1.Kısım
Erken kalkıyorum. Bilgisayarın başındayım. Şehire inmek istiyorum ama bir yanım kararında net ve keskin olsa da diğer bir yanım tembel. Temel ve ortak istekleri ise bu Pazar sabahında geleneksel takılmak, dolayısıyla pide yemek. Kıymalı yumurtalı mı olsa, yoksa kapalı kavurmalı mı; hani şu Görele Pidesi denenden? Asıl arzumsa blog yazılarımın henüz fotokopilerini aldırmadığım kısmı. Önce Hakan'ı arasam, bugün açıklar mı diye sorsam diyorum. Saati erken buluyor, uyandırmayalım şimdi, diyor ince tarafım. Pide fikrim şimdilik tek netimiz. Bu arada dün akşam attığım, önemli bir projeye ait bir mektup var. Ancak e-posta servisinde bir sorun var ve mektubun ulaşmadığını düşünmekteyim dünden beri; çünkü bir yanıt gelmedi. Kıymetli biri ve endişe ediyorum, yanıt gelmeyince. Kötü zamanlardan geçiyoruz... O halde ilk olarak o mektubu bu kez başka adresine yeniden göndermeliyim. E-posta ise sürekli taslağa atıyor, sonuçta bilgisayarı kapatıp yeniden açıyorum. Biraz mektubun açıklama bölümünü düzenliyor, göndere basıyorum ki bu kez çifte kavrulmuş gidiyor. Sonra hazırlanıyorum; artık dışarıda olacağım net. Bu belli oldu.
Pideye uzağım an itibariyle. O zaman alışveriş yaptığım ama içinde hiç oturmadığım şu yeni açılan börekçiye. Hımmmmmm kıymalı kol börekleri kıyır kıyır. Taze çıkmışlar fırından.
"Bir porsiyon kol böreği ve su böreği karışık lütfen."
"Bir de çay!"
Çok hoş mekânın çok hoş bir masasında güne keyifli bir başlangıç. Şimdi istasyondayım. Maskeyi çiftliyorum çünkü bilindiği üzere bu yeni varyant nedeniyle kapalı alanlarda iki maske üst üste takıyorum.
Tren sakin, oturacak yer var. Yanıma kitap almadım, yanımda blogumun 6.cilti var. Bu diğerlerinden ince ve yeni yazıların bir kısmını buna ilave ettirme, artanlarını da 7.ciltin ilk sayfaları yapma fikrindeyim. Keyifli bir yolculuk. O ara Denizevleri İstasyonu'ndan bir hanımefendi ve iki aynı renk montlu minik kızı biniyorlar. Bir genç kız kalkıp yerini onlara veriyor. İki minik kız oturuyorlar, anneleri ayakta. O tatlı minikler yer veren kıza öyle tatlı teşekkür ediyorlar ki önce anneyi alkışlıyorum. Maskemin altında sıcacık bir gülümsemem var. İlginç bir andan geçiyorum bir süre sonra... Opera İstasyonu'nda durmuşken tren, Saathane Meydanı'ndaki düzenlemelere şöylesine bakınırken istemim dışı olarak gözüm Büyük Cami'ye takılıyor. O an bunun bir kaç saat sonraki bir anıma yönelik bir işaret olduğu aklımın ucundan bile geçmiyor, çünkü şu an tek bir planım var; o da Hakan'a gitmek, fotokopilerim çekilirken çay içip lak lak yapmak.
Cumhuriyet Meydanı İstasyonu'nda iniyorum. Kartımı okutup iademi yüklüyorum. Tam karşıya geçecekken bir teyze Samkart'a HES kodu yüklenecekmiş diyerek yardım istiyor, onu görevli ofise bizzat götürüyorum, teşekkür ediyor. Önünden geçerken kadim parkın bir fotoğrafını çeksem diyorum, sonra vazgeçiyorum. Aynı şekilde çok hoş ve çocukluktan beri bayıldığım, o zamanlar TEKEL Müdürlüğü'nün idari binası olan, şimdilerde Mc Donald's'ı da es geçiyorum. Ama eski sigara fabrikalarından şahane bir açık hava AVM'sine evrilen ve uluslararası ödüllü alanını boş geçmiyorum*
Bu binaların fabrika halini de çok iyi biliyorum çünkü ilkokuldayken sınıfın en güzel kızı Filiz'in babası Tekel müdürüydü ve karşıdaki boşluklardan geçip arkaya ulaşıldığında onların lojmanlarına varılıyordu. Filiz'le ilgili ilginç bir detay var aslında, küçük bir detay olsa da ilginç: Biz ilkokulu bitirdiğimiz yılın akabinde benim erkek kardeşim ilkokula başlıyordu; tabii ki annem beni okutan şahane kadına emanet etti onu da. Onun sınıftaki en yakın arkadaşları ise Filiz'in ikiz erkek kardeşleri oldu. Bir kaç yıl evvel, öğretmenimiz ölmeden önceki koca koca adamlar va kadınlar olarak yaptığımız son ziyaretimizde haberdar oldum ki Filiz artık İzmir'de kedileri ile birlikte yaşamaktaymış.
İşte ben tüm bunları düşünürken ve o geçişin fotoğraflarını çekerken hemen geçidin arkasındaki güvenlik görevlisi de beni izlemekteymiş. İşim bitip oraya yönelince ve şimdilerde kafeler ve oyun alanları olan lojmanlar mıntıkasına varınca; benim kim için fotoğraf çektiğimi soruyor. "Kendim için," diyorum. Sonra anlıyorum ki o bir kurum için sanıyor. Caddeye bakan iki tarafının biri şu an sağımdaki binanın öteki yüzüyle onun karşısındak binanın olduğu şirin caddeyi önce çeksem diyor, sonra vazgeçiyorum ve daha çok AVM fotoğraflı yazımın linkini eklerim yazıya diyorum sonra da Sanat Sokağı'ndan yukarı vuruyor, onu da aynı gerekçe ile fotoğrafsız geçiyorum.
Şimdi lise olan ilkokuluma selam çakıyor, Şehir Kulübü'nden sağa kıvrılmadan önce çok farklı yaşlarda çok anılarım olan caddenin başlangıç noktasından fotoğrafını çekiyorum. Önceki belediye başkanımız burayı trafiğe kapatmış ve Cadde AVM olarak düzenlemişti. Tüm binalar aynı cephe ile yeniden elden geçirilmiş, yol yayalar için düzenlenmiş, iki yanı da başta banklar olmak üzere şık sokak mobilyalarıyla süslenmişti. Üç dönemdir her kesimle ilişkileri sağlıklı ve sevilen başkanı istedikleri gibi yönlendiremedikleri için bir anlamda; kızağa çekip milletvekili yaptılar. Yeni gelen de hiç gereği yokken ve bir kaç esnafın çığırtkanlığına alet olarak ve çok az katılımın olduğu gizli kapaklı refarandumla yeniden trafiğe açtı ama işlerin sebebinin trafiğe kapalı olduğu için değil başta bu AVM olmak üzere, yakın çevredeki ve diğer AVM'ler olduğu kısa sürede anlaşılmış oldu.
Çocukluğumun ikinci yarısı ve tıfıl gençliğim şu sol sırada o zaman tek olan apartmanda geçmişti ki caddenin epey uzaktaki çıkışına kadar, biri bizim karşımızda olmak üzere toplamda 7-8 apartman vardı ve diğerleri masal diyarlardan gelmiş, hepsi bahçeli, şu an caddenin bu kısmında ve tamamında tek kalan Burger King gibi Rum evleri ve varlıklı Türk'lerin eski konaklarıydı.
Hakan bugün açmamış, dolayısıyla ana plan iptal. Bir karar veremiyorum. Önce eve dönmek geliyor aklıma sonra caddeyi yürümek. Bir kaç metre sonra oturduğumuz apartmanın önünden geçerken kapının açık olduğunu görüyorum. Bir an o alanın bizim için öneminden söz ettiğim yazım aklıma geliyor ve fotoğrafını çekip yazıya koymak geçiyor aklımdan. Anında vazgeçiriyor tembel tenekem beni. Eve dönme fikrimden gittikçe uzaklaşıyorum. Caddenin tadıyla birlikte anıların dibine vuruyorum ve son anda şahane bir şey yapıyorum: Çünkü tıfıl devrimci için muhteşem bir an yaşandı orada.
80 yılına daha var, M.C. hükümeti ortağı, üç hilâlli partinin genel başkanı şehrimize geliyor. Yeni havaalanımızın henüz hayali bile yok. Eski havaalanına inecek uçağı, onun konvoyu yukarı mahallelerden geçerek Bahçelievler Mahallesi'ne ulaşacak, 56'lar üzerinden devamla da bizim caddeye, trafik o yıllarda çift yönlü olduğu için, tam da bu noktadan girecek. Bu haber gelirgelmez okul boşalıyor. Bütün fraksiyonlar kendi kitlelerini örgütlüyor. Artık caddenin girişindeyiz. Konvoy gözüküyor ve herkes yüzüstü yere yapışıyor. Ya polis dalacak ve bizi asfalttan kazıyacak ya da bizi ezip geçecekler. Yalnız ortalıkta tüm o kitleyi kaldırabilecek polis yok. Onlar konvoyla geliyorlar ki muhtemelen bu tarz bir eylem olabileceği düşünülmemiş. En önde içinde olduğu otobüs olmak üzere duruyorlar. Bir kaç polis sözle ikaz ediyor, el atıyor, sürüklüyor ama tık yok bizde. Metrelerce insanız. Artık insafa mı geliniyor, saygı mı duyuluyor bilmiyorum. Konvoy konuşma yapacağı Cumhuriyet Meydanı'na gitmek için sağa kıvrılıyor ve devam ediyorlar.
Bu fotoğrafı çektikten sonra fikrim geliyor. Geçenlerde İstanbul Börekçisi'nin izin sürdüğüm gün yine buralardayken yapmadığım bir eylemi şimdi kesin hayata geçirmeliyim! Lisemizin önündeyim. Onun fotoğrafını Sevgili Okul Arkadaşım için çekmeliyim demiştim o gün de, ama çekmemiştim; çünkü çok araç vardı içeride. Bu kez sakin, ben de çekiyorum. Hayatımın en güzel yıllarını bu okulda yaşadım, en güzel arkadaşlarım bu okul sayesinde. Enn tıfıl ve kıymetli aşklarım da...
Bir fotoğraf daha çekmem lazım, bunda tereddütüm var ama kapının karşısındaki binanın o zaman inşaat olduğunu biliyorum; çünkü şehrin -çakma- bombalı ilk pankartını asmıştık ona. Onun solundaki binanın o zaman var olduğundan çok emin değilim ama şu bina vardı; ondan eminim çünkü yengemin abisi ve eşi o binada oturuyorlardı ve çok kere gitmiştik. Eğer yanlış binaysa Sevgili Okul Arkadaşım, düzeltir nasılsa diye düşünüyorum. Çekince o fotoğrafı yine kararsızca yürümeye başlıyorum. Önce Kılıçdede'den trene atlayıp eve dönmeyi düşünüyorum ama içimdeki öteki benin buna itirazi var, oysa ben şu an durağa doğru yürüyorum. Sonra bundan vazgeçiyorum ve ara sokaklardan bir önceki noktama dönüyorum. O an bir şimşek çakıyor bende. Hava çok güzel, muhtemelen Müze'nin Kafeteryası'nın bahçesinde masalar vardır bugün, diye aklımdan geçirirken heyecanım fena diriliyor. Dönüyorum o yöne. Bingo! Açık ki en önemli kitap okuma noktalarımdan biridir benim. Yaz akşamları hiç üşenmeden trene atlayıp geldiğim kitap okuma bahçem...
Kendimi eminim ki çok şımartacağım bundan sonrasında; çünkü ruhum kanatlanmış durumda.
"Bir kapuçino lütfen"
Müze binasına bakan en uç masaya oturuyorum. İki binanın arasında eski ve kocaman büyütülmüş bir fotoğraf var. Caddeyi hemen tanıyorum. Tümüyle eski binalar ama resimde tamamı gözükmeyen bir bina var ki o beni yakın zamanda yazdığım bir yazıdaki anlardan birine sürüklüyor. Kahvemi o resmin içinde dakikalarca dolaşırken bitiriyorum. Belli ki bugün beni bu güzel havalar mahvedecek. Kalkıp mutfağın olduğu kapalı bölüme yürüyorum.
"Bir kapuçino daha lütfen."
2.Kısım- Hayalim Kırıldı Ama Canım Pek Takmadı
*Daha Fazla Bulvar AVM fotoğrafı ve bilgi için buradan lütfen.
*Sanat Sokağı içinse buradan lütfen.
GİTTİK/GEZDİK/GELDİK 7-AMERSFOORT
1 dakika önce