Analiz-BRNRS hk.
Gün 23 Ocak Pazar. Planıysa, iki hafta önce kendine söz verdiği üzere; Balıkçı Barınağı'ndaki Belediye işletmesinde, üstelik balığın en güzel mevsiminde balık yemek.
Işıkları da geçtikten, istasyon için son düzlüğe girdikten sonra biraz da vakit nedeniyle tereddüt yaşamaya başlıyor. Gidip de lokantayı kapalı bulursa ya da çok kalabalık olursa halleri fikrini çelme çabası içinde. Saate baktığındaysa karanlığa kalma olasılığı var. Oysa O lambaların yanmadığı, Gri'nin parladığı ve iki öğün arası bir vakitte, kimseler yokken orada olmayı istiyor ki hem turlayıp, fotoğraflar çekip hem de balığın dibine vursun. A-j 2261
Sokakta tamirat yapan eleman kılığında izliyorum, geceler soğuk. 6.gündeyim ve Cumartesi. Ocak ayının 29'u saat 10 civarı. Dinleme cihazından bir hareketlenme halinde olduğunu anlıyorum. Dün enn sevdiği kadınla bir telefon konuşması yaptı, dinledim; analizime göre ki bu bir şaşırtma da olabilir ya da bir şifre, bugün hareketli geçecek ve ben de her türden sürprize açık biçimde sürekli ensesinde olacağım.
Dış kapıyı açtı ve binadan çıktı, bahçe kapısını açıp kapattı, bir an sahilden yürümeyi düşündü ama sonra bulvardan yürümeye karar verdi.
Tabii ki bunun bir çevre kontrolü olduğunu anladım, biraz uzaklaşmasına fırsat verdim ve ağaçtan inip kamuflaj yapraklarımdan hemen kurtulup yüzümdeki çamurları iyice silip temizledikten sonra o daha üst köşeden kıvrılmadan ve şüphe yaratmayacak bir mesafeden takibe başladım.
Yolda onu geçtim. Trenci olduğunu bildiğim için istasyona önden girdim. En arka kapıyı kullandığını biliyorum. İkinci maskesini ötekinin üzerine taktı. Ondan önce, o vagonun ön kapısından geçip onu görebileceğim bir koltuğa oturdum. Onun sırtı dönük bana, ters koltukta ve çaprazında bir genç kadın var. Bir şüphe uyandırmasa da dikkatliyim. Bir belge transferi olabilir. Şahsın bu güne dair keyfi ve şanslı oluşuna dair hissi iyice yükseldi; çünkü enn sevdiği tren modeline rastgeldi. Bir Çinli, üstelik sürücüsü bir kadın.
Hangi durakta ineceğini biliyorum, nereye gideceğini de; indiğinde üst geçide asansörle çıkacak, o yüzden ondan önce karşıya geçip AVM'ye girmem ve o kata çıkmam gerek. Hızlı hareket etmeliyim!
Güvenliği kolaylıkla geçiyorum. Ben yürüyen merdivendeyken o henüz görünmedi. Bir üst kattayım ki henüz yok. Çok şükür! Ondan önce gişedeyim ve hep seçtiği koltuk bilgi olarak elimde, ben de onu rahat izleyebileceğim, son sıradan dip bir koltuğu satın alıyorum. An itibariyle benle birlikte 5 seyirci olacağız ama benim izleyeceğim film olmayacak tabii ki. Lobideyim, o merdivenin ucundan göründü. Adamdaki şansa bakar mısınız, film uğurlu sayısı olan salonda. O zaman iyi bir filmdir diye düşünüyorum çünkü gişede filmle ilgili uyarıldım. Üç buçuk saat* bir film için uzun süre, üstelik ödüllü filmler sanatsal olur ve bu benim için işkence. O etrafa, sonra saate bir baktı ve terasa geçti. Bu avantajı değerlendirmem lazım. Şimdi koltuğumdayım. Bu arada trende karşı koltuğunda oturan genç kadın epey durak önce indi. Bir şüphe hissetmesem de son ana kadar bekleyip tam tren kalkmak üzereyken inmesi, yine de acaba dedirtti ve takip edilmesini istedim. Sıkıntı olmadığı az önce bildirildi.
Bir ara kendimden uzaklaşmışım; farkında değilim çünkü filme kapılmışım. Çok şaşırdım. Bir sanatsal film, çok karakterli bir film, üstelik gayet durgun olduğunu düşünüyor ve bunu bir avantaj sayıyordum kendim için; çünkü beş kişimizden çift olan ikili erkenden çıkmıştı. Film kontrolümü tümüyle ele almış ve esir etmiş beni. Şaşkınım. Bir Ajan olarak yaşlanıyor muyum acaba? KOD ADI BRNRS ise benden beter, bacağının birini ön iki koltuğun arasından uzatmış, dünya umurunda değil, beter biçimde film çekip almış onu da, dünya yansa umuru olmayacak; ve usulcana bir keyif akıyor bedeninden. O an farkında değilim, bir hata yapıyor ve ona bir kağıt mendil uzatıyorum. İyi sanat insanı iyi kalpli mi yapıyor diye bir korkuya kapılıyorum. Tam o sırada ara oluyor ve beni adeta girdabımdan çekip alıyor. Az daha, evet az daha bir sanat filmi, duygudan başka bir şey olmayan bir film, kabul etmeliyim oyunculuklar harika, beni ele geçirecek ve sert adam halim, tüm karizmam, yerle yeksan olacakdı... Dağılmış vaziyetteyim. Büyük bir mesleki zaafiyet anındayım ve O, salonda yok. Telaşlanıyorum. Sonra bir sakinlik çöküyor. Alışkanlıklarını biliyorum ve dinleme esnasında enn sevdiği kadına bir sonraki eylem için film arasında arayacağını söylemişti. Hatırlıyorum. Terasta olduğu kesin.
Nasıl bir coşkuyla anlatıyor filmi, imreniyorum. Kabul, ne kadar sert adam olsam, mesleğim kirli ve katı olsa da ben de bir aile babasıyım; sevgi nedir bilirim. İnsan olduğum anlar vardır benim de... Kapatıyorum dinleme cihazımı. Zaten sinemadan sonra ne yapacağını da biliyorum. Yoksa... yoksa... filmin devamını mı merak ediyorum?
İkinci yarı enfes bir açılışla başlıyor. Yeni katılan bir karakter var. Çok ilginç bir genç kadın. Bir sürücü. Vanya Dayı sahnelenecek. Esas abi eski bir oyuncu ama şimdi yönetmen. Bir oyuna nasıl hazırlanılıyora tanık oluyoruz. Bir yandan da hayat akıyor. Başka hayatların içine giriyor, ısınıyor ve sevgiyi kutsuyorken birden bir aksiyonun girdabına düşüyoruz. Sinemadan ve sanattan anlamam ama polisiye durumlar benim işim. Sıkı takipteyim ve ipinucunu yakaladım. Çözerim ben bu işi; bir şüphelim cepte. Fakat filmin dış sahneleri, manzaralar, çeşit çeşit insan halleri muhteşem. Film kelepçeyi çoktan taktığı için BRNRS adlı kişiye, bunu fırsata çevirip yazı yazma tekniğini iyice kaparım ben, diye düşünüyorum ve içimden bir sevinç yükseliyor. Onca aksiyon yaşamış biriyim, dağarcık dolu, emekliliğe biraz var ama ufak ufak, hani yaşadıklarımı yazsam falan diye hayal kuruyorum tam ki pat diye bir aksiyon filmde; bir ters köşe durum daha... Buyur burdan yak!.
Jenerik akmaya başlarken çıkıyorum salondan. BRNRS bundan sonra nerede olacak bilgisi de var elimde. O şimdi terasa çıkacak ve enn sevdiği kadını tekrar arayacak, coşkusundan kimseyi görmeyecek, filmi ve sonrasını anlatacak çünkü işleri toparladıysa bir sonraki noktaya enn sevdiği kadın da gelecek. Atlıyorum trene, hemen ardımdaki trene binse bile ondan epey önce varacağım.
Lokantaya doğru hızla yürüyorum. Ben onun hangi masayı seçebileceğini biliyorum ve oradan bir kare fotoğraf çekiyorum. Çünkü aynı fotoğrafı çekeceğini çok iyi biliyorum, sonra onun hiç tercih etmeyeceği ama kontrol edebileceğim ve sırtı bana dönük olacağından emin olduğum bir masayı seçiyorum; yaklaşık 20 dakika sonra geliyor ve tam düşündüğüm masaya oturuyor. Üzerindeki koyu lacivert çoban kabanı ve çantayı yan koltuğa bıraktı, "Tek misiniz?" sorusunu yanıtladı; üç tabak masadan alındı ve o camın kenarına oturdu. Ben olsam oturduğunun karşı koltuğunu seçerdim çünkü tüm barınağı ve kayıkları geniş görebilecekti. Bir an ürküyorum; "Yoksa varlığımdan haberdar mı?" diye. Bir taktik olabilir bu. Açığa düştüm endişesi ter boşaltıyor üzerimden.
Balıkları soruyor. Lüfer kesin, bilgim var fakat garsonun saydıklarının içinde yok. Düşünüyor. "Barbun lütfen," dedi. Turşu kavurması bence kesin. Bir salata istedi ve küçük lütfen, diye ekledi. Bir kişilik hazırlatırım, diye yanıtladı garson. Bir de mısır ekmeği... Vallahi takdir ettim ve yapmamam gereken bir hata yapıp masama gelmiş garsona "Aynılarından lütfen," dedim.
Barbun nefis, şahane ötesi taze ve müthiş güzel tavalanmış; üstelik masada balık bıçağı var yahu! Çok keyifle yiyorum. Mekânı ilk kez görmüş olsam da çok beğendim. Saatten kaynaklı sakinlik süper derken tam; benim olduğum kısıma kalabalık bir kadın, çocuk grubu geliyor. Açık görüş kapandı. Onun sırtı dönük kalabalığa ve onlara göre bayağı uzak ve etrafı sakin bir yerde. Bu adam işi biliyor diye düşünüyorum. "Helâl sana," diyesim bile var. Emekli olduğum ilk gün onu bulacağım ve tüm bunları ona bir rakı masasında anlatacağım.
Sofrayı silip süpürdü. Keyfini ve bu şahane sakinlik ortamındaki tat çıkarışını sevdim. O sırada geçmekte olan garsonu "Bakar mısınız?" diye seslenerek çevirdi. Az önce menüyü inceliyordu. "Bir kabak tatlısı lütfen," dedi ve ekledi: "Bir de sade kahve lütfen."
Önce kabak tatlısı geldi ve ufak bir dilim kesti. Çok beğendiğini tahmin ediyorum. Tatmadı ama görüntü ona bir şeyler söyledi ve kahveyi de kanımca önsezilerine dayalı olarak istedi. Başarılı, hafif karamelize olmuş, yumuşaklığı kadife gibi ama bayılmamış bir kabak tatlısı ile başarılı bir sade kahvenin birlikteliğindeki uyumu biliyor kanımca ve o hissi aldı. Ben de masama gelen garsondan aynılarını istiyorum.
Şimdi denize bakıyor. Burayı, vakti, sakinliği, personeli çok sevdi; bunu hissediyorum. Çünkü uzun kaldı. Kılçıkları, kuyruk uçlarını ve balık kafalarını bir poşete koymalarını rica etti. Tahminim ben gelirken miyavlayarak yaklaşan ve talebi yemek olan kediyle bir teması oldu.
Kabak tatlısına bayılmış durumda. Üzerine eklediği kahve yudumuna da... ki gerçekten harika bir kahve. İşi yavaştan alıyor. Sevdi burayı. Kalktı ve toparlanıyor. Paltosunu giydi. Sırt çantasını, içini çok merak ediyorum, astı. Ödeme noktasına geçti. Ödemesini yaptı, teşekkür etti ve sordu: "Kabak tatlısını yapan kim?" Aşçımız dediler, "Nerede mutfak?" diye sordu ve gitti. İçeri girince bir kez daha sordu: "Kabak tatlısını yapan kim?" Bir genç adam sanırım korktu. Evet korktu. Korkuyu en iyi ben bilirim, korkuttuklarımdan. "Ben," dedi. "Harikasın, yediğim en iyi kabak tatlılarından biri bu, ellerine sağlık." Balık için de çok teşekkür etti, çok iyi tavalanmıştı, tazeliği şaşırtıcı değil elbette ama kesinlikle harikaydı ifadelerinin ardından herkese tekrar teşekkür etti ve çıktı. Kediyi uygun bir yöne çekti ve sofrayı kurdu.
Çok keyifle karlara baka baka, martıları seyrede seyrede, derme çatma kulübelerde çay içip sohbet eden tekne sahipleri ile laflaya laflaya, Mavi Işıklar durağı tam karşısında olan ana kapıdan çıktı, İstasyonda oturdu. Kısa bir süre geçmişti. Bu kez, yine sevdiği İspanyol tren gözüktü.
*Gişe 3 buçuk saat dedi ama film 2s59dk; antrak, reklam falan katılınca 3sa 45 dk'yı buluyor.