
İzlemeye niyetiniz varsa eğer... İsterseniz şu yazıya bir göz atın ve beklentilerinizi sakın yüksek tutmayın.
Fuayeden Yazılar
Kelimeleri bir türlü bir araya getiremiyorum sinemadan çıktığımdan beri. Neresinden başlasam, nerede bitirsem konusunda sıkıntı içindeyim. ...

Babil' i izlediğimde bu yılki Oscar adayım bu film demiştim. Başta en iyi film olmak üzere, en iyi yönetmenle birlikte ödüllerin bir çoğunu alacağı düşüncesindeydim. Ödüller açıklandığında, Babil için üzülmekle birlikte Köstebek' i henüz izlememiş olduğumdan ucu açık bir burukluk, dolayısıyla filme karşı bir merak vardı içimde... Sonra bulduğum ilk fırsatta Köstebek'i izledim... Bildik, çok izledik bir dünyayı belki de klasik denecek bir uslupla, ama olağanüstü güzel ve ince ince dokuduğu bir merak uyandırmayla anlatıyordu. Oyunculukları konusunda garanti belgeleri olan oyuncuları, bütün bu bilindik özelliklerinin üzerinde bir performansla yoğun bir gerçeklik hali içinde izliyordum.
Dün; farkında mısınız bilmiyorum ama bir toplantıda başbakanımız, güneydoğu başta olmak üzere ülkenin değişik yörelerindeki eylemlerde taş, molotof atan çocukların ıslah edilmesi konusunda dahiyane bir çözüm üretti. Duyarlı ve duygulu insanlarımıza seslendi. Yine en zeki ve en pragmatiğinden çözümü buldu. O çözümü bulunca, benim aklım da en direğinden sapkın fikirlere gark oldu. Anında aklıma düşen Franco İspanya'sının klasik uyku hapı, ideolojiler üzerinden günlük yaşam analizleri yapanların olmazsa olmaz klişesi üç f (fado, futbol, fiesta) oldu...Yıl 2005
Geliş
*... Ben boşlukları dolduruyorum...
Ama düşünüyorum da hayatımda ilk kez boşlukları olmayan bir adamı göreceğim. Babamdan sonra ...
Günlerden beri ilk kez bir sabaha heyecanla uyanacağım.
Ve günlerden beri ilk kez günün geldiğine sevineceğim.
Oraya geldiğimde yanılmayacağım ve yanıltmayacağım, bunu biliyorum. Ama tersi olsa bile zamandan çaldığım günler adına mutlu olacağım yine de.
İnceliklerim yüzünden oluşan kabalıklara müdahale edemedim. Ama asla ben olmaktan vazgeçmeyeceğim. Kendimle mutluyum.
Sonucu ne olursa olsun hep içimdeki çocuğun çizdiği rotada kalacağım.
Yine delice seveceğim. Yine kusturacağım sevgiden...
Yine sonsuz kere sonsuz güveneceğim. Yine yanılacağım...
Ama yolum bu...
Ve ben değişmeyeceğim.
Bir gün bir yerlerde bir adam bunu anlayacak. O gün gelene kadar ve o günden sonra da ben olmaya devam edeceğim.
İyi ki varsın. Ve keşke o adam sen olsan...
Belki de sensin kimbilir?
Bu bir rehavet değil, kapıp koyvermek de değil; bu sadece çocuk bir kadının içindeki bir istek... Bir umut...
Ama olmasan bile şu günlerde seni hissetmek yaşama tekrar tohum atmama sebep oluyor. Kimbilir, belki de çiçek açarım yeniden...
Ama bunun kokusu farklı olacak; çünkü, bu sefer toprağın verimli kokusunu hissediyorum...
Yıl 2005
Dönüş
*...
Sıradan hiçbir şey yaşanmadı bu iki gün boyunca...
Belki sıradanlaşsaydı; bu iki insan birbirine bu kadar yakın olmayacaktı.
Kesinlikle böyle .
Biz; hiçbir toplum kuralının ve hiçbir insan mantelitesinin alamayacağı ve anlamayacağı kadar insandık; ve asla hiç kimse bunu, o dört duvar arasında yaşanan tertemizlikleri, bizim kadar bilemeyecek. Ve asla da inanamayacak...
Sanırım dünya bunu gerçekleştiren insanların temiz ruhları sayesinde dönüyor.
Her şey için ve her şey adına ve daima sana minnettarım.
Ve yine: Her şey için ve her şey adına sana yürek dolusu teşekkür ediyorum.
İyi ki varsın ve daima olacaksın.
Bundan sonraki adımlar önemli...
Şimdi gelelim bu iki günün kadına kazandırdığına: ARTIK KENDİ DEĞERİMİ ANLAMANIN ZAMANI ...
2009 Sonu
2010'a 3 gün kala.
Mesleğinde yükseleceğini ve bu kadar ünlü olacağını ben biliyordum. "Falcı" ben miydim?:)
Ne dersin?;)
Mutlu Yıllar ...
Ve sonra...
Bir Kelebeğim Olmuştu'nun
giderken bana bıraktığı turkuaz bilekliğinin koyduğum yerdeki
sahiciliğine baktım. Onu yolcu ettikten sonra, eve döndüğümde klavyenin
başına oturup yazdıklarımın lezzetini ve sahiciliğini okudum bir kez
daha...
Ve sonra, birden, ameliyat sonrası kız kardeşte kalınmış bir
haftanın dönüşünde bilgisayarımı açtığımda, oğlunun öldüğü gece acısını
sığındıracak biri olarak beni görüp online bulamadığı MSN'ime döktüğü
sızıları hatırladım. Telefonla aradığımda, verilen ilaçlarla boğulmuş,
konuşamayacak kadar uyuşmuş sesinden ''canım dostum'' deyişini duydum.
* Sergey Rahmaninov hayranı Kelebeğin mektuplarından satır araları...
Ülkenin gelişmekte olan taşra üniversitelerinden birinde okuyan bir genç varmış. Adının ÖSS olduğu zamanlarda girdiği "malum sınavı" kazanabilmek amacıyla dersaneye başladığında, dersanenin muhtemelen yıl sonunda bastıracağı broşürlerine, şehrin en işlek caddelerindeki büyük reklam panolarına "x dersanesi yine kazandırdı!" sloganıyla yazdıracağı "kazananlarımız" listesinde isminin bir şekilde bulunacağını, yani sınavı kazanacağını aslında daha ilk günlerden biliyormuş. Hatta yaklaşık olarak kaç puan alabileceğini de! Her ne kadar dersane yönetimi onu yalnızca arasının olmadığı matematik netleriyle, haftanın 7 günü erken uyanmaktan bıktığı için geç kaldığı derslerle değerlendirse de...Hayalimi ''Deli Deli Olma'' üzerine kurmuştum. Kars, en sevdiğim şehirlerden biriydi. Son Malakanlar'dan görmüşlüğüm vardı. Hatta filmi izlesem, yorumlarken çok güzel anılar paylaşmayı, Malakanlar'dan daha ilginç biriyle karşılamış olmanın yarattığı şaşkınlığı, sokaklarını, binalarını ve başımıza gelen daha bir sürü aksiyonu yazmayı planlamıştım. Ama, son dakika çalımını yiyince Tırtıl'dan; hepsi, şimdilik yattı...
Nefretin, öfkenin, tutkunun, kıskançlıkların, ihtirasların büyük sevgilerle, hayranlıklarla, şefkatle ve özlemle iç içe olduğunu da biliyorum. Hayatı yaşanılabilir kılan her şeyin, aşkın, karşıtlıklarıyla bir arada olduğunu, tüm bunları göze alabilenlerin de cesur insanlar olduklarını biliyorum. En büyük öfkelerin, en ağır can acıtmaların, en çok sevilenlere yapıldığını da biliyorum. Bazen, en tutkulu aşkla bağlı olunandan en kanlı, en vahşi intikamın alınmak istendiğini; çarmıhlara gerilse, oradan indirilip yerlerde sürüklense, sonra dilim dilim doğransa da ruhun tatmin olmadığı, ama öfke dindikten sonra onun için acı çeken, nefes almakta zorluklar yaratan bir özlem, bir sızı düşen kalpler de olduğunu biliyorum. Buna aşk dendiğini de. . .
Bu filmi izlerken, ilk kez bir film üzerine yazacaklarım konusunda zorlandım. O kadar sevdim, o kadar sahiplendim ki filmi, neresinden başlayacağımı bilemedim. Bir an, küçük Alma' nın ve Mişka'nın ayrı ayrı yorumlarından aynı şarkıyı koymak istedim sadece; her şeyi anlatsın diye... Sonra tıpkı Karpuz Kabuğundan Gemi Yapmak üzerine yazdığım yazıdaki üslubun benzeri anlatımla evvel zaman önceye gidip, Kars anılarımı filmle harmanlayarak yazmak istedim.
© Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008
Back to TOP