29 Mart 2025 Cumartesi

BİR Günlüğü 13- BİRA

Dünkü yazı bir sürü an, anı ve manzara sunuyor bana...

Musluğu bozuk, dağ başındaki bir çeşmeden akarcasına kelimeler dolaşıyor zihnimde...


Ne kadar çok hikâye biriktirmiş olduğumu düşünürken,
zamanı istediğim anlara geri sarsam istiyorum.



Ve ömür diliyorum hayattan.



Çok değil,



varsa kalbini kırdıklarım,

onarmak istiyorum.




Hayatıma dokunmuş her avuca,
özel cümleler bırakmak istiyorum...



Bir koşu gidip bira alıyorum...

Ve bir paket yoğurtlu ve mevsim yeşillikli patates cips...

Ve Nazan Öncel'e başvuruyorum.



Sözleri iyi geliyor...



.

28 Mart 2025 Cuma

BİR Günlüğü 12- DÖKÜLMECE

Yıllar yıllar önceki bir sürece dair... Yıllar yıllar önce yazılmış... Ama gün yüzünü şimdi görmüş bir yazı...

**


Yaa, senin anlatım dilinin özel bir tadı var. Seni ilk tanıdığım günden beri bu tadı alıyorum, hissediyorum ama bir türlü tarif de edemiyorum...

Nahif, hüzün benzeri alışageldik ve tek sözcüklerle tanımlamak güç.

Bir gün bu dilin verdiği tadı, hissiyatı tarif edebilecek sözcükleri bulup cümleleri kurabilirsem; sanırım o zaman oturup derin tasvirleri olan bir roman da yazabilirim.

Güzeldi yani,

şansı kenara bırakıp ihtimalin tadını bilen ve seven biri için...

Sabah kurmayı düşündüğüm bir oyun ile bu yazının genel-anlamına gün boyu güldüğümü de belirtmeliyim.




Güzel sorular... da!

Şu meseledeki gibi sanki cevapları da:


Aynı kelimenin farklı karakterlerde ya da aynı karakterin farklı ruh hallerinde farklı anlamlar yüklenebilmesi hali...

Nüansları görmek lazım, doğru cevaplar için.

İyi bir sohbetin çok lezzetli bir konusu olabilir ama!

Not alim




de... kaç şişe şarap gerekir ki acep?

Düşünmeye değer.

Şişe sayısını yani...

Filmi izlemediğim için oradaki durum üzerine edecek bir lafım yok,



Çekilebilirim.



"Yenilmek," "daha iyi yenilmek," benzeri ifadeleri senden öğrendiğimi itiraf etmeliyim, çünkü en sıklıkla senin yazılarının içinde rastladım.

Aynı kelimenin farklı hallerdeki farklı anlamlarını öğrendiğim günden beri kastettiğini en iyi anladığım ifade edişlerden biri oldu bu,

teşekkürler.

Bir de  bir yoruma bıraktığım cümledeki gibi olmalı sanırım,

yaşamda zenginleşmenin doğru yolu...

Cevabın ancak yaşarken ve yaşatırken verilebileceği, hatta belki o zaman bile eksik kalacağı soru halleri olsa gerek bunlar,

öyle değil mi?





Şöyle demişti çocuk: "Yaşamayıp da pişman olacağıma, yaşayıp da pişman olayım," ki ben kastedilen pişmanlığı da genel tanımının ötesinde bir anlam ile olumlayarak alıyorum.

Amma yazdım yahu...

Sıksam suyunu çıkarırdım sanki.




Günün sözüydü benim için; yaşamayıp da pişman olacağıma, yaşayıp da pişman olayım, cümlen...

ve elbette buradaki "pişmanlık" kelimesinin genel tanımının ötesindeki anlamını biliyorum.

Sağolasın.



Şarap şişesi ve kelime sayısı birbiriyle yarışa girer sanki,

gibi geldi bana ve bitmez bu sohbet...


ama yine de edilmeden bilinmez tabii.

26 Mart 2025 Çarşamba

BİR Günlüğü 11- MERTLİK

Yıl 1977 ya da 1978, sınıftayken ve dersteyken bir haber geliyor,

Demirel başbakan.

Alpaslan Türkeş uçakla gelmiş,

parti otobüsü ile de Çiftlik Caddesi'nden geçecekmiş...



Bu iki lider hakkında binlerce olumsuz cümle kurabilirim!

Ama!


Birisine bakınca da "zemzem suyuyla" yıkanmışlardı demekten kendimi alamıyorum!



Çiftlik, "kurtarılmış" bölgemizin ve şehrin en önemli ve en popüler caddesi.



Sınıf boşalıyor,

diğer sınıflar da bir araya gelince caddeye çıkıp asfalta yatıyoruz.



Otobüs D.S.İ tarafından geliyor ve Çiftlik'ten geçecek.

Mecburen duruyor.



Polisler bizi asfalttan kazımaya niyetli,

bizse asfalta yapışmış durumdayız;



asfaltla birlikte kazınabilirsek ne âlâ.

Otobüs anons yapıyor,

bizde tık yok. Ve sonuçta caddeye girmiyorlar, polisler çekiliyor ve üst yollara doğru çıkıyorlar.


Zafer bizim!



Önceki gün traş olurken, berberdeki genç çocuklarla gündemi konuşuyoruz. Geçmişi anlatıyorum. O günün önemli yanı benim açımdan o otobüsün caddeye girmek konusunda ısrarlı olmaması, ve Alpaslan Türkeş'in itidalli davranmasının yanı sıra anlayış göstermiş olması.

Elbette o yaşta ve o olay anında böyle düşünmüyorum. Bir zafer kazandık diye değerlendiriyorum.

Ve sohbette olduğumuz çocuklara bunun altını çizerek diyorum ki:

Bir de şimdiki adama bakın.

Ve bir kaç gündür yaşananlara...



O yıllarda miting konusunda rahatlıkla izin talep edebiliyorduk,

ve o izinler veriliyordu.

İstasyon Mahallesi'nden başlayan ve Cumhuriyet Meydanı'na ulaşan bir güzergâh ayrılıyor, bütün fraksiyonlar oluşturduğumuz kortejle meydana kadar yürüyor, yol boyu ve orada istediğimiz sloganları atıp marşlar söylüyor, konuşmalar yapıyor;

sonra da yine topluca mahallerimize ulaşıyorduk.



Ve eminim ki şu an eğitim sisteminin içine edenler, o kuşağın kültür ve bilinç düzeyinin kenarından bile geçemezdi!

Diyorum...


*Fotoğraf, Enn Sevdiğim Kadın tarafından çekilmiştir.

24 Mart 2025 Pazartesi

BİR Günlüğü 10- PENFRIEND

*...



Mina rakastan sinua,* diyor bir gün. Uçuyorum fakat bir yandan da dilin Orta Asya Türkçesi ile benzerliğini düşünüyorum. Dünyamdaki bir numaralı kız oluyor Anne. Ne hayaller kuruyorum. O günün koşullarında tek iletişim olanağımız gitmesi ve yanıtın gelmesi toplamda neredeyse 30 günü bulan mektuplar. Ama okul dönüşlerimde apartmanın bize ait posta kutusundaki, günlerce yokladığım o renkli zarfı görmenin tadına da paha biçemem. Yüzüm ışıldıyor, yüreğim küt küt atmaya başlıyor, sanki asansör gitmiyor sanıyorum. Kapıdan girişim, defterleri kitapları bırakışımdaki hız anlatılamaz. Tüm ayrık otlarımdan kurtuluyor, kolamı alıyor, yanına da mutlaka tatlı bir şey buluyorum. Yaşamımın en güzel halleri hanesinden bir ritüel bu. Avrupa ile erişilmez bir bağ! Sanki mektubu okumuyor, Anne ile yan yana kucak kucağa sohbet ediyorum, neredeyse kokusunu duyuyorum. Hatta bir yaz o İrlanda'ya dil okuluna gitmeyi düşünüyor, ben İngiltere'yi düşünüyordum ancak o yılların koşullarında, döviz çıkarma miktarlarına koyulan sınırlar yüzünden ben gidemiyorum. O bana İrlanda Cork'tan mektuplar atıyor...


Cümlelerini de içeren uzunca bir yazı yazıyorum, başlığı Pen Friend'lik Müessesi olan... Yazı elbette geçmişte yaşanmış pek çok şeyi de tetikliyor. Üzeri çizilmiş pek çok an var. Ve bunların hepsi, babanın çok çok erken ölümüyle birlikte, sadece hayallerde yaşıyor.

Sonra günlerden yakın bir zamanda bir gün sevgili blog arkadaşımız Şule ve sevgili eşi Finlandiya'ya gidiyorlar. Ve Şule bunu blogunda yazıyor. Aslında hayat bu yazıyı okumamla birlikte önüme bir fırsat da bırakıyor.

Henüz liseliyken ve sık mektuplaştığımız, birbirimize müzik kasetleri, plaklar yolladığımız 16'lık yaş sürecinde, İrlanda Cork'daki bir yaz okulunda Anne ile buluşmayı hayal ediyorum, bunu Anne ile yazışıyoruz.

Benim bir korkum var, babamın erken öleceği hissi bu... Bu nedenle içgüdülerim beni sürekli kararlarımdan geri döndürüyor. Anne bana sürekli yazıyor, ben bir süre sonra arkası olamayacağı için bu enfes arkadaşlığın... ve kafamdaki karmaşalar ve okulla ilişkilerim yüzünden; yazmayı bırakıyorum. Bir kaç mektup daha yazdıktan sonra benim nedensizliğim ve sessizliğim yüzünden o da bırakıyor.

Ve yaş yerini bulunca da kurduğum bütün planlarımı hayata geçirebilmek için askerliği aradan çıkarmaya karar veriyorum.

Ve kader bir kez daha bana o hayallerin hepsini çöpe at diyor,

çünkü henüz askerliği aradan çıkaramamışken ve 20 günlük taze bir askerken babam ölüyor.

Sonra...

Elbette yıllar yıllar sonra,

ve çok yakın bir zamanda, yani sevgili Şule ve sevgili eşinin Finlandiya'ya gittikleri ve yazısında bahsettiği zamanda, o üniversitenin sitesini tıklıyorum; bir de ne göreyim, Anne o üniversitede profesör,

aynı soyadı taşıyor.

Ve hâlâ çookkkk güzel bir kadın ve geçmişte yaşanmış enfes bir sürecin karakteri olarak,

beni sıcacık bir gülücükle başbaşa bırakıyor.

Lakin çok sayıda aynı ad soyadla karşılaşıyorum, bu da bende bir tereddüt oluşturuyor. Fakat fotoğraf da ısrarla O benim diyor. Şimdi bendeki fotoğrafını arayıp bulmam, artık elde olan fotoğrafla birlikte bunu bir kaç kişiye onaylatmam,

ve bu defteri de kapatmam gerekiyor.

Ve belki de Enn Sevdiğim Kadın'la ikimizi, pandemi öncesi planladığımız ama pandemiyle birlikte iptal etmek zorunda kaldığımız, trenle İskandinavya turu ve belki de bir penfriend ziyareti bekliyor!


*Seni seviyorum'un Fincesi

22 Mart 2025 Cumartesi

BİR Günlüğü 8- EKONOMİ

Benimki biraz da gökyüzüne bakarak ıslık çalmak! Oysa içimden neler geçiyor...



2023 yılı Temmuz'unda şöyle yazmışım:

Uzun zamandır, balık halinin de içinde bulunduğu güzel ve sakin parkın ıssız ve hoş bir yerine konuşlanmış, özellikle kareli mavi masa örtüleri ve mimari yapısı ile dikkatimi çeken Balık Evi'ne gitmeye karar veriyorum; ve ne var bizim Paribu Cineverse Piazza'da diyerek de internet sitesine giriyorum.

Mutluluk tavan çünkü bana göre uzun bir aradan sonra,

aslında bir kaç ay,

bingo!

Pırıl pırıl bir Başka Sinema filmi vizyonda; salon 6 ve koltuğum D-3 ile hasrete son. Lakin fiyat da 70'TL'ye gelmiş. Kaçınılmaz olarak bir tereddüt yaratıyor önce, sonra nelere alışmadık, alıştırılmadık ki diyerek ve ona hayat da bir tane mottosunu ekleyerek ve "Filmi sinemada izlemek, salonun kokusunu hissetmek de pek hoş be!" çığırtkanlığı ile, kendimi trende buluyorum.

Bu arada Başka Sinema, filmlerindeki fiyatı artırsa da sektörün diğer paydaşlarının fiyatlarının 135.00 TL olduğunu görüyor, daha bir kaç ay önce, Eylül 2022'de izlediğim film sonrası yazdığım yazıdaki 44. TL'ye varan fiyata çüşş demişken, aynı kategoride fiyatın 135.00 TL'ye varması ile 44 TL'nin zaman aşımıyla nasıl da masumlaştığını fark edip, bir yandan da zorunlu olarak yaptığı artışa rağmen hâlâ seyirci dostu konumunu koruyan Başka Sinema'ya şefkatlerimi gönderiyor,

ve ülkemizin -diplomasız- baş ekonomistine de ne desem bilmiyorum.

Diye yazmışım,

bugün merak ettim biletlerde son durum nedir diye...

2025 itibariyle 250.00 TL'cik olmuş!



O halde,

Dinleyelim bakalım Timur Selçuk yıllar yıllar önceki efsane şarkısında neler söylemiş!




15 Mart 2025 Cumartesi

BİR Günlüğü 7- TUTKU

Oktay Mithat Paşa Kız Lisesi'nin erkek öğrenci almaya başlayan orta kısmından sınıf arkadaşım. Ele avuca sığmayanlar ekibinden... Ben Şanlı Lisem 19 Mayıs'a devam ederken, O Sanat Lisesi'ne devam ediyordu. Sonrasında ise Polis olmayı seçmiş olduğu ve artık İstanbul'da yaşadığını öğrenmiştim. Uzun yıllar görüşemedik, oysa İstanbul/Aksaray Emniyet Müdürlüğü'nde görevliymiş ki iş için İstanbul'a gittiğimde Aksaray'daki dayımların mağazasına uğrar, kuzenlerle de epeyi laflardık. Sonra onun emekli olduktan sonra bir yurt dışı hikâyesi var. Velhasıl aradan uzun yıllar geçtikten sonra, yabancı uyruklu sevgilisi de ölünce, ülkeye geri dönüş yapmış ve arkadaşlığımız kaldığı yerden devam eder olmuştu.

Şu aralar arabasına aşık, bir de bisikletine.


Heveslisi çok, poz poz fotoğraf çekiyor, gelen geçen. Önünde duran, poz verip çektiren insan sayısı bol. Sosyal medyada epey popüler olmuş. Dedim fotoğrafları parayla çektir, dedi ki yoh yoh.


O zaman dedim, hazır temizlenip parlamışken BMW, ben fotoğrafları çekip blogumda yayınlayayım. Ama demedim biz BMW'ye doğduk diye. Özellikle radarla olan maceralarımız dilimin ucuna gelse de...

Geçti o gözükara yıllar oldu mazi, deyip sustum.


Arabasına şiddetli bir tutku ile aşık arkadaşımın sosyal mecralarda yayınlanan BMW'sinin fotoğraflarının tadını çıkarışını dinledim zevkle. Sonra araba pırıl pırıl haliyle aynı yerinde kaldı, o bisikletiyle devam etti, ben de yürümeye devam. Evin önünden geçerken fikrim değişti, yolu uzattım, derken benden önce bisikleti ile yola çıkan Oktay'la tekrar karşılaştım. Deniz Kızı Kafe'nin karşısındaki parkta oturuyordu. Migros'a koştum, soğuk içecekler ve kuru pastalar aldım. Anılara ve memleket hallerine bir girdik, kolaylıkla çıkamadık.


14 Mart 2025 Cuma

BİR Günlüğü 6- SEVMEK

Mezarlığın önünden geçerken öğretmenimizin mezarını ziyaret edip etmediğini soruyorum kardeşime ki mezarı bizim ailenin mezarlığına yakın.

Sonra öğretmenimizin kıymeti üzerine konuşmaya başlıyoruz.

Ölmeden bir süre önce sınıf arkadaşlarımla birlikte evinde ziyaret ettiğimizde o yardımcısı tarafından odasında hazırlanmıştı. Salona girdiği anda günaydın diyerek bizi ayağa dikmiş, sağol dedikten sonra da mini mini birler halini alarak, şahane sohbet etmiştik.

O gün vasiyet etmişti; cenazeme gelin, diye.

Gülseren Kaya: Hayatıma derin izler bırakan, nikahıma dahi gelerek beni mutlu eden, kıymetli ve enn sevdiğim kadınlardan biri!*


Ben ilkokulu bitirince kardeşim başlamıştı, dolayısı ile ikimiz aynı öğretmenin öğrencileriyiz.

 Kadınlı erkekli ziyaretimizde, 

sıradan bir giyimle öğrencilerinin yanına geçmeyi düşünmemişti.

Onu her zamanki saç modeliyle ve gülen yüzle görmek hepimize iyi gelmişti.

 

Sonrası muhteşem bir sohbetti. Cenazeme gelin demişti. Biz öğretmenimizin ölecek olmasını zihnimizden silmiştik. O gün mini mini birler olarak girdiğimiz evden de yetişkin insanlar olarak çıkmamıştık. Onun yüzündeki "Sizinle hep gurur duydum çocuklar," ifadesi muhteşemdi.

Biz öğretmenimize ölümü yakıştırmasak da O, o gün vasiyet etmişti...

Gülseren Kaya hayatıma derin izler bırakan, nikahıma dahi gelerek beni mutlu eden, kıymetli ve enn sevdiğim kadınlardan biridir!

Evet aile büyüklerim açısından da şanslıydım; giriş katı bir kiralık evde ve kenardan bir mahallede 8 nüfus yaşıyorduk ama evdeki kültür düzeyi tepelerdeydi; bu şanstı ve zihinsel olarak çok iyi beslenmemizi sağladı.

Annemin öğretmen olarak Gülseren Kaya'yı seçmesi olağanüstü bir güzellikti biz için. Kitap okuyan, hayata soldan bakan büyüklerimizin katkısı ile birlikte nitelikli bir öğretmenin elinde yetişmemiz; yaşamımızın sonrası için de kesintisiz bir devrim oldu, hepimiz için.

Sonrasında yaşamı ilmek ilmek ördük ailece. Önce bir apartmandan daire aldık ki bu bir anlamda sınıfsal bir sıçramaydı da...

Sonra yürüdük gittik.

Taa ki ben 20 yaşımda ve henüz acemi birliğinde askerkene kadar... Çünkü baba öldü.

Artık sorumluluk bendeydi. Küçük kardeş Lise bir ilk yarıda okulu bıraktı, mağazaya geçti ki yaş 15.

Müdür muavini ve öğretmeni Pembe Hanım çırpındı bırakmasın diye ki o öğretmenin yeri de çok özeldir biz için.

Şimdi halamdan sonraki en büyük benim. Bir sürü kuzenim var. Ama aileden ve öğretmenimizden aldıklarımız hâlâ bizi bir arada tutuyor; Kahraman dedem ki demiryolu aşkımın sebebidir ve babıda'nın, - minikken dilimin o kadar döndüğü, anlamı babanne olan bir deyiş- kurdukları düzen, aşıladıkları sevgi nesillerdir kazaya uğramıyor.

Şu an  halam 1 numarada bense 2...

Bu bağlanmışlık nedeniyle ve her zaman etrafı kıskandıracak ölçüdeki sevgilerimizle,  iyi ki bu geniş ailenin çocuğuyuz der, bundan gurur duyar, içimizden de asla bir kötü çıkarmayız...

  

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP