27 Haziran 2022 Pazartesi

Yağmur Güncesi

Güne derin bir uykunun ardından erken uyanıyorum sanırken salona geçip telefonu elime alınca anlıyorum ki geç kalmışım. Çünkü telefonda bir arama var. Oysa en çok sevdiğim şey O'nu son dakikada arayıp iyi yolculuklar dilemek. Elbette hemen geri arıyorum. O Ankara'ya doğru yol alıyor. Keyifli bir konuşma, cıvıl cıvıl ve coşkulu. Gün için düşlerim vardı ve iyice gaza geliyorum. Alaylı bir meteorolog olarak gökyüzü ile temasa geçiyorum ve görünen o ki yağmur fena. Bir an erken çıksam ve yağmur başlamadan hayalime varsam diye düşünüyorum ama o sırada kendimi bilgisayarın ekranında parmaklarımı da fare üzerinde görüyorum.


Bu karasızlığımı çabuk alt ediyorum. O sıra yağmurun sesi içeri ulaşıyor. Bir tedirginlik bünyeyi ele geçirmeye çalışıyor; müdahil oluyorum. Kesme şeker değiliz sonuçta diyorum ancak hissediyorum ki sıkı yağacak. Bu nedense daha da tahrik ediyor beni. Çünkü gökyüzü atmazsan kendini dışarı pişman olursun diyor ve altını çiziyor lafının. Hızla giyiniyorum. Kitabımı ve okuma gözlüğümü sırt çantama atıyorum. Bir de mini fotoğraf makinesini... Kısa kollu bir tişört, üzerine incecik ama su geçirmez yağmurluk yeterli. Balkondan kısa bir hava kontrolü. Yağmurun şiddeti şu an rölantideyim diye sesleniyor lakin onun rölantisi de 8 silindirli Amerikan arabası kıvamında. Alaylı meteorolog başına geleceklerin farkında ama doğanın bu tadını da çıkarmak gerek diyor ve kendini bahçe kapısını açarken buluyor. Kapüşonu çoktan geçirdi kafasına. İstikamet en çok kitap okuduğu pastane.


Yağmurun sesine bakıyor. Dinliyor... bayıldığı metal grubu Apocalyptica kıvamında. Ağaç altlarından gitmeye çalışıyor ama güzergâhın tamamını düşününce sudan çıkmış balık olacağı kesin. Tamam üst tarafta bir şey yok fakat kot pantolon ben oraya kadar dayanamayabilirim diyor. O zaman en çok kitap okunan pastaneden vazgeçiliyor ve Deniz Kızı Kafe'deyiz. Bir çok "sığınmacıya" rağmen cam kenarında ve deniz tarafında boş bir masa el sallıyor ki kendisi ile tanışıklığımız var. Buna seviniyoruz elbette.

"Bir cheesecake lütfen"

"Bir de çay lütfen"


Yağmur şiddetini artırıyor. Tavanımıza vuran sesler senfonik ve çok keyifli. Kitabım zaten fıstık ve daha önce söz ettiğim üzere konu lise yıllarıma, devrimci hallerime, o çağlarda yakınlık duyduğum bazı coğrafyalardaki sol örgütlere bugünümden bakarken o günleri de yaşamak anlamında şahane. Yan öyküler muhteşem. Zaten yazar Anna Burns'ün esprili üslubu çoktan beni teslim almış durumda; yani her şey yolunda... Derken görüş alanımdaki iki kişi, yağmur tam gaz yağarken ve sırılsıklamlarken battı balık düşüncesiyle ve oldukları gibi kıyafetleriyle kendilerini denize atmasınlar mı; tam anlamıyla al gözüm seyreyle ve gül durumu...


Derken ve o sırada arka masadaki boşanma evresinde olduğunu, anlaşmalı mahkemesine bir hafta kaldığını cümle alemin duyduğu mini şortlu ablamız alemlerin tadından ve bir mekândan, masaya sonradan ilave olan kız arkadaşına söz ederken aynı masadaki pek konuşma fırsatı bulamayan muhtemelen yeni ve efendiden erkek arkadaşın haline, benim sırtım dönük olduğu için diğer masalardan aldığım yüz ifadelerinden yola çıkarak anlıyorum ki hep birlikte acıyoruz. Abinin üçüncü akşam olarak üstelik; bahse konu çok övülen üç katlı mekânda bu akşam da paraları saçılacak çünkü.

Hımmmmmm... Acaba boşanılacak eski eş de mi oraya takılıyor ya da ona haber uçurulacak bir yer mi?


Ve yağmur duruyor. Ödememi yapıp çıkıyorum. İlk ve yağmur nedeniyle vazgeçtiğim hedefime doğru yol alıyorum. Ve masamdayım. Elbette Trileçe... Ve limonlu da bir soda. Sakinlik diz boyu. Kitapta yok olmak için her şey var. Ben de yok oluyorum. Enteresan olan şu ki bu kitaba kadar kimsenin dikkatini çekmeyen bir yazarmış Anna Burns ve bu kitapla başta Man Booker olmak üzere, Orwell Politik Kurgu Ödülü'nü ve de Ulusal Kitap Eleştirmenleri En İyi Roman Ödülü'nü almış ki an itibariyle verdiği okuma tadıyla da gönlümün sultanı kendisi. Elbette çevirmen Duygu Akın'ın hakkını teslim ederek... Epeyi ve hoş vakit geçiriyoruz ve az önce arka masamızda oturan ve boşanma evresinde olan abla gibi gecelere akmasak da bizim de akabileceğimiz yerler var diyerek şimdi de İskele Kafe'ye doğru yol alıyoruz.


Ve varıyoruz. Profesyonel fotoğraf makinesini almamış olmanın pişmanlığı ile... Deniz tarafında pırıltılı bir mavi hakimken kara tarafında enfes bir gri. Küçüğüm iş başında; enfes kareler çıkarıyor. Bulutlar resmen şov yapıyor. Sabahki kimsesizliğin yeri doldurulmuş. Kenar bir masa bulamazsam endişesi taa uzaktan sarıyor beni. Kenar masa bulamazsam fikrim dönmek. Evet, hemen girişte ana karaya bakan kısımda bir masa boş. Çok arzuladığım bir yer olmasa da olur derken geçen haftaki masanın boş olduğunu farkediyorum ve uçar adım giderken de bayıldığım limonatayı sipariş ediyorum geçiştiğimiz genç garsona. Polis botu o sırada kürek çekmekte olan kanoya yanaşıyor. Açıkta Sahil Güvenlik tur atıyor. Bu kez nedeni ilgimi çekmiyor ama yağmur kokusunu içime çekiyor ve kitabın dünyasına dalıyorum.


Gerisi iyilik güzellik...



22 yorum:

  1. Oh, yağmurdan pek hoşlanan biri olmasam da içim açıldı okurken...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel... ve ne mutlu bize, bunu sağlayabildiysek:)

      Sil
  2. Kıyafetlerle denize girmek, muhteşem bir şey. Satırları okuyunca fotoğrafa geri döndüm ve dikkatimden kaçan o kahramanları yakaladım. Yüzüm gülümsemekten ağrıdı ki :))
    Yağmurluk yere kadar uzanmıyorsa pantolon yağmurdan nasibini ziyadesiyle alıyor, tecrübeyle sabit. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle öyle, çocukken çok yapardık, üstelik mıntıkamızda ne yapılaşma vardı ne de bunca insan ve sosyal yaşam. Sadece kamu kurumlarının kampları nedeniyle onlarla sınırlı -mevsimlik- bir kalabalık. Evet, o durumu yeterince tecrübe etmiş bir tecrübeli olduğum için mesafeyi uzatmadım zaten:)

      Sil
  3. Yanıtlar
    1. İmkan olsa da göndersek ancak dularla halledeceksiniz üzgünüm ki.

      Sil
  4. Fotoğraflar çok güzel, yağmurlu havaları severim, ıslanmayı sevmesem de. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim ancak fotoğrafçıdan daha çok doğanın marifetleri aslında... bu şiddette bir yağmurda değil elbette ama usul bir yağmurda ve yazken mevsim, ıslanmak bazen güzel:)

      Sil
  5. Son zamanlarda yağmur yağması "ya sonra sele, doluya çevirirse" korkusunu da beraberinde getiriyor ama yağmur güzeldir, anlatan sen olunca, daha güzeldir Buraneroscum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Sevgili Şule... anlatan ben olmasam da güzeldir evet; sele dönmediği sürece... Kapüşonu çekip insanın iç dünyasıyla sohbetlerine keyif kattığı yürüyüş anlarında incecikten dokunması da çok şahanedir ve o sırada kulaklıktan da Jose Feliciano'nun Rain'i geliyorsa mesela:)

      Sil
  6. Fotoğrafların güzelliğinden yazınıza odaklanamadım :)) Aşırı huzur verdi bana

    YanıtlaSil
  7. Dün bütün gece, İstanbul'a da ne çok yağmur yağdı. Pıtır pıtır yağarken uyumak güzeldi :) Ve şimdi bir kez daha /bu defa güpegündüz/ yağmurla donanmak, hele ki finalinde limonata ile yazıyı taçlandırmak ayrı bir keyif oldu. O iyilikler, güzellikler...yağmur kokusuyla birlikte buralara kadar geldi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yağmuru seviyoruz, arada bir kendini göstermesi hoş oluyor kesinlikle; etrafa fazla zarar vermemesi koşuluyla elbette ki öyle ve çok güzelikler sunan bir gündü, bunun okuyanlara yansıması da yazan için ayrı bir mutluluk elbette:) Limonata kesinlikle hakiki ve çok güzel, bunun altını ayrıca çizmek istedim:)

      Sil
  8. Yağmuru ben de çok severim. Bir söz vardir. Bazıları yağmuru hisseder bazıları ise sadece ıslanır diye. Yağmur yağınca hep bu söz aklıma geliyor, kacisan insanlara bakıyorum durup

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Söz pek hoş, fakat bir an şarkıdaki bir söz aklıma geldi de tadının farkında olunca ve çıkarınca ıslanmak da güzel:)

      Sil
  9. Fotoğraflara ben de bayıldım. Bir de o küçük dediğin fotoğraf makinesini merak ettim. Bir gün de onun resmini koyabilir misin? Yağmuru ben de severim ama sel olup akmıyorsa. Biraz şartlı bir sevgi. :)

    YanıtlaSil
  10. Teşekkür ederim. Küçük makine Sony Cyber-shot'ın o zamanki en fonksiyonel modeli, Erasmus'a giderken oğlana almıştım, fotoğrafını çeker koyarım bir ara:)

    YanıtlaSil
  11. Yağmurun şiddetini, 8 silindirli araba motoruna benzetmeniz çok iyidi :))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. E otomobil dünyasına doğunca böyle oluyor sanırım, teşekkür ederim:)

      Sil
  12. Yağmurda ıslanmak çok güzel, bence tadını çıkarmak gerek:) Limonata da çok güzel görünüyor:)

    YanıtlaSil
  13. Tadını da kaçırmamamak gerek sanırım, bu yağmurun şiddeti sudan çıkmış balık haline kısa sürede getiren cinstendi:) Limonta kesinlikle nesli tükenmekte olanlardan:)

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP