21 Mayıs 2021 Cuma

TEFRİKA BÖLÜM 4

Tefrika Bölüm 1


...10... 10... 10... 10... 10... 10... 20, 30, 40, 50, 70, 80, 60, 40, 30, 10, 0, 0, 20, 60, 90, 100, 120...

Karşı şeritten, uzun saatler geçirdiğim, sevinçler yaşadığım, hayaller kurduğum, O'nu göremediğim, yanaşıp da hayal ettiğimi gerçekleştiremediğim noktaya son bir umutla bakıyor, tatlı tatlı devam ediyor, artık sinyalizasyonda olan trafik ışıklarını bir bir geçiyor, Ömürevleri Kavşağı'ndan doğruca sahil yoluna iniyor; müzik, camdan giren deniz, gecenin büyüsü ve yüzümdeki afacan mı afacan  gülümseme eşliğinde usulca eve varıyorum.

Sonra ufacık bir hayal kırıklığı olmaksızın, aklımda sesine dair bir iz, hayalimde bir tasarım, sıfır görsel veri ile mutlu, yaşadığı andan keyiflenmiş bir çocuk olarak uykuya yol alıyorum.

Kuş seslerine açıyorum gözlerimi. Gülümsüyorum. Aklımın başa sarmış bant kaydı otomatiğe bağlanmış; ben tavana bakarken ve odaya sabahın enfes kokulu serini dolarken çalışmaya başlıyor. Her bir anı ve duygusunu tek tek sunuyor... Geleceği bilmiyorum. Ama sevdiğim süreçlerin peşinden inançla koşmayı çok seviyorum.

Kalkıyorum, kalbimin taze heyecanı ile duşa dalıyor, akşamın tozunu toprağını akıtıyor, yüzümde inatçı bir gülümseme, ruhum zaten O'nla dolu, alt kata, ofisimsiye iniyorum.

Bilgisayar açılırken bir kahve yapıyorum kendime, buzdolabından kahvaltılıkları çıkarıyor, bir tabak hazırlıyor, baharın ve kalbimin seslerini dinleyerek ve illaki, Sevgili Adı Soyadı, şeklinde başlayan ve üslubu Siz'li olan ve Görüşmek üzere, Sevgilerimle, diye biten, sayılarının nereye varacağını bilemediğim mektuplarımızdan birinde dün akşamı anlatıyorum. O da gelmiş ve benim yaklaşık üçyüz metre üst tarafımda beklemiş ama  ben özünde doğru ama o saatteki servis için yanlış yerdeymişim.  

Gün boyu işlerimizi yaparken O ve Ben, sayısızca ama her biri aynı ifadelerle başlayan ve aynı ifadelerle biten mektup atıyoruz birbirimize... Aslında onların bir sesi ve bir bedeni var! Bu herhangi bir izle somutlaşamamış olsa da var. Bu durumsa anlatılabilir gibi değil. Bir profil resmi çizmiyor aklım, bir beden ve yüz tasavvurum, hayali bir profilim de yok.

Mektuplar mektupları kovalıyor. Hepsi şenlikli, hepsi güler yüzlü, hepsi Siz'li... Dil uyumumuz mükemmel. Günümüze kattığı keyif olağanüstü. Boşluksuz bir ruh hali. Radikal dönüşümler eşiğindeki bana O ne kadar iyi geliyor.

Günler de günleri kovalarken bir gün, buluşma arzusu depreşiyor, usuldan usuldan, sözde çaktırmayarak, buluşma tohumları atıyorum. Bir cinim ben, becerikliyim... sanıyor olsam da  bu kez karşımda bir ben daha var, cin gibi zekâsından öperim onu...

Farkında elbette benim tuzaklarımın, ama oyunu hiç bozmuyor. El yükseltiyor, kışkırtıyor, oyunu yukarı taşıyor.

Görüyorum...

Ama el yükseltmiyorum; aslında ikimizin de farkında olduğu bu cin hali birazcık da mizaha vuruyor, attığım tohumlara düzenli su veriyorum. Farkında olduğunu biliyorum. Oyundan çok zevk alıyorum.

Çok eğlenceli.


Bu uzun ve çok keyifli sürecin içindeyken, bir akşam bira içmeye karar veriyoruz. Sıfır ses, sıfır görüntü, sıfır temas ile...

Tamam bir fotoğraf buluyorum uzun zaman sonra merak edip ama o çalışma mekânından bir kare, o fotoğraf bir kalabalık içinden onu fark ederek bu demem için yeterli cesareti vermiyor bana... Fakat o gülen yüz... ve tazelik... Çok iyi, güvenilir bir ruhun altını çiziyor!

Süreç bir yanıyla beni hayata döndürürken ve çok eğlenceli bir oyun şeklinde sürerken buluşma isteği kafamda netleşiyor. Peki nerede olmalı bu?

Sizce?

Tahmin eden var mı? bilmiyorum. Ama ben şöyle geçiriyorum aklımdan: "Hımmmmmmmm başladığı yerde olmalı. 8.katta da taçlanmalı..."

Anlaşıyoruz.

Elbette bir cuma akşamı için...

Ama hangi Cuma'nın akşamı?

Sonuçta geliyor o Cuma... Saat mutabakatı var, heyecan dorukta... Siz düzeyinde olsa da iletişim birbirimizi yıllardır tanıyormuşçasına bir tazelik... Fakat o heyecan! Tarifsiz. Daha mektup üzerindeyken hayali, titriyorum.

Arabasız gideceğiz, çünkü alkollü araç kullanmama olgunluğundayız artık. Trense zaten canıma minnet... O benden dört istasyon önce binecek. Trende buluşuruz, demedik, denk gelirsek ne âlâ. "Hımmmm ne giysem acaba?" Jean kesin, en sevdiğimi alıyorum dolaptan.

"Şık, lacivert polo yaka bir tişört?"

"I ıhhh..."


"Gömlek olsun, bir ilk akşam sonuçta."

"O zaman şu, yok şu, şu daha uygun, yoksa şu mu?"

Oysa tık diye satın alan dışarı çıkarken de tık diye şu deyip giyen biriyim. Sonuçta zemini beyaz ama öyle parlak bir beyaz olmayan, üzeri mavi ama seyrek çizgili dolayısı ile spor bir gömlek havasında, kasılıp da göze batmayan ama çok hoş olanı alıyorum dolaptan... Hımmmmm oldu be.! Bir de spor ama düz renk, abartısız ve buluşmaya yakışacak bir ayakkabı.

Çıkıyorum evden. Heyecan dorukta, soğukkanlı, üstelik tecrübeli Buraneros ortalarda yok. İlk buluşmasına giden çocuk tadındaki ben yalnız başına... Bir yandan canlandırmalarım devam ediyor. Şöyle dur, sakin kal, koşa koşa geldim imajı verme, sesinin açığa çıkaracağı; üzerine atladım bak, ben sana zaten yangınım duygusu yaratacak görüntülerden sakın, şeklinde öğütler de veriyorum kendime...

Tren'e biniyorum bizim istasyondan. O da bu trendedir, diye düşünüyor, çaktırmadan genel bir tarama yapıyor,  Opera İstasyonu'na varınca da elimdeki verilere göre, ineceklere bakıp "İşte bu," diyebilirim diye düşünüyorum.

Ne de çabuk varıyoruz istasyona!

Oysa en az 12 kilometre. Hız kestik ve istasyona yanaşıyoruz. Kapıya doğru hareketlenen insanlar var. Yine çaktırmadan tarayarak, iniyorum. Kioska kartımı okutup iade kısmını geri yüklüyorum. Tarayıcılarım hâlâ iş başında... Rayları tek ben geçiyorum. Diğer yolcular bulvardan karşıya geçiyorlar. Merdivenleri çıkıp Opera Bale'nin ana girişindeki merdivenin korkuluğuna oturuyorum. Heyecansız, ben kimsenin üzerine atlamam, ben zaten ooooo, havamı takınıyorum ama kendimi kandırdığımı da biliyorum. Yalan yok heyecanlıyım. An ve O çok kıymetli!

Tabii ki bir kaç kere kalkıp yerinde duramayan, dolanıp duran sonra gelip aynı yere oturan, sonra bu gömlek de ne böyle jilet gibi, diye düşünüp, biraz çekiştirerek ölçeğinde olmak kaydıyla bilinçli pejmürdelik yaratan ben, sözde soğukkanlıyım... Kazağımı sırtıma koyup, kollarını boynumda mı bağlasam yoksa belime mi sarsam lacivert v yakalı kazağı diye bir karar veremiyorken, sanki farkında değilmişçesine eline al hatta yere değecek şekilde dolaş falan derken ve nasıl söze başlayacağımı bilemezken ben: Bir genç kadın hiç sağa sola bakmadan, gözleri yerde, duraktan bu tarafa doğru yürüyor. Rabbimin hikmeti işte... O'nu ikinci trene bindirip bana zaman bırakmış. O mu acaba? Elinde bir triko hırka var, ucu yere sürünüyor. Kafayı kaldırıp da bulunduğum yere bakmıyor. Sanki merdivenlere tırmanmayıp düz gidecek gibi... Yoksa doğrudan 8.kat'a gidecek kapıya mı?! O da mı ben gibi numaracı yoksa? Oraya giderse, inip peşine takılır, kapıya kadar da ıslık çalarak sanki börtü böcekle eğleniyormuşum ve onla alakalı değilmişim gibi yürürüm. Yukarı bakmadı ama merdivenlere döndü. Sakince çıkıyor. Merdivenlerin ilk kısmını geçti, düzlüğü yürüdü, şimdi ikinci kısım basamaklara başladı. Hâlâ bakmıyor. Son basamaklar, ayağa kalktım, bir tereddütüm var. Bir yandan da trenden indikten sonra baktı ve beni gördü; benim numaralarımdan birini bana yapıyor, diye düşünüyorum. Doğrudan binanın giriş kapısına gidiyor; benimle bir göz teması yok. Oltaya geldiğimi çaktırmadan nasıl aynı yere dönüp oturacağım şimdi, derken ben; kaldırıyor başını ve bana ne de güzel gülüyor. Golü yedim, yalan yok. Gülümsedim, üzerine atladım çoktan da, öyle değilmiş gibi yapıyorum...

8.Kat kıymetli! Öyle bir manzarası var ki anlatılabilir gibi değil; liman sanki dibimizde, gemilere el uzatsanız dokunulacak gibi, ardı, her bir yanı alabildiğine deniz, yükseklik kocaman bir transatlantiğin güvertesindeki yolculuk tadında... Üstelik O'nunla... Asansöre yürüyoruz. Çıkıyor muyuz yukarı, onu hatırlamıyorum, çünkü bilindiği üzere aklımı aldı az önce bu güzel kadın.

Sonuç itibariyle anlıyoruz ki 8.Kat kapalı. Güzel başka bir yer daha var, ona giden yolda bıcır bıcırız. Sen yok, hep Siz! Ayakları yerden kesilmiş zeminsiz bir köpük üzerinde uçar adım yürüyen, biraz çekingen, biraz durumu çaktırmamaya çalışan, hayatının ilk buluşmasındaki deli kanlı çocuk gibiyim. Oh ne âlâ, şimdi üst güvertenin deniz tarafında bir masadayız. Ne güzel gülüyor. Ne aydınlık bir kadın. Ve nasıl keyifli ve sıcak bir sohbet başlangıcı...

Niyetimiz biraydı!

O halde,

"İki bira lütfen."

Ve elbette bira eşlikçisi bir kaç yiyecek... Çoktan sözlerimizde ve gözlerimizde yok olduk bile. Dur durak bilmeden konuşuyoruz. O'na bitiyorum. Anın tüm fotoğrafları aklıma kazınırken kalbim çoktaan O'na, hem de şırıl şırıl akıyor. Ne güzel gülüyor, nasıl bir coşkuyla anlatıyor, öyle bir kazıyor ki kendini aklıma şu an bu satırları yazarken bile o ilk buluşmadaki heyecanımın onuncu yıla giderken gram eksilmediğini görüyorum. Nasıl zengin bir sohbet, nasıl soluk soluğa ve benzerliklerimizle nasıl şaşırtıcı... Gece bitmesin istiyorum. Deniz serinliyor, hava ilkbahar gecesi tadında. İş kazaklara düşüyor. Sabaha varmaya gönülden razıyım. Ortaklığımızı çok seviyorum. Elbette O'nu da... O ilk buluşma gününden, o masadan, bana bir şey anlatırken ki  yüz aydınlığından, gözlerindeki  sıcak gülüşünden, nasıl da kazınmış bir fotoğraf var ki hiç solmuyor. O sürekli hayatımı yükselten, hayallerimin gerçekleşmesindeki en büyük  ortağım... O benim son kalem. Enn Sevdiğim Kadın.*

Bir kaç bira ve  uzun gecenin sonrasında trenle birlikte dönüyoruz. Kalabalık, ayakta ve direklerden birine tutunmuş, aynı şiddetle sohbet ederek geçiyoruz  istasyonları. Bizim istasyona yanaşıyoruz, tren durmak için yavaşlıyor. Ben inme hazırlığındayım ama gözüm ondan kopamıyor. Bir kolum aşağı sarkık, göremediğim boştaki elimi bir elin avucu kavrıyor. O kadar zarif ki... Usulca sıkıyor. Bu bir yanıt! İniyorum, o devam ediyor. Etrafla bağı kopmuş hülyalarda bir çocuk sevinciyle yürüyorum;. kalbimle, ruhumla ve , ağır abi ben olarak coşkuyla... Uçuyorum. O gecenin o yürüyüşümün ardındaki ruhumu ben istediğim kıvamda pek anlatamıyorum ama...
 

Sanırım Göksel güzel anlatıyor!



Bir şarkı da tanımayanlara tanıtmak için, dinlemeye bayıldığım Dolunay Obruk'tan...




20 yorum:

  1. heyecanla beklediğime değmiş :)

    sizde de olur mu bilmem, çok güzel bir sanat eserine bakarken, çok güzel bir müziğe kendimi kaptırmışken, çok etkileyici bir şiir okurken yani yüreğime ve ruhuma iyi gelen bir şeyler yaparken mutluluktan gözlerim dolar benim bazen. yine öyle oldu. çünkü bu hikaye ve anlatış tarzınız çok güzel :) ve çünkü "dünyayı güzellik kurtaracak ve bir insanı sevmekle başlayacak her şey"...

    birlikte hayatın tadını çıkaracağınız yıllarınız bol olsun.

    son olarak dolunay obruk'u çok beğendim. teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sevindim, teşekkür ederim:)

      Olur... evet, cinsiyetci bir gözle bakarsak olmamalı ama! Oluyor işte; bazı insanların başarı hikayelerinde, bir ödül ve teşekkür konuşmasındaki içtenliklerinde mesela, üstelik ben onlar kadar sevinmiş gülerken bir sıvı kendini gösterir. Kötü bir yanım var işte... Bakarak insana duygu okumayı bilirim, bu iyi bir şey mi ondan bazen çok emin değilim:) Dolunay Obruk, O... Gizli mücevherlerden, sevindim beğenmenize ki bu kayıt ses açısından çok kaliteli olmasa dahi..:)

      Sil
  2. Heeyy! Yaşasın tefrika tamamlandı, hem de olmasını arzuladığım, kısmen tahmin ettiğim şekilde. Mutluyum. :)

    Geçen bölümün sonundaki kırılma noktasından sonra, bu bölümün başındaki satırları görünce "eyvahlar olsun!" deyip gözlerimi yumdum, nasılsa biz bizeyiz yabancı yok burada, itiraf ediyorum. Neyse ki, en sevdiğim mutlu son oldu ve aşka inancım tazelendi. :)

    Ellerinize sağlık Sevgili Okul Arkadaşım, keyifle okudum.
    Enn Sevdiğiniz Kadın'a sevgilerimi iletiyorum.
    Mutluluğunuz daim olsun. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Okul Arkadaşım,

      O bölüm yaşayan açısından pozitif bir hal oysa, sonuçta bir randevu değil, bir akıl yürütme ile bir cinlik eylemi:) Bazı anlarda rabbim bana destek oluyor, çünkü görmemek ve o hedefe ulaşamamaktan kaynaklı hikaye daha güzel geliyor insana:)

      Çok teşekkür ederim, keyif verebildiyem ne mutlu bana:)

      Sevgili Okul Arkadaşım özelinde tüm blog dostlarımız için mutluluk daim olsun... Seviyoruz bu alemi, olmasaydık bu alemde, bu pandemi nasıl geçerdi bilmiyoruz:)

      Sil
  3. Allahımmmm, son zamanlarda okuduğum ennnn güzel hikaye bu! Kalbim çarptı, ilk bölümlerde emin olamamıştım hikayeden ama bu bölümün başında bu ennn sevdiğim(iz) kadın'ın hikayesi işte! dedim hep, her satırda...
    O kadar iyi bildiğim bir duygu ki. Heyecan, o ışık ışık olmuşsun sanki atomlarına ayrılmış ve tüm evrene karışmışsın hissi. Çok güzel anlatmışsın sevgili Buraneros ama zaten bu kadar güzel bir hikaye kötü anlatılabilir miydi ki?
    Aşk muhteşem bir duygu. 10 sene mi dedin?!? :) Nice 10 senelere o zaman!!!!!!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunu okuyunca benim de kalbim çarptı Sevgili Ceren: Yazma becerisi kıskanılası, - bir profesyonel olduğunu görmezden gelsek dahi- duygu okuma yetisi duyarlı ve farkında bir insan olarak, artı mesleki formasyon bazından da değerlendirirsek yorumu yazanı, yazısı övülen bir insan ne yapar... İşte ben şimdi tam o haldeyim, laf aramızda ağzı kulaklarındayken, fazlaca da şımarık:) Çok teşekkür ederim:)

      Sil
  4. Aman Allahım ne güzeldi, ne güzel:) Okurdaki heyecanı gram eksiltmede adım adım aşka yolculuk. Her anının gerçek oluşu bu öyküyü ayrı değerli kıldı. Okura da geçen keyif ve mutluluk sondaki müziklerle taçlandı.
    Bir önceki tefrikadaki yorumuma verdiğiniz yanıtta öykünün kurgu değil gerçek olduğunu öğrenmese miydim diye düşünmedim değil. Çünkü bu bölümü en başından itibaren, beklenen kadının
    yazılarınızda geçen "Enn Sevdiğiniz Kadın" olduğunu bilerek okudum:) Olsun varsın. Öyle ya da böyle, hikayeniz her haliyle çok güzelmiş.
    O vakit bu aşk masalının sonuna bir "Onlar ermiş nuradına, biz çıkalım kerevetine" konduralım:) Sonsuza kadar mutlu olmanız dileğiyle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Sevgili Zeugma, bu şahane yorum için:) Çok sevindim keyif verebildiğim için ayrıca. Elbette bu kadar yozlaşmışlığın olduğu ve aşk kelimesinin -bazıları tarafından- tadı kaçmış bir sakıza döndüğü şu yakın çağda sizin kastınızın kıymetinin farkındayım ama bir yanıyla yaşadığım her anı da aşkla yaşarım ben. Ancak bu hikayem sadece aşkla ifade edilemeyecek kadar da kendine özel benim için. Enn Sevdiğim Kadın vurgusunun içi o kadar dolu ki bu üç harfli sözcüğün içine daha önce de dediğim gibi sığdıramadım hiç; O'nunla yaşadıklarımı, sanırım tarfileyemem de:) Ben de size sonsuz mutluluklar dilerim:)

      Sil
  5. Senin o çocuk heyecanın, aşkı bulunca kanatlanan yüreğin... Ne güzel bir kadına denk gelmiş ki 10 yılı ilk günkü heyecanla yaşamışsın(ız) hep, dilerim son kalende "enn sevdiğin kadın"la sonsuza kadar mutlu ol. Masal tadında nice 10 yıllarınız olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) Ve bilmukabele derim, içtenlikle. İşareti koyduğum da bir vurguya, yazının sonuna bir yazımdan bir paragraf ilave etmiştim. Sonra anlamsız geldi bana... Beni bilen biliyor zaten dedim.

      Sil
  6. nice nice sağlıklı yıllar fekaat el yükseltme çok hoştu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, detaylardan keyif alıp öne çıkarmak kıymetli... Bende siz mutlu, sağlıklı yıllar dilerim:)

      Sil
  7. Başını okudum, ama ortadan girmek istemedim. Uygun bir zamanımda en baştan alacağım. Belli ki nefis.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Sevgili Küçük Joe, bilirsinki sana tüm kapılarımız -her zaman- ardına kadar açık:)

      Sil
  8. Bu bölümde filtre kahve, yanına da karamelli çikolata aldım. Damaktan aldığım tadlar harici, satırları okuyan gözlerimden beynime ve kalbime giden bir tad vardı ki, anlatılamaz.

    Bu sefer en değerli anlarınızı paylaştığınız için teşekkür ediyorum ve birbirine özen gösteren ve seven insanları anlattığınız için de. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim ben de size, çok mutlu oldum bir tadı aktarabilmeyi başarabildiğimi hissettirdiğiniz için:)

      Sil
  9. Onlar erdi muradına, biz çıkalım kerevetine o zaman:) Mutluluğunuz daim olsun. Yürekten güzellikler diliyorum!

    YanıtlaSil
  10. Sanırım ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi tanışma hikayeniz! Okurken kalbim şaha kalktı, tüylerim diken diken, gözlerimin parladığını hissettim resmen :) Ne desem az kalacak, iyi ki yollarınız kesişmiş ve iyi ki bu kadar muhteşem anlatmışsın! Günümü bu aşk dolu satırlarla taçlandırdığınız için çok teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel gülümsedik, sayende:) Çok teşekkür ederiz:)

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP