2 Şubat 2021 Salı

Okuduğum Romandı

Şahane roman.

Doğum tarihi 1933.

Buram buram edebiyat kokuyor ve elimden onu hiçbir şey alamıyor.

Ve gerçek bir entelektüel; hayatın tozunu yutmuş, savaş alanı görmüş, dünya görüşü sağlam, muhteşem bir yazar:

André MALRAUX!



282. sayfada şöyle bir cümle var: "Hayatın içine sanatın araçlarını sokmak gerek dostum, hayır, hayatı sanata dönüştürmek için değil, Tanrı aşkına, hayır! Onu daha fazla hayat haline getirmek için!"


Bildiğim bir yazardı ta ezelden. Politik duruşu, ideolojik açıdan henüz çocuk bana yakın oluşu, İspanya iç savaşına devrimciliğin enternasyonelci karakterinin olmazsa olmazı çerçevesinde katılışı, organizasyona katkısı, 2. Dünya Savaşı'nda Almanlara karşı Fransız Direniş Örgütü'ne katılarak verdiği mücadele, vurulup yakalanması ve akabinde kurtarılmasıyla birlikte Özgür Fransa Tugayı'nı örgütlemesi, savaş sonrasındaysa 10 yıl süreyle Fransa Kültür Bakanlığı'nı yapması onu, küçük bir devrimcinin gözünde nerelere taşıyabilirdi ki! Üstelik o küçük devrimci Pal Sokağı gibi kitaplardan yeni kurtulmuş, kendince büyümüş, devrimci ruhu topraktan çiçek çiçek fışkırmışken tıpkı diğer arkadaşları gibi ideolojiye yönelik, çapından büyük kitapları okumakla meşguldü. Elbette çocuk/gençliğinin coşkusunu yaşıyor, boyundan büyük romanları da okuyordu. André onun gözünde yazardan öte bir ikon devrimci, gözü pek bir savaşçıydı. Elbette kocaman da bir kültür adamı.

En Amcamın kitaplığında görmüştüm kitaplarını ilk; ama beni aşar gözlerle bakmış, şöyle bir göz atmış, boyumu aştığını hissedince "Ahh bir büyüsem de okusam," hayalleri kurmuştum. Sonra Nâzım Hikmet'in dilinden de rastlamıştım bir kez daha;  Memleketimden İnsan Manzaraları'nın 238. sayfasının alt tarafındaki şu satırlarla:

"Ve bizde

Hânedânı Ali Osman

       ve etrafındakiler

       Londra bankaları ve Venizelos'la beraber

               Yürüdüler fethetmeye Türk milletinden Anadolu'yu

        "Ve hattâ

         laf aramızda,

         milli Çin lideri Çan Kay-Şek,

        Amerikan parası ve japon silahlarıyla..."

Süleyman'ın sözünü kesti Fuat:

"...İnsanlığın Hali Romanında Malro'nun

lokomotif vagonlarında bir yakılışı vardır işçi Çinlilerin..."




Geçen yıl Ağustos ayında birden aklıma düştü André Malraux; okuma zamanım gelmiş ve geçiyor, diye düşündüm. İki kitabını birden sipariş verdim. Hatta Altenburg'un Ceviz Ağaçları'nı şu an ne yazık ki kapanan, ekler'ine bayıldığım ve yanına çay söyleyerek keyfime baktığım ve kitap okuduğum pastanede o an okumakta olduğumun son sayfasını çevirip arka kapağını kapatınca almıştım elime. Sonra evde devam ederken  kenara bırakmış, sonra da zamane romanlarının kolaycılığına sığınmıştım. Okuduğuma emek vererek kendimi yormak istememiştim! Çünkü bazı kitapları okumak kolayıma geliyordu; düşündürtmüyor, daha çok da gündelik hayatın sıkıntılı hallerinden uzaklaştırıp bir hayal aleminin içinde, eğlendiriyordu beni. Üstelik pandeminin kararttığı hayatı bir de satırların derinliğinde boğmanın ne alemi vardı! Öyle düşünüyordum.


Sonra birden bir aydınlanma yaşadım sanırım. İşte o zaman kült kitaplardan sayılan İnsanlık Durumu'nu aldım raftan.

İş arası her elime aldığımda ya da okuma lambamı yakıp yatağa uzandığım her seferde kitabın içine dahil olup bu dünyadan uzaklaşınca; "Ne iyi etmişim de almışım," diyerek, kendimi alkışladım sürekli... Yoğun diyalogların olduğu, ideolojinin ve eylemlerin tartışıldığı bölümlerde tadım kısmen kaçtı, yalan yok.

Belki de benzer tartışmaların yorucu geçmişiydi buna sebep! İşte oralarda sağdan soldan okuyup gördüğüm hızlı okuma tekniklerini kullanıp sayfanın sol üst köşesinden sağ alt köşesine doğru hızla tarayarak geçtim. Zaten ideolojik yakınlık dolayısıyla bildiğim şeylerdi ama genel akış ve uzak durduğum Çin "sosyalizmi" nedeniyle de derinlikli bakmaya bir ihtiyacım yoktu. Ama yazar diyaloglardan çıkıp da anlatıcı olduğunda ağzımın kenarından tartışmasız bir lezzet akıyordu. İnsana dair ne kadar çok şey anlatıyordu. Şiirsel bir derinlikle değiyordu aşka, kadına, ve erkeğe... Erotizmin keskin, zeki ve zarif bir estetikle yer aldığı ve bayağı addedilebilecek ortamlarda bile bayağılaşmadan ortaya koyulan çıplaklık, muhteşemdi. Ve elbette karakterlerin iç seslerine yönelik, her biri kitaptan alınıp aklın bir köşesine nakşedilecek,  yeri geldiğinde satılacak cümleler, çok lezzetliydi. İlişkinin cezbedici, oyunbaz tuzakları; zeki kadınla sığ erkek arasındaki farkın altını pek de güzel çiziyordu.


Ve ben için farklı şeyler söylemeyen, şaşırtmayan ama elbette geçmişte okusam bana çok şey katacak son bölüm ve hızlı geçtiğim diğer bir kaç -yoğun diyaloglu- sayfa; hâkim ideolojiye yakın durmayan, onla içlı dışlı olmamış ama bu dünyada neler olmuşa meraklı ve öğrenmeye açık,  özellikle genç okur için kesinlikle muhteşem. Ben hızlı geçtim, çünkü emperyalizmin elemanları, elbette bankaları masayı kurmuşlardı. Para ve güç hırsı kabul ettiğim bir gerçeklik de olsa, romantizm ve insan hallerinden aldığım tadı ezmiş,  ideolojinin felsefesinden bakarsam da bir araya gelmeleri mümkün olmaması gerekenler ne yazık ki kabul etmek zorunda kaldığım bir gerçeklik olarak bir araya gelmiş, yol haritaları oluşturuyorlardı.

Tüm bu gidişat ve duygu fırtınaları içinde ruhuma düşense, yazının son bölümüne  Ken Loach'un* İspanya iç savaşını anlatan muhteşem filmi Ülke Ve Özgürlük için yazdıklarımın içinden- bir iki istisna dışında- her devrimin kaderi olan hâle isyan eden kelimelerimi, buraya taşımaktı: "Belki de tüm olması gereken; elinde pazar torbasıyla iki fraksiyon arasındaki çatışmanın ortasında kalan teyzenin "Birbirinizi öldüreceğinize faşistleri öldürün, açız biz!" diye bağırdığı sahnededir. Fraksiyoner farklılık, ''No pasaran!'' diyen bir anti faşist birleşmeyi gerçekleştiremediği gibi, safları iyice ayrıştırıp sertleştirir; ve her zaman olduğu gibi çıkarsız inanmışlıkla çarpışanların, çıkar hesapları ''iktidar'' olanlar tarafından tasviyesiyle biter."


Son söz: Zorlu bir okumadır şiddet içerir, devrimcilik zor zenaattır, eziyet yaşatır. Üstelik şu dünyada Çin işkencesi diye bir şey vardır! Aşk da vardır, ve finaldeki bazı cümleler geç olmadan sevdiklerinize hissettirin, diyebilir!

*Ken Loach, Ülke Ve Özgürlük

8 yorum:

  1. Şimdi blog yazımı yayınladım, senin de yeni bir yazı yayınladığını
    görünce okudum hemen. Benzer konuların farklı bakış açılarına
    sahip yazılar bunlar. Devrimcilik hakkında ne düşündüğümü
    yazdım biraz blogumda şimdi burada tekrar etmeyeyim ama
    hala büyük bir azimle bir şeyleri savunanlara da imrenmiyor değilim.
    Ama öyle anlamsız geliyor ki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir dönem romanda söz konusu olan, elbette dünya değişiyor, zaman bazı şeyleri geride bırakıyor, hayat da insan da yenileniyor, dolayısıyla bugünün sözleriyle geçmişe bakmamak gerek diye düşünürüm: çünkü artık başka bir dünya var ve yarın bir başka dünya olacak:) Romanın tarihini özellikle attım, ve kendimden söz ederken de çocuk/genç vurgusunu yaptım. Azimle fikirlerini savunanlara saygım sonsuz, ne görüşten olurlarsa olsun, bir hüküm vermek de haddim olmadığı gibi necilik olursa olsun onu savunmalarını -yenilenmemiş- olsa da anlamsız bulmam. Şahsen benim meselem insanın fikri ve büyük bir azimle onu savunması değil, nasıl bir insan olduğudur:)

      Sil
  2. Sevgili Okul Arkadaşım,

    André Malraux'nun bir kitabını okumadım, daha çok hakkında okudum. Değerli bir aydın olduğunu, bir dönemi ve insanları etkileyenlerden olduğunu biliyorum.
    Büyük bir işe girişmiş ve altından keyifle kalmışsınız, tebrikler. :)

    Ken Loach'ı çok severim, çoğu filmini izledim. Mesela yazıdaki Sweet Sixteen'i sinemada görmüştüm. Diğer bazılarını TV ve internetten.
    Ülke ve Özgürlük'e nedense bir türlü denk gelemedim, övgüsünü çok duydum oysa, şimdi bulup izleyeceğim. :)

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Okul Arkadaşım,

    Çok teşekkür ederim, çok zarifsiniz:)

    Şükrediyorum çoğu zaman aklıma düşürene. Bir de tabii söz dinleyen yanıma:) Bu dünyadan Malraux okumadan geçmek olmazdı, ideolojik yakınlıktan öte şu dünyada ben yokken neler olmuş acaba noktasında bir aydınlanma ihtiyacı için. Mutluyum yani.:)

    Şu an elimde blog fısıltılarıyla aldığım ve aralarında çektiğim kurada çıkan kitap var, onun sonrasında bir kura daha çekmeyip diğer kitabını da okuma ihtimalim olabilir belki:)

    Diğer filmlerin içinde İşte Özgür Dünya var mıydı acaba, aslında benim o yazımın altında Sevgili Arzu'nun o film yazsısının linki vardı, bloguyla vedalaştığı için linkini silmiştim, izlemediyseniz o filme de bir göz atın derim:) Meleklerin Payı'nı kesin izlemişsinizdir diye düşünmekteyim bu arada:)

    YanıtlaSil
  4. "Memleketimden İnsan Manzaraları"nı çok severim ben :) "Beni aşar gözlerle bakmış..." şuan bende öyle bakıyorum doğrusu ama çokta merak ettim.André Malraux daha önce duymadığım şimdi duyup sözleriniz üzerine araştırmaya doyamayacağım bir şair olacak :) Teşekkürler 🌸🙏🏻

    YanıtlaSil
  5. Rica ederim:) Hem zamanı, ki hikâyenin aslı 1929'da yaşanmış, hem de bugünün romanlarından bakınca zor bir kitap, ama meraklısı okurken bahsedilen olayları ve düşüncüleri de bir yandan internette araştırıp bulursa ve eş zamanlı okursa, bu dünyayı daha iyi anlamak adına bir yol da almış olacak, biraz daha gelişecek diye düşünüyorum:) O bakımdan okumadan önce iki kere daha düşünmek gerek. Şu günün genci olsam nasıl bir dünya görüşüm olurdu bilmiyorum elbette; adını bilmez, duysam da -belki- kenarından bile geçmezdim, diye de düşünüyorum:)

    YanıtlaSil
  6. Artık idealist düşünürler, yazarlar fazla değil eskiden olduğu kadar. Bunun sebebini tam kestiremiyorum aslında. Kapitalizmin bir zaferi mi bu, insan ezmeyi ve de ezilmeyi daha doğal görmeye mi başladı? Yoksa daha mı egoist, yüreksiz ama ayağı yere basan!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım yazmak artık bir matematik içermeye başladı, profesyonellik girdi işin içine ve ne satar daha fazla dahil oldu sanata, medyada görünür olmak kıymetlendi:) Artık -bir kısım- yazarlar pop star kategorindeler ve bunun alıcısı da fazlasıyla var, elbette içlerinde iyiler de var. Fakat biz eskiler, çok eski olmasak da, neredeyse sonuna yetişsek de çocukluk ve ilk gençlikte iyinin ne olduğunu görme şansına eriştik. Çünkü öğretmenlerimiz de kültür denen şeyin kıymetinin olduğu çağlarda çok iyi yetiştirilmişlerdi:)

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP