24 Kasım 2025 Pazartesi
Biz Biraz Olsa da Büyüdük mü Acaba?
sabah kahvaltısı planlanmış!
Bu da işime geliyor çünkü hava tam anlamıyla yaz tadında, ben sabah kahvaltıya katılacağım çünkü yeni başkan sınıf ve sıra arkadaşım!
Velhasıl istikamet Şehir Kulübü!
Hazırlanıyorum, okula ve pazar gününe yakışır, spor bir giyim tercih ediyorum. Sonrası için bir planımız var, enn sevdiğim kadınla konuşuyor, anlaşıyor ve mutabık kalıyoruz. Benim okul buluşmamın ardından ve gün ikindiye yol almaya başlarken onunla buluşacağız.
Çok keyifli okul buluşmasının ardından usul usul dağılıyoruz, heybelerimiz doldu, çok eğlendik, geçmişi yad ettik, sohbetlerimiz senfoni tadında bir lezzet içerdiler ve son sarılıp öpüşmelerin ardından dağıldık.
Oysa benim için gün yeni başlıyordu.
Enn sevdiğim kadınla mekân seçiminde mutabıkız, bu güzel ve güneşli günde istikamet elbette Çarşambalılar Lokali olmalıydı. Enn sevdiğim kadın otobüsle gelmeyi tercih etmişti ki bu da bana şehir içinde bir kaç tur atma fırsatı veriyordu. Son turumda yönü lokale çevirdim, ağır adımlarla, şımarık bir çocuk tadında mekâna vardım.
Kenar masalardan ve miss kokulu olanlardan birinin altında oturdum.
Masa açmadılar, çünkü kiminle buluşacağımı ve hangi masada oturacağımızı en iyi onlar biliyorlardı. Hava tam anlamıyla missti ve çiçek kokuyordu. Zaman biraz uzamıştı, aslında uzayan zaman değildi de içimdeki heyecandı... Onu bir an önce görmek istiyordum sanırım, ve sarılıp öpmek.
Yerimde duramıyordum, gözüm onun gireceğinden emin olduğum bahçe kapısındaydı, yine de dayanamadım ve aradım. Varmasına az kalmıştı. O demir kapıdan süzülürken içim zıp zıp zıplamaya başladı. Ayaklandım, sarıldım ve her zamanki masamıza doğru yöneldik.
Ekranda maç vardı, spor severler yerlerini almışlardı. Bu hal görsel olarak da sevimliydi. Arka masamıza bir kadın grubu geldi, şahaneydiler; muhtemelen beyler maç alanındaki masalara şutlanmıştı; ablaların her biri genç kız tadındaydı. Meze seçimlerimizi enn sevdiğim kadın yaptı, buz gibi 35'lik rakı, masadaki yerini aldı lakin ben yine ve hâlâ gözümü ondan alamıyordum. İlerleyen zamanlardaki sohbet, iyice çözülen dilimden akanlar, rakının muhteşem eşlikçiliği ile sürekli gelişen keyifler... ve istenen bir 35'lik daha...
İçimde bi uzman türemişti, sanki yaşadığımız keyfi kategorize etme çabası içindeydi, gülüyordum, kendi haline bıraktım.
Gece ne kadar güzel akıyordu ve ben artık hiç şaşırmıyordum lakin bu muhteşem anları yazıya dökebilecek beni de bulamıyordum. Oysa yıllardır aynı kadınla aynı aşkı yaşıyordum, biraz rutine döner ve aynıyla benzeşir, benzeşiriz sanıyordum. Oysa her seferinde ilk akşamlarını yaşayan bir çift görüyordum.
Son trene yanaşma vakti gelmişti, kalktılar ve yokuşu inmeye başladılar. Birlikte yürüyorduk fakat ben arkamızdan yürüyen bir gözlemci olduğunu da farketmiştim. Çünkü o kişi yine de yaşadığı anları, geçirgen duyguları anlatmayı pek de beceremiyordu.
Tren geldi, bindiler, arkalarından baktım, hâlâ derin, eğlenceli ve mutlu bi anın tadını çıkarıyorlardı. Gülüyorlardı ve sanırım;
her geçen dakika birbirlerini daha çok seviyorlardı!
20 Kasım 2025 Perşembe
Yaz Tadında Bir Sonbahar Akşamı
... iç sesimle.
Yöresel ifadeleri yaşatmak ve öğretmek gerek, yeni nesile.
Söz yüzükleri parmaklarında, gecenin bitimine yakın bir zamanda artık baba demek istiyor ve bunu kullanacağını ifade ediyor tatlı kız.
Bir fikir beyan etmiyorum.
Masa mezelerle donanıyor. Manzaramız deniz, mekân sakin, müzik güzel.
Mahalle bizim, ev biraz biraz ötede. Masa çok keyifli, sohbet kaynaktan şırıl şırıl akan su gibi.
Zamanın kumandası bizde, sakin bir dere gibi akıyor akşam.
Kelimeler güzel, cümleler şık, gelmiş geçmiş masada. Her ne kadar fikirde olan marka rakılar, mesela Kulüp olmasa da... Sevilenlerden bir 35'likle açıyoruz geceyi.
Zaman bende diyor gece, şüpheniz olmasın, akacağım yavaş yavaş.
Pazar akşamı sakin, iskele ışıl ışıl.
Mekânda akşam sakini bir kaç masa ve adap bilir insanlar.
Muhteşem bir gökyüzü, sakin bi deniz.
Çok özel de bir anlam ve enfes de bir hikâye var masada, şahane.
Enn Sevdiğim Kadın'la yemeğe çıktığımız ilk gün; gündüz rakısı, gün aydın, deniz muhteşem, ince bir yağmur, mevsim sonbahar, deniz sakin mekân kimsesiz, karşımda enfes bi kadın; ilişkinin hiç bitmeyecek tatlı anları. Sözcüklerimizin buluşması anlatılabilir gibi değil. O an yılların nasıl pozisyon aldığını ve her bir günü hatırlıyorum, aslında hiç unutmuyorum. Coğrafyanın o anını, akşamın ruhları tetikleyen saatlerini, üzerindeki kıyafetlerini tek tek yazabilirim. İnce bir yağmurun altında enfes bir sonbahar gününde onun sözlerinde yok olmak olağanüstü güzeldi. Yılların içinden gelip geçerken biz, yılların biz için uzun ve enfes hikâyeler yazacağını bilmiyoruz henüz. Süreci masadaki gençler de tahayyül edemiyorlar. Masamızdaki bahsi çokça geçen kadınla henüz tanışmadı genç kızımız,
eğer yanlış hatırlamıyorsam...
Pek tatlı genç kız geceye kayıt düşecek fotoğraf için hazır, üçümüzün içinde olduğu üç poz çekiyor. Enn sevdiğim kadın festivalde... Şu an dönmüş durumda. Bu masanın kalabalık bir tekrarı olacak elbette, ama öncelikle kızımızın okuluna dönmesi gerekiyor.
Gece topraktan yeni çıkan bir kaynak gibi akıyor, rakının keyfi yerinde... Tam da o sırada ben artık baba demek istiyorum diyor bir ses, boşluk bırakmadan bir ilave yapıyor ve altını kalın kalın çiziyor!
Baba...
İkinci 35'lik masada, deniz şarkı söylüyor. Sohbet güçlü ve keyifli... Birlikte bu masada bir fotoğrafımız olmalı diyor gençler...
Pek tatlı genç kız ayakta, telefonunun kadrajı ayarda, gülümseniyor ve andan bi görüntü hayata kaydoluyor. Ama sohbet...
Muhteşem.
Bir kitabı olmalı bu akşamın.
Bir genç kız, çok tatlı, girgin, artık baba demek için kararlı, amca ifadeleri ikiden bire düştü, kardeş masada değil, amca yani; bir düğüne katılmak zorundaydı ve henüz masaya oturulmamışken ve evden yeni çıkılmışken, bahçe kapısından taze ayrılmışken o köşeyi döndü ve yola koyuldu. Bizse deniz ile sohbet ede ede sevdiğimiz mekâna varmış idik... Akşamsa elinden geleni yapıyordu, zamanı şahane kullanmış, masanın ve akşamın keyfini adeta damıtmış idi... Muhtemel ki yaşamın enn güzel akşamlarından birinde enfes bir masada güzel müziklerin çaldığı bir mekânda güleryüzlü ve mutlu şarkılar söylemişti hayat.
Son yudumlar bitti, iki 35'liğin hakkı verildi, zaman dolu dolu ve su gibi aktı. Oğlumuz, kızımızı -yürüyerek- evine bırakmak üzere hazırlandı. Vedalaşıldı, bir ses baba demek istiyorumun ilk adımını attı.
Ve çok tatlı ama çok tatlı festival kızı festivalden dönüş yolundaydı, döndü, telefonla uzun uzun konuşuldu, muhteşem bir konser başlamak üzereydi!
Trense bize doğru yanaşmaktaydı, en sevilen kadın çok keyifli ve pırıl pırıldı, evine vardı, yavru kedilere masallar okuyup, besleyip uyutmadan da kapısını açıp evinden içeri girmedi. Taa ki benim telefonum çaldıktan yarım saat sonraya kadar...
O sohbette çookkkkk güzeldi...
Çookkkkk ama!
15 Kasım 2025 Cumartesi
Tam da şurama,
geçmiş,
yıllar yıllar öncesinden geldi...
Okunu attı,
...
ve gitti.
Sonsuz bir saygıyla...
Düş'e alt yazı,
kadının e-postasına düş
Keşke gitmek zorunda olmasam da,
dirseği masaya koyulmuş sol avucuma: Şimdi, şu anda olduğu gibi gün boyu yanağımı yaslayıp; yüzümde her şeyden boş bir odaklanma, bütün dünyaya duymaz bir kapanış!
... melül melül ve tatlı tatlı yalnızca sana baksam.
Ne edersin ki kader işte,
gitmem gerekiyor...
Bu sefer gidiyorum bebek!
15:07:54,
adamın e-postasına düş...
5 Kasım 2025 Çarşamba
Dalmışsam Uyandır
Maviye İz Süren
Sekiz uzun yazı yazdırıyor şehir bana.* Hayatımızın enn keyifli yolculuğu desem abartmış olmam. Uçuş güzergâhımız muhteşem bir Türkiye coğrafyası. Neredeyse ülkenin bir ucundan öbür ucuna gidiyoruz;
ve meraktan, ve sevinçten uçuyoruz.
Şehire yüksek dağların arasından giriyoruz ki şehir an itibariyle altımızda, ve olağanüstü bir manzara. Uçağın penceresine yapışmış durumdayız. Enfes bir iniş, servis ve şehir merkezindeyiz.
Ve anında kankayız şehirle.
Üstelik onun da bizi sevdiğinden eminiz.
Yıl elimizden tutacak kadar yakın, 2017. Pandemiyi aradan çıkarsak sanki dün. Ama biz için bugün. O kadar işliyor ki ruhumuza şehir, sekiz uzun yazı bile yetmiyor. Sonra gözümüzden yaşlar döken yıkım. Kaldığımız kadim binası ile muhteşem otel Liwan.
Enn Sevdiğim Kadın mesaj atıyor.
Bir fotoğraf.
Bizim oda.
Tüm odalar yıkılmışken bizimki ayakta.
Hayatımızın en keyifli biralarını içtiğimiz balkon...
ayakta.
Perdelerimizi enfes bir rüzgâr uçuşturuyor.
Sanki balkon kapısını açık unutmuşuz.
Boş bira şişeleri balkon korkuluğunun üzerinde.
Gözümüzden yaşlar akıyor.
Kurduğumuz dostluklar, merak. Abilerin sağ olduğu haberi enn sevdiğim kadından. Ama acıları dindirmeye yetmeyen ufacık bir teselli bu.
Hatay yok.
Yoksa var mı?
Kalbimizde ve zihnimizde,
öylesine derin üstelik.
Kitap geliyor, açmaya şimdilik kıyamıyorum. Geçmiş dostluğumuzu düşünüyorum. Maviye iz sürüyorum, kalbimde sızı. Onunla içtiğimiz sütlü kahvenin tadı hâlâ damakta kendisi kitaplığımın en güzide noktasında... Uzanıyorum ve dalıyorum. Bir rüyadayım, bir kitap bana doğru uçuyor, gökyüzü mavi, dostluğumuz eski, sohbetimiz tam gaz. Ve konuyor kitap! Şu an önümde. Dalmışsam Uyandırma.
Önce biraz bekliyorum. Önceki kitabın duyguları henüz serinlememiş, kıyamıyorum. Yaaa diyorum, tadı bi doz eksikse mesela?! Açmıyorum kapağını, çıkarmıyorum sırt çantamdan. Tam da babamın ağaçlarının altındaki banktayım. Şimdi çıkarıyorum kitabı, bi atıf var, babaya. İlk kitabın etkisi vuruyor yine kalbimden. Yeninin sayfasını henüz açmıyorum. Hafif bir rüzgar dalları yalayarak geçiyor. Dev çam ağaçlarında bir kıpırtı bir canlılık baş gösteriyor. Cesaretimi topluyor ve ilk sayfadan başlıyorum, derken iki, derken üç, derken beş oluyoruz. Gün batımı enfess, bir an Palmiye Kafe'ye gidip kahve içmeyi düşünüyorum; sütlü ve şekerli. Bu bir ritüel, daha önce Maviye İz Süren'le yaptığımız. Sonra bu isteğimi erteliyorum. Bi sonraki güne bırakıyorum. Banktan kalkıp, ağaçlara iyi akşamlar midyeciye hayırlı işler dileyip eve doğru yürüyorum. Disco Burger'de eğlence var, D.J. enfes parçalar çalıyor.
Ben eve geçmeyi tercih ediyorum. Kanapedeyim kitap elimde, o arada telefonuma bir mesaj düşüyor. İlkokul'dan sınıf arkadaşım, başkanımız. Zennur bloguma bakmış ve taze bir yazımı çok beğenmiş. Gülümsüyorum. Elimde Dalmışsam Uyandırma, parmak uçlarımla kanepeye geçiyorum. Öykülerin içinde buluyorum kendimi, tüm kaygılarım uçmuş vaziyette, kitaba bayılıyorum. Bir tekrar yapmayı düşünüyorum, aklımdan mekânlar geçiyor, hava kapalı, balıkçı tekneleri sakin denizde ve kendim için kitabı bitirme noktamı belirlemiş durumdayım! Güneş de kapılarını ardına kadar açmış durumda, hadi diyor, sanırım onun canı da Palmiye Kafe'de sütlü kahve istiyor!
Maviye İz Süren'se tam da burada, meraklısına...
3 Kasım 2025 Pazartesi
Bir Kadını Çokk Sevmek
Yine hayatımın enn güzel günlerinden birini yaşıyorum. Dünü çok ama çok seviyorum. Üstelik zaman durdu ve gençler canınız ne kadar isterse ayağım o kadar frende dedi. Elbette bu olanak kaçmazdı, kaçırılmazdı.
Kendime artık şaşmıyorum, ama bazen kendimin yaşadığı anları bile kıskanıyorum. Yaşadığım, kana kana yaşadığım hayatın en ama enn önemli figürü benim için enn sevdiğim kadın. Buluşalım dedik ve buluştuk. Dip kenar ama deniz kokulu bir masada oturduk; sokak bizim sokak, mahalle bizim mahalle. Mekânsa çocukluğumun evlerinden biri, evvel zamanlarını hatırladığımız evin genel yapısı bozulmadan yaşama devam eden sıcacık ve çokk sevimli bar hali çok güzeldi yine. Bir süre önce ayrılmış olan pek tatlı genç kız da tekrar işe başlamıştı. Servisimizi o yaptı ve zaman tamamlanmış oldu.
Gün içinde kolumda montum, yüzümde enfes bir güneş, sağ yanımda deniz varken ve uzun bir yürüyüş için yola düşmüşken Sema ile rastlaşmak pek işime gelmişti; çünkü hava, montu boşuna taşıma demişti. Dedim Sema montumu geçerken midyeciye bırakır mısın? Elbette, dedi benim sporcu, kısacası voleybolcu arkadaşım. Birbirimizin bebeliğini biliriz neredeyse, elbettte montumu teslim ettikten sonra midyeciye, kendini de denize atıyordu olağanüstü fit ve güzel kadın.
Ahhh bizim kapı önündeki denizimiz! Önünden yol geçene kadar sadece bizim ve bir iki komşu evindi. Babam erken çıktığı için evden ben okula Meteoroloji'nin servisi ile giderdim. Bir de ritüelimiz vardı. Servis otobüsü soğukta çalışmaz, motora önce eter sıkılır, sonra, daha önce de söz ettiğim üzere ben servis otobüsünün arka tamponuna Dodge pikap ile yanaşır, onu iteklemeye başlar, servisin şoförü ayağını birden debriajdan çekip gaz pedalına yüklenerek motoru çalıştırırdı ve servisin içinde o anda bir alkış kopardı. Çok kere yazıp çizdiğim üzere de o güzel kız kitaplarımı ben koltuğa oturduktan sonra bana teslim ederdi. Ve şehre varınca da sabahın ennn güzel saatinde yürürdük onunla, okula doğru.
Hâlâ, çocukluktan ilk gençliğe oradan yetişkinliği varılmış süreçte aynı noktada ama artık yeni evlerde yaşıyor olmak şahaneler ötesi bir şey, kesin. Çok yazımda söz ettiğim o kızsa bir doktor ve yine çok yakın bir şehirde. Bir kez bile rastlaşmadığımız masal dünyamızda sanki, ve de zihnimde; izi var bünyemde çünkü.
Zaman zaman hatırlansa da...
Enn Sevdiğim Kadın mekâna varmak üzere, onu mekânın bahçe kapısının dışında karşılamak istiyorum. Deniz tarafından geleceği büyük ihtimal, yeni yapılmakta olan AVM'nin önünden kesin geçmez biliyorum. Hiç olmaması gereken bir yerde koca bir inşaat, yandaşa kıyak.
Umarım düzen değişince yıkılır.
Çünkü alan aslında bir doktorun bağışı, çocuklar koşup eğlensin, insanlar piknik yapsın diye bırakılmış...
Midyeci ile laflıyorum. Gözüm o taraftan geleceğinden emin olduğum denizde... Sarılma anının tadı bedenimde ve görüyorum. Geldi, yüzünde gülümseme ve sarılmaca... Doya doya. Masamıza kuruluyoruz. İki bira fıçıdan, enfes atıştırmalıklar, enfes sohbet ve yine kelimelerin içinde yok olma.
Ve yine düşünüyorum,
bana bir gün bir kadını çookkkk ama çookkkk seveceksin deseler ne derdim acaba? Ya da bahse konu anlar yaşandığında ne demişimdir? Enfes bir akşam olduğunun altını bir kez daha çizmek isterim. Neredeyse hayatın tamamını aynı alanda ve çocukluk arkadaşları ile aynı noktada yaşıyor olmak muhteşem bir duygu. Çocukken aşıklık halleri yaşanmış karakterlerin hâlâ yaşamın içinde ve birbirlerini sahipleniyor olmaları, ortak anılar, doyumsuz bir lezzet.
Ve güven duygusu...
şahane.
Sohbetimiz baldan tatlı, enn sevdiğim kadının konuşmasındaki heyecan ballı börek. Gözlerim ona çakılı, sözleri şırıl şırıl akıyor. Çok kere yazdığım ya da söz ettiğim üzere onu izlemeye bayılıyorum. Ve bu kez üçüncü biraları da götürüyoruz, elbette fıçı ve koca bardaklar!
Sonra bizim sokaktan caddeye doğru yürüyoruz. Bazen vedalaşma anlarını sevmiyorum. Onlardan birindeyim, günü ışıtabilirim. Ama durağın da tadı var elbette. Otobüsü beklemek de keyifli bir iş,
temas.
Geliyor otobüs, geldim evdeyim mesajını alana kadar sokakta bir avareyim ben. Yüzümde bir tebessüm, gecenin özetini tekrar tekrar dinliyorum. O sırada telefonum çalıyor. Evdeyim kelimesi ne hoş,
tebessümü hissettiriyor.
Hoplaya zıplaya eve doğru yürüyorum. Yaşadığım yeri çookkkkk seviyorum. Hayallerim saklı, az önce çekmeceleri açtım,
gülümsüyorum.
