14 Ekim 2008 Salı

Yaşlanınca Büyümüyormuş İnsan, Yaşadıkça Büyüyormuş


Mutlu yıllarda, bir konser öncesi yemek için gittiğimiz lokantanın terasında, kapalı bölümün tam cam önüne oturmuştuk. Kapalı bölümde, camın hemen önünde bize komşu yaşlı bir çift dikkatimi çekmişti.

Adamın önünde bir kadeh rakı, peynir, salatalık, domatesten oluşan bir tabak, eşiyle sohbet ediyordu. Biz de onların en fazla yarısı yaşta bir çifttik.

Benim önümde de rakı ve aynı tabaktan vardı. Gün üzerine konuşarak usul usul içiyorduk...

Biz ana yemeklerimizi sipariş verdiğimizde, çapraz masamıza bizden daha genç bir çift geldi.

Onlar kalktığında, biz kahve içiyorduk. Biz hesabı ödeyip çıkarken, yaşlı çift hala rakıyla peynirin keyfinde, kimseyi görmez bir sohbetin derinlerindeydiler.

O gün, ilk gençlikte aynı masalardaki tüketimimi, hızımı, tüm o davranışların egolarımı şişirmekten başka bir şey olmadığını, bunun yanısıra da doğru olanı öğrenmeye ve hayatın tadını çıkarmaya yönelik bir öğreti olduğunu düşünmüştüm.

Gerçekten hayatın tadına vardıran şey, korkusuzca duyguların peşinden koşmaktı, fark etmekti.

Hissettiğini, arzuladığını yaşama gayretiydi. Onların ulaştığı noktaların iniş çıkışlarıyla yoğruluyordu insan.

İyi yerde yemek yemenin, sevgili peşinde koşmanın, iyi giyinmenin, iyi arabaya binmenin temel duygusu: İşlevsellikten, derin tadlar almaktan ziyade egoydu; büyürken gözlediğin yaşamlardan kafanda yer etmiş öykünmelerdi. Bu kötü bir şey de değildi ama!

Önemli olan o davranışlardaki hissedişleri farketmek, onlarla yüzleşmek, niyelerini öğrenmekti. İyi yerde iyi bir yemek, tensel bir beraberlik: Çok gençken, temelde bir statü (ego) üzerinden içsel bir coşku yaratırken, aynı zamanda ruhunuzun anı paylaşma ve paylaşılandan zevk alma bölümünü de doyuruyordu belki!.

Oysa yemek, sevişmek, yaşamak aslında daha başka şeylerdi!.

Sonra şunu öğreniyordu insan: Aslında, çok lüks mekanda içilen neyse, herhangi bir yere oturup üç beş parça yiyecekle ''berduşça'' içilen de aynı şeydi! Mesele "an"ın yarattığı ya da "an"a katılan duyguydu, dekor değil!..

Ölüm gerçeğini bilmek, ve her tanık olunan ölümde eksik kalmış, tüketilmiş anlar görmek, bilinç altını tetikliyordu.

Çok gençken, pervasız ve asıl güzel olanı farketmez bir hoyratlık vardı. Oysa, elinde olanın gidebileceğinin korkusu ne kadar güzel yapıyordu anları.

Anı yaşamak denen şey çok ama çok emek isteyen bir iştir; dillere pelesenk olmuş anlamının ta ötelerinde bir manada hem de...

Görebilenler şanslı...

Ve eğitim şart uykuyla ilgili haller için; hayat okulunda.


Not: Buradaki gençlik, yaşlılık ve ölümle anlatılmak istenen salt yaş değildir!


Yazının başlığı: ''Uyku'' adlı yazının içinden bir cümledir. Uyku adlı yazı ''elimde kahve kokusu keyfini çıkardıklarım'' adlı bölümden gidilebilecek kadar yakın.

4 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Dün akşam gelip okudum..bu sabah yine sindire sindire okumak için yorum yazmadım :)
    Hayat çok uzun gibi görünse de, küçük an'ların toplamından başka bir şey değil..O an'lara sığdırdığımız ayrıntılar, üstün körülükler, baştan savmalar, dikkatsizlikler, görmemeler, duymamalar ...
    Olmamalı!
    Kulaklığımdan İncesaz'ın Kalbim Seni Özler şarkısının kıpır kıpır melodisi geliyor :) Şu an'ım güzel..

    YanıtlaSil
  3. Saul Below diye bir yazarın(sanırım amerikalı)günü yaşamak diye bir romanını almıştım, bir okul çıkışı vitrin bakarken;kağağını beğenerek:))Şu an kitaptan hatırladığım fazla bir şey yok..Ama güzel cümleleri dağarcığa yazıp kullanma heveslerinde yıllar olduğu için,şu cümleyi yazmışım aklımın not defterine''geçmişin bize yararı yok,gelecekse kaygılarla dolu.Onun için şimdi burda günü yaşa''Çözsem mi bütün iplerimi acaba?

    Vili,dilerim bütün anların şiirlerin gibi duru,derin ve en az söz ettiğin an'ın kadar güzel olur

    YanıtlaSil
  4. bu yazını okumuştum daha önce, bugün durduğum yerden bakınca, an'a katık edilenlerin önemini, değerini ve niyesini daha farklı bir gözle gördüğümü fark ettim... ve bazen tek bir an'a sığdırılanların bir ömre bile sığrılamayacak derinlikler taşıyabileceğinin altını kendime bir kez daha çizdim... yüreğimin aklına dedim ki bir de; sen gene de bazı an'ları unut hele de seni acıtmayı başardılarsa günün sonunda; aldığın bütün keyfe rağmen, unut!
    niye, çünkü; an'dan aldığın kendine kattığındır ve içindedir artık...
    ha bir de şunu öğrendim hayattan; an kısadır ve anılar çok ama çok uzun...

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP