18 Mayıs 2021 Salı

TEFRİKA BÖLÜM 3

Öncesi


Tahmini varış süremi göz önüne alarak zaman geçirmeye çalışıyorum. Şaşıyorum kendime. Mola yerinde yemeğini aceleyle yiyip sanki otobüsü kaçıracakmışız endişeleri yaşayan çocuk heyecanıyla titriyorum. Bir yandan da aklım o anın ön izlemesini yaptırıyor bana. Bir ses izi yok, tanımama, işte o dememe olanak verecek o an için görsel bir veri de yok hafızamda; tümüyle hayalimden bir sunum alarak yaşıyorum.

Bu, gerçekleşme anına yönelik heyecanımı iyice yükseltiyor ki aslında bu tada bayılıyorum. Oysa son derece soğukkanlı, en tırstığı anda bile kaderde varsa diyerek içinden gözü kara bir çocuk çıkarabilen de biriyim. Daha 16-17 yaşındayken etrafı çevrilmiş, fena korkmuş ama bunu dışarıya hiç çaktırmamış, kafası dimdik, onu sorguya çekenin gözlerinin içine bakarak içinden öleceksek ölelim demiş, koca koca adamlardan tehdit aldığı her durumda korksa dahi bunu hiç açık etmemiş, o durumlarda ihalelere inadına tek başına gitmiş -babasız- çocuk ben, şu an  kocaman bir adamken diken dikenim, O çocuktan utanıyor, "Bu gece de hava ne kadar serin," diyorum.

Yaşanacak ana rol biçmek, O'nun hayali ve bu taze heyecanlarım beni çok sevindiriyor... Çünkü hissediyorum ki bir hata yapmazsam bu halim yıllar geçse de tazeliğinden hiçbir şey yitirmeyecek! Hislerime bir kez daha çok güveniyorum.

Geçiyorum arabanın direksiyonuna. Bahçeden çıkarken bir an sahilden mi gitsem ikileminde kalıyor, sonra bundan vazgeçiyorum. Havaş tahminimden erken gelirse, diye düşünüyorum. Yolda yakalarsam hızı artırır, onu geçer, ondan önce varırım bekleyeceği noktaya olasılığı ile mutabakata varıyor, ana yola doğru bu huzurla kıvrılıyorum. Müziği çoktan açtım. Trafik kurallarına riayet eden uslu çocuk tadında ilerliyorum. Gözümdense hep o an akıyor. Park edip kapısına yaslanarak beklediğim arabadan, arabasının başında aynı şekilde kapıya yaslanarak  Havaş'ın geliş yönüne bakmakta olan O'na doğru yürüdüğümü görüyor,  kim olduğumu çaktırmadan kuracağım cümlelerin provasını yapıyorum.

Heyecanlıyım, sonuç ne olursa olsun yaşayacağım anın kıymetini bileceğimi biliyorum. Varsayalım ki bu akşam hayalini kurduğum anı yaşadım ve bir sonrası olmadı... Sadece şu ön sürecin ve orada edilecek iki kelâmın unutulmaz anlar arşivimde kıymetli bir yer tutacağından eminim. Ve ben tüm bu düşünceler içinde ve o an'a dalmışken, ayağımın inisiyatif alarak gaz pedalına limit üstü basmış olduğunu, hızımın da cezalık bir noktaya geldiğini fark ediyor ve rica ederek onu pedaldan bi tık yukarı alıyorum. O esnada son tatlı virajı da dönünce uzun düzlüğün sonundaki varış noktasını görüyorum. Havaş'ın tahmini varış süresine göre biraz daha zamanım var! Yavaşlıyor, yoldan çıkıyor ve kenarda duruyorum. Henüz kimsecikler yok ve geç bir vakit olduğu için de oradaki otobüs yazıhanesi ve bakkal kapalı. Arabadan iniyor, kapıya yaslanıyorum. Enfes bir bahar akşamı, derenin sesi pırıl pırıl, geceye yakışır bir müzik geliyor arabadan kulağıma. Heyecanım yerinde, mutluyum.

Epey bekliyorum ki ne gelen var ne giden... Geç vakit servisleri hep böyle olur, diye düşünüyorum. Sonra dere boyunca biraz yürüyor. Aklımın ekranından akan, O'na yanaşıp soracağım anın görüntülerini tekrar tekrar izliyor, gözden kaybetmeden de arabanın yanına doğru dönüyor, ayaklarımı dışarıda bırakarak koltuğa oturuyor, radyoyu biraz kurcalıyor, birşey mi kaçırdım acaba diye endişeleniyor, hesap edemediğim bir nedenle Havaş'ın benden önce geldiğini ve O'nun da misafirleri alıp hemen karşı tepedeki konukevine götürmüş olduğunu, düşünüyorum. Sonra tüm olasılıkları verilerimle test ediyor ve bunun olamayacağına karar veriyorum. Belki de kendimi teselli ediyorum, bilmiyorum.

Aklım realist....

Ya kalbim?

Aklıma sorsam döneceğim, kalbime sorsam diyecek ki, "Bu tattan vaz mı geçeceksin!" İkisini de boş veriyor, beklemenin tadıyla ilgileniyorum. Epey zaman daha geçiyor. "Olsun ama," diyorum, "şu kakafonik böcek korosu, denizden gelen esinti ve dalgaların ritmi ve de kalbimin vokaliyle ortaya çıkan gece ve müzik çok güzel..."

Bekle... Sabrın azalsın... Anın hayalini kur.... Bekle... Umutsuz ol... Bekle... Şeytan dürtsün... Dinleme.... Bekle... Gün değişsin... Bekle... Hayalin siyah beyaza dönsün... Bekle... Bekle... Bekle... Bekle... Bekle.. Bekle.. me.

Yetişkin dayanamıyor, sevecenlikle çocuğu toparlıyor, onu tanıyor, kırmak asla istemiyor. Çocuk bunu hissediyor, gitmeye karar veriyor, arabayı çalıştırıyor ve "Ya ben gidince gelirse," diye çarpan kalbine aklı tam o anda gelip bir öpücük konduruyor. Kontağı kapatıyor.

İniyor, gözleri geliş yönünde, geceye neredeyse sabah serini düşmüş... Dön diyen yanına diyor ki bir kez daha; "Bekle!"

Sonunda realist ve sevimsiz akıl olaya dahil olup kalbi şöylece bir kenara iteliyor. Asla kırıcı değil, olgunlukla ikna ediyor.

Marşa basıp çalıştırıyorum arabayı,  tamamlanmamış ama tadı güzel zaman dilimini kalbime koyup ilk kavşaktan geri dönüyor, makul bir hızla eve doğru yol alıyorum. Eve dönmeden önceki son kavşakta kırmızı yanıyor, durup bekliyorum. Yeşil yanınca devam edecek, bir kavşak sonra geri dönüp bir süre sonra da eve varacağım. Müzik dinliyor, ışığı bekliyor ve yaşanamamış anın gerçekleşmiş olması halini düşünüyorum. Yeşil yanmak üzere... Işık sarıda...

O an karşı şeritten gelmekte olan otobüsü fark ediyorum. Formula birde son düzlüğe varmış pilot hızında geçiyor kaptan. "Yaşasın!!!!" Havaş bu!

Dönüyorum kavşaktan sola ve ikinci kırmızı... Bekliyorum da... zaman beklemez ki. Nasılsa yolda durur diyorum, mesafe çok uzun değil, ama otobüs çok hızlı, bir kez dursa kesin yetişirim. Yeşil olur olmaz dönüyorum. Sonra 2, 3, 4, 5. Gaz pedalı dipte, 70, 80, 90 oluyor, istiyor, kırmıyor düze bağlıyorum. Sonra ikinci katmanda 170, 180, 190 oluyor, yine kırmıyor, onu da düze bağlıyorum. Bir huyum var ki 205'den sonrasına bakmam, çünkü bakamam, yol fena daralır, yolun akışı bilgisayar ekranındaki formula pistine benzer. Birazdan havalanacağız ki artık araba kullanma ile ilişkimi bitirmek isteyeceğim, daha yavaş hayata hazırlık dönemindeyim. Fakat otobüs ortada yok! "Nasıl bir şans ki bu gece arada inecek yolcu yok," diye düşünüyorum. Varmak üzereyim... Otobüs görüş alanıma giriyor. Helâl olsun bana...  İniş hazırlıklarına başlıyorum.

4,

160... 120... 90.

3,

60... 50... 50... 50... 30... 30.

2,

20... 10...10... 10... 10...



Antrakt




4. bölüm...



19 yorum:

  1. aaaaaaa ama en heyecanlı yerinde yine mi antrakt :) yüzümde bir gülümseme ile okudum yine. bin yaşayın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mecburen kestim, çünkü son bölümle bağlamak zorunda kalacaktım ve epey uzun olacaktı yazı, blog alimleri uzun yazılar yazmayın derler hep hem:) Sevindim gülümsettiğime, siz de bin yaşayın:)

      Sil
  2. Akşamın şu saatinde o arabanın içindeki çocuk bendim, eminim:) Heyecanın doruklarında gezen, ayakları dışarda oturup o radyoyu kurcalayan, aklın olgunlukla ikna edip geri çevirdiği çocuk. Duyguyu okura birebir geçiren yazar profili var sizde. En kısa zamanda bir kitaba başlamalısınız, kitabınız olmalı sizin.
    Bir sonraki bölümde bitecek olması üzücü; ama nirvanaya ulaştırdığınız merak duygusu geçecek tesellisi var hiç değilse:) Zihninize, kelimelerinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Sevgili Zeugma, sözleriniz çok değerli ve bir o kadar sevindirici:) Ancak benzer şeyleri gördüğüm her yorumda ifade ettiğim bir şey var; kitap başlı başına bir iş, ve kurgu ihtiyacı da duyuruyor, ben olanı ve yaşanılanı yazıyorum, malzeme hazır, bir anlatıcıyım ben, o nedenle yazar ifadesini de kendimle eşleyemiyorum çünkü bir yaratım değil benimki; duygu yazıyorum ve o somut, sonra araştırma yapmak bilgiyi kaynaklardan bulup besleyip, birikimle harmanlamak, tüm bunları kendi üslubumla yazıya katmak gibi emek haracamalara da tembelim ben:) Ve bir çok şeye ben de şaşırıyorum, çünkü o an çıkıyor ve okurken çoğu zaman vay be, bunu ben mi yazdım şimdi diyorum:)

      Sizin de zihninize ve kelimelerinize sağlık, üstelik sizin yazılarınızda ciddi bir emek var:)

      Sil
    2. Yoruma dahil olmak istiyorum izninizle.
      Sevgili Zeugma'ya kesinlikle katılıyorum bende aynısını düşünüyorum. Dediği gibi bir kitabınız olmalı sizin.
      Anlatıcı olduğunuz doğru fakat eksik. Çok iyi bir anlatıcısınız benim kanımca... Siz anlatırken bir köşeye ilişmiş olarak her şeye bizzat tanık oluyor gibi hissediyorum :) Benim düşüncelerim bu yönde sevgili Buraneros :)

      Sil
    3. İzinsiz de dahil olabilirsin Pek Sevgili Ödüllü Yazarımız, kapılar sana sonuna kadar açık:) Düşüncelerin de benim için çok ama çok kıymetli, çok teşekkür ederim:)

      Bir kitabım var benim, hem de 5.cildi çıktı, dört cildinin fotoğrafı şu yazıdaki son iki fotoğrafta. Bir de bir paragraf var o yazıda düşüncelerime ortak... O da verdiğim linkin altında:)

      https://laparagas.blogspot.com/2020/04/yavas-hayat.html

      "... bir başlık koy, metne ismini, bir takma ismi ya da senin ismin olması gerektiğini düşündüğün, yeğlediğin bir ismi yaz. Sonra ilk kez metnin çıktısını alıp spiralle. Bir kitap yazdın ve bu sefer kimseye teşekkür meşekkür etmen gerekmiyor. Bir kitap yazdın ve onu yayımlamayacaksın. İstiyorsan başka kitaplar yazıp yayımla ama bu kitabı asla yayımlamayacaksın."



      Sil
    4. Bunu duyduğuma çok çok sevinmekle birlikte rica ediyorum :)

      Şaşırdım. Mutlu oldum. Kitabınızın olmadığını düşünerek yanıldım çünkü haliyle bilmiyordum. Ve güzel bir yanılgı oldu benim için :)

      Sil
  3. Tam "neden en heyecanlı yerinde antrak?" yazmaya gelmiştim, gördüm ki yazılmış bile. :))
    Neyse ki, Nazan Öncel'i severim, bu şarkıyı ayrıca beğenirim, hem de Tarkan var. Sabredip bekleyeceğiz en heyecanlı 4. bölümü, Sevgili Okul Arkadaşım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de Nazan Öncel'i çok severim, ve bu yazı için bu klibe karar verdiğim andan itibaren defalarca dinledim, ve şahane bir gülümsemem oldu her seferinde:) Dediğim gibi Sevgili Okul arkadaşım, uzamasın diye... bir de son yazının tonu biraz daha farklı, ve ilişkilenmeli ama an kendi bağımsız halini de korumalı diye düşündüm, sanırım:)

      Sil
  4. Fenasın! Çok fena...
    Gülümseyerek uykuya gidince sevenler buluşur değil mi? 🧿

    YanıtlaSil
  5. ne inceliklerle dolu ifadeler hayaller ötesi dantel gibi. günaydın

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Günaydın, çok teşekür ederim, güzel sözleriniz için:)

      Sil
  6. Meraklı turşucu olduğumdan biriktirerek okuyordum ki ahaa sona bir kalmış. Hadi bakalım, sonunu merakla beklemedeyiz. :))

    YanıtlaSil
  7. En başından başlayıp bir solukta okumak şahane oldu benim için. Kaptırmış giderken, hem sabırsızlıktan ve güzel akışın heyecanından bu bölümde her şey toparlansın istiyorum hem de "Yok yahu bitmesin, birkaç bölüm daha sürsün, aynı keyifle okuyayım" diyorum:) Sanki bir romanın ilk bölümlerini okur gibiyim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler Sevgili Sezer,

      Kimbilir belki yüz yıllar sonra bir gün birileri bloglarımızı tararken yazılarımızdan ilham alarak kimbilir ne romanlar yazarlar, sonuçta killere ya da çürüyebilecek derilere ya da kağıtlara yazmıyoruz:) Bir de şu yüzyıldan, filancadan ilhamla diye küçük bir not düşerlerse kitaplarına, ne mutlu bize:) Bilelim ki her birimiz insanlık tarihine çağımıza dair notlar düşüyoruz... Bu bana yetiyor:)

      Sil
  8. Siz ne yaptınız sevgili Blog Dostum, sakin sakin okurken, büyüyen viteslerle kalbimin atışlarında yükselme oldu, gaza gittikçe bastığınızda hıza karşın başım döndü... müthiş, vallahi müthiş! Duygu bu kadar mı geçer... pes diyorum :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu o akşamdan, ihtiyaçla ve saatle alakalı ve aslında orta mesafede bir hız ki arabadan sıkıldığım ve çok nadir kullandığım bir yıla ait... :)

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP