23 Mart 2020 Pazartesi

Korona Günlerinde Hastaneye Düşmek Kader midir?

Maceram muhtemelen bundan iki hafta önce güzel mi güzel, bahar efektli bir günde kendimi dışarı atmamla başlıyor. O günlerde Covid-19 ülkemizde sen de kim oluyorsun muammelesi görüyor. Gün pazar ve güneş muhteşem; mont falan giymeye ihtiyaç yok ki ben de sırt çantamın kenarına asıyorum. Ahalimiz sahil boyuna, kumsala çoktan atmış, masaları-sandalyeleri; güneşin tadını çıkarıyorlar. Kontrolsüz bir yürüyüşsever olmama rağmen üç yıl önce verilen ayar neticesinde daha kontrollüyüm; menisküsüm her ne kadar ameliyat gerektirmese de beni iyi tanıyan can arkadaşım, doktorum, 7-8-10 değil de 5-6 kilometreyi geçme, diyor. Ben gerçek marjımı gözlerinden okuyorum elbette. Evden çıkarken bahçenin bahar dalları ile selamlaşıyoruz ki coşkuları bünyeme gaz veriyor. Bu kez iskele tarafına değil de batı yönüne yürümeye karar veriyorum. Yaz geliyor ve açılma telaşında olan mekanlar var. Bir göz atayım istiyorum.


Varıyorum Alanos Deresinin mini deltasına ki Şef Ala Kargajan yönetimindeki Alanos Martı Orkestrası ısınma aşamasında. Kalıyorum köprünün üzerinde, ben gibi başkaları da kalıyor elbette... Vıy vıylar bölümü bitiyor. Elimizde konser broşürleri yok, her şey hava gibi sürprizli.  Konzertmeister iki tele vurunca bir alkış kopuyor. Budur bakışları yükseliyor izleyenlerden. Elbette Vivaldi, ve elbette La primavera... Şimdi, bu güzel havada, şu güzel ve mini deltada kim takar Covid-19'u? Baş kemancıyı görmek lazımdı ama...  sonra da ona katılan tüm yaylıları. 


Devam ediyorum yola. Kontrol tümüyle havada... Öyle güzel ki gün ve elbette bizim coğrafya, çaresiziz. Yüreğimiz nereye kadar derse oraya kadar. Bugün sınırları aşma günü. Herkesler dışarıda. Bayılırken güne, yürümüşken belki henüz bir kilometre, oturuyorum bir banka. Oturtuluyorum daha doğrusu ki bu kez Kurupelit Modern Dans Topluluğunun olağanüstü güzel yorumladığı Harmandalı'na denk geliyorum. Hele bir tür solo sayabileceğimiz dörtlü gösteri var ki tadından yenmiyor. Kalabalık bir dans grubu, usta ellerden çıkmış, esprilerle bezenmiş başarılı kareografi eğlendirici olduğu kadar uyumuyla da şapka çıkartıyor. İzleyiciler öyle mutlu ki aynı oranda da cömert; kuruyorlar gösteri sonrası sofrasını hemen denizin kenarına. Sonuçta bir performans bu ve yorulacak dansçılar... Oluşturulan sofradaki eğlence ise muhteşem.




Geçen hafta salı...

Sabah uyanıyorum ki sol diz kilit; kilidi açabiliyorum ama ağrı fena. Acıya dayanabilirsen dizi doksan dereceye getir! Geceden sinyali almıştım da bu boyutta bir sabah beklemiyordum açıkçası. Bıçak kesiği bir ağrı. Bacağı düzleyerek, hiç bükmeyerek, binbir cambazlıkla çıkıyorum yataktan. Çalışma masasında karşı sandalyeye atmayı becerirsem ve düz uzatırsam, sonrasında bir şey yok ama al alabilirsen oradan yere. Ağrı kesici ve ona ek, bu konuyla ilgili bir ilaç daha... Henüz bir keyifsizliğim yok, nasılsa geçer, diye düşünüyorum. Bacak anormal ama hayat normal. Gecesinde zar zor yatma, sabahında ise durum bi tık daha kötü. Doktor doktor baksana, hit şarkım o andan itibaren ki ağrı eşiği epey genişimdir. Öyle şıp diye doktora gidenlerden değilim.

Fikrimse; ne yan bağ, ne çapraz bağ, ne tendon, ne de menisküs kaldı bende... Gözümde ameliyat seansları canlanıyor. Birle sınırlı kalmayacağını düşünüyorum. Bir yandan da tahmini bir bütçe yapıyorum ki bu kez gideceğim doktor net; biz için çok çok ama çok kıymetli bir operatör, Profesör. O günlerimizi bir yazıyla akıp giden zamana bıraktığım,* çok ama çok güzel ve özel bir insan.

Kararımı hızla netleştiriyorum. Perşembe gününe alıyorum randevumu. Hafta boyunca benden başka kimse yok ki bu çok iyi. Bir Covid-19 kıyağı... Gün içinde ara ara kontrol ediyorum; benimkiyle birlikte üç randevu oluyor. Bu da hastane içi boş demektir. Alt kat komşumu, kız kardeşimi arıyorum. Araba kullanmaktan sıkıldım ve emekli ettim üç yıl önce kendimi ki zaten bu sol bacakla pedala üstelik de debriaj pedalına basmam mümkün değil.
 
"Beni yarın hastaneye götürürüp, getirebilir misin?"

Niye? diye soruyor doğal olarak... Sonra, Covid-19 nedeniyle tırsıyor ve ortalık yatışınca gitseydin, diyor. Götürmek için de olur, diyor, önce... Sonra geri arıyor, haklı bir gerekçesi var ki erkek yeğenim bağışıklık sisteminin dikkatle kontrol edilmesi gereken bir ameliyat sonrası dinlenmesinde. Düşünememiştim. Hastane için Covid-19 tedirginliği bir an beni de düşündürtüyor. Ama içimdeki his bu ağrının geçmeyeceği noktasında. Eminim ve özellikle bu belirsiz koşullar altında Covid-19'un gitmesini bekleyemem.

Arıyorum erkek kardeşimi bu kez, saatte mutabık kalıyoruz, şoförlü bir araba gönderecek. Sorun çözülüyor. Şirket, bizim ev, hastane, sonra bizim ev bayağı bir mesafe...




Geçen hafta perşembe

Saat  15'de kapıda olsun, dediğim araba erken geliyor ki elemanın boş zamanı varmış. Zor biniyorum arabaya; önce gövdeyi içeri ve arka koltuğa atıyor, sonra da bacağı bükmeden çekiyorum içeriye. Randevu saatim 16:10. Yolu uzat, diyorum adı Sait olan gence. Hoş sohbetiz. Kars peynirlerini konuşuyoruz ki kendisi kardeşim onu ayartmadan önce başka bir firmada, Kars Bölgesinden sorumlu olarak çalışıyordu... Doğu Ekspresi'nden* ve onunla yolculuktan söz ediyorum, Ani'nin eski zamanlardaki hikayesini de anlatıyorum. O ara yaklaşıyoruz hastaneye ki randevuya daha var. Yolu tekrar uzatıyoruz. Şimdi de hastanenin park yerinde.  Ben de bir kahve içer kitap okurum diye düşünüyorum; ona da teklif ediyorum ama bir iki müşteriyi daha arayıp bir işi daha halletmeyi düşünüyor.


Kapıdan neredeyse bacağımı sürüye sürüye giriyorum ki, önce sınır kontrol görevlilerini aşmam gerektiğini görüyorum. Üç genç kadın, eldivenli, maskeli ve çok şık. Gülümsüyorum. Biri doğrudan boğazıma silahı dayıyor. Ateş normal. Virüs şüphesi yok. Geçebilirim derken, diğer genç kadın durduruyor. Güzel adamım sonuçta. O da ellerime hoş geldiniz dezenfektanı döküyor. Bu hastaneye en son iki yıl önce ilaç raporumu, piyasada bulunmamaya başlayan bir ilacımı değiştirip, yeniletmek için gelmiştim ki bu kez gözüme daha bir hoş görünüyor. O kadar sakin yani. Sanki bir hava yolu şirketindeyim ve çok şık kıyafetler var çalışanlarda, kalabalıktan dikkatimi çekmemiş daha önce demek ki. Oysa ki kızkardeş gitme diye şüphe düşürünce aklıma, Oğuz'u aramıştım; aile doktorumuz, durumu anlatmış bir sakınca var dersen gitmeyeyim demiştim. O da gidebilirsin, demişti ki ne kadar haklı olduğunu görüyorum şimdi.

Randevu saatime daha var, ilk sıra benim. Kayıtım ve ödemem henüz tamamlanıyor ki adım sesleniliyor. Bingo, aynı zamanda OMÜ Tıp'da hoca olan doktorum burdaymış. Süper.

Girince içeri, merhabadan sonra diyorum ki elbette siz hatırlamazsınız ama biz de sizi unutamayız. Kısaca olayımızı hatırlatıyorum, tam 12 yıl önce başlayan ve süreci bir yılda tamamlanan acı bir dönem. Fakültedeydi, diyor ve hatırlıyor.

Şikayetimi anlatıyorum, masada muayyene ediyor ve çok olumsuz bir şey olmadığını ama MR ve röntgen sonuçlarını da görmek istiyor. Hafifliyorum, o hafiflikle az önce ödeme yaparken verilen, ancak eve gelince hatırladığım Medicana  kartımı indirim için kullanmayı unutarak MR ve röntgen ödememi yapıyorum. Covid-19'un bir faydası daha ki bekleyen olmadığı için oda hazırlanır hazırlanmaz röntgene alınıyorum. Çıkınca röntgenden, daha 5 dakikayı bile bulmadan MR'a. giriyorum.

Ben doktorun odasına varmadan da görüntülerim ekranına varıyor. Ders verir gibi, tatlı tatlı anlatıyor her şeyi doktorum. Benim yandılar bittiler kül oldular dediğim her şey yerli yerinde. Üstelik üç yıl önceki M.R. ile de karşılaştırmalı açıklıyor her şeyi;  menisküsüm yırtık değilmiş, biraz aşınmışmış ve o aşıntıda da olumsuz bir gelişme olmamış. Aslında bu can arkadaşımın başarısı, huyumu bildiği için bana 2.derece yırtık demiş, merdiven inip çıkma, dik yokuşlara tırmanma, inişlerde de aman aman deyip mesafe de vererek zorlama olasılığımı kontrol altına alıp, engellemiş beni. Kandırıkçı doktor!

Jel, ağrı kesici  ve kemik ucundaki hafif aşınmayı giderecek takviye yazıyor doktorum. İki de diz için basit jimnastik hareketi gösteriyor. Kısa sürede hallolur diyor ki bundan emin, olmazsa da şırınga ile çekecek. Bu kez zorlamadan kaynaklı sıvı biriktirmişim ki çok yürüdüğüm bir haftaydı, şu gösterileri izlediğim günse mesafede zirve yapmıştım. Üstelik başıma iş aldığımı da hissetmiştim ama bu boyuta varacağını düşünmemiştim.


Yöneliyoruz bizim eczaneye. Bu da ilginç bir hikaye. Bizim evle bu eczane arası 12-13 kilometre. Oysa burnumuzun dibi eczane. Sait çok iyi eleman olmanın yanısıra çok da iyi bir genç, sevdim kendisini, sohbet arası bir küçük de ders veriyorum. Klasik cümle şu: İlk malı müşteri alır, sonrakileri mağaza satar. Bu eczanenin patronu bir kadın, 40 yıllık eczacı, yıllar içinde kendisini gördüğüm toplam sayı on değildir. O masasında biraz oturur, sonra gider. Tek kelam etmişliğimiz yoktur, elemanlarına güvenir. Bu çocuklar ki bir genç kadın ve bir erkek; sebeptirler buraya gelmemize. Çünkü çok iyiler ve sorun çözerler. Beni eve bırakırken yol boyu sohbet ediyoruz Sait'le; biri anaokuluna başlayacak, diğeri 15 yaşında iki çocuğu var. Kendi hikayemizden ve olayımızın zorluğundan yola çıkarak o anki hissiyatlarımızı anlatıyor, profesörü övüyorum kendisine; hani olur da sevdiklerinden, tandıklarından birinin başına gelirse bir şey, korkmasın diye. Yan bahçe kapısına yanaşıyor Sait. Çok teşekkür ediyorum kendisine. Kız kardeşim balkonda. Soruyor elbette. Tendonlar, yan bağlar, menisküs... hepsi gitmiş diyorum. Ne olacak peki diyor. Üç ameliyat peş peşe... Sonra gerçeği söylüyorum. Alıştı yıllar içinde ama yine de yiyor. Hâlâ iyi oyuncuyum demek ki. Asansöre binerken, pastaların kraliçesi Türkan'dan bir pasta alıp, çocukları için kardeşle Sait'e yollamayı düşünüyorum. Çocuklar için masal bağı olmasının iyi fikir olacağını getiriyor aklım bana ve balkabaklı pastada karar kılıyorum.

Şimdi, geçen üç gün içinde her şey yolunda, sahalara döndüm diyebilirim. Uzun uzun yürümek istiyorum ama, ama işte! En az ilaçlar bitene kadar sabır. Cümlemiz oturalım uslu uslu evlerimizde bence de. Yeteriz sanki birbirimize ki bir de eğlencelik verebilirim sizlere: Enn sevdiğim kadınla konuştuk uzun uzun, o verdi bana bilgiyi ki günler elden ele, benden size günleri... Linki açtığınızda çıkan dünyayı istediğiniz coğrafyada durduruyor, sonra bir noktayı tıklıyorsunuz, o çalmaya başlarken yan tarafta da o bölgenin tüm radyo istasyonları seriliyor önünüze... Müzikal bir dünya turu, eğlenceli!


Radio Garden



*Akıp giden zamana bıraktığım, doktorla ve olayla ilgili 2009 tarihli bir yazı

*Doğu Ekspresi ve Kars

11 yorum:

  1. Sevgili Okul Arkadaşım,

    Öncelikle geçmiş olsun, kısa zamanda toparlanmanızı ve "orta" mesafe yürüyüşlerinize tekrar başlamanızı dilerim. Corona günlerinde dışarı çıkmamak için gayet geçerli bir nedeniniz olmuş.
    Bir geçmiş gitmiş olsun da Tırtıl için, çok zor zamanlar geçirmişsiniz, iyilikle sonuçlanmış olması çok güzel. Sizin yaşadığınızla karşılaştırılmaz, ancak -aynı sene olmalı- kızım okulda voleybol antremanında düşüp kolunu kırmıştı. İşten fırlayıp hastaneye gidişimizi ve sonrasını hatırladım; zor işler...

    Şimdi gelelim, bütün hikaye içinde kendisinden nerdeyse hiç bahsedilmeyen kitap fotoğrafınıza. Algıda seçicilik olsa gerek, sayfayı açınca ilk onu gördüm. Neden mi? Geçen ay Galatasaray'daki YKY Kitapçısında dolaşırken bana el sallamıştı o kitap. Biraz etrafında dolanıp alıp kasaya götürdüğümde, kasiyer hanım sordu "Macar edebiyatçılarını sever misiniz?". Evet, dedim. "Bu kitap da çok güzel, ben okudum çok beğendim" demişti. Aslında daha önceki gidişlerimde de kendisini gördüğüm, nedense, pek de öyle sohbet meraklısı olmayan bir insan olduğu izlenimi edindiğim bir kişiydi. Bu kısa sohbet hoşuma gitmişti.
    Derken, araya Sait Faik'ler girdi ve bu kitap okunmak için biraz bekledi. Üç gündür elimde. Uzun zamandır ilk kez satırların altını çizerek okumak istediğim bir kitap, bu.
    Şimdi, sizin yazınızın ortasında görünce, algıda seçicilik nasıl olmasın? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Okul Arkadaşım,

      Çok teşekkür ederim ki geçti sayılır:) Tırtıl konusu için de çok teşekkürler:)

      Kitabı bitirdim ben aslında, önceki yazılardan birinde bir cümleyle de olsa adını vermeden bahsetmiştim ki üzerine bir yazı düşünüyordum, o zaman:) Kitapla ilgili kısa bir ipucu verirsem; diğer bölümde ilk kişinin gözünden anlatımları diğerlerinin gözünden okuyunca bir garip oluyor insan... Adapte olunca da kitapla yeniden barışıyor, özellikle üçüncü bölüm beni şoke etti diyebilirim ki bunu yazarın başarısı olarak görmek de lazım, sonra her şey yoluna girdi:) Sonuçta üç kahraman var ve karakterleri ona göre:)

      Macar yazarlar sevgimin asıl sebebi Magda Szabo'dur, sonrası çorap söküğü gibi geldi zira:) Madem Macar Edebiyatını seviyoruz, bir kitap önereyim yeri gelmişken, belki de biliniyordur, kısa ömürlü ilginç bir karakter Géza Csath, onun Can Yayınlarından çıkan Afyon ve Diğer Öyküler adlı kitabı, bildiğim kadarıyla da tek kitabı.:)

      Sil
  2. Çok geçmiş olsun. O kitlenme hissini çok iyi bilirim, okurken yaşamış gibi oldum:) Bende de ameliyatlık durumu olmayan menisküs var. Kontrollü şekilde idare ediyorum. Artarsa diye ödüm kopuyor. Neyse şimdi bir de onu düşünmemeli:) Kontrolde aksi bir durum çıkmaması çok iyi olmuş. Böyle bir zamanda zorlanacaktınız. Zaten dışarı çıkamıyoruz, doktorun verdiği egzersizlerle atlatmaya devam o zaman. Sağlık diliyorum.
    Radio Garden çok keyifliymiş. Tıkladım, gezdim:) Daha sonra tekrar, uzun uzun göz atacağım.
    İşin Aslı, Judith ve Sonrası fena halde aklımda. Sokağa çıkabildiğimiz günlerde kitapçıdan almak üzereydim, arkadaşım internetten sipariş etmem için ikna etti. Keşke o zaman alsaymışım, şimdi sipariş verme zamanı değil gibi:)
    İstanbul'dan sevgiler, sağlıkla kalın...

    YanıtlaSil
  3. Çok teşekkür ederim, Sevgili Klio'nun şarkısı:)

    Size de geçmiş olsun ki ben artırmadığıma göre kimse de artıramaz diye düşünüyorum:) Özellikle merdiven inip çıkma ve yamaç inme kısmı sakınım açısından önemli, buralarda daha yavaş ve daha dikkatli olunca da korkulacak fazla bir şey yok. Ayrıca şu 5-6 kilometre meselemi son doktorla da konuştum ki beden size nerede durmanız gerektiğini söyler zaten dedi, biz onu dinleyince mesele ortadan kalkarmış:)

    Virüs tehdidiyse zamanı olmaması, önlem alabiliriz:) Kargoyu dışarı bıraktırırız, sonra bir kullanımlık mendille balkona atarız, dört gün karantina... sonra tamam:)) Bu işin şakası tabii ki:) Fakat bu kitap bir ritüeli hakediyor ki adını vermeden şöyle bir cümle yazmıştım kendisi ile ilgili:"...kitabımı ki Brahms müzikleri eşliğinde okuduğum, bitirince yazacağım şahane bir kitap, alıp yatağıma çekiliyorum." Elbette ki Macar Dansları:)

    YanıtlaSil
  4. geçmiş olsun, Allah bir daha böyle sıkıntılı günler yaşatmasın

    YanıtlaSil
  5. Çok teşekkür ederim, Sevgili Yüreğimin İklimi:) Allah kimseye yaşatmasın.

    YanıtlaSil
  6. Çok geçmiş olsun. Menisküs demek ki burada ben dahil pek çoğumuzda var. Dağ, bayır demeden yürümeyi sevenlerdeniz, bazen demek ki fazlaca kaçırıyoruz. O tür kilitlenmeyi birkaç kez yaşadım ben de!. Şimdi elimi-kolumu-bacağımı biraz daha dikkatli kullanıyorum :) İstirahat, ilaç takviyesi, egzersizler ve malum evde kal hali de zamanlama açısından uygun. Şifalar dilerim. Evet "günler elden ele, benden size günleri". 'Radio Garden' çok güzel gerçekten. Tam gezgin ruhlara uygun. Teşekkürler buraneros. Sağlıkla, esenlikle kal.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim sevgili Esin:) Geçti gitti. Bir radyo ile daha rastlaştım bu arada; bunda şehir şehir değil de yalnızca ülkeye gidilebiliyor ama en önemli özelliği zamanda yolculuk; mesela şu an Türkiye'de ve 1910 yılındayım ve Denizkızı Eftelya Kadıköylüm adlı şarkıyı söylüyor:)

      Sağlıkla esenlikle...

      Sil
    2. Bu arada linki unutmuşum:)

      https://radiooooo.com/

      Sil
    3. B A Y I L D I M bu radiooooo'ya
      çok teşekkür ederim Sevgili buraneros:)))

      Sil
  7. Rica ederim, sevindim bayılmana:)

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP