4 Aralık 2008 Perşembe

İki Film Ve Ken Loach

Öncelikle Ken(neth) Loach'tan söz etmek istiyorum. Aslında piara dayalı, kaçınılmaz bir biçimde kazanç üzerine kurulu bir sistemde yaşamak zorunda olan bir endüstrinin içinde, ta başından ortaya koyduğu politik tavrından hiç ödün vermeden aynı dik duruş ve aynı minnetsizlikle sistemin içindeki her insanın saygısını kazanmayı başarmış, çok özel ve bağımsız bir markadır kendisi.

Bunu sağlayan en önemli özelliği, içindeki yoğun hümanizm, ince ve çok nitelikli mizah duygusu, sisteme karşı anarşist duruşla birlikte kullandığı sinema dilinin çok özgün, yoğun bir derinlik, bilgi birikimi, kuramsal değerler içeririken de anlaşılır olmayı başarmasıdır. Bu başarının diğer bir sırrı da kimseleri kandırmaya yönelik reklam çabaları içermeyen, kasılmayan, hayatı özümsemiş (ermiş) samimiyetidir.

Ken Loach: Sinema dünyasının en kendi, Kieslowski'nin -hiç kimsenin asistanı olmak istemedim, fakat Ken Loach bana sorsaydı, seve seve ona kahve yapardım- cümlesinde anlamını bulan en saygı duyulası insanlarından biridir; ve dünya varoldukça da saygıyla anılacaktır.

Yönetmen konusunda her ne kadar tarafsız olamayacaksam da; sinema önemli zevklerinizden biri ya da işiniz sayılıyorsa, farklı görüşleriniz de olsa genelde ideolojilere ya da toplumsal sorunlara farklı açıdan bakanları ilgiyle izlemeyi seviyorsanız mutlaka bir Ken Loach filmi izlemeniz gerektiğini düşünürüm.

Afili Delikanlı: Yönetmen ünlü oyuncular yerine, gerçekliği yansıtmak adına daha işlevsel olduklarını düşündüğü yetenekli ama isimsiz oyuncularla; ezilenlerden, yoksullardan, toplum dışına itilenlerden, onların yaşama tutunma heveslerinden bahseden; kameranın yine belgesel çekim teknikleri barındıran bir gerçekcilikle kullanıldığı bu filmde: Aile içi mutluluğun imkânsızlığı duygusunda, dersleriyle ilgilenmesi gereken yaştaki bir çocuğun hayata tutunma mücadelesinde sınıfsal konumunu reddederek, yapının göze soktuğu zenginliğe ulaşmak için saptığı yolları ve sorunları sergiliyor. Aslında içsel çelişkileriyle boğuşan kimlik arayışlarının tam da yol ayrımındaki çocukların, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar sorunlarının aynılığını ve kaderlerinin benzerliğini ortaya koyuyor.

Toplumsal gerçekçilik üzerine keskin bir anlatımı olan, her sinemaseverin(!) ve anne babanın ya da adayının izlemesi gereken bir film. Yönetmen bu filmde ve genelde sosyal duyarlılıktan yoksun sistemin sorunlara uzak tavrını; ilgisiz, çocuklarına despot, katı ve kuralcı bir baba gibi tanımlayıp eleştirirken; gerçekte varolup da eksikliği hissedilen annenin işlevini yerine getiremez konumu nedeniyle gerçekleşemeyen bir aile olabilme durumunun, ergen yaştaki çocuklar üzerindeki etkilerinide sergiliyor. Sıkı bir filmdir ve izlenmelidir.

Ülke Ve Özgürlük:
Sol tavrı net ustamızın İspanya iç savaşı üzerinden devrimci harekete bir bakışı diye de nitelenebilecek bu film: Aslında solun genel bir sorununa da göndermeler yapıyor. Bir çok ülkede; ki buna Türkiyedeki sol hareketin tavan yaptığı süreci de dahil ettiğimizde açıkca görülebileceği gibi, fraksiyoner bölünmenin olumsuzluğunun bir eleştirisidir de bu film... Her ne kadar Ken Loach ustamız sol hareket içinde tarafını yıllardır net bir şekilde ortaya koymuş ve filmi onların doğruluğu üzerine şekillendirmiş olsa da; yılların ötesinden beri süregelen, bir sürü teorisyenin ürettiği üzerine tonlarca kitap yazılmış farklılıkları kasabadaki toplantıda köylülere ve militanlara çok net, çok güzel ve kısacık bir sürede tartıştırarak; tüm bu görüş ayrılıklarını ortaya koyan olağanüstü açık, onca kaynağı okuyarak elde edemiyeceğiniz anlaşılırlıkta bir literatür özetide yapıyor.

Film eğer ideolojik bir taraf olmayla izlenecekse, bu güne kadar okuduklarınızın ve bildiklerinizin bir pratik üzerinden gözden geçirilmesi olacaktır. Bütün bu tartışmaları ve görüş ayrılıklarını , iki cepheden de çok açık ve tarafsızca ortaya koyan yönetmen; tüm anlatımını da yine Ken Loach sinemasının belgesel tadındaki, içinde ''insanlar'' olan gerçekçi ve hoş görselliği ile yapıyor . Film bittiğinde doğru olanın ne olduğunu siz buluyorsunuz.

Belki de tüm olması gereken: Elinde pazar torbasıyla iki fraksiyon arasındaki çatışmanın ortasında kalan teyzenin "birbirinizi öldüreceğinize faşistleri öldürün, açız biz" diye bağırdığı sahnededir. Bu fraksiyoner farklılık, ''no pasaran'' diyen bir anti faşist birleşmeyi gerçekleştiremediği gibi, safları iyice ayrıştırıp sertleştirir; ve her zaman olduğu gibi çıkarsız inanmışlıkla çarpışanların, çıkar hesapları ''iktidar'' olanlar tarafından tasviyesiyle biter. Sonuç;40 yıl süren yüzbinlerce olümün yaşandığı Franco rejimidir.

Tüm bu yorumlar ışığında politik ve sert bir film olduğu duygusuna kapılınmasın. Özellikle tırnak içinde yaptığım vurgudan da anlaşılacağı gibi, duygu yoğun ve güzel ilişkiler sergileyen, insana baktırıp düşündürten lezzetli bir filmdir.

4 yorum:

  1. Sevgili Buraneros,
    böyle değerli bir yönetmeni o güzel kelimelerinle, muhteşem eserleriyle hatırlattığın için teşekkür ediyorum:)) Söylediğin her bir kelimeye katılıyor, İşte Özgür Dünya diyorum...

    YanıtlaSil
  2. Ben teşekkür ediyorum sana...film bizim buraya henüz gelmediği için izleyemedim ama muhteşem bir yorum okuduğumu hatırlıyorum film vizyondayken,nerdendi diye düşünürken buldum:))ve üç film yaparak izin vereceğini bildiğim için link verdim yazına:))

    YanıtlaSil
  3. Cok yaşa Ken Loach! Ülke ve Özgürlük'ten sonra, en iyi dediğim filmi "İşte Özgür Dünya!"

    YanıtlaSil
  4. şu blog yorumlarına sevinç gösterisi yapmak için ikonlar ekleseler çok mutlu olacağım, teşekkrü ediyorum arkadaşım sağol:))
    Ama filmin oralara ulaşmamasına üzüldüm.Bir süre daha gelmezse(ki sinemada izleme keyfi farklı diye diyorum) ben sana yollayacağım o filmi:))
    sevgilerle

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP