Geceye yakın saatler, gün aydınlık, kızıl ayı görebilecek miyiz bakalım? Kafamda güzel fikirler dönüyor, elbette akşama ve geceye dair. Sırt çantamda fotoğraf makinem sahil boyu yürüyorum. Öncesinde midyecinin köşesinde iki değil çokça lafın belini kırıyoruz. Derdimiz memleket halleri.
Bir yandan gülüyoruz.
Kendini memleketin ağası sanan biri var; koltuğunu kaybetmenin korkusu paçalarından akan. Son kozunu oynadığını biliyor, çaresizliğinin yaptırdıklarına da gülüyoruz. Onun için de kurtuluş yok tek başına ve en güvendikleri tarafından nasıl satılacağını da biliyoruz.
Sanırız O da geceleri uyuyamıyor. En yakınındaki müttefikinin dahi kendisini satacağını en iyi o biliyor.
Sahil boyu yürümeye devam ediyorum. Gözlerim gökyüzünde kızıl ayı arıyor, elbette vaktin erken olduğunu biliyorum ancak avareliği de seviyorum. Deniz sörfçüler için muhteşem bir evrede, az önce evden izledim ve bazı pozları kaçırmadım. Lakin evden olmaz beri gel diye sürekli mesajlar da almıştım o sıra. Bir yandan aklımdan akan eylemler ne halde acaba şu an diye düşünüyorum ve bir yanımda da muhteşem bir inanç var; ve şu slogana bayılıyorum: Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!
İnançlıyım, aynı zamanda sevinçli de, bir millet uyanıyor çünkü. Ve bir araya gelemez denen kitleler fena halde ve yıkıcı biçimde ortaklaşıyorlar. Henüz bizim coğrafyaya yansıyan bir şey yok görüntüde, insanlar dalgalı denizin, gösteri üzerine gösteri yapan sörfçülerin tadını çıkarıyorlar. O halde ben de çıkarmalıyım diyorum.
Ve de aklım İstanbul'da.
İçimdeki tıfıl militan uyanıyor, nasılsınız bakalım Buraneros Bey diyor, benimle dalga geçip gülümsüyor. Mutluluktan karnım mı açıkıyor ne? Sanırım o militan çocuk bana sen bir dur, keyfine bak diyor. O halde sen de benle gel diyorum ve Disco Burger'den içeri giriyoruz. Ve geçen hafta enn sevdiğim kadınla oturduğumuz masaya konuşlanıyor, fıçı bira ve discoburger lütfen diyoruz.
Enn sevdiğim kadını düşünürken, militan çocukla da sohbet ediyorum. O daha ateşli, bıraksam anında İstanbul'da, bir devrim yapacağı bu halkın konusunda benden inançlı. Bu heyecanını kırmak istemiyorum. Elbette biz geçtik bu yollardan ukalalığını da yapmıyorum. Sakince biralarımızı içiyor, küçük lokmalar halinde ve sakince burgerlerimizden küçük ısırıklar alıyoruz. Patatesler enfes kızartılmış, verilen şekiller çok hoş doğrama biçimlerine bayılmış durumdayız, onların herbirini usulca sosa dokunduruyor muhteşem yaz akşamının keyfini fıçı biranın emsalsiz tadı eşliğinde çıkarıyoruz. O geçmişi, sizin yıllarınızı bir kez daha anlatır mısın bana diyor. Ben de ona şimdi güzel şarkılar söylemek lazım, biraz sakin kalmak ve aynı zamanda tuzaklara düşmemek de lazım diyorum. Konuyu gittikçe derinleştirsek de geçmişin acılarını sofraya getirmiyorum. Ve bu ülke o yılları bir kez daha yaşasın istemiyorum.
Bazı arkadaşlarım biz ve biz dönemi ile şimdiki dönemdeki gençliği kıyaslıyorlar, malum benim karşımda da bir genç var, bir yandan birasını içiyor bir yandan sorular soruyor. Siz diyor, o yıllarda işkencelere tanık olurken sıkıyönetim savcılarının mihmandarlığını da yapmıştınız, bunu anlatmıştınız, blogunuzda da yazmıştınız diyor, ve şimdiyle kıyaslarsanız ne dersiniz diye muhteşem bir soru soruyor. Soru muhteşem çünkü genç dünün ve bugünün koşullarının farkında... Diyorum ki devrim silahsız da yapılabilir bu zamanın koşullarında, aynı zamanda ideolojinin geldiği nokta bence daha da kıymetlidir. Ve şu an olan biten her şey sessiz ama derinden yürüyen, farkındalığı yüksek, paçaları kaptırmayan, aklı başında ve çok zekicedir.
Enn Sevdiğim Kadın'ı özlüyorken tam ben, telefonum çalıyor, evdeyim, pencerinin önünde kızıl ayı arıyorum. O çok neşeli ta Akçay'da yakalamış kızılı, öyle güzel anlatıyor ki, ve öyle güzel bir sohbet var ki aramızda, elimi uzatıp zamanın düğmesini çeviriyor ve akışını durduruyorum adeta... Ne kadar şanslı bir adam olduğumu düşünüyorum, sonra güzel bir kadının hayatımı ne kadar yükselttiğini...
Yine kapıldım harflerin haylazlığına, dur demenin zamanı geldi diye düşünüyorum ve yazıyı sonlandırırken başlangıçta koymayı düşünmediğim fotoğrafı, O'nu düşündüğüm bir anda ve her zamanki masamızdan taşıyıp, yazının tam da ortasına yerleştiriyorum,
denizin kokusu muhteşem,
sanki onu bana getiriyorlar.
8 Eylül 2025 Pazartesi
Disco Burger Ve Ay
Etiketler:
Bir Caz Gibi,
Disco Burger Ve Ay,
müzik,
Orhan Veli
31 Ağustos 2025 Pazar
Sözümüz Vardı Ey Dostlar!
Bir kaç hafta önceydi, Tırtıl kız arkadaşı ile beni tanıştırmayı istiyordu. Ben de ayak diretiyordum, önde askerlik vardı, her ne kadar bedelli olacaksa da benim için bir savunma hattıydı. Sonuçta üçümüz birlikte sevdiğimiz bir mekânın deniz manzaralı terasında buluşmaya karar verdik. Ben genelde topu boş sahalarda gezdiriyor, durumu test etmeye çalışıyordum. Ve aynı zamanda bana dönen verilerden genç kızın kendine güvenine dönük verileri de topluyordum.
Özgüven muhteşemdi, ben bir savaşçıyım tavrı dikkat çekiciydi, ve aynı oranda ben bu savaştan geri adım atmam tavrı da muhteşemdi.
O gerçekliğinde nasıl başı dikse ben de rolümü bazen topu boş sahalarda dolaştırarak güzel oynuyordum.
İki genç de kararlıydı ve hiç de geri adım atacak durum verileri sağlamıyorlardı. Bir zaman sonra ben pes ettim, onlardan gelen, gelecek kararlılık noktasında değil ama, direnişlerini sevmiştim. Ama o an konuyu orada bıraktım, konuşmayı ilgisiz alanlara çekmeye çalıştım. Bir fikir de oluşmuştu kafamda ve bana lazım baklayı da çıkarmıştım ağızlarından. Bir yıldan önce evlilik yok noktasında mutabık kalmıştık. Genç kızın okulu bitecek, o arada Tırtıl'ın başvurduğu bedellisinin tarihi belli olacak ve son karar bir yıl sonraki duruma göre onlar tarafından verilecekti. Ultimatomlarım tamamdı.
O halde istemeye gidilebilirdi. Bu buraneros'un ilk kez kız isteme eylemi olacaktı aynı zamanda.... Ve bakalım nasıl bir performans gösterecekti!
Cumartesileri severim. Saatler ayarlandı. Bizim takımın gençleri kızlı erkekli hazırlar, ben de hazırım. Erkek kardeşim olayın başından beri çiftin yandaşı. Benim tarafımda tek bir soru var, aileyi tanımıyorum. Gideceğimiz ev bize yakın, kızımızla tanışma evresinde edindiğim izlenimler, haklılığı ile meydan okuyuşu, sözlerini başı dik savunması ve elbette altını bir kez daha çizeceğim üzere sahiciliği olağanüstü.
Ve karşılaştığım kalabalık aile muhteşem, en küçük çocuğundan en büyük insanına kadar... Bizim yetiştiğimiz, büyüdüğümüz süreçte tüm büyüklerimizi kaybettiğimiz, büyükler kategorisinde kız kardeşim, erkek kardeşim, halam ve benim kaldığımız ailemizle çokça benzeştirdiğim, o tadı aldığım bir aile ile karşı karşıyayım. Bu beni çok mutlu ediyor; hem oğlumun seçimi hem de tanıştığım güzel aile gözümü arkada bırakmıyorlar.
Ve buraneros iş başında. Kendinden çok emin, soğukkanlı ama sıcak. Koltuğundan kalkıyor ve kız babasının karşısında şimdi. Dimdik. Sözcükleri kısa, net, kendinden emin ve sıcakkanlı. Kız babası biraz bekliyor ve sonra ayağa kalkıyor, hayırlı olsun dilekleri ile tokalaşıyorlar, sıcacık bir final. Aile fertlerinin yüzünde sıcacık gülüşler. Evin küçük çocukları, ablalar, teyzeler herkes mutlu, yüzler güleryüzlü. Pastalar kesilebilir, ikramlar şahane... Ama en çok o kaynaşma, yüzlerdeki iyi niyet ve mutluluk muhteşem. Evet biz de sizi sevdik, iyi yetiştirilmiş olduğunuz kesin ifadeleri pırıl pırıl. Lakin tüm bunlara rağmen buraneros fotoğraf makinesini yanına almamış olmanın pişmanlığını yaşıyor. Mesele o salonda olan bitenleri çekememiş olması değil, çünkü çok hoş ve güleryüzlü bir hanımefendi tüm fotoğrafları büyük bir ustalıkla çekti, enfes videolar oluşturdu.
Mesele buraneros'un yüksek kattaki dairenin balkonundan kocaman bir alana yayılmış olan ve muhteşem duran çatı ormanlarını çekememiş olması!
Yazıdaki fotoğraf ise bu sabahın en erkeninde... Buraneros uzun bir yürüyüşün dönüşünde bu sabah birden bu anla göz göze geldi ve çekti fotoğrafı; yüzleri gülen uzun bir yürüyüşün hatırına. Mutlu ve hatta seçimleri nedeniyle aferin oğluma diye bir mesaj da yolladı evrene... Ve elbette tüm bu güzel anlara ve ifadelere karşı "hayat bu," cümlesi de bir opsiyon olarak, bence yazının tam da şurasında durmalı!
Ama bir de bu gecenin devamı var elbette, Hut'a gidelim dedi gençlerimiz, telefonla yer ayırtıldı, masa amca hediyesi olarak donandı, Buraneros'un telkini ile Kulüp rakısının yeni versiyonunda karar kılındı. Rakılar keyifle içildi. Sohbetler genç ve neşeliydi. Sonuç itibariyle şahane bir mutluluk günü geceye katıldı, gittikçe çoğaldı. Sonrasında herkes evine sıçan deliğine tekerlemesi ile birlikte bu muhteşem gecenin sonuna varıldı. Oğlumuz genç kızımızı evine bırakmak üzere ayrıldı, bizlerde güzel bir ailenin çocukları olarak evlerimize doğru yürümeye başladık. Elbette tüm masayı ödeyen küçük kardeşten de teşekkürü eksik etmeyerek...
30 Ağustos 2025
Özgüven muhteşemdi, ben bir savaşçıyım tavrı dikkat çekiciydi, ve aynı oranda ben bu savaştan geri adım atmam tavrı da muhteşemdi.
O gerçekliğinde nasıl başı dikse ben de rolümü bazen topu boş sahalarda dolaştırarak güzel oynuyordum.
İki genç de kararlıydı ve hiç de geri adım atacak durum verileri sağlamıyorlardı. Bir zaman sonra ben pes ettim, onlardan gelen, gelecek kararlılık noktasında değil ama, direnişlerini sevmiştim. Ama o an konuyu orada bıraktım, konuşmayı ilgisiz alanlara çekmeye çalıştım. Bir fikir de oluşmuştu kafamda ve bana lazım baklayı da çıkarmıştım ağızlarından. Bir yıldan önce evlilik yok noktasında mutabık kalmıştık. Genç kızın okulu bitecek, o arada Tırtıl'ın başvurduğu bedellisinin tarihi belli olacak ve son karar bir yıl sonraki duruma göre onlar tarafından verilecekti. Ultimatomlarım tamamdı.
O halde istemeye gidilebilirdi. Bu buraneros'un ilk kez kız isteme eylemi olacaktı aynı zamanda.... Ve bakalım nasıl bir performans gösterecekti!
Cumartesileri severim. Saatler ayarlandı. Bizim takımın gençleri kızlı erkekli hazırlar, ben de hazırım. Erkek kardeşim olayın başından beri çiftin yandaşı. Benim tarafımda tek bir soru var, aileyi tanımıyorum. Gideceğimiz ev bize yakın, kızımızla tanışma evresinde edindiğim izlenimler, haklılığı ile meydan okuyuşu, sözlerini başı dik savunması ve elbette altını bir kez daha çizeceğim üzere sahiciliği olağanüstü.
Ve karşılaştığım kalabalık aile muhteşem, en küçük çocuğundan en büyük insanına kadar... Bizim yetiştiğimiz, büyüdüğümüz süreçte tüm büyüklerimizi kaybettiğimiz, büyükler kategorisinde kız kardeşim, erkek kardeşim, halam ve benim kaldığımız ailemizle çokça benzeştirdiğim, o tadı aldığım bir aile ile karşı karşıyayım. Bu beni çok mutlu ediyor; hem oğlumun seçimi hem de tanıştığım güzel aile gözümü arkada bırakmıyorlar.
Ve buraneros iş başında. Kendinden çok emin, soğukkanlı ama sıcak. Koltuğundan kalkıyor ve kız babasının karşısında şimdi. Dimdik. Sözcükleri kısa, net, kendinden emin ve sıcakkanlı. Kız babası biraz bekliyor ve sonra ayağa kalkıyor, hayırlı olsun dilekleri ile tokalaşıyorlar, sıcacık bir final. Aile fertlerinin yüzünde sıcacık gülüşler. Evin küçük çocukları, ablalar, teyzeler herkes mutlu, yüzler güleryüzlü. Pastalar kesilebilir, ikramlar şahane... Ama en çok o kaynaşma, yüzlerdeki iyi niyet ve mutluluk muhteşem. Evet biz de sizi sevdik, iyi yetiştirilmiş olduğunuz kesin ifadeleri pırıl pırıl. Lakin tüm bunlara rağmen buraneros fotoğraf makinesini yanına almamış olmanın pişmanlığını yaşıyor. Mesele o salonda olan bitenleri çekememiş olması değil, çünkü çok hoş ve güleryüzlü bir hanımefendi tüm fotoğrafları büyük bir ustalıkla çekti, enfes videolar oluşturdu.
Mesele buraneros'un yüksek kattaki dairenin balkonundan kocaman bir alana yayılmış olan ve muhteşem duran çatı ormanlarını çekememiş olması!
Yazıdaki fotoğraf ise bu sabahın en erkeninde... Buraneros uzun bir yürüyüşün dönüşünde bu sabah birden bu anla göz göze geldi ve çekti fotoğrafı; yüzleri gülen uzun bir yürüyüşün hatırına. Mutlu ve hatta seçimleri nedeniyle aferin oğluma diye bir mesaj da yolladı evrene... Ve elbette tüm bu güzel anlara ve ifadelere karşı "hayat bu," cümlesi de bir opsiyon olarak, bence yazının tam da şurasında durmalı!
Ama bir de bu gecenin devamı var elbette, Hut'a gidelim dedi gençlerimiz, telefonla yer ayırtıldı, masa amca hediyesi olarak donandı, Buraneros'un telkini ile Kulüp rakısının yeni versiyonunda karar kılındı. Rakılar keyifle içildi. Sohbetler genç ve neşeliydi. Sonuç itibariyle şahane bir mutluluk günü geceye katıldı, gittikçe çoğaldı. Sonrasında herkes evine sıçan deliğine tekerlemesi ile birlikte bu muhteşem gecenin sonuna varıldı. Oğlumuz genç kızımızı evine bırakmak üzere ayrıldı, bizlerde güzel bir ailenin çocukları olarak evlerimize doğru yürümeye başladık. Elbette tüm masayı ödeyen küçük kardeşten de teşekkürü eksik etmeyerek...
30 Ağustos 2025
Etiketler:
akıp giden zamana notlar...,
Sözümüz Vardı Ey Dostlar!
24 Ağustos 2025 Pazar
Okur İçin Tadımlık
Sabahın sessizliğine, mini çadırlara ve sabah kaçkınlarının varlığına bayılıyorum. Görünmez bir bıçkınlığı var sabah erkeninin. Şu gençler mesela, her sabah, ortalık sakinken denizin kıyısındalar ve suya doğru uzuyorlar. Denizle oynaşacaklar, kanoları da mutlu ve onları taşımalarından, bu eylemselliklerini izlemekten olağanüstü bir keyif alıyorum. Ben erkenciyim, onlar birazdan gelecekler, bense güneş denizden çıkmaya başladıktan itibaren üst üste fotoğraflar çekeceğim, sayısını bilemediğim kadar.
Benim gençler göründü, kızlı erkekli bir grup, fotoğrafta görüldüğü üzere malzemeler taşınıyor, belli bir süre sonra ilerledikçe ve tamamlandıkça malzemeler kanoların üzerine çıkacak, biraz daha açılınca, tadını dibine kadar çıkararak denizin, belli bir ritmle küreklere asılacaklar.
Kim bilir gün gelir bir gün bu çok tatlı grubu şu iki enfes mekândan birine davet eder, açılışı yeni yapan sabahta onlara bir şeyler ısmarlar, haberleri olmadan çektiğim fotoğraflardan birer tane de onlara veririm,
belki oldukça büyük ölçeklerle, duvarlarına asmaları için...
Benim gençler göründü, kızlı erkekli bir grup, fotoğrafta görüldüğü üzere malzemeler taşınıyor, belli bir süre sonra ilerledikçe ve tamamlandıkça malzemeler kanoların üzerine çıkacak, biraz daha açılınca, tadını dibine kadar çıkararak denizin, belli bir ritmle küreklere asılacaklar.
Kim bilir gün gelir bir gün bu çok tatlı grubu şu iki enfes mekândan birine davet eder, açılışı yeni yapan sabahta onlara bir şeyler ısmarlar, haberleri olmadan çektiğim fotoğraflardan birer tane de onlara veririm,
belki oldukça büyük ölçeklerle, duvarlarına asmaları için...
Etiketler:
Bizim Oralarda Sabah Olunca
17 Ağustos 2025 Pazar
Balık Avında Uyuyan Adam
Bu aralar sabah erkeninde kalkıp yollara düşüyorum. Yol dediysem de kastım çok çok uzaklar değil; evden çıkıyor, sahil bandından pek kopmadan uzaklara doğru yürüyorum. Can dostum fotoğraf makinemle genelde fikir birliğine varıyor, makinemin deklanşörüne sıklıkla dokunuyorum. Bunların çoğu yazılara dönüşmüyorlar. Bu kez karar verdim, tembelliğimi şöyle kenara iteledim ve muhteşem pazar günü erkeni ile ortaklaşarak gördüklerimin bir kısmını yazıya döküverdim. Aslında bu şahane sabah uğraşını daha önce hayata geçirmeliydim.
Güneşi gırtlağından yakaladım. Koşu insanları ve yürüyüşçüler genç adımlarını öne atarak yürümeye başlamışlardı. Deniz mutedil, dalgalarsa müzik notaları tadındaydılar. Arada tanıdıklarla rastlaşıyor, spor yapan insanların çokluğuyla coşuyordum. Sabah insanı olmak şahane bir şey diyor, erkenciliğe selam çakıyordum. Yaşam ise bu eylemlerimin karşılığını bana kusursuzca veriyordu. Müzikçalarını kenara bırakmış, sabah sporunu keyifle yapan genç kıza bayılmıştım, onun fotoğrafını seçtiği yer dolayısı ile çekmeden duramazdım. Bu gizli ve izinsiz bir çekim olacaktı ama çekmezsem de hayat bir eksik kalacaktı. Sonra şöyle düşündüm: Bir sabah dedim, oradan geçerken bunu ona söyler, bloguma bakmasını öneririr, izinsiz olması nedeniyle de ve sakıncalıysa da özür diler ve yazıdan çıkarırım dedim.
Tam o sırada hayat bana sadece benim duyabileceğim bir ıslık çaldı. Kafayı o yöne çevirdim ve deklanşöre bastım. İçimden bir keşke ayağa kalktı. Bana çok çok güzel bir açı daha var dedi ve işaret etti. Bayıldım, hayata teşekkür ettim... Hem de çok teşekkür ettim. Banklardan birine oturdum. Makinemi ayarladım ve iki kare çektim. Ona günün fotoğrafı adını verdim. Çünkü yakıştırmıştım. Balık avında uyuyan adam. Güzel bir başlık diye düşündüm. Çektiğim fotoğrafı çok sevdim.
O ara genç kıza biraz daha yaklaştım. Ne tatlı dedim. Denize uzayan iskele üzerinde açtığı müzik ile dans ederek spor yapan bir genç kız. Bir ara gidip ondan izin almayı ya da fotoğrafı biraz daha yakın plan yapmayı düşündüm. Sonra bundan vazgeçtim. Dimyata pirince giderken bulgurdan olmayı istemedim.
Bu sabah gemi azıya almıştım. Yolu iyice uzattım. İlaç saatime yetişebilecektim. Kafeler henüz açılmamıştı ve benim ilaç saatime de epeyi vardı. Günü senkronize edebilmeyi yine başarmıştım. Daha önce vazgeçtiğim bir şey için hayat bana bir olanak daha sunmuştu. Sabah erkeninde genç sörfçüler eğitimdeydiler. Bayrakları asılı, aileleri oradaydılar. Sanırım bugün de dün gibi sınav vardı. Bir süre izledim. Kıyıya varmak üzerelerken de olay yerini terk ettim. Yolu uzatmaya karar vermiştim. Bu enfes günün tadını çıkarmak boynuma borç idi. Bir açık mekân bulursam sabahın bu erkeninde hayat bana bayramdı.
Yarışı sonuna kadar izledim. Bolca fotoğraf çektim. İzinsiz oldukları için yine yakın plan kullanmadım. Biraz da günü ve hislerimi öne çıkarmak istedim sanırım. Ben günle ortaklaşmış, duygularımı onunla da tanıştırmıştım. Bundan iyisi ise şamda kayısı idi. Ama bir sonrasında biraz daha geç gelip, gözüme kestirdiğim mekânlardan birinde en erken açılış saatinde kahve içmeyi kafama koymuştum. Yönümü eve doğru çevirdim. Oysa eve trenle dönmeyi düşünmüştüm. Sanırım bunca güzelliği benimle paylaşan hiçbir şeyi yalnız bırakmak istemedim. Belki biraz da bencil idim. Onlarsız olmayı eve varana kadar istemedim.
Kıyı boyu, ucuna kadar yürümeye devam ettim. Yeni açılmış mekânları sevdim. Eskilerden sevdiklerimi ve bende izi kalmış olanları gülümseyerek hatırladım. Aheste adımlarda değil de artık dönüş yolunda yürüyüş adımlarımla ve yolun karşı tarafındaydım.
Bu trenli ve okul otobüslü ve çok sevimli mekânı daha önce görmüştüm. Saat itibariyle kapalıydı. Yaratım süperdi. Aklıma not aldım ve bir gün uğramayı düşündüm. Merak ettim sadece yoksa yeme içme adına bir ortaklaşma olmadı aramızda.
Veee geri dönüş yolunda önünde kaldığım, aslında aklıma kazınmış olan insansız ama oltalı sandalyeye bulunduğu yer itibariyle de bayılmıştım. Bu kez yaklaştım. Yine insansızdı. Değişik fikirler ürettim. Muhtemel ki dedim, bir arkadaşı uğradı onun teknesi ile denize açıldılar, abi de dönüşe bereket dedi, oltlarına güvendi ve dönüşte ganimeti toparlayacak. Ve aslında dönüş yolumda başka fikirlerim de vardı. Sonra dedim, sen hazır eve varmışken otur oturduğun yerde, fotoğrafları hazırla, yazıları tembele bırakma... bitir ve yayınla bugün dedi.
Güneşi gırtlağından yakaladım. Koşu insanları ve yürüyüşçüler genç adımlarını öne atarak yürümeye başlamışlardı. Deniz mutedil, dalgalarsa müzik notaları tadındaydılar. Arada tanıdıklarla rastlaşıyor, spor yapan insanların çokluğuyla coşuyordum. Sabah insanı olmak şahane bir şey diyor, erkenciliğe selam çakıyordum. Yaşam ise bu eylemlerimin karşılığını bana kusursuzca veriyordu. Müzikçalarını kenara bırakmış, sabah sporunu keyifle yapan genç kıza bayılmıştım, onun fotoğrafını seçtiği yer dolayısı ile çekmeden duramazdım. Bu gizli ve izinsiz bir çekim olacaktı ama çekmezsem de hayat bir eksik kalacaktı. Sonra şöyle düşündüm: Bir sabah dedim, oradan geçerken bunu ona söyler, bloguma bakmasını öneririr, izinsiz olması nedeniyle de ve sakıncalıysa da özür diler ve yazıdan çıkarırım dedim.
Tam o sırada hayat bana sadece benim duyabileceğim bir ıslık çaldı. Kafayı o yöne çevirdim ve deklanşöre bastım. İçimden bir keşke ayağa kalktı. Bana çok çok güzel bir açı daha var dedi ve işaret etti. Bayıldım, hayata teşekkür ettim... Hem de çok teşekkür ettim. Banklardan birine oturdum. Makinemi ayarladım ve iki kare çektim. Ona günün fotoğrafı adını verdim. Çünkü yakıştırmıştım. Balık avında uyuyan adam. Güzel bir başlık diye düşündüm. Çektiğim fotoğrafı çok sevdim.
O ara genç kıza biraz daha yaklaştım. Ne tatlı dedim. Denize uzayan iskele üzerinde açtığı müzik ile dans ederek spor yapan bir genç kız. Bir ara gidip ondan izin almayı ya da fotoğrafı biraz daha yakın plan yapmayı düşündüm. Sonra bundan vazgeçtim. Dimyata pirince giderken bulgurdan olmayı istemedim.
Bu sabah gemi azıya almıştım. Yolu iyice uzattım. İlaç saatime yetişebilecektim. Kafeler henüz açılmamıştı ve benim ilaç saatime de epeyi vardı. Günü senkronize edebilmeyi yine başarmıştım. Daha önce vazgeçtiğim bir şey için hayat bana bir olanak daha sunmuştu. Sabah erkeninde genç sörfçüler eğitimdeydiler. Bayrakları asılı, aileleri oradaydılar. Sanırım bugün de dün gibi sınav vardı. Bir süre izledim. Kıyıya varmak üzerelerken de olay yerini terk ettim. Yolu uzatmaya karar vermiştim. Bu enfes günün tadını çıkarmak boynuma borç idi. Bir açık mekân bulursam sabahın bu erkeninde hayat bana bayramdı.
Yarışı sonuna kadar izledim. Bolca fotoğraf çektim. İzinsiz oldukları için yine yakın plan kullanmadım. Biraz da günü ve hislerimi öne çıkarmak istedim sanırım. Ben günle ortaklaşmış, duygularımı onunla da tanıştırmıştım. Bundan iyisi ise şamda kayısı idi. Ama bir sonrasında biraz daha geç gelip, gözüme kestirdiğim mekânlardan birinde en erken açılış saatinde kahve içmeyi kafama koymuştum. Yönümü eve doğru çevirdim. Oysa eve trenle dönmeyi düşünmüştüm. Sanırım bunca güzelliği benimle paylaşan hiçbir şeyi yalnız bırakmak istemedim. Belki biraz da bencil idim. Onlarsız olmayı eve varana kadar istemedim.
Kıyı boyu, ucuna kadar yürümeye devam ettim. Yeni açılmış mekânları sevdim. Eskilerden sevdiklerimi ve bende izi kalmış olanları gülümseyerek hatırladım. Aheste adımlarda değil de artık dönüş yolunda yürüyüş adımlarımla ve yolun karşı tarafındaydım.
Bu trenli ve okul otobüslü ve çok sevimli mekânı daha önce görmüştüm. Saat itibariyle kapalıydı. Yaratım süperdi. Aklıma not aldım ve bir gün uğramayı düşündüm. Merak ettim sadece yoksa yeme içme adına bir ortaklaşma olmadı aramızda.
Veee geri dönüş yolunda önünde kaldığım, aslında aklıma kazınmış olan insansız ama oltalı sandalyeye bulunduğu yer itibariyle de bayılmıştım. Bu kez yaklaştım. Yine insansızdı. Değişik fikirler ürettim. Muhtemel ki dedim, bir arkadaşı uğradı onun teknesi ile denize açıldılar, abi de dönüşe bereket dedi, oltlarına güvendi ve dönüşte ganimeti toparlayacak. Ve aslında dönüş yolumda başka fikirlerim de vardı. Sonra dedim, sen hazır eve varmışken otur oturduğun yerde, fotoğrafları hazırla, yazıları tembele bırakma... bitir ve yayınla bugün dedi.
2 Ağustos 2025 Cumartesi
Doğum Fotoğrafçısı
Sabah erkeni, salon penceremden denize bakarken, pencereye yanaşıyorum.
Olan bitenden haberim yok.
Önce durumu pek kavrayamıyorum. İki yetişkin serçe ve tüysüz bir mahlukat.
Yavaş yavaş zihnim kavramaya başlıyor durumu. Bir doğum anındayım, kesin.
Koşup fotoğraf makinemi alıyorum. Uygun bir açıda değilim, ışık dahil her şey aleyhimde. Bir kaç fotoğraf çekiyorum, beğenmediklerimi de elerim diye düşünüyorum. İşlemler sanırım çoktan başlamış.
Yan odanın pencere önünde iki kuş sürekli atak halindeler.
Kardeşleri olabilir mi diye düşünüyorum.
Çekilsem kesinlikle kardeşlerinin ve annelerinin yanına gelecekler diye düşünüyorum.
Anneye destek olansa, kesinlikle baba.
Dipdibeler baba olay yerini asla terk etmiyor ve anneye sağladığı destek muhteşem.
Diğer kardeşler merak içinde, engelleri benim. Biraz sabır diyorum, şefkatle de gülümsüyorum. Kendi kardeşlerimin doğumlarını hatırlıyorum. Güvercinlerin penceremize bıraktıklarını da... Yıllar sonra anlatılınca anlıyorum, masal yazdıklarını bizimkilerin. Sözde kuşların getirip de camımızın önüne bıraktıkları parmak çikolataları götürdükten yıllar sonra...Penceredeki yansımalar fotoğraf kalitesini düşürüyorlar, çift cam olmasıydılar keşke diyorum. Pencereyi açsam çok zarara sebep olacağımı biliyorum. Sevimli bir telaş içindeyim. Bir yandan onları izlemem bir yandan da markete gitmem gerekiyor...
Ve dönüşte ilk işim olay yeri, koşuyorum. İşlem tamamlanmış, her şey toparlanmış ve olay yeri tertemiz...
Etiketler:
Doğum Fotoğrafçısı,
Kuşlar
26 Temmuz 2025 Cumartesi
Trigeminal Nevralji Ve Ben
Ona hiçbir zaman kızmadım, sitem de etmedim, her zorluğa rağmen aramızı sıcak tutmaya gayret ettim. Kaderci biri olmadığım için başıma gelene kader de demedim.
Epeyi zaman önceydi, sağ yanağımı sanki birisi bıçakla kesiyormuş gibi hissettim, bu da neyin nesi şimdi dedim ve kendi çabamla sorunu yine ben çözerim sandım. Bir kaç gün gayret ettim ama anladım ki durum beni bu kez aşıyor.
Oğuz'a gittim, Oğuz bizim ailenin ilk yardım istasyonu, aile doktoru kendisi, çocukluğunu bilirim ki enn can iki arkadaşımdan birinin de kuzeni... Benim gözümde elinde proff diploması var diyebildiklerimden; ben profum diyenlerin çoğunu cebinden çıkarırır ve o ne derse odur.
Çünkü havalı değildir, çözüm sıkıntılı ise doğrudan konuyla ilgili güvendiği bir doktora yönlendirir.
İşte bu nevralji ile o evrelerin ilkinde kanka olmuştum. Yönlendirdiği doktor şahane idi, önce beyin mr'ı çekildi, başka kontroller yapıldı ve oradan aldığı verilerle de bana bir ilaç yazıldı. Tegretol'du adı. Tanıştığımıza memnun oldum Teg dedim, o da sevdim seni Buraneros dedi. Dostluğumuz uzun sürecekti, anladığım bu oldu.
Hayat gayet keyfili ilerliyordu, görünüşte hiçbir sorun yoktu. Günlerden bir gün bana verilen dozu test etmeye karar verdim.
Aradan uzun yıllar geçmişti. Sanırım kızdırdım onu, yollarımızı ayıracağımı düşündü muhtemelen. Dozu içmemeye başladım. Sonra bir gün, bir ay önce yani içmek zorunda kaldım, sanmıştım ki bir iki günde eski dostluğumuz geri gelir. Gelmesine geldi ama benim için çok ağır bir darbeydi başıma gelen. Tam bir ay sürdü hap ile tekrar barışmamız. Dersimi almıştım, o karakterli olduğu için aramızda hiçbir şey olmamış gibi davrandı yine de...
Dostluğumuz baki ve aramızdaki ilişki kaldığı yerden devam ediyor. Bu bir ay içinde çorba içe içe; bir hal oldum! Solla çiğniyor, sağı kullanmamaya çalışıyordum. Hem acı çekiyordum hem de çorba ile yetinmek zorunda kalıyordum çünkü Trigeminal tellerimin de huzuru kaçmıştı. Sonuçta özür diledim, ben ettim sen etme demedim ama! O kadar da küçülemezdim. O gülümsedi, olgun davrandı. Bense ayakları yerden kesilmiş mutlu bir kişiydim yeniden. Her şey yolunda, bir operasyona -yine- ihtiyaç kalmadı, şu muhteşem ilaç sayesinde istediğim her şeyi yiyebiliyorum hiç sıkıntı çekmeden, sürekli gittiğim lokantam da özlemiş beni, üç gündür onla takılıyorum. Ve ayrıca süreci her şeye rağmen güzel idare eden ve bu konuda bilinçli olmasına rağmen yine de ayrılmaya karar verip şımaran kendimi de affettim. Ve anladım ki bir kez daha, hayat istenen her şeyi rahatlıkla ve acı çekmeden yiyebilince güzel. An itibariyle mutluyum...
Epeyi zaman önceydi, sağ yanağımı sanki birisi bıçakla kesiyormuş gibi hissettim, bu da neyin nesi şimdi dedim ve kendi çabamla sorunu yine ben çözerim sandım. Bir kaç gün gayret ettim ama anladım ki durum beni bu kez aşıyor.
Oğuz'a gittim, Oğuz bizim ailenin ilk yardım istasyonu, aile doktoru kendisi, çocukluğunu bilirim ki enn can iki arkadaşımdan birinin de kuzeni... Benim gözümde elinde proff diploması var diyebildiklerimden; ben profum diyenlerin çoğunu cebinden çıkarırır ve o ne derse odur.
Çünkü havalı değildir, çözüm sıkıntılı ise doğrudan konuyla ilgili güvendiği bir doktora yönlendirir.
İşte bu nevralji ile o evrelerin ilkinde kanka olmuştum. Yönlendirdiği doktor şahane idi, önce beyin mr'ı çekildi, başka kontroller yapıldı ve oradan aldığı verilerle de bana bir ilaç yazıldı. Tegretol'du adı. Tanıştığımıza memnun oldum Teg dedim, o da sevdim seni Buraneros dedi. Dostluğumuz uzun sürecekti, anladığım bu oldu.
Hayat gayet keyfili ilerliyordu, görünüşte hiçbir sorun yoktu. Günlerden bir gün bana verilen dozu test etmeye karar verdim.
Aradan uzun yıllar geçmişti. Sanırım kızdırdım onu, yollarımızı ayıracağımı düşündü muhtemelen. Dozu içmemeye başladım. Sonra bir gün, bir ay önce yani içmek zorunda kaldım, sanmıştım ki bir iki günde eski dostluğumuz geri gelir. Gelmesine geldi ama benim için çok ağır bir darbeydi başıma gelen. Tam bir ay sürdü hap ile tekrar barışmamız. Dersimi almıştım, o karakterli olduğu için aramızda hiçbir şey olmamış gibi davrandı yine de...
Dostluğumuz baki ve aramızdaki ilişki kaldığı yerden devam ediyor. Bu bir ay içinde çorba içe içe; bir hal oldum! Solla çiğniyor, sağı kullanmamaya çalışıyordum. Hem acı çekiyordum hem de çorba ile yetinmek zorunda kalıyordum çünkü Trigeminal tellerimin de huzuru kaçmıştı. Sonuçta özür diledim, ben ettim sen etme demedim ama! O kadar da küçülemezdim. O gülümsedi, olgun davrandı. Bense ayakları yerden kesilmiş mutlu bir kişiydim yeniden. Her şey yolunda, bir operasyona -yine- ihtiyaç kalmadı, şu muhteşem ilaç sayesinde istediğim her şeyi yiyebiliyorum hiç sıkıntı çekmeden, sürekli gittiğim lokantam da özlemiş beni, üç gündür onla takılıyorum. Ve ayrıca süreci her şeye rağmen güzel idare eden ve bu konuda bilinçli olmasına rağmen yine de ayrılmaya karar verip şımaran kendimi de affettim. Ve anladım ki bir kez daha, hayat istenen her şeyi rahatlıkla ve acı çekmeden yiyebilince güzel. An itibariyle mutluyum...
Etiketler:
Sağlık,
Tegretol,
Trigeminal Nevralji
13 Temmuz 2025 Pazar
Enfes Bir Yaz Akşamı
Sabah muhteşem. Çiçeklerin her türü pencereden dışarıyı izleyen ve kararsız beni çağırıyorlar. Fotoğraf makinemi kapıp denizin kıyısına iniyorum. Sabahın sakinliğinde spor kıyafetleri ile yürüyüş yapan, koşan insanları izliyor, tanıdıklarla selamlaşıyorum.
Oysa gün bugünü ilmek ilmek örmekteymiş de bundan bir tek benim haberim yokmuş. Kısmen kısa bir tur sonrasında fotoğraf makinemle eve dönüyorum. Disko henüz uyanmamış ki genele bakarsak spor yapanların dışındaki insanlar henüz tatil uykusundalar.
Cumartesi öğleden sonra ritmine kavuşacak hayat. Bu kesin!
Öğleden sonra bizim köşedeki midyeci ile siyaset ve ülke gündemini konuşuyoruz. Sözde barışın, göstermelik olduğu konusunda hemfikiriz. Buna rağmen Dem'lilerin heyecanına da anlayışlı, inançsız ama sempatik bakıyoruz.
Bir kez daha sıçramak niyetinde olan birinin muhalefete düşmemek için araçsallaştırdığı bir icraat olduğuna eminiz çünkü, o gücü yitirdiğinde başına neler geleceğini hepimizden çok o biliyor.
Akşam üzeri nadir anlardan biri yaşanıyor ve cep telefonum çalıyor. Çokkk sevdiğim biri, bir blog yazarı. Kalemi genç bir blog yazarı. Açıyorum telefonu, büyük sürpriz şehrimde oldukları. Üzerimi değişip hızlı adımlarla mekâna doğru yürüyorum. Ve uzun bir yürüyüşün ardından el değiştirmiş mekâna varıyorum. Buram buram yaz kokuyor hava. Elbette öpüşmece... O minik ve çok tatlı kız yazmıyor artık. Oysa muhteşem bir kalemi vardı ve enfesti yazıları.
Bir genç anne şimdilerde, evlendiği adam da şahane, eskiden beri tanıyorum ama an itibariyle zincirin halkalarını birbirine bağlamakta zorluk taşıyorum.
Bir ilacın etkisi altındayım.
Arkadaşları kısa romanlar yazma hevesinde. Tutkusu muhteşem. Yalnız diyorum, bana umut bağlama. Kurgu benim işim değil ve bugüne kadar hiç denemedim de, ama olanı, gördüğümü yazmak konusunda iyiyim diyebilerim. Mevzu üzerine biraz daha konuşuyoruz. Keyifli insanların olduğu bir masada olmak beni de sevindiriyor. Bir de ilacın yarattığı etkiden kurtulsam hayat tam anlamıyla bayram olacak. Neredeyse adımı bile hatırlayamayacak bir etki altındayım. Oysa onlar bizim binaların inşaat aşamalarını, bizim eve geldiklerini bile hatırlıyorlar.
Zaman ilerledikçe sislerim dağılıyor, eksikleri idare edebilmiş olmam konusunda kendimi takdir ediyorum. Masamıza bir hanımefendi daha katılıyor, ilacın yarattığı baskı gittikçe yok oluyor. Yanlışlıkla zaman aralığını şaşırıp da ilacı farkında olmadan iki tane mi içtim diye düşünüyorum. Şu ansa her şey yolunda.
Eve geldiğimde Captaiin'in 2008'de bir liseli olarak yazdığı yazılarını tekrar okuyorum. Bir kez daha hayran oluyorum. O bir mühendis ve anne şimdilerde, yazmıyor olması ise edebiyat dünyası için bir kayıp bence. Blogumdaki captaiin etiketli yazıları okumayanlar için tavsiye ederim gönül rahatlığı ile... Ve blog sayesinde tanıdığım insanların çocukları ile birlikte mutlu bir hayat sürdürüyor olmaları da çok sevindiriyor beni. Her ne kadar 15-16 yaşlarındaki bir genç kızdan çıkan koskocoman potansiyel ve yazılar yarı yolda kalmış olsa da... Kim bilir, gün gelir ve bir ilk kitap şaşırtır ve sevindirir beni ve biz okurları!
Enfes akşamın akıp giden saatlerinde birbirimizle vedalaşıp ayrı yönlere giderken yüzümde enfes bir gülümseme oluştu, 2008'li yıllarda yazılarını bayılarak okuduğum bir genç kızın yürüdüğü yollara ve vardığı noktalara bir kez daha bayıldım. Ve diğer katılımcılarla birlikte keyifli sohbetlerin döndüğü nitelikli insanların olduğu nitelikli bir masada oturmuş olmak bana çok iyi geldi... Hatta yepyeni yollar açıp yepyeni hayaller bile kurdurdu!
Oysa gün bugünü ilmek ilmek örmekteymiş de bundan bir tek benim haberim yokmuş. Kısmen kısa bir tur sonrasında fotoğraf makinemle eve dönüyorum. Disko henüz uyanmamış ki genele bakarsak spor yapanların dışındaki insanlar henüz tatil uykusundalar.
Cumartesi öğleden sonra ritmine kavuşacak hayat. Bu kesin!
Öğleden sonra bizim köşedeki midyeci ile siyaset ve ülke gündemini konuşuyoruz. Sözde barışın, göstermelik olduğu konusunda hemfikiriz. Buna rağmen Dem'lilerin heyecanına da anlayışlı, inançsız ama sempatik bakıyoruz.
Bir kez daha sıçramak niyetinde olan birinin muhalefete düşmemek için araçsallaştırdığı bir icraat olduğuna eminiz çünkü, o gücü yitirdiğinde başına neler geleceğini hepimizden çok o biliyor.
Akşam üzeri nadir anlardan biri yaşanıyor ve cep telefonum çalıyor. Çokkk sevdiğim biri, bir blog yazarı. Kalemi genç bir blog yazarı. Açıyorum telefonu, büyük sürpriz şehrimde oldukları. Üzerimi değişip hızlı adımlarla mekâna doğru yürüyorum. Ve uzun bir yürüyüşün ardından el değiştirmiş mekâna varıyorum. Buram buram yaz kokuyor hava. Elbette öpüşmece... O minik ve çok tatlı kız yazmıyor artık. Oysa muhteşem bir kalemi vardı ve enfesti yazıları.
Bir genç anne şimdilerde, evlendiği adam da şahane, eskiden beri tanıyorum ama an itibariyle zincirin halkalarını birbirine bağlamakta zorluk taşıyorum.
Bir ilacın etkisi altındayım.
Arkadaşları kısa romanlar yazma hevesinde. Tutkusu muhteşem. Yalnız diyorum, bana umut bağlama. Kurgu benim işim değil ve bugüne kadar hiç denemedim de, ama olanı, gördüğümü yazmak konusunda iyiyim diyebilerim. Mevzu üzerine biraz daha konuşuyoruz. Keyifli insanların olduğu bir masada olmak beni de sevindiriyor. Bir de ilacın yarattığı etkiden kurtulsam hayat tam anlamıyla bayram olacak. Neredeyse adımı bile hatırlayamayacak bir etki altındayım. Oysa onlar bizim binaların inşaat aşamalarını, bizim eve geldiklerini bile hatırlıyorlar.
Zaman ilerledikçe sislerim dağılıyor, eksikleri idare edebilmiş olmam konusunda kendimi takdir ediyorum. Masamıza bir hanımefendi daha katılıyor, ilacın yarattığı baskı gittikçe yok oluyor. Yanlışlıkla zaman aralığını şaşırıp da ilacı farkında olmadan iki tane mi içtim diye düşünüyorum. Şu ansa her şey yolunda.
Eve geldiğimde Captaiin'in 2008'de bir liseli olarak yazdığı yazılarını tekrar okuyorum. Bir kez daha hayran oluyorum. O bir mühendis ve anne şimdilerde, yazmıyor olması ise edebiyat dünyası için bir kayıp bence. Blogumdaki captaiin etiketli yazıları okumayanlar için tavsiye ederim gönül rahatlığı ile... Ve blog sayesinde tanıdığım insanların çocukları ile birlikte mutlu bir hayat sürdürüyor olmaları da çok sevindiriyor beni. Her ne kadar 15-16 yaşlarındaki bir genç kızdan çıkan koskocoman potansiyel ve yazılar yarı yolda kalmış olsa da... Kim bilir, gün gelir ve bir ilk kitap şaşırtır ve sevindirir beni ve biz okurları!
Enfes akşamın akıp giden saatlerinde birbirimizle vedalaşıp ayrı yönlere giderken yüzümde enfes bir gülümseme oluştu, 2008'li yıllarda yazılarını bayılarak okuduğum bir genç kızın yürüdüğü yollara ve vardığı noktalara bir kez daha bayıldım. Ve diğer katılımcılarla birlikte keyifli sohbetlerin döndüğü nitelikli insanların olduğu nitelikli bir masada oturmuş olmak bana çok iyi geldi... Hatta yepyeni yollar açıp yepyeni hayaller bile kurdurdu!
Etiketler:
akıp giden zamana notlar...,
Bir Yaz Akşamı
Kaydol:
Yorumlar (Atom)