün oldukça otellere uzak duruyoruz.:)
SilÇok keyifle okudum yazdıklarını, hoş bir sohbet oldu, güzel sözlerin ve bu lezzetli sohbet için ben de çok teşekkür ederim:) Sevgiler... Esenlikler:)
Başlık bu kadar mı denk gelir okumama... Paris'ten hooopppp Merzifon... Işınlamış gibiyim. Ah ah o coğrafya, hayalimdi, planım oldu, umarım bir gün anılarımda da yerini alır. Vardır bir zamanı, şarap misali, bekler. :)
YanıtlaSilBir üzümlük şarap coğrafyası, meşhur üzümünden sonunda Diren bir de şarap yaptı: Merzifon Karası. O da mı bekledi yoksa:)
YanıtlaSil