- Geçenlerde bir kadın dolanıyor buralarda. Anladım ve dışarı çıkıp "Girebilirsiniz" dedim. Elinde bir kağıt var ve onunla arayıp bulmuş burayı, çekinerek girdi içeri, sonra bir kaç fotoğraf çekmek istediğini söyledi. Çay ikram ettim ve sohbet ettik. Ben şu köşede doğdum dedim. Nasıl yani diye sordu. Babam buradaydı, abilerim buradaydı, e ben de buradayım, benim çocuklarım da burada nereden baksanız yüz yıl dedim.
-Bak bunlar da girmek istiyorlar ama çekindiler ve kesinlikle buralı değiller.
-Eğer bu arastada olmasaydı babalarımız sence biz bilir miydik? Düşünsene burası sanki bize ait özel bir mülk gibiydi. Hiç bir yabancının giremediği, şehirlinin bilemediği korunaklı, dışarıya kapalı bir oyun alanıydı bizim için.
Bir kaç kahveci değişti bu handa ama bu çayın lezzeti sanki hiç değişmedi biliyor musun. En çok da bundan korkuyorum. Hep bizim olmuş, keyfini sadece bizim çıkardığımız, onca haylaz anının içinde saklı olduğu bu alanı başkalarıyla paylaşmak fikri biraz da tadımı kaçırıyor aslında... Çünkü biliyorum ki artık burası bize anlattıklarının dışında şeyler söyleyen bir han olacak. Başka insanlarla da tanışacak. Bizim buranın tadını çıkarmış sanşlılar olarak özel olma halimiz de ortadan kalkacak.
Kıskandın:))
Yok olum ben safımı seçtim; ne olursa olsun "Saathane bizimdir bizim kalacak" diyesim yok.:))
Aslında belki de uzun yıllar sonra başkaları tarafından ortaya çıkarılacak, tarihi bir buluntu muamelesi yapılacak ve ortalığı bir süre sarsacak şahane bir haylazlık ürünüyle ilgili de çok şey konuşuldu ama malesef yazılmayacak. Vasiyet edildi ki ben ölürsem.....
- Ne garip değil mi, şehri gezmeye gelenlerin elinde bir bilgi var, buraya geliyorlar ama ancak içlerinden bir kaç tanesi biraz cesaret bulabilirse, etrafta kendisini fark eden bir göz olursa ve o kişi destek verirse içine girebiliyor. Şehirli ise bi haber...
- Burada öğretmenleri tarafından gezmeye getirilmiş bir tane bile öğrenci grubuna rastlamamış olmamız ilginç değil mi?
-Taşhanın tarihsel değeri olan bir han olduğunu içindekiler bile fark etmedi hiçbir zaman. Burası alalede bir işyeri olarak görüldü ve hoyratça kullanıldı. Bölge özellikle parekende tüketicinin girmediği bir alan olduğu için belki de, şehirliyle bağı tümüyle koptu.
-Şu, ağırlıkla yıkım içeren proje beni acıtıyor evet.. ama bir yandan da bu karşı duruştaki çıkarcılık düşündürtüyor insanı... Eğer geçmişte verilen fırsat devam ettirilse, şu camlarına afiş asmışlardan hangileri dikmeyecekti 5 katlı binaları... Madem ki bu kadar değerliydi buranın dokusu, neden o fırsatları bulup da binaları dikenlere karşı durulmadı. Neden sadece kendilerinin çıkarları doğrultusunda istediklerini yaparken, bölgenin dokusunu bozacak eklemeleri pervasızca hayata geçirirken kayıtsızdılar? Burayı sadece kendilerine ait bir yer olarak gördüler. Kentten koparılmış olmasına sessiz kaldılar. Hep o Amerikalı profösör sayesinde farkına vardığım Göğceli Camisi gelir aklıma. Geçenlerde bir daha gittim, yeni fotoğraflar çekmek için ve hala yangına karşı ciddi bir tedbir alınmamış olduğunu gördüm. İşte tüm bu çelişkiler, bu çıkarsal bakışlar, sahip çıkmama bize, bu ülkeye ait ve birileri, başkaları tarafından tahrip edilmiş bir alanı ortaya çıkarmaya, başka insanlarla tanıştırmaya kalktığında, insan kaçınılmaz bir şekilde iki arada bir derede de kalıyor. Kimsenin derdi buranın halkla kucaklaşması, hayata kazandırılması değil, küçük bir azınlığın ticari çıkarcılığının başka bir duruş altına saklanmış ve o çıkarcılığa farklı duyarlılıkları olan insanların tepkisini katma hali. Bu samimiyetsizlik kötü.
-Evet?
-Ne evet
-Baştaki soru
- Yani aslında senin de dediğin gibi, bir yandan etraf yıkılsın, meydan ve sokakların bu hali değişsin istemiyorum. Öte yandan da sen getirmesen belki de yaşamım boyunca buranın içinde ne var bilmeyecektim, benden sonrakiler de ve bu şansa sahip olmayan arkadaşlarım da... Ortalık temizlenip bu binalar ortaya çıkınca, bu bölgeye gelmeyen insanlar da mutlaka gelecektir, hatta pek çoğu "Allah Allah bu han da nereden çıktı, burada böyle birşey mi varmış?" diyecektir. Öğretmenler müzelere götürdükleri öğrencileri buraya da getireceklerdir. Herşeye rağmen keşke vakti zamanında sahip çıkılsaymış ve hep aslı gibi kalsaymış da diyorum, özellikle burayı gördükten sonra?Saathane Meydanından Fısıltılar
Hıh yapasım geldi, özellikle orada o çayı görünce. Ama neyse, yapmayayım. Efendi efendi yazıyı okuyup gidiyorum o yüzden :)
YanıtlaSilSevgili Okul Arkadaşım,
YanıtlaSilTaşhan'ı tabii ki hiç bilmiyordum. Tabii ki dedim, anladığım kadarıyla şehrin yerlileri için bile çok da bilinen bir yer değilmiş.
Yakın tarihli bazı haberlerde gördüm, Taşhan düzenlenmiş ve Saat Meydanı'nın etrafı yıkılarak açılmış.
Hiç bilmediği bir konu, ancak anladığım kadarıyla Büyük Yeni Han ve Taşhan Osmanlı mimarisinin hanlar, bedestenler, kervansaraylar tarzı yapılarında uzun yıllar kullanılan benzer mimariye sahipler.
Bursa'da ipekçilerin yer aldığı Kapalıçarşı yakınındaki Koza hanın mimarisi de benzer şekildeydi diye hatırlıyorum.
Bakın bir kahve belgeselinden nerelere geldik. :)
Sevgili Okul Arkadaşım,
SilTaşhan'ı bilirlerdi eskiler ama işyerlerinden dolayı, kimsenin aklına gelmezdi tarihsel durumu. Bundan önceki ve ondan önceki iki başkan o projeyi hayata geçirdiler, meydanın bir bölümünün altında eski kale surlarını açığa çıkardılar ve üzeri cam bir gezinti alanı düşünmüşlerdi, şimdiki başkan betonla kapatmayı uygun gördü:) Bir yıldır ben de gitmedim, son hali nasıldır bilmiyorum:) Haklısınız Koza Han da aynı, konumlandıkları yere ve hacme göre farklılıklar var, aslında benzerlerinden Amasya'da, Tokat'da ve Samsun'un bir kaç ilçesinde de var. Mesela Vezirköprü'de otel olarak kullanılan bayıldığım bir tane vardı, hâlâ kullanılıyor mu bilmiyorum, mimarisi bunlardan farklı linkini şöylece bırakıyorum: https://laparagas.blogspot.com/2011/08/vezirkopru-uzerinden-tripe-devam.html