11 Mayıs 2020 Pazartesi

Göze Çarpmayacak Bazı Kitaplar

En sevdiğim kitaplar hanemde özel bir yeri olan, bayılarak okuduğum, Oylum Yılmaz'ın  Gerçek Hayat adlı romanında söz ettiği ilk kadın roman yazarlarımızdan biri olarak rastlamıştım Suat Derviş'e; yazar sadece onu dahil etmemişti elbette bu lezzetli ve mekanı İstanbul olan 132 sayfalık romanına... Aynı kuşaktan ve ilk kadın yazarlarımızdan Fatma Aliye ve Cahit Uçuk ile de tanıştırmıştı beni. Bu vesile ile almıştım Aksaray'dan Bir Perihan'ı, zevkle de okumuştum; elbette o yılları gözeterek ve eleştirel bakmadan, yücelterek... Yüksek bir beklentim yoktu, ne de olsa yakın çağın insanıydım, edebiyat denen şey de gelişiyordu sürekli. Fakat çok tatlı bir okumaydı ve sempatiyle, o yılların İstanbul'una, nadide semti Akasaray'a dahil olarak, ahşap yapılarını içime çekerek ve yazara, emeğine saygıyla yaşamıştım kitabı. Geçmişe, yaşamadığım yıllara dokunmayı seven bir insanım sonuçta!


Zabel Yeseyan'la rastlaşmamız nasıl oldu pek net hatırlamıyorum; "Nail Kitapevi'nde olabilir mi?" diye düşünüyorum ama netleştiremiyordum. Enn sevdiğim kadına sordum, değil, dedi. "Yine Oylum Yılmaz'ın kitabında mıydı?" diye düşünüyor, üçünün adı arka kapakta geçtiğine göre o neden olmasın deyip muhtemelen hakkında okuduğum bir yazıyla tetiklendim sanıyorum ki etkilenilmeyecek bir yaşam değil onunki... Sonu meçhul! 1922'de Viyana'da basılmış, Ermenice'den M.Fatih Uslu tarafından çevrilmiş Sürgün Ruhum adlı novellasının her satırında dönemin gerilimli fonunu hissediyor, İstanbul'un o yıllarına gidiyor, yurt dışından dönen ressam Emma ile birlikte o yılların partilerinde, sosyal yaşamında, entelektüel dünyasında dolaşıyorum. Dönemin baskıcı ortamına tanıklık edip, Emma'nın iç dünyasındaki sıkışmışlıkları hissediyor, Üsküdar'ın ve o yılların tadını çıkarıyorum.  

Ve yazıya şu an ara verip, uzun zamandır ertelediğim Son Kadeh adlı romanını da hemen şimdi sipariş listeme ekliyorum.

                                                                                 ***

Koç Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi yayımladıkları kitapların düzeyi ve bir ticari işletme mantığı ile satan kitap üzerinden bir yayın politikası gütmedikleri için başımın tacıdırlar. Arada bir  bakarım ve mutlaka bu ülkenin geçmişinden, ilginç ve tatlı izler bulurum. Koç Üniversitesi yayını Boşboğaz Bir Adem, 1852 yılında İstanbul'daki Mühendisoğlu Matbasında basılmış ve Latin harfleri ile Türkçe ve yazarın adı belirtilmeden yayımlanmış ki çok hoş da bir önsözü var. Yazarı Hosvep Vartanyan ilginç bir kişilik, devlet katında önemli görevler almış. Kitapta özetle bahsediliyor kendisinden... Boşboğaz Adem tasvirlerle süslenmiş -kısa- bir risale-roman, öyle tanımlanmış; ilk bölümde eserin günümüz Türkçesi ile sadeleştirilmiş hali var; ikinci kısımda da romanın latin harflerine aktarılmış orjinal metni... Boşboğazlık ve gevezeliğin sakıncalarını eğlenceli bir biçimle, gülümseterek anlatan kitap  zamanda bir  yolculuk yaptırdığı gibi, akılda hoş da bir tat bırakıyor. Meraklısına ama!.. Çok eğlenerek, dönemi hissederek ve severek okumuştum; bugünün tadına alışmış bünyelerde hayal kırıklığı yaşatmak ve günümüz kitapları gibi bir tat beklentisi de oluşturmak istemem açıkçası!


Boğaziçi Üniversitenin yayımladığı Ohannes Aram Kondanyan'ın  Sandıktaki Hatıralar-Çocukluk, Tehcir, İstanbul adlı anı kitabını, roman tadı alarak okumuştum. Huzurlu zamanları Bardizag (Bahçecik)-İzmit'de geçiyor ki bu beni şaşırtmıştı, yazar orada doğuyor ve büyüyor, sonra Konya'ya uzanan zorlu bir yolculuk ve zorlaşan bir hayat başlıyor. 95 sayfalık bence çok hoş, bir dönemi ve bu ülkede neler yaşandığını anlamak adına bilgi inşalarına bir tuğla daha ilave eden bu kitapta her şeye rağmen öfke yok. Aram Kondanyan daha sonra uzun yıllar matematik öğretmenliği yapıyor Robert Kolej'de. Çevirisi Karin Karakaşlı tarafından yapılan kitabın oluşma sürecinin anlatıldığı önsözü yazan ise Ohannes'in edebiyat öğretmeni olan Amerikalı eşinin bir öğrencisi: Nüket Esen. Çok severek ve yaşayarak okumuştum kitabı, ilk satırlarından itibaren, yıllarca dibinden geçip de hiç içine girmediğim bir İzmit heyecanı yaratmıştı bende... Gitmeyi düşündürtmüştü, Bardizag'a...

                                                                                            ***

Zahrad, asıl adıyla Zareh Yaldızcıyanla tanışmam muhteşemdi, hayatımın en  kıymetli anlarından biridir ki üstelik bayılınası bir semtte ve bayılınası bir kitapevinde... En özel kitaplarımdan biridir, diyebilirim rahatlıkla. Kuzguncuk'da ve Nail Kitapevi'nde yaşanmış bir an, daha ne olsun. O ana kadar varlığından haberdar değildim. Enn sevdiğim kadın bir an rafta göz göze gelince kitapla, gözlerindeki sevinci görmek lazımdı. Tazecikti kitap, dumanı üstündeydi. Sürprizin böylesine paha biçilemezdi elbette, zıp zıp zıpladı, o zıplayınca ben de zıpladım... Ama bana uzattığı kitabın içine yazdıklarına söyleyebilecek kelimem yok... Bilgileniyorum da. Ermenice şiirin en önemli yazarlarından olduğunu öğreniyorum Zahrad'ın ki bu kitap kedilerle ilgili şiirlerinden oluşuyor. İçinde çok ama çok bayıldığım bir şiir de var. Kitabın bir hoşluğu da Türkçe'nin yanısıra Ermeni alfabesiyle Ermenice de yazılmış olması. Ermeni alfabesinin altını özellikle çizdim ki Boşboğaz Adem'deki orjinal metin o yıllarda dahi Türkçe! Kitap, Zahrad'ın çizimleri ve ebatları ile de çok özel, benim gözümde, koleksiyon değeri bile var. O kadar yani!


İstanbul severlerle İstanbul'da yaşayanlardan olsam kesin okurdum diyebileceğim kitaplardan biri de İstanbul Anıları... İstanbul'u seven biri olarak da haberdar olur olmaz aldım zaten. Hagop Mıntzuri'nin anıları var bu kitapta, neredeyse 1897'den başlayan 43 yıl! Çok tatlı bir anlatımı var kitabın, sohbet eder gibi; bir çok semtin eski hallerini görmek, ekmeklerinin kokusunu hissetmek mümkün. Ben okumadım yaşadım, bugünden kalkıp taa o yıllara gittim, hissettim. Bugününü bildiğim bir çok semtin, güzergahın, sokakların o günlerine ışınlandım sanki... Ermeniceden Silva Kuyumcuyan tarafından çevrilen İstanbul Anıları Yetem Çubukçuoğlu'nun arşivindeki kartpostallarla da desteklenmiş ve sonuçta ortaya çıkan kitap film gibi akıyor; İstanbul'u ve yetişemediğim eski hallerini seven ve merak eden biri olarak, okurken yaşadığımın altını bir kez daha çizmek isterim. 

8 yorum:

  1. Hi :) This post is very interesting
    I am following you and invite you to me
    https://milentry-blog.blogspot.com

    YanıtlaSil
  2. Yanıtlar
    1. Rica ederim, bir katkım olduysa ne mutlu bana:)

      Sil
  3. İn misin cin misim diye başlamak geldi içimden, nedense. Farklı bir tat aldım okuduklarımdan. Ziyaretimi burada kesmek zorundayım. Uzun uzun kalmak üzere tekrar gelmek isterim. Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de sizin yazdıklarınızdan almıştım o tadı ve kaliteyi, her zaman beklerim. Sevgilerimle...

      Sil
  4. Ben bu yazıyı nasıl kaçırmışım? İyi ki bahsettiniz! Yalnız bir şey kafamı kurcalıyor, az önce de dönüp kontrol ettim kendi evimdeki baskıdan, Zahrad'ın kediler kitabı 2017 yılına ait bir seçki kitap, oysa onu 2007 de kaybettik. Acaba tanıştığınız Zahrad'ın çevirmeni Ohannes Şaşkal olabilir mi? Her halukarda çok özel bir yazı benim için. Çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
  5. Buradaki tanışma fiziki bir tanışma değil, o ana kadar Zahrad'dan haberim olmadığına ama haberdar olan sayesinde, kitapla rastlaşınca o an bilgilendiğime bir vurgu. Sonuçta yazarlar ölümsüz:)

    Rica ederim, bendeki de aynı tarihli kitap:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Buradaki tanışma fiziki bir tanışma değil" ah, tamam şimdi anladım :)))))

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP