Öncesi...
Ayın 17'si sabah erken uyanıyorum. Mini mini birler heyecanım yerli yerinde. Saat 13 netleşmiş durumda ve sınıf başkanımız günü başarıyla koordine ediyor. Kendisi bir doktor olduğu için hatırlatma dozunu da süreç boyunca vakti saati geldiği her anda bünyelerimize zerk ediyor. Mesafeleri de gözeterek hazırlanıyorum ve saat 11'i biraz geçe çıkacağım; sırt çantam tamam, dış kapıyı açıyorum ve telefon çalıyor. Koşuyorum ama yetişemediğimi düşünürken elime alıp geri tuşladığımda sınıf başkanımın sesini alıyorum. Hazır ve yola çıkmak üzere olduğumun beyanı ile birlikte kendimi önce asansörde sonra da istasyonda buluyorum.
Çok keyifli bir gün olacağından eminim.
Günü yazma planım baki.
Ancak bir huyum da var benim, değil arkadaşlarım, en enn yakınım ve asla kıyamacağım insan da olsa bildiğimi söylemekten ve yazmaktan çekinmeyen bir ben daha var; şu merhametli benim içimde. Ve traşını olmuş hazır ben sevdiği renk kotunu ve polo yaka tişörtünü giymiş ve üstelik spor ayakkabısını da hafif ıslak bezle silmiş durumda. Bir avantajı var ki gideceği mekânı iyi biliyor, yazdı. Ama mekânın arkadaşlarının olduğunu, sınıf başkanı arayana kadar bilmiyordu ve normal bir müşteri gibi gitmiş, her seferinde Dilek Hanım'la karşılaşmış, o güne dair yazıların içindeki övgü kelimelerini de günün doğal akışını ve aldığı keyfi yansıtır biçimde yazıya dökmüştü. O bakımdan arkadaşlarla yaşanan günü yazma konusunda rahat ki mekânla aralarındaki ilişki sıcak kurulmasa ve tersi bir durum olsaydı; yine davete icabet eder ama mekâna dair olumlu ya da olumsuz tek kelime bile etmezdi.
Zamanlamam muhteşem. Hammur'un komşusu sigorta şirketinin sahibi benim can arkadaşlarımın en küçük kardeşleri; önce ona uğruyorum; tam 13'de de yan tarafa geçiyorum. İlk gören ve şaşıran Dilek oluyor çünkü ne zaman gelsem onunla karşılaştım. Ben mekânın arkadaşlarımın olduğunu bilmiyorken o da benim onların arkadaşı olduğumu bilmiyordu.
İçeri girdiğimde kimseyi görmüyorum. Doğrudan bahçeye yürüyorum ve başkanımız orada, Uğur arkadaşımız ve Sevgili Eşi Aysun Hanım da...
Hoşbulduk, lafa girdik, mevzular akarken de Deniz geliyor.
Gelemeyen arkadaşlarımızla, şehir dışındakilere Hüseyin başkanımız whatsapp üzerinden canlı yayın yapıyor. Çok keyifli bir gün olduğunun altını çizerim ki siyasetten akla gelebilecek her konuya kadar uzayan bir sohbet. Okul anıları elbette... Bizi yetiştiren Gülseren Kaya öğretmenimizi anmadan geçmemiz mümkün değil. Solculuğumuz da depreşiyor. Avusturalya'da yaşayan bir arkadaşımızın, genel istek üzerine whatsapp'dan uzaklaştırıldığını, sisteme dahil olmayan ve kullanmayan biri olarak o gün öğreniyorum ki, bizim çocuklara hak veriyorum. Çünkü yurt dışında yaşayıp, dolar, euro ile maaş alıp, ama çok çok methettikleri liderin yönettiği muhteşem ve cennet ülkeye neden dönmediklerini de biliyorum elbette... ve iki yüzlü tavıra tavır koyulmasını da o nedenle yadırgamıyorum. Ve bu cepheyi açan kız arkadaşlarımız Filiz ve Burçin'e... ve Serdar'a sevgilerimi yolluyorum.
Elbette Mümin kardeşimi de sevmekten vazgeçmiş değilim.
Masa ufaktan ufaktan donatılmaya başlıyor, laf lafı açarken. Ben avantajlıyım şimdi; çünkü lezzeti tatmış ve yazmış biriyim ancak şu an daha önce tatmadığım ama menülerinde olduğunu bildiğim yiyecekler de masada yerlerini alıyorlar. Sunuma bayıldığımın altını özellikle çiziyorum. Bu noktada en ufak bir kaygım da yoktu çünkü önceki gelmelerimde tabaklar, ve fincanlar ve çatal bıçaklar gereken tüyoları vermişlerdi bana. Tattıklarımdan öte mekânın genel dekoru, yaklaşım, arkadaki şirin bahçe ve girişteki mobilya yerleştirmeleri ile aydınlatmada kullanılanlar zaten bana bir şeyler söylemişti ki bahçedeki kumrularla arkadaşlığımız da bu hoş hali katmerlemişti.
Kitap okumanın keyfini bile çıkarmıştım, lezzetli yiyecekleri tüketirken.
Mantıyla başlıyorum ki kendisi tam tekmil hazırlanmış. Genelde mantıcılar -özellikle- sorarlar yoğurt konusunu, ben sarımsaklı tercih edenlerdenim ve bütün baharatları kullanırım. Şu an önümde duran kâsedeki görünüm muhteşem, bir yanıyla da yürek işi ki sordum; doğrudan böyle mi getiriyorsunuz diye masaya.
İlk kaşık ve ayaklarım yerden kesiliyor. Aklıma kazınmış ve çok takdir ettiğim iki farklı mekândaki mantılardan biri bu. Hatta birincisinin bu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim ki söylüyorum da... Şeflerin tarz olanlarına ve tarzlarından vazgeçmeyenlerine bayılırım. Elbetteki yediğimin bana söyledikleri önemli, beğenmesem bir daha yemem ama tutarlılığı takdir ederim. Önümdeki mantının bir iddiası var ki farklı damak zevklerini göz önüne aldığımızda ticari anlamda büyük bir risk bu. O nedenle de takdire şayan ki şiir gibi bir keyifti dersem, sanırım sunulanın hem estetik açıdan hem de damağa bıraktığı çok sesli ama kakofonik olmayan uyum açısından neler bırakıp neler söylettiğini de anlatmış olurum.
Su böreği ile ahbaplığımız vardı, çünkü önceki gelmelerimde tatmıştım; gül böreklerinin altını çizmiş, ıspanaklısını da ıspanağı seven biri olarak öne çıkartmış ve o günkü yazımda şehirdeki en iyi gül ve su böreklerinin burada olduğunun altını çizmiştim. O sırada yaprak sarma bir flüt sesi gibi uzaktan uzaktan notalarını yolluyor ve kulaklarıma yansıyan müzik midemi de heyecanlandırıyor ve dayanılmaz bir coşku ele geçirince de beni, alıyorum bir tane... Ve gittim. Hiçbir şey ölmemiş, baygın bir dolma değil, diri ama tam da kalması gereken noktada kalmış bir dirilik bu, yağ varlığını duyuruyor ancak dolmayı sulandırmıyor, damakta bıraktığı iz Vivaldi'nin mevsimlerinden ilkbahar gibi. Üstelik damaktaki bale adımları tülden ince tüyden hafif.
Muhteşem!
Kızartma tabağı fazlasıyla şiirsel, ilk anda ne olduğunu anlamıyorum çünkü tabak farklı. İçindekilerin doğranma ölçüleri şiirsel, görsel bir kabalık içermiyor ki daha kızartmaya başlamadan belli ki biçimlendirilmişler... Şefin estetik kaygısı hissediliyor ve sonuç şahsım açısından görsel olarak 10 numara. Tadın yanıltmayacağından eminim. İlk lokma, tüy gibi, esprili, coşkulu, yorgun değil diri ve kıpır kıpır. Sanki... evet sanki... haydi dansa diyor. Ve o dansı gönüllüce yaptırıyor insana. Hakeza salata... O da ben özelim, benzemem başka salatalara çünkü estetik açıdan da çok güzelim diye bağırıyor. Şirin ve sempatik, yorgun değil, aksine genç ve diri.
Elbette sadece yemeklere yumulmuş değiliz, zamana yayılmış usul usul lokmaları enfes sözcüklerle, her konu üzerine konuşarak renklendiriyoruz zamanı; miss gibi taze, çıtır, damakta derin izler bırakan, şeker miktarı kararında içi zengin tatlı lokmalarımızla.
Bu çok keyifli bahçede çok keyifli süreç boyunca ne anılar gelip gereğini yapıp sırasını bir başkasına bırakıyor, bir bilseniz... Anlatmaya bir girişsem sonuçta bir romana ulaşması kesin bu yazının. Ama içimde bir de iyi var işte; O müdahil duruma ve dozunda bıraksan iyi olacak diyor. Katılmak istemesem de pek, içimdeki iyilerden biri daha ayağa kalkıp okuyanın ki de can diyor.
O halde,
kalın sağlıcakla Sevgili Dostlar.
Mekânın bayıldığım noktalarından biri; her seferinde burası aynı zamanda bar hizmeti de veren bir yer olsaydı... Nasıl olurdu acaba dedirtiyor bana.
İlk Neorealist
3 saat önce
Mantı kısmında yutkundum :)))))) Nemli bezle silinen spor ayakkabı özenine de gülümsedim :))
YanıtlaSilYutkunulmayacak gibi değil ki:)) Kırk yılda bir olacak eylemdir kendisi, günün mana ve önemine binaen bir zahmet siliverdim işte:))
SilPek keyifli ve aynı zamanda leziz bir buluşma olmuş Sevgili Okul Arkadaşım.
YanıtlaSilGökten bir elma da biz okuyanların başına düşmüş! :)
Gerçekten çok keyifli ve lezizdi Sevgili Okul Arkadaşım, o elmalar iyi ki var; bana koşulları zor bir dönemin çocukları olsak da bir sürü güzel şey biriktirdiğimizi, fikren ve ruhen zenginleştiğimizi, bunun bir şans olduğunu, isyan ettiren her güncel olay karşısında kafama düşerek bana sık sık hatırlatıyorlar:)
Silkeyifle okudum:)
YanıtlaSilSevindim:)
SilHammur Börek Salonu , daha girişten itibaren misafirlerini tüm sıcaklığıyla , enfes kokularıyla, gülen yüzlerle karşılıyor, doyulmaz lezzetlerle ağırlıyor ve çıkıp çıkıp gelinecek nadir mekanlardan biri olarak hafızalarda iz bırakıyor...Teşekkürler Aysun-Uğur Aşkır çifti ve tabii ki Dilek Hanım....
YanıtlaSilSana da teşekkürler başkanım; varlığın ve bizi biraraya getiren çabaların ve emeklerin için:)
SilGüzel bir buluşma olmuş, tekrarı nasip olsun...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim:)
SilAy ne güzel bir gün olmuş. Arkadaşlarla birlikte olmanın keyfi yiyeceklerle katmerlenmiş sanki :)
YanıtlaSilValla çok güzel bir gün oldu Şule, aynı dönemin ve kafanın insanları olunca dünden bugüne enfes yolculuklar yaptık... Bir sonrakinde daha kalabalık olacağımız mutlak, şehir dışında olan ve sağlık nedeni ile katılamayan arkadaşlarımız da vardı ancak teknoloji desteğini elden bırakmadı ve o sayede geniş bir buluşma oldu:)
SilAma mantı bu kadar güzel anlatılmaz ki diyetteyiz. Hülya
YanıtlaSilBu çok renkli ve çok hafif, porsiyon olması gerektiği kadar... endişeye mahal yok yani, Hülya:)
YanıtlaSilYemek yemekle ve dostlarda geçen bir gününüzü, karnımda epey açken okumuş gafletine düştüm :)
YanıtlaSilBir gün olur da yol bu taraflara düşerse ve haberleşirsek, söz:))
SilArkadaşlarla buluşmak nasıl harika bir şey değil mi Sevgili Buraneros :) Yemeklerin hayali gözümün ucunda uçuşuyor, burnuma mis gibi kokular geliyor :)
YanıtlaSilKesinlikle Sevgili KuyruksuzKedi :)
SilWow, awesome love this. Thanks for sharing.
YanıtlaSilThanks...:)
SilNe kadar güzel, tatlı bir buluşma olmuş:))) Kızartma tabağı görünce gözlerimden kalpler çıktı:))) Hepsi harika görünüyor, bayıldım:))) Bir de bütün bunlar sizin masalsı anlatımınızla birleşince keyifle okunuyor:))) Tabii sabah erkenden bu tatlı yazıyı okuyunca daha çok acıktığımı hissettim:))) Çook tatlı geçsin gününüz:)))
YanıtlaSilÇoookk teşekkür ederim; senin bu pek tatlı, çok içten, keyif veren gülücüklerin de asla, ama asla solmasın:))
SilBöyle özenerek hazırlanıp katıldığım bir etkinlik olmadı hiç yakınlarda canım etkinlik çekti desem yeridir. 🙈
YanıtlaSilTez zamanda bu ölçekte bir etkinlikte olman için duacıyım:)
Sil