Sabah; dışarıda ip atlayan baharın "Buraneros papucu yarım çık dışarıya oynayalım" ayartmalarına kulak tıkıyordum. Avareliği rafa koyup, dünkü yazımın devamını getirme fikriyle el ele geziyordum. Şahane bir hafiflik, kıpırtılı bir fırlamalık yok da değildi ruhumda...
Sonuçta, baharın dizlerine yatmak cazip geldi ve ben yarına erteledim yazının ikinci bölümünü ...
Sonrasında; işi gücü iteleyip bir yana, elimde kahve kokusu dolaşırken bloglarda,
Jesus'un günlüğü* başlıklı farklı ve çarpıcı bir yazıda okuyunca "Ben çocukken muz yediğini söylemek ayıptı bilir misiniz?" cümlesini, gidiverdim çocukluğumdan bir an'a... Gitmişken çocukluğuma, bakındım tüm akrabalarıma... Ekleyiverdim, kocaman ailemizi anlatacak bir cümleyi, yazının en son satırına... Anarken geçmişi; bahar sarhoşu bir yazı, klavyeden saçılıverdi.
Anıyı dinlemiştim bir akraba abladan... Bir gün okuyunca gazeteden bir haberi, haberdar olmuşlar muz diye bir meyvadan... Sonra günlerden bir diğer gün, bütün kuzenler, genç ve cıvıl cıvıl dolaşırken, parkın tam karşısındaki, o zamanlar şehrin tek apartmanı olan binanın altındaki zengin manavına geldiğini görmüşler muz'un, zaten biliyorlarmış da gazeteden, kabuğunun soyulduğunun...
Demişti ki o abla;
Bir gün gelmiştik parka...
Oturmuştuk; heykelin önündeki banka...
Duymuştuk ki; muz diye bir meyva varmış,
Sadece zenginler alırmış...
Bir baktık ki gelmiş; karşıdaki manava...
Topladık hemen para,
Gönderdik Enver'i manava...
Enver getirince bir tek muzu,
Bakındık sağımıza solumuza...
Muzu böldük beşe;
Yiyiverdik neşeyle...
Sandık kendimizi zengin...
Bizim gönlümüz ne zengin!
Görsel: Widelec.org
Demişti ki o abla;
Bir gün gelmiştik parka...
Oturmuştuk; heykelin önündeki banka...
Duymuştuk ki; muz diye bir meyva varmış,
Sadece zenginler alırmış...
Bir baktık ki gelmiş; karşıdaki manava...
Topladık hemen para,
Gönderdik Enver'i manava...
Enver getirince bir tek muzu,
Bakındık sağımıza solumuza...
Muzu böldük beşe;
Yiyiverdik neşeyle...
Sandık kendimizi zengin...
Bizim gönlümüz ne zengin!
Evet yaaa ayıptıı sokakta muz yemek benim çocukluğumda da ..
YanıtlaSilama bilirim gönül zenginliği ni
ne zaman buraya gelsem sadece
gönül zenginliği kokar buralar :)))
sonraları pazarda görülünce muz, bir hafta alınırsa bir sonraki hafta alınmazdı. üstelik ben tek çocuktum. yalandan babam benimle yarışırdı sadece :)
YanıtlaSilama düşünüyorum, daha zengindik kesinlikle.
diyorum ya ben hep sana, yürek zenginisin sen diye... üstelik sadece sen değilsin yürek zengini, anlattığın öykülerden belli...
YanıtlaSililkoklula giderken, hazırlanan beslenme çantalarına sadece elma, portakal konurdu bizim çocukluğumuzda, özendirmek ayıp sayılırdı. olanı olmayanı vardı, şimdiler de değeri kalmadı, hatta ne kadar özendirebilirsen o kadar özendirebilmek bir erdem sayılır oldu. zaten o zaman ki muzların da tadı kalmadı.
Ben anımsamıyorum hiç böyle bişiy. Kimbilir belki de alanyaya yakın olduğumuzdan bizde dahil etrafımızda herkez yiyebiliyordu bir şekilde. Şaşırdım okuyunca, hiç de duymamışım.
YanıtlaSilKatkılarınız ve güzel sözleriniz için hepinize teşekkür ediyor, sevgili Efsa'ya da hikayenin yaşandığı dönemde ben bile doğmamıştım diyorum:))
YanıtlaSil