1 Haziran 2010 Salı

Değinmeler-2

"Dokuz ölümün sorumlusu sadece İsrail mi?" diye soruyorum kendime ve hemen yanıtı yapıştırıyorum suratımın orta yerine... Aslında ne kadar basittir mantık, öyle dön dolaş sorgulamalara gerek yoktur çoğu zaman. Bakarsanız, görürsünüz. Önemli olan baktığınız yerdir.

Hangimiz çocuğumuzu riskini apaçık bildiğimiz bir yere yollarız ki?

Mesela, Güneydoğu'ya ya da diyelim daha uzağa, şu anki kargaşa nedeniyle ilk aklıma gelen Tayland gibi risk olan bir bölgeye gezmek için bile gitmek istese çocuğumuz, git der miyiz?

Belki bağrımıza taş basar, onun henüz öngöremediği risklerin korkusunu içimize gömer, genç heyecanlarına saygı duyarak ve kaygılarımızı açıklayarak git, gez deriz. Belki ama!

Olumsuz fakat öngörebildiğimiz sonuçla karşılaştığımızda da keşkelerimizle döveriz kendimizi... Sorumluluk altında ezilirken, bazılarımız suçu ötelere, başka nedenlere de atabiliriz. Ama en çok kendimizi suçlar, neden herşeye rağmen engel olmadığımıza, olamadığımıza yanarız.

Mesela itin kopuğun, tavuk keser gibi adam kestiği sokaklara gitmesine izin verir miyiz yavrularımızın? Mesela Mavi Marmara'nın gitmesine göz yumanlar, ondan siyasi bir medet umanlar, o gemiye kendi çocuklarını koyarlar mıydı?

O gemide olanların pekçoğunun en safiyane niyetlerle orada olduğuna yürekten inanıyorum. Bu yardımı örgütleyenlerin ideolojik yakınlıklarını da anlayışla karşılıyorum. Ama o gemiye çocukları alabilen insanların, buna izin verenlerin zihniyetlerini anlamakta zorluk çekiyorum. Çocuklarını yanlarında götürmeyi göze alan anne babalara da, acilen bir psikiyatriste gitmelerini öneriyorum. Çünkü ortaya çıkan sonuç, yeryüzünde yaşayan hiç kimse için sürpriz değildir.

Yıllar önce İtalyan futbol takımı Juventus, Türkiye'deki terör olaylarını gerekçe göstererek ülkemize gelmek istememiş, İtalyan hükümeti sahip çıkmış, güvenlik konusunda verdiğimiz onca güvenceden sonra pek de nazlanarak gelmişlerdi. O gün, onları korumak adına İstanbul felç olmuş, adeta kuş uçurtulmamıştı. Üstelik de devletimizin gelmeyin diyen bir tavrı yoktu, sınıra da asker yığmamıştı.

Bu karışık dünyada, ne zaman dünyanın bir yerinde gerilim ya da çatışmalar patlak verse, sıklıkla duyduğumuz cümlelerden biri şudur: "Falan falan ülke, vatandaşlarına oraya gitmeyin," uyarısı yaptı.

İsrail'in tutumu bilinmedik bir şey midir ve ilk midir? Her türlü arızasına rağmen dürüst davranmış, tavrını açıkça ortaya koyup gereken uyarıları yapmıştır. Elbetteki tüm bunlar, yaptığının haklılığını göstermez. Ama bizim yönetenlerimizin ve şu an İsrail'i kınamakla meşgul olan diğer ülke yöneticilerinin vatandaşlarımızı ve diğer insanları bile bile ateşe atmaya hakkı var mıdır?

O insanların kalpten çabalarını öne sürüp, onlar üzerinden siyasi bir sonuç beklemenin; sokak arası çocuk kavgalarındaki bazı uyanıkların kendilerini saklayıp, birilerini doldurup öne sürerek sonuç alma, onlar üzerinden birilerine haddini bildirme tavrından bir farkı var mıdır? Bu delikanlıca bir duruş mudur?

Kendi ülkemizde, taleplerini duyurmak için alanlara çıkıp miting yapmaya çabalayanlara karşı hiç hoşgörü göstermeksizin orantısız güç kullanabilen yöneticilerin, en çok farkında olması ve hatta öngörmesi gereken bir durum değil midir yaşananlar?

Bu bile bile ladestir.

Bu kafilenin gitmesine göz yumanlar, en azından onları korumayıp yalnız bırakanlar da, İsrail kadar suçlu değil midir?

Pardon! Bu ülkede; alma sorumluluğu üstüne, at suçu ötekine kurtul, hatta bas bas bağır siyasetinin adı, yiğitlikti. Unutmuşum.


Görsel: deviantArt

4 yorum:

  1. Ustam çok naif dokunuşlarla yine güncele ve siyasete çok güzel dokunmuşsunuz...
    Daha önce AKP milletvekillerinden bazılarının da konvoyda yer alacağına dair basında çıkan haberlere rağmen bir anda AKP milletvekillerinin bu konvoyda yer almama kararları ve "AKP ile ilgisi olmayan sivil toplum girişimi" olarak olayın lanse edilmeye çalışılması ilginçtir tabi ki...İsrail tarafından açıkça saldırılacağı bildirilmesine rağmen hiçbir önlemin alınmayış olması üzerine ise mutlaka söylenecek çok ama çok şey var! AKP milletvekillerini kurtardığı için mutludur büyük ihtimal... Ama bunda da ABD/AKP arasındaki Ortadoğu Projesi'nde "yeni düzenlemeler" başlıklı dayanışma ile ilgili muhakkak önümüzdeki zaman diliminde göreceğimiz bir şeyler çıkar... Son paragrafınız da mükemmel kesinlikle:)
    AKP'nin İHH ile ilgisi yokmuş tarzı değerlendirmelere de sinirden gülüyorum artık Ustam...
    Selam ve sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  2. Bu mudur tepki?

    Suçlu mu arıyorsunuz? O konvoyun oraya gitmesini engellemeyen değil, bugüne kadar yüzlerce insanı hunharca katlederken durdurma kararı almayanlara bakın. Fosfor bombaları göklerden şehrin üzerine yağarken seyredenlere bakın.

    Olayı tüm dinlerden ayırarak bakın. Bunca güçlü ülkenin içinde 3-5 "şerefsizin" çiğnediği tüm kurallara rağmen dur diyemeyenlere bakın.

    Ama sakın oraya gidenleri ve buna bir son vermek için onları destekleyenleri suçlamayın. Bu "devlet" dahii olsa...

    binlerce sivili masumu öldüren "katiller" bağırıyorlar şimdi bize de bir zamanlar aynısı yapılmıştı diye; "Büyük yalan..."

    Tek beklentim bu kural tanımaz katillerin ne kadar "cesur" olduklarını görmek. Bu uğur da ekonomi bozalacak işremizden mi olacağız? Varsın olsun ama hak yerini bulsun artık! Bazı canlar mı gidecek gitsin artık. (Seve seve ilklerden olurum. Eğer buna bir son verilecekse.)

    Sağ duyu, insanlık veya diplomasi dersleri verenleri de kınıyorum. Şimdi çok garip gelecek bir şey daha söyleyeyim. Umarım bu İskenderun saldırısına ucundan köşesinden bulaşmıştır bu şerefsizler. Bakalım o zaman onları hangi "Abileri" kurtaracak.

    Bundan sonra ne mi yapılmalı? Çok önceleri yapılması gereken tecrit politikaları acilen uygulanmalıdır. Tüm ticari, diplomatik anlaşmalar iptal edilmeli. "şerefsizlerin" büyükelçisi anında sınır dışı edilmeli, kendi büyük elçimizde geri çekilmelidir.

    YanıtlaSil
  3. Erkan Bey burada kesinlikle İsrail'e tepki duyulmaması gibi bir durum söz konusu değildir. Filistin'de, Gazze'de olup bitenler siyaset yerin dibine girsin, herkesin olduğu gibi bu insanların da insanca yaşamaya hakkı var dedirtmektedir zaten. Bu bağlamda İsrail'in geriletilmesi, siyonistlerin meşruiyetlerini yitirmesine yardımcı olmak gerekmektedir. Zira bugünlerde sadece çılgın bir devletin teröristliğine değil bu ülkeyi yönetenlerin utanmazlığına da tanık oluyoruz... Ama şu da unutulmaması gereken bir gerçektir ki: Bugün İsrail ile Türkiye'yi karşı karşıya getiren her iki ülkenin de Amerikancılığı ve Amerikan politikasına farklı şablonlar üzerinden yön verme çabalarıdır.
    Başbakan Davos'ta "one minute" şovu yaparken Akdeniz'de İsrail-Türkiye tatbikatı planlanıyordu,mayın temizleme işinden tutun da bir çok konularda beraber işler yapılmaya çalışılıyordu. Kimse birbirini kandırmasın ve İsrail'in yaptıkları sanki 40 yıldır bilinmiyormuş da bugün gün yüzüne çıkıyormuş gibi birileri de bizi salak yerine koyup, tatbikatları iptal ediyoruz demesin (ben de orda sorarım niye planlamıştınız madem o tatbikatları diye!)...Bedelini ödettireceğiz nutukları atıp, insanları kandırmaya çalışmasın!
    Buradaki tepki ise, bu hegomanya savaşında birilerinin hayatının hiçe sayılmasıdır. Farklı bir parantez ve yerinde bir tepkidir.
    Kaldı ki bu konuda AKP'nin dinci ve şovanist destek sağlayarak yeniden popülaritesini sağlama noktasında oylar toplamaya başladığı görülmektedir. Ve bu durum da benim içimi kanatmaktadır...

    YanıtlaSil
  4. Kısaca ve daha sade bir şelilde anlatmaya çalışayım.

    Buradaki öncelik bu "şerefsizlerin" layıkıyla muamele görmelerini sağlamaktır. (Benim o ülkeden de tandığım var. Emin olun iki açıdan da bakabiliyorum.)

    Madem silah ile yapılamıyor. (Onların korkusundan değil diğer insanların zarar görmesinden çekinildiği için. Yok eğer 3-5 "çabulçu" ve "şerefsizden" çekinerek yapamıyorsak böyle bir müdahaleyi yazıklar olsun bu topluma. -Tüm uluslararası toplumdan bahsediyorum.-) O halde ambargonun en ağırı uygulanmalı, gerekirse Türkiye'den satılan su anlaşmaları dahi iptal edilmelidir. Bu "şerefsiz" ve "katillerin" uygulamlarına son verdirildikten sonra her türlü öz eleştiri yapılabilir. Hükümetler ve devletler eleştirilebilir ve tepki gösterilebilir. Seçimlerde koz olarak kullanmaya kalkanlara çok sağlam cezalar kesilebilir (Halk nezdinde.) Ama şimdi değil. Şimdi olmaz.

    Şimdi yapılması gereken;

    Bu "adi" ve "şerefsiz" uygulamaları yapan ve dünyaya "kabadayılık" taslayanlara hadlerinin bildirilmesidir.

    Şimdi yapılması gereken hep bir ağızdan, firesiz olarak "ARTIK YETER!" diye bağırmaktır.

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP