Bin öykünün yolculuğunda-VI-
Varmış bir zamanlar bir ülkenin başında bir Abuş. Okumuş küçücükcücükken Köroğlu’nun öyküsünü. Büyüyünce Köroğlu olcam ben, diye tutturmuş. Gün olmuş devran dönmüş, danalar girmiş bostana, kovmuş bostancı danayı, Abuş büyümüş. Büyüyünce anımsamış küçücükçükken ne olmak istediğini. Ayvaz’sız Köroğlu mu olunurmuş, o da bulmuş Fettuş’unu. Fettuş da onu aramaz mıymış meğer, ümmetkarınızım, diyerekten.
Bir gün Teksas’ta atıyla gidiyorken Abuş, bakmış bir ağacın altında kaval çalıyor bir çoban, koyunlar otluyormuş.
Çoban emmi çoban emmi merhaba.. ben Köroğlu’yum, şurdan bir koyun ver de bizim kovboylara bir ziyafet çekeyim akşama, demiş. Der demez, fırladığı gibi Con Vayne, “seni bilmem ne yaptığımın oğlu” deyip basmış kıçına tekmeyi. Dar atmış atına kendini Abuş, kıskıs gülerek gelmiş çocukların yanına. Hayr’ola, demiş kovboylar ve Fettuş. Hiç sorma, demiş Abuş, anlatmış olanları.
Sen şimdi atla atına da git bul, selamımı söyle çobana, bu akşam çocuklara bir ziyafet çekecek, bir koyun verir mi sor, demiş. Fettuş da Köroğlu’nun dediği gibi yapmış, atlamış atına biraz gittikten sonra bakmış ki, bizim yaşlı çoban yine orda. Söylemiş bakalım Fettuş, ne demiş.
Aldı Fettuş: Selamünaleyküm Çoban emmi! Nassın, eymisin?
Dedi Çoban: Aleykümselam oğul. Nassolsun, Allah ümmete dövlete zeval vermesin!..
Aldı Ayvaz: Çoban emmi, Çoban emmi!..
Dedi Çoban: He oğlum, de oğlum?
Aldı Fettuş: (Ağlayaraktan) Abuş’un selamı var. Bu akşam bir cemiyetimiz var da, vargit çoban emmimize bir koyun verebilir mi, bir sor dedi!
Aldı çoban: O nasıl söz öyle, emri başım üstüne, lafı mı olur bir koyunun, sürüm feda Köroğlu ağama, yeter ki sen ağlama. Zıpırın biri geldi demin, demez mi ki; ben Köroğlu’yum ver bir kuzu bana, bastım kıçına tekmeyi zibidinin.
Böylece almış koyunu Fettuş gitmiş, anlatmış olanları Abuş’a…
Sonra mı ne olmuş? Daha ne olacak: Fettuş Ayvaz, Abuş Köroğlu rolünde bir film çevirmişler Holivutta, çobanın koyunlarını deve yapmışlar. Siz, ister “yok ya?” deyin bağıraraktan, ister, “yok deve!” deyin çağıraraktan…
Diyelim ki, şimdi bundan ne mana çıkar, diye sormuş olsun yazar, taklit ederekten Fettuş’u. Ve sonra yanıtlamış olsun kendi sorusunu, her zamanki gibi burnunu çekerekten silerekten yeşil harmanisinin yenine gözlerini. Ne mana çıkacak bundan: ‘çıkar’ı vermiş Abuş’a, ‘mana’yı geçirmiş zimmetine…
Anlayacağınız; “filfitili”ne döndüm, şınladım onkolojide ışınlandığımdan bu yana. Ararken kafiyeyi, Hüseyin Mayadağ’dan söylüyor taş plakta, dinliyorum Safiye’yi
Neye baksam ne görsem,
gelir bana gam olur.
Felekten bir gün çalsam,
vakitsiz akşam olur
Böylece ansıyorum Nef’i’yi, çekiyorum enfiyeyi bol bol hapşırıyorum. Hap..
hap.. hapşu!...
Ekmel Denizer
Ataköy, 04 Ocak, 2008
Bazı insanlar da benim gibidir.
6 saat önce