20 Aralık 2008 Cumartesi

Radara Gir ki Görem 2

Önceki yazıda anlatılan olaydan bir süre sonra, şehir içi sayılabilecek bir yola göre Monza Pistinin start finiş düzlüğünde tur rekoru kıracak pilotun kullandığı aracın hızına eş değer bir hızda giderken, her zamanki üst geçidin arka direğine yatmış radarı farkettim. Onu farketmemle az ileride büyük bir zevkle bekleyen eli makbuzlu ekibin kucağına düşmemek için, dönebileceğim ilk (dönülmez) yerden dönüp dağlar tepeler aşan bir izbe yoldan tüyerek, düşman pususunu aşmanın gururu paçalarından akan bir yiğit edasıyla eve geldim.

Sonraki günler:

Günlerden bir gün; kendi işlerini halletmeyi maske yapıp babamın yeni öldüğü ve benim erken bir yaşta kendi seçimlerim doğrultusundaki tüm projelerimi ve hayallerimi çöpe atıp en büyük erkek çocuk olmanın yüklediği sorumluluklar çerçevesinde önüme koyulmuş ve kendi ahlakımın gereği bırakıp gidemeyeceğim bir mesleği kendimce projelendirdiğim, kanımın deli, yaşımın mecburen akıllı olduğu yıllarda, emekli bir banka müfettişi olan en amcam kıyıdan köşeden çaktırmadan "ne ediyo la bizim oğlan" teftişindeyken... şehrin farklı bir yanında kendi işiyle ilgili bir görüşmesi olduğu gün, o yıllarda bizimle çalışan ben yaşlarda birini yanına katarak onu götürmesini istedim.

Bunlar arabanın alışkın olmadığı koşullarda akıllı uslu seyir halindeyken ileride polisin yaptığı olağan çevirmelerden birinde, çoğu araba salınırken "sağa çek" işaretiyle durdurulup biraz beklemleri gerektiği söylenince ve "ne oldu ki?" tedirginliğinde sağa sola bakınırken, rengi her ne kadar sürekli değiştiriliyor olsa da tüm kamuflaj çabalarına rağmen herkesin "naber lan bizim radar," dediği, legalitesini bir türlü örtemeyen araç yanaşıyor.

Direksiyondan; ben amcamın yalancısıyım burun deliklerinden duman, ağzından alevler çıkan, yeni bilevlenmiş tırnakları kılıç gibi, gözlerini kan bürümüş yedi lenger Mamut Pelvan biri iniyor. Yine amcamın demesi; o güne kadar duyduğu, bildiği, dinlediği hiç bir öcü hikayesindeki karakterle eşleyemediği için, o yetişkin halde bile tırstığı bir yaratıkmış. O gün bugündür sülaladeki tüm çocukları mızmızlık ya da yaramazlık yaptıkları anda "seni radarcıya veririm" cümlesiyle mum hale getirmek mümkündür; ikiz felaketler hariç.

Radarcının "Nerde lan bu arabanın şöförü?"sorusu lav silahından çıkmış alev topu gibi dolarken arabanın içine, oturdukları koltukların altına saklanmaya çalışan bizim tayfa, koltuğun alt kızaklarından bir delik bulup da arabanın altından tüymeye çabalarken, arabayı kullanan arkadaşı ensesinden kapan radarcı "lan ben bu kediyi yemezmiyim" kıvamındayken bir anda, "sen kimsin?" oluyor. Abi işte ben kullanıyorum kem kümünde ( insanların kayıp listelerinde ne olduğu meçhul yıllar olduğu için) muhtemelen altına kaçırmış ama olayı anlatırken bize söylemeyen sürücümüze bakan zatı canavar, elinde tuttuğu bizim adamı kaldırdığı yükseklikten koltuğa olduğu gibi bırakıyor.

"Sen değilsin o," diyip şu cümleleri kurmaya başlayınca: "Bu arabayı uzun boylu kara kaşlı yakışıklı bir çocuk kullanıyor. Falan şehirli falanca ders öğretmeni şarışın bir sevgilisi var, bana o çocuğu verin." diyor. İnsanları kurdukları cümlelerden yakalamayı çok iyi bilen üstadım en amcam, radarcının bütün heybetini yıkar bir sesle masumane soruyor: "Niye arıyorsunuz ki, bir suç mu işledi?" Bir nebze gardı düşen radarcı: " Geçen gün benim pusumdan öyle bir hızda geçti ki" diye söze başlayarak alamadığı intikamını amca ellerinden aldırmak için en saygılı diliyle el frenini bırakıp anlatmaya devam ediyor: "Önümüzden bir toz bulutu geçtiğinde bermuda şeytan üçgeninde radar aleti alabora olan gemi mürettebatı halindeydik. Bir an tanrım nooluyoruz diye şehadet getirirken, kendimizi son anda toparlayıp, bu panik halinden kurtulduğumuzda ilerde çevirme yapan ekibe anonsumuzu yaptık. Ama gelen yanıt daha da ürkütücüydü; Öyle bir araç gelmedi. Araç dışında durup plakaları not alan arkadaş toz topraktan ağzını gözünü ortaya çıkarmaya çalışırken bir yandan, bizim görmezliğimizi de fark ettiğinden sadece mavi bir arabaydı diyebildi. Elimizdeki verileri bir araya getirdiğimizde bunun hangi araba olabileceğini aşağı yukarı tahmin edebildik." diyor.

Sözlerine; "Aklımızda o mavi arabanın resmi, her gün ve her yerde onu ararken, olaydan yaklaşık üç beş gün sonra yine bir görev dönüşü karşı şeritte gördüm onu" diye devam ediyor. "Normal seyir halinde olduğu için ben ilk kavşaktan dönüp ona yetişmek amacıyla arabanın tüm limitlerini zorlayarak arkasından gaz bastım. Beyefendi düşünebiliyor musunuz ben o yolda onca insanı, aracı riske ederek 160 km hıza çıktım, nerdeyse tabanı delip aşağı geçirecektim ayağımı. Yandaki arkadaşım koltuğa yapışmış, korkudan bembeyaz suratıyla az önce görüp peşine düştüğümüz aracın yer yarılıp içine girmiş halini görünce, bir cinciye başvuralım önerisinde bile bulundu. Ben tüm bu nedenlerle aradığımız arabayı az önce karşı şeritten giderken görünce gün bugündür deyip anons ederek, özellikle bağlasınlar diye durdurttum." demiş.

Tabii amcam o anda bana saydı mı, yoksa yakışıklı kelimesinden "hani bana da benziyo lan bu oğlan" gibilerden kendine pay çıkarıp sakinleşti mi bilimiyorum; bununla ilgili bir kayıt ya da belge yok elimde. Ama eminim kızsa döndüklerinde bana bu durumu "oğlum dikkatli sür şu arabaları" dozunda şevkatli bir nasihatla anlatmaz, eline aldığı not defterinin en eski sayfasından başlar, ağzıma yazdan hazır ettiği bütün tezekleri doldururdu. Demek ki benle gurur duymuş.

Neyse; zaten küçük olan şehrin banliyosunda yaşadığımız için, bir de akşam eve dönüşler karanlığa kaldığından, o yıllarda radarın teknolojisi de gece görüşüne yetmediğinden bu kedi fare oyununda bir nebze avantajım vardı. Karşıdan gelenlerin sellektörleri bir uyarı görevi yapsa da henüz cep telefonu keşfedilmemiş olduğundan bazen, anlık istihbaratın paylaşımı çerçevesinde sorunlar yaşayıp kırk yılda bir de olsa böyle pusulara düşüyorduk. O günden sonra uzunca bir süre radarın patronu ve ben o hasretler çeken kavuşmayı bir türlü mutlu sona ulaştıramadık; ta ki benim can arkadaşlarımdan biri ehliyetini kaybedene kadar...

devam edecek... Aslında etti de hangi yazının içine sıkıştırdığımı bulamıyorum:)

Ama bu yazıyı seven şunu da sevebilir!


Radarsal tarih çok hızlı araba kullananların ve bu hikayelerle büyüyen çocukların olduğu bir ailede ehliyet yaşına gelmiş, gelmekte olan bebeler için yazılmaktadır.Amca,baba,dayı olunca gerçekten zormuş:))

3 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. eh sizin radar hikayeniz varsa benimde 15 gün önce yaptığım el frenin indirmeyi unuttuğum ve en son araçtan dumanlar çıktıgında farkettiğim bir olayım var.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP