Konuşurken bir şişe şarabı götürmüştük. İkinciyle birlikte birer bonfile sipariş verdik. Artık kadehler yitip giden arkadaş hayatları içindi. Onların yarım kalan hayatlarını, hayallerinde bile olmamış bir mekânda, hiç tatmadıkları, bilmedikleri yiyeceklerle, şarapla kutsuyorduk sanki...
Ne olursa olsun insan bencil diye düşündük, doğasında var bu deyip; Ayn Rand üzerinden "ben" ve "bencillik" üzerine bol esprili, kahkahalı sözler ederken, aynı anda aynı seslerle tekila içmeye karar verdik.
Bara çıkıp, oradaki orkestranın çaldığı yeni nesil için sadece şarkı, bizim için küf kokulu izbelerin diken üstü karanlıklarında dizlerine yatılmış bir ''devrimci'' romantizm anı olan Bella Ciao'ya tekilalarla eşlik ederek, son dönem izlediğimiz Amerikan kökenli bazı siyasi filmlerin bize nasıl sığ geldiğinden ve birbirlerine benzerliklerinden şikayet ettik. Bizim eleştiriyi kendi birikimimizden, pratiğimizden, dünyanın o anki halinden ve çok okuyor olmanın çok bilmişlik gazından bakarak yaptığımızı, genç insanlar için bütün bunların yeni hikâyeler olduğunu falan konuştuk. Bu ukalalığımız üzerine gülüştük. Sonra,
hadi okulun bahçesine gidelim ortak kararını veren iki "anarşist" restorana inip, paltolarımızı ve kalan şarabı alarak, hesabı ödeyip çıktık .
Gecenin o vaktinde onlarca eylem konuşması yaptığımız lisenin kantin pencerelerinden içeri baktık. Bahçede yürüdük. İlk kez jandarmanın okul bahçesine girdiği, bizim onları
"jandarma biz sosyalistiz, dostuz yalnız biz sana" diye başlayan marşla durduracağımızı sandığımız gün kafamıza gelen dipçiklerin, nasıl hayatın gerçeği olarak bizi silkelediğini, Fransa’da Miterrand’ın bir sosyalist olarak iktidara gelmesi üzerine kendi fraksiyonlarımızla biraz da Behice Boran'ın bize çok romantik gelen; sanki romanlar içinden fışkırmış karakterler gibi duruşuna ve hikâyesine duyduğumuz sempati dolayısıyla onun düşüncelerine yakın sözcüklerle yaptığımız tartışmalarda nasıl papaz olduğumuzu; İran’da Humeyni’nin solcular desteğinde yaptığı devrime nasıl destek veren eylemler yaptığımızı, bir büyük mitingde onların devrimi lehine sloganlar attığımızı, o mitingde liderleri olarak üzerinde anlaştığımız sloganlardan gruplarımızın vazgeçip bildiklerini söylemeleri üzerine ikimizin birbirimizi nasıl yediğimizi; devrimci abilerin bilgisiz iki yüzlülüklerini, cahil ideolojilerini falan konuştuk. Bol bol güldük bu çelişkilere...
Bütün bunları konuşurken, yıkılıp yerine basket sahası yapılan havacılık odasının olduğu yerdeki betona oturup, kalan şişe şarabı; afiş akşamlarının yaz kokulu saatlerinde gelip geçen polislerden sakınmak için saklandığımız duvar arkalarında içilen Derdalan'lar gibi, aynı şişeden içtik. Alkolden ısınmış vücutlarımız yıldızlı ayazın soğuğunu hissetmeye başlayana kadar oturduk orada...
Gitmeye karar verdiğimizde
direksiyona ben geçim dedim. O, olası bir alkol kontrolünde takılmasın diye yaptım sandı. Oysa, yolda giderken başını sola çevirip kafalığa yaslanmış gözleriyle bana baksın istedim.
Gecenin ıssızında kayalara çarpıp sıçrayan dalgaların arabanın üzerinden aşarken camlarında çıkardığı sesle içerdeki müziğe eşlik ettikleri bir yerde arabayı durdurup bu kez, ben de kafamı kafalığa yaslayıp, ona döndüm. Bir yarım kalmışlığın duygularıyla, olgun bi yaşta ama o militan kızın izlerini taşıyan, kariyerinin sade şıklığındaki, yeşil gözlü, yumuşak tenli hafif çıkık elmacık yanakların, balık etinden biraz ince vücudun, yumuşacık bi sarılıkta ipeksi saçların güzel yüzüne baktım. Sarhoşluğun sınırındaki başım ahlaksızlaştı bir an... Bin sahne yazdı beynim, utanmadım.
Sahil boyunca; yağmaya başlayan yağmurun sokak lambalarıyla, asfaltla, sileceklerle haşır neşir haline hissettiklerimizle eşlik ederek, seslerin sessizliğinde evlerinin önüne geldik. Apartmanın otoparkına çektiğim arabada kaloriferin sıcağından ve gevşemişlikten sıyrılmadan oturduk bir süre daha... Sonra, yanağına bir veda öpücüğü için uzandım. Sarhoşluktan mı yoksa onun bahanesiyle mi bilmiyorum, tutturamadım. Tutturduğum yerde ne kadar kaldık bilemedim. Ama o ıslak sıcaklık muhteşemdi.
Masumdu...
...zamanın ötesinden berisinden bir saatte gecenin ilk şişesiyle devam edecek. Zamansızca yani;)
Resim:Madeliene Abling
tşk ederim... :)
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilÇok tandık bir hikaye ve bu kez öylece yüreğime kocaman bir özlem hüzün bıraktı bu yazı. Her zaman güldürecek değil ya yazılanlar. Şimdi ben iş yerinde bu hüznü nasıl saklayacağımı mı düşüneyim, yoksa resimdeki o kıpkırmızı şarabı içmiş gibi şarhoşlaşan beynimi nasıl toplayacağımı mı?
YanıtlaSilGüzel olana sahip çıkan yüreğine sonsuz teşekkürler zamansız yakalasa da beni;)
efsa rica ederim:))de,teşekkür ne için;)
YanıtlaSilbeenmaya,gazım kaçana kadar yazdım yazdım;yazamazsam,yeni bir an gelene kadar:))Söylememiştin,ama onlara çok daha fazla ücret ödediğimi tahmin edersin sanırım;)
bugünü yaşama arzu'su :),Açıkcası gün boyu bende farklı değildim o günün içindeydim hep ,ama tebessümle... o günü yaşadım ya dedim;lekesiz, acısız, tadı damakta, hırpalanmamış, yorulmamış, kötü hatırlanacak bir saniyesi bile olmayacak bir gün...Heybemin en değerli anlarındandı her saniyesi...sınırda olmanın dayanılmaz hafifliğimi desem ne desem bilmiyorum:))Bir daha iş saatlerine denk getirmemeye özen göstereceğim.:)...Hüzünleri saklamak zor, bilirim;)Seninde yüreğine teşekkürler...
efsa dedi ki...
YanıtlaSilefsa dedi ki...
zamanın ötesinden berisinden, zamansızca bir dost eli uzanır yine bir sahil yolundan... Zamansızca bir istekte bulunur sana... Susma, devam et yazmaya...
10 Ekim 2008 Cuma 10:14
buraneros dedi ki...
o dost elleri tutarım, ve yazarım...belki yakın bir zamanda:)
işte bunun içindi abisi :)) yazdığın için
bu inceliği sezemediğim için kafamı duvarlara vurabilirim:))teşekkürler.Ben acaba Zuzu için yazmaktan vazgeçtiğim yemek yazısına mı yordun diye düşündüm:))...Çok zarifsin;)
YanıtlaSilkardeşler arasında olur boyle seyler :))))
YanıtlaSilNe güzel yazmışsın... Ne güzel yapmışsın...
YanıtlaSilSevgili KuyruksuzKedi, yorum yazmışsın fakat burada çıkmamış, e-postamda gördüm. Teşekkür ederim:)
YanıtlaSilSpam saymıştır Blogger yorumumu muhtemelen Sevgili Buraneros. Bu ara benim blogda da sık sık oluyor aynı şey. Soldaki sekmeden "Yorumlar"a girip kontrol ediyorum arada bir. Sonra spam değil diye işaretleyince yazının altında görünüyor yorum.
Sil