22 Mayıs 2025 Perşembe

Dün Bugün

Muhteşem bir gün aydınlanması bas bas bağırıyor. Enfes bir sabah. Heyecanım tavan, çünkü enn arkadaşlarımdan birine gitme düşüncem var. İki kere gitmiştim ancak birinde cumartesi günleri kapalı olduğunu düşünememiş, ikincisinde ise kızını okuluna ve eve yerleştirmek için İstanbul'a gittiğini öğrenmiştim. Küçük bir plan yapıyorum ve öğleden sonra yola düşerim kararına varıyorum.

Ve gün, ışığına iyice kavuşmadan onunla iki lafın belini kırmak ve izniyle de fotoğraflarını çekmek istiyorum. İznin olur mu diyorum, gülümsüyor. İnsanlar henüz uykuda bense sessizliğin tadını çıkarıyorum. Kıyıya inmeden önce ilk fotoğraf için hazırlanıyorum. Eğer elimi çabuk tutmazsam istediğim fotoğraf olmayacak endişesi ile ilk pozu salon penceremden kısmi zum kullanarak çekiyorum. Karşılıklı bir gülümseme şimdilik!


Evden çıkıyorum, bahçeden tam çıkarken bi ıslık sesi ile uyarılıyorum. Sesin henüz tomurcuk güllerden geldiğini düşünürken, onlar beni işaretle sol tarafıma yönlendiriyorlar. Enfes bir sohbet var orada, ıslığı çalan gülümsüyor, ikinizi birlikte çekerim diyorum, olur diyorlar.


İskele Kafe son derece ciddi, oysa az önce gülüyordu. Sanırım pozlar bana, yaz geldi açılışı yaptık sen nerelerdesin havası bu. Kızgınlığı henüz sıcakken uzak dursam iyi olur diye düşünüyorum ve kendimi fark ettirmeme gayreti ile uzak mesafeden fotoğrafını çekiyorum. Aslında bu durum işime de geliyor çünkü bulutlar da duruma dahil olmuş, el çırparak beni uyarmışlar, hatta pozlarını da vermişlerdi. Sonuçtan sanırım hepimiz memnunuz. Çünkü şu an bana el sallıyorlar, gönüllerini alacağımı biliyorlar.


İşlerime dönüyorum, kahvaltı planım net. Kahvem kupamda çöreklerim kasede. Çöreklerin şekerimsi tadına bayılıyorum. Şekersiz ve filtre kahve ile uyumları olağanüstü. Piyasalar açılmış durumda, gazetelere şöyle bir göz atıyor, memleket hallerini şöyle bir kokluyorum. Özgür Özel'in performansını çokk takdir ediyor, hatta Lise yıllarımızdaki mavi gömlekli -genç- Ecevit'e benzetiyorum. Ama gençlik baş tacım, hiç de şaşırmıyorum. Çünkü hep savunduğum bi duruş var, iş hayatı da dahil olmak üzere... İnsanlara içtenlikle, yalansız dolansız dokunmayı bilmek her alanda sorun çözen önemli bi silah, bence... CHP uzun bir aradan sonra bunu başardı, bunca baskı altındaki bu kitlesel performans muhteşem. Kahvemi keyifle içebilirim ve belki bugün de ilerleyen saatlerde işten kaytarabilir, yine dünkü gibi trene atlayıp uzaklara gidebilirim!


Ve çok uzak olmayan bir zamanda, belki de üç kadim arkadaş, enn sevdiklerimizle bir masada buluşabiliriz.

Önce biz bize ama,

biraz dedikodu yapmamız lazım!

19 Mayıs 2025 Pazartesi

Acar Muhabir

Anlatıyor...

2.Bölüm,

İnce İşler...



Caddenin gidiş tarafı kapatılmış. Fotoğraf makinemi sırt çantama atıyorum. Bir de su alıyorum yanıma, aslında bizim mıntıkada kalsam önümden geçecekler, fakat virajı aldıklarında düzlüğe varmış olsalar da oluşacak kısa mesafe ve zaman çok kare çekmeme yetmeyecek. Bir yanda da zaman bilgimin eksikliği var, ne zaman başlayacak ve bulunduğum noktadan ne zaman geçmeye başlayacaklar bilmiyorum. Bu durum üzerine fotoğraf makinemi sırt çantasından alıp elimde tutuyorum ve ters istikamette yürümeye başlıyorum.

Hedeflediğim nokta uzun bir düzlüğün başlangıcı.

Virajı dönüyorum. Biraz daha yürüyüp uygun noktaya yerleşiyorum.

Yolun sol tarafında, orta refrüjün olduğu yerdeyim, hızlı bir grubun geçiş hızlarının tavan yapacağı bir düzlük.

Epeyi bir zaman sonra uzaktaki virajı dönüyorlar ve uzun düzlükte son hızlarını kullanarak avantaj yakalamak istiyorlar. Bu grup önümden geçtikten sonra orta refrüjden ayrılıp karşı kaldırıma geçiyorum ve kadın bisikletçileri bekliyorum. O sırada nal toplayanlar tek tek ve uzun aralıklarla önümden geçiyorlar. Asıl hedefim uluslararası yarışlara da katılan kadın ve erkek bisikletçiler. İlk olarak erkekler grubu virajı dönerek görünür oluyorlar ve birazdan maksimum hızla önümden geçecekler.

Rekabet muhteşem, hızını limite vardırmış bir yarışmacı "Sağı boşaltın... sağı boşaltın," diye sürekli bağırıyor. Önce durduğum yer yanlış mı, sözler bana mı diye düşünüyorum, sonra anlıyorum ki hızından dolayı ve kalabalık nedeniyle sola geçemeyeceği için yol istiyor.

Ben de orta refrüjden ayrılıp sağ kaldırıma geçiyorum ve kadınları bekliyorum. Bu süreçte de çok gerilerde kalmış ikili ya da dörtlü gruplar halinde ya da tek başına kalmış bisikletçilerin fotoğraflarını çekiyorum, kararlılıklarını alkışlıyorum.


Elimde bir tomurcuk gül var. Zihnimde de hayaller... Enn Sevdiğim Kadın, 3 aylığına yurt dışında bir üniversite de olacak, sınavlara girdi ve kazandı. Şu an birlikte gitmeyi düşünüyoruz. Bu kez kendimi çok kararlı görüyorum. Vize sorunu yaşamayacağım kesin gibi, tüm şartları yerine getirebilecek durumdayım. Kendim kendime bir nedenle fren yaptırmazsam ve son dakika olağanüstü ve zorunluluk olan bir terslik çıkmazsa bu kez kesin gibi. Yine de dilimi ısırıyorum, bekleyip göreceğim. Bir de sorunum var benim, onca ilişkinin içinden gelip geçmiş ben O'nunla tanıştıktan sonra bir yazımda şöyle demiştim: O benim son kalem!

10 yılı çoktan aştık ki daha çok kendime şaşırıyorum.

Ve fark ediyorum ki ve sıklıkla yazılarımda ifade ettiğim gibi O'nu gittikçe daha çok seviyorum. Bir çok ilişkisinde "Seni seviyorum," demeyi bilmeyen, kullanmayan ben; ifadeyi şaşılacak derecede çok kullanıyorum;

istemsizce,

kalbimden akarak...



Cengiz'lerin mahalledeyim. Cengiz benim enn efsane gezimdeki yol arkadaşım. Yaşlarımız 18-19... 12 Eylül darbesinde Marmaris'de enfes bi günde, sokağa çıkma yasağı sayesinde şahane kızlarla tanıştığımız, hayatımızın en hoş sohbetli, en anlatılası gecesini yaşadığımız, hatta benim askerlik dönüşümde onlarla birlikte uzun bir gezi planladığımız... Ama gerçekleştiremediğimiz.

O gün ve bu cümleler birden gökten zembille indi aslında. Normalde bu yazının içinde olmaları mümkün değildi. Ama şu Buraneros birden meraklandı. O gecenin karakterlerinden birinin ad soyadını girdi, ki o muhteşem geceyi daha önce yazmıştı. Bu kez yazmak, ufacık da olsa söz etmek gibi bi niyeti yoktu. Önüne sayfa açıldı, o da hiç değişmemiş diye düşündü, sokakta rastlaşsak bilirdim dedi. Ve hâlâ ülkenin çok büyük ve önemli şirketlerinden birinde önemli bi pozisyonda olduğunu da anladı; soyadı değişmemişti.

Ve kızlar grubu virajı hızla dönüyorlar, makine hazır ben de hazırım, hızlarına konsantre olmuş durumdayım; bir noktayı mirengi belirliyorum. Oraya vardıklarında seri fotoğraflar çekeceğim! Çekiyorum ve onları ayıklayıp arşivime yerleştirdikten sonra en beğendiğim kareyi de yazıma ekliyorum.

Ve yine yazarken ve yine harman olduğum bir yazıyı sonlandırırken ve harman oldum ifademe binaen, hayatımdaki bir yaşanmışlıkta -okurlar bilecektir- çok ama çokk özel bir yeri olan Fikret Kızılok Abi'nin, çokkk güzel şarkısını, üstelik Fikret Abi'nin gitarı ile bana çalıp söyleyen o güzel kızı, bir kez daha anmadan geçemiyorum...

Bir yanım nereden çıktı şimdi bu şarkı ve o güzel kız derken ve bana Enn Sevdiğim Kadın'ı işaret ederken...

Ben de ona diyorum ki... "Sen, Enn nedir, bilir misin?

Pek farkında değilsin,

sanırım!"



18 Mayıs 2025 Pazar

Hüzün

Muhteşem bir yaz sabahı, saat 05:43. Sığırcıklar yazlığa gelmiş durumdalar, güneş henüz yok.

Hummalı bir çalışma var bir kaç gündür.

Çatıdan çıkıp aşağı doğru uçuyorlar, bir süre sonra da gagalarında taşıdıkları çalı çırpı ile ve tam anlamıyla koordinatlarını belirlemiş bir uçak gibi yükselerek gelip çatıya giriyorlar ve malzemeleri bırakıyor, sonra tekrar çıkıp alçaklara konuyorlar,

ve bu kargo sürecini izlemek keyif veriyor.

Bir de tehlike var. Kargalar! Onlar kötücüller, serçeleri yakalayıp yiyorlar. Bu yiyorlar kısmından çok emin değilim, bir kez bir karganın bizim çatıya dalıp ağzında serçe ile çıkıp karşı binanın çatısına konduğunu ve ağzında çırpınmakta olan ve imdat diye bağıran serçenin halini gözlerimle gördüm ve kargalara kızdım, soğuğum.

Sığırcıklar daha güvenli bir yere taşındılar diye düşünmekteyim şu an. Ve yazının tam burasında kalkıp salona geçiyorum. Balkon korkuluğu ve pencere camı pırıl pırıl. Bu sığırcıkların her yıl geldikleri yazlıklarını terk ettikleri demek!?

Tamam başıma iş açıyorlardı, hergün temizlemek zorunda kaldığım camları ve balkon korkuluğunun metal kısımlarını silmek canımı sıkıyordu, ama alışmıştım da, yıllardır tekrar eden bu göç artık son mu buluyordu? Üstelik çatı aynı zamanda doğumhaneydi, bebelerin ilk uçuşlarını izlemek keyifliydi ve bu yıllardır tekrarlanan bir güzellikti.

Bir ıssızlık çökmüştü çatıya,

ve pencereme uğrayan tek bir sığırcık bile yoktu bu sabah.

Oysa kızsak bile varlıkları ve her yaz mevsiminde göçüp bizim çatıya yerleşmeleri, tıkırtıları kulağa hoş geliyordu. Şu an için elimde sadece geçen yaz çektiğim fotoğrafları var. Özlemedim keretaları şu iki gün içinde desem yalan olur; her ne kadar tertemiz duruyor olsa da pencere camım ve balkon korkulukarımın cam ve metal kısımları, sevinemiyorum. Ve şu an çatıda güvenilir bir noktaya saklanmış olduklarını düşünmek istiyorum.

**

Bir minik cıvıltı duyuyorum, yazının tam da burasındayken. Çalışma masamdan kalkıyorum. Sesin bir serçeye ait olduğunu bilsem de bir umut salona geçip balkon korkuluğuna bakıyorum.

Hâlâ tertemiz...

Saat 06:17, yazıya ara veriyorum. Günün takibindeyim,

sessizlik umut vermiyor olsa da...

**

Saat 09:11 tekrar salon penceremin önündeyim. Balkon korkulukları pırıl pırıl. Endişem gittikçe artıyor. Ya kargalar topluca daldılar çatıya ve malı götürdüler, ya da sığırcıklar çatıda daha iyi savunma yapılabilecek bir alana yerleştiler. Kahvaltı tabağımı hüplettim, kahvemin keyfindeyim. Hava kapalı, acaba diyorum, bu nedenle mi çıkmıyorlar çatı arasındaki evlerinden? Bense müzik dinleyip kahvemin tadını çıkarıyorum. Bu eylem nispeten olsa da endişemi geri iteliyor. Deniz sakin hava kapalı.

Hâlâ...

**

Saat 09:33, evden çıkıyorum. İskeleden müzik sesi geliyor. Bir etkinlik olduğu mutlak. Kahvemin -soğumuş- son yudumları, hazırım ve bir kaç dakika sonra dışarıdayım! Her ihtimale karşı fotoğraf makinemi yanıma alıyorum.


1.Bölümün sonu!

17 Mayıs 2025 Cumartesi

Özlemek

Ara Sıcak - 2019'dan


Fazla değil ama derin bir uyku benimki...

Uyandığımda saatlerce uyumuşum sandığım, rüyalarımın tadına bayıldığım ve onlar yüzünden uzun sandığım ama saate bakınca uyandığım ve sevdiğim, derin uykularım. Ömrü uzatan, ömürden ayrı zamanları kısaltan, tok, aydınlık, güzel ve dolgun ama kısa uykular...

Ya sarıldığım eşsiz sıcaklık!

Dışarıdan odaya dolan jeneratörün ahenkli, Ali Farka Toure ile aşık atacak ve aynı ritimde süre giden basları, ve ayrıca onunla ilişki halindeki martıların bir karmaşa ahengiyle ve gülümseten bir acelecilik bürünmüş, afacan soloları... Bir sevinç anını müjdeliyorlar. Bir davet de bu aynı zamanda! Beni balkona çağırıyorlar...


Fincanlara bayılıyorum. Mavisinin üzerindeki minicik yaldızlar, yıllar yıllar önceki kira evden ana cadde üzerindeki kendi dairemize gelen sehpaları hatırlatıyor. Duvarlara vurulmuş turkuaza yakın maviyse kıskandırmaya devam ediyor. Masa ve sandalyelere çoktan bayılmışım. Otelin eski halini de bilen biri olarak ki geçmişe sadakat duyan ben, bu otelin yenilenmesini çok ama çok başarılı buluyorum. Konumu zaten muhteşem; ama denize bakan odalar bir başka elbette. Bir sonrakinde burada mı kalsak acaba?! Ne dersin;)

Kaç saattir buradayız bilmiyorum. Bildiğim bir şey var ki yaşadığımız her dakika ve baktığımız manzara film karelik. Bu süre içinde sadece üç kadın arkadaş geldiler ve Türk kahvesi içiyorlar. Ödememizi yapıp, baristamıza teşekkür edip, elbette Abbas'la vedalaşıp, çıkıyoruz deniz kokusuna... Uğramam-ız gereken bir nokta daha var. Onsuz olmaz. Gerçi kafam karışık. Öncelikli bir isteğim var ama biraz hava, biraz da mevsim etkileri kafa karıştırıyor. Gerçi pek takmam da bu aralar ne yazık ki eklerle de aram iyi. Değişik değişik mekânlarda ekler yiyor, tercihim limonata olmasına rağmen bazıları mevsim nedeniyle menülerinden çıkardıkları için çayla yetiniyorum. Ara sokakların, yat, tekne, kotra ve bilumum deniz araçlarının küçük kopyalarını yapan mekânların, balık tezgahlarının arasından pastanelerin hasına doğru yürüyoruz. Önüne varıyoruz ki bayılınası yan sokakta kazı alanı tabelası! Gitmek mecbur gibi, iki güzel evle kalenin bu yandaki duvarları da çağırıyor. Kazı alanındaysa küçük bir su gölünden başka bir şey yok. Karşısındaki evin kapı önü çiçekleri muhteşem.

Pastane biraz daha bekleyebilir...



Yazının tamamı!

İLETİŞİM İÇİN

mucanberk@hotmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP