nba etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
nba etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Temmuz 2009 Cumartesi

NBA'de Yeni Moda HEDO!

Hidayet Türkoğlu sonunda Toronto'ya imzayı attı, 26 numaralı formayı giyip nba.com'a pozunu da verdi ve hepimiz rahatladık açıkcası. Şimdilik 26 numara; ancak, Toronto'nun resmi web sayfasının açılışındaki video'da 15 numara gözüküyor. 5 numaralı forma da gard Quincy Douby'de... Daha önce yalnızca 5 ve 15 numaralı formaları giydiği için, bu kadar detay aktarıyorum. Raptors bu kadar üzerine titrediğine göre Hido'nun, istediği forma numarasını da vereceklerdir muhtemelen.

İşin forma numarasından daha önemli bir başka boyutu da paraydı tabi ki. Hido'nun Portland'a kadar gidip daha sonra Toronto'ya imza atmasına neden olan faktörlerden biri yani.

Portland koçu Nate McMillian Orlando'ya kadar gelip Hedo'yla yemek yemiş ve onu görüşmek için Portland'a davet etmişti. Sonuç, hava alanında Portland Genel Menajer'i Kevin Pritchard'ın organize ettiği “Türkçe” karşılama törenine rağmen elden kaçan bir süperstar oldu. 5 yıl için 53 milyon dolarla 63 arasında, tam 10 fark var sonuçta...

Süperstar diyorum; çünkü, ne kadar kabul etmemeye çalışsam da, daha doğrusu milli duygularıma kendimi kaptırmamaya çabalasam da, Hedo bir Nba yıldızı. Bunu, transferinin nba.com'da ilk haber olmasından ve transferi için yarışan kulüplerden ikisi olan Miami ve Toronto'nun (ve tabi ki Nba'in) en önemli iki yıldızı Bosh ve Wade tarafından bizzat telefonla aranmasından sonra, tamamen kabullendim artık. Bu olayların en önemli yanı: Sahada başardıklarının, tüm Nba çevresince onaylandığının göstergesi olmaları şüphesiz.

Peki bundan sonra ne olacak? Bu sorunun cevabını da, Raptors'ın web sitesi veriyor. Anket sorusu: Hedo bu sezon ne yapar?

Şıklarsa: All-Star olur, takımın en skoreri olur, Play-Off kahramanı olur ve önemli bir ilk 5 parçası olur şeklinde. Herhangi bir şıkkı diğerinin yerine yazabilirsiniz yani! Hepsi aynı kapıya çıkacaktır: Geçen seneden kötü olmayacak Hedo için!

Bu senaryo bireysel açıdan geçerli tabi ki. Takım olarak Toronto'nun alması gereken çok yol var hala. 3 yıl önce uygulamaya koydukları Avrupalılaşma serüveni pek de iyi sonuç vermedi. Geçtiğimiz sezon 5. sıradan Play-off yapıp Orlando'ya elenmişlerdi. Bu sezon başı yılın koçu ödüllü Sam Mitchell'la yollarını ayırdılar ve takımın başına Nba tarihinin ilk Kanadalı koçu olan eski Fenerbahçe oyuncusu Jay Triano'yu getirdiler.

Koç ve oyun sistemi hakkında bir şey söylemek için erken; ancak halen kadroda bulunan 4 Avrupalı(Jose Calderon, Ukiç, Bargnani+Hedo) ve Avrupa basketbolunu iyi bilen A.B.D sınırları dışından bir koçla, neo-Avrupalılaşma'nın hakim olabileceğini tahmin etmek mümkün. Bu sistemin, Orlando'nun uygulayıp başardığına ne kadar yakın olacağını belirleyecek bir numaralı faktörse hiç şüphe yok ki Mr. Fourth Quarter (bay son çeyrek) Hedo olacak. Yani bu işi Nba'de en iyi bilen adam!

19 Mayıs 2009 Salı

NBA'de PLAY-OFF'lar...KONFERANS FİNALLERİ BAŞLARKEN...


Bu sene play-off'lar hakkında söylenebileceklerden biri şüphesiz herhangi bir sürpriz yaşanmadığıdır. Geriye kalan dört takıma baktığımızda da bu görüşü doğrulayabiliyoruz. Tabi bu ancak normal sezonun sonuna bir çizgi çekip yılı ikiye böldüğümüzde geçerli.

Şüphesiz sezon başında kimse San Antonio'nun ilk turda eleneceğini ya da Boston'un sahasında bir 7. maç kaybedeceğini tahmin etmiyordu(bkz:Hido'nun müthiş Garden performansı), sakatlıkların sezonun kaderini tayin edeceğini de... Gerçi Spurs'ün yaşlı bir kadroya sahip olduğunu ve bu durumun artık sıkıntı yaratmaya başladığını koç Gregg Popovich'ten başka herkes kabul ediyordu, fakat Ginobili'nin sakatlığının takımı etkilediği de acı bir gerçek oldu onlar için.

Boston Celtics son şampiyon olmanın getirdiği referansla şampiyonluk adayı olarak başladı sezona. İlk maçlarda gelen peşpeşe galibiyetler de bunun göstergesiydi. Ancak sezonun sonuna doğru gerek Garnett'in sakatlığı gerekse geçen seneye göre çok daha dar bir rotasyona sahip olmaları onların şampiyonluk yarışından biraz düşmesine neden oldu. Geçen sene kadroda yer alan iki tecrübeli oyuncu P.J Brown ve James Posey özellikle play-off'larda önemli anlarda önemli katkılar vermiş ve şampiyonlukta büyük rol oynamışlardı. Sezon başında Brown emekliye(zaten emekliyken big three'nin ısrarlarıyla takıma katılmıştı. Hani şu meşhur Pierce-Ray Allen ve Garnett'in onu tuvalette sıkıştırma olayı), Posey ise New Orleans'a gitmişti. Ancak bu durum Boston'u yaraladığı gibi Posey'e de yaramadı. Çünkü Hornets Batı ilk turunda Denver'a çok ağır bir şekilde elenirken, Boston onlardan bir adım ötede Doğu yarı finalinde Orlando'ya kaybediyordu. Yani Celtics'de kaldığını düşünürsek doğu finali cepte gibiydi. Yoksa çok mu romantik bir düşünce olur?!..

Orlando demişken; geçen sene koç Van Gundy ile birlikte yerleşen 4 şutör artı Howard düzeni bu sene kusursuza yakın işledi. 3 sayı çizgisinin gerisinden çeşitli rekorları kırdılar. Howard çektiği ribaundlar ve yaptığı bloklarla yılın savunmacısı oldu. Zaten sistem içinde bunları yapabilecek başka bir oyuncu yoktu. Yani diğerlerinin bonuslarını da topladı bir bakıma. Yine de haksızlık etmeyelim. Sahaya baktığınızda, süper kahraman görünümlü fiziği ve atletik yetenekleriyle çok özel bir oyuncu Dwight Howard. Ne de olsa Superman!

Orlando'nun şuta dayalı sistemi play-off'lar için biraz riskliydi açıkcası. Attığınızda sorun yok, ama şutlar girmeyince özellikle Philadelphia serisinde sıkıntı yaşadılar. Ancak 76'ers,Iguodala'ya rağmen onlarla baş edebilecek bir kadro değildi ve turu kazasız geçmeyi başardılar.(belasız diyemiyorum, çünkü Courtney Lee'nin yanlışlıkla burnunu kıran Howard,Dalembert'le takışınca bir maçlık da ceza aldı.) 7 uzatmalı Chicago serisinden gelen yorgun, Garnett'siz ve 7-8 oyunculu dar bir rotasyonla oynayan son şampiyon Boston karşısında favoriydiler. İlk maçı deplasmanda maçın son anları hariç rahat kazandılar diyebiliriz; fakat ikinci maçta darbeyi vurup seriyi biterebilecekken, deplasmanda 1 galibiyet bize yeter diye düşündüler. Amerikan basını da bu konuda onları çok eleştirdi. Bunun üzerine Van Gundy: “Biz her maçta aynı eforu sarfediyoruz, bunu rahatlıkla söyleyebilirim, ayrıca oynadığımız rakip Boston Celtics”tarzı bir açıklama yaptı.

Bir bakıma doğruydu; çünkü Boston herşeye rağmen küçümsenmeyecek bir takımdı. Nitekim Glen Davis'in 4. maçtaki son saniye basketi ve 5. maçta sahalarında aldıkları galibiyetle bir anda seride 3-2 öne geçti. Son maçıysa zaten biliyoruz: Hedo 25 sayı,5 ribaund, 12 asist daha da önemlisi 9/12 saha içi isabeti ve en önemlisi! maçı yorumlayan Nba efsanesi Reggie Miller'ın 5 dk kendinden bahsetmesine neden olacak kadar etkileyici bir performansla takımını sırtladı ve doğu finalinde Cleveland'ın karşısına koydu.

Cleveland Cavaliers hakkında fazla konuşmaya gerek yok. Detroit ve Atlanta'yı 4-0'larla süpürmeleri bir çok şeyi gösteriyor zaten. MVP King James'in ateşi, yüzüğü takmadan dinmeyecek gibi ve bu Kobe ve Lakers'in hiç işine gelmeyecek. (Final cümlesini biraz erken söyledik ama Lakers ve Cleveland finali 3 aydan beri zaten kesin gibi.) Ancak, yine de Magic onlara sorun çıkarabilecek bir takım ve aralarında oynadıkları normal sezonda Orlando'daki bir maçı en formda oldukları dönemlerden birinde 30 sayı farkla kaybetmişlerdi.

Kısacası konferans finallerinde favoriler şüphesiz Los Angeles Lakers ve Cleveland Cavaliers... NBA de zaten 1 yıldır kendini bu finale hazırlıyor. En büyük iki yıldız olarak lanse edilen Kobe ve LeBron her karşılaştıklarında, o karşılaşma en önemli maç olarak görülüyor, bir çok ülkede yayınlanıyor, herkes izleyebilsin diye saati erkene alınıyor, önemli günlerde oynanıyor vs.(Martin Luther King günü gibi). Burada adamım Wade'e haksızlık yapıldığını da düşünmüyor değilim açıkcası! Miami elendiği için, maalesef bu yazıda söz hakkı yok :)

Denver'a da değinmeden geçmek olmaz doğrusu... New Orleans ve Dallas gibi iki önemli takımı 4-1'lerle geçtiler. Billups geldiğinden beri; gerek savunmada, gerekse hücumda büyük çıkış gösterdiler. En önemlisi artık hücumda topu alan kaldırıp şut kullanmıyor, belli bir düzene göre oynuyorlar. Savunmada rakibi ilk karşılayan Billups'un güçlü ve oyunu bilen bir gard olması (şampiyonluk yüzüğü de var o ayrı!) ve Birdman Chris Anderson'un benchten getirdiği enerji onları müdafaa takımı olarak da bir adım öteye taşıdı. Bir başka faktör de yıllardır sorunlu oyuncu damgası yemiş Kenyon Martin, J.R Smith ve Carmelo Anthony gibi oyuncuların kendilerini kontrol etmeyi kısmende olsa başarması oldu.

Lakers'ı elemeleri sürpriz olur; ancak Yao ve T-Mac'siz Houston'un Kobe ve arkadaşlarını bu kadar zorlamasının, Denver açısından ''neden olmasın?'' diye düşündürtmesi kaçınılmaz. Seride kilidi Staples Center'daki ilk maç çözebilir. Çünkü Lakers 7 maçlık bir seriden geliyor. Denver'sa yaklaşık 1 haftadır kafasını tamamen bu maça vermiş durumda ve daha dinç sahaya çıkacak.

20 Nisan 2009 Pazartesi

NBA'de Play-Off'lar Başladı,Hem de Ne Başlangıç!..



Son bir kaç ayda yaşananlar play-off'ların nasıl geçeceği hakkında az çok fikir vermeye başlamıştı aslında.Sezon boyunca bir iyileşip bir sakatlanan ve sonunda sezonu kapayan Ginobili,sakatlandıktan sonra “merak etmeyin riske girmemek için oynatmıyoruz play-off'lara yetişecek”denen ancak play-off'lar öncesi yapılan son antrenmanı acı ve hırstan sağ solu tekmeleyerek yarıda bırakan Kevin Garnett ve esrarengiz sırt ağrıları yüzünden sezonu kapadığı açıklanan-işin perde arkasında takımdan kesilen-ancak şu an nerede ne antrenmanlar yaptığı meçhul olan Nba tarihinin en skorer isimlerinden Allen Iverson.(gerçi sezonu kapaması Detroit adına daha hayırlı olabilirdi.Tabi karşılarına Cleveland çıkmasaydı)Bunların yanında,diz sakatlığından dolayı ancak %50'lerde performans sergileyebilen bunun da yetmediğini Texas derbisinde Dallas'a ilk maçta kendi sahalarında yenilmeleriyle anladığımız Spurs'ün yıldızı Tim Duncan.Liste böyle uzayıp gidebilir.

İşte böyle isimlerin olmadığı bir ortamda sürpriz oyuncular ilk maçlara damga vurdu.Boston Garden'daki maçta konuşanlar ne Ray Allen ne de Paul Pierce'dı.(Pierce 8/21 saha içi,Allen ise daha da felaket şekilde 1/12 isabet ve sadece 4 sayı ile hücum ettiler)Büyük ihtimalle yılın çaylağı seçilecek gard Derrick Rose ilk play-off maçında 12/19 saha içi ve 12/12 faul isabetiyle Boston'ı yıkan isim oldu.Takım halinde %43 ile hücum eden ve ilk beşteki tüm oyuncuların çift haneli skor ürettiği Chicago'da öne çıkan diğer isimler 20 sayı 5 asistle şutör Ben Gordon ve Garnett'siz Celtics pota altını 11 sayı 17 ribaund 3 blokla karıştıran,Florida'yla üst üste iki Ncaa şampiyonluğu yaşamış Fransız Joakim Noah oldular.Uzatmaya giden maçı kazanıp saha avantajını ele geçiren Chicago'nun en büyük soru işaretiyse nitekim tecrübesiz olan kadronun,yeteneğiyle seriyi sonuna kadar zorlayıp zorlayamayacağı.Ancak burada bir not vermek yerinde olacak çünkü Chicago'nun 2 sezon önce play-off ilk turunda elediği takım yine bir son şampiyon Miami Heat'ti!

Batı'nın en çekişmeli geçmesi beklenen eşleşmesi(aslında çekişmesiz geçecek tek bir seri yok gibi bunu normal sezonun son maçları sonunda tam 4 takımın sıralamadaki yerinin değişmesinden anlayabiliriz)Portland-Houston'dan da yine sürpriz sayılabilecek bir sonuç çıktı.Houston,Rose Garden deplasmanında 108-81'lik bir galibiyet elde etti ve saha avantajını lehine çeviren bir başka takım oldu.Sahanın yıldızı,kendine güvenen Houston yönetimini mahcup etmeyen 1.80'lik Oregon mezunu genç gard Aaron Brooks'tu.(tecrübeli gard Rafer Alston'ı sezon ortasında neredeyse hiç bir şey karşılığında-Brian Cook!'a karşılık-Orlando'ya göndermiş ve Brooks'u ilk beşe çekmişlerdi.)27 sayı,7 asist,4 ribaundluk galibiyet getiren performansı onun için Oregon eyaletinin en büyük şehri Portland'da sergilemekten daha iyisi olamazdı.Yao da 9/9 ile ürettiği 24 sayının yanına 9 da ribaunt ekleyerek Portland'ın ipini çeken isimlerden biri oldu.Portland'da All-Star Brandon Roy dışında ayakta kalan çıkmadı.

Texas derbisinde ise bu yıl hariç ne zaman eşleşirlerse eşleşsinler serinin her daim favorisi olacak Spurs,biraz yukarıda saydığımız nedenlerden biraz da Dallas'ın şimdilik sorunlarını geride bırakmış görünen kilit oyuncusu Josh Howard'ın dönüşüyle yakaladığı son dönem formundan dolayı sahasında kaybetti.AT&T Center'daki maçta öyle bir hava vardı ki,sanki San Antonio ne yaparsa yapsın Dallas bir şekilde onları yakalayıp geçecek gibiydi.Nitekim öyle de oldu ve Dallas sahadan 105-97 galip ayrılarak hem seride 1-0 öne geçti hem de deplasmanda kazanıp saha avantajını lehine çeviren takımlardan biri oldu.

Şampiyonluğun en büyük iki adayı ve finalde karşılaşmaları büyük bir aksilik olmazsa kesin görünen Cleveland ve Lakers sahalarındaki ilk maçları beklendiği gibi farklı kazandılar.İki takım da rakiplerinin(Detroit ve Utah'ın-Memo sakatlığı sebebiyle Lakers karşısında oynamadı-)maç boyunca kendilerini yakalamasına izin vermediler ve kadrodaki hemen her oyuncudan katkı alarak ileriki haftalarda karşılaşabilecekleri uzun serilerde büyük avantaja sahip olacaklarını gösterdiler.

Bir başka sürpriz ise normal sezonda iki takımın arasında oynadığı üç maçı da kazanan Hido'lu Magic'in Philadelphia'ya daha doğrusu süper atlet Andre Iguodala'ya kendi sahasında yenilmesiyle gerçekleşti.Orlando farkı üçüncü çeyrekte bir ara 17 sayıya kadar çıkarmasına rağmen 76ers,İguodala'nın bitime 2.2 saniye kala Hido'nun savunmasına karşın bulduğu basketle 100-98 kazandı ve tartışmasız ilk maçlar sonunda en büyük sürprize imza attı.Hido belki de sakatlıktan dönmesinin etkisiyle 6 sayıda kaldı ve açıkcası Igoudala karşısında da hem yıprandı hem de etkisiz kaldı.Kısacası koç Van Gundy'nin Igoudala'ya savunmada başka bir çare bulmasının gerekliliği ortaya çıkmış oldu.Dwight Howard'ın da 31 sayı 16 ribauntluk play-off kariyer rekorunun boşa gitmiş olması Orlando adına bir diğer üzüntü kaynağı oldu.

Ligin sayı kralı Dwayne Wade'in 19 sayıda kaldığı maçta Heat,Hawks deplasmanında çok ağır bir yenilgi aldı:90-64.Maç boyunca sürekli karşılaşılan sahne,havada uçup uçup smaçlar yapan bir Josh Smith ve onu izleyen-başta Jermaine O'neal olmak üzere!-Miami pota altıydı.Miami savunma ve hücumun ikisinde birden aksayarak hem sezonun en düşük skoru olan 64 sayıda kaldı hem de Atlanta'dan tam 6 oyuncunun çift haneli skor üretmesine neden oldu.Böyle giderse Wade her maç 50 atsa dahi işleri çok zor gözüküyor.Yine de bir an için 2006 Nba finalini hatırlarsak,Atlanta'nın Wade'i her maç aynı konsantrasyonla savunması gerektiği sonucu ortaya çıkıyor..Ne de olsa sayı kralı!

Bir başka çekişmeli geçmesi beklene serideyse Denver sahasında New Orleans'a 113-84 ile geçit vermedi ve ilk maçların en farklı galibiyetine imza attı.Çekişmeli geçmesi beklenen serinin çekişmesiz geçen maçında Pepsi Center'ı dolduranlar hem Chauncey Billups'ın 8/9 lik çılgın üç sayı performansına hem de yıllarca en büyük sorunu müdafaa olan Nuggets'ın,rakibini ikinci yarıda 37 sayıda tutan müthiş savunma performansına şahitlik etttiler.New Orleans cephesindeyse serinin kaderini belirleyecek faktör Chris Paul'un daha ne kadar takımını omzunda taşıyabileceği olacak.Oldukça derin ve tecrübeli bir kadronun bu kadar düşük performans göstermesi akıl alır gibi değil...

7 Eylül 2008 Pazar

Derrick Rose...Yeni nesil oyunkurucu!


Açıkçası 2003 Draft'ından bu yana kalbimizi hızla çarptıracak,tamam bu çocuk gelecek 10 yıla damgasını vurur diyebileceğimiz fazla kimse gelmedi NBA'ye. Yakın tarihte LeBron'lu, Wade'li, Carmelo'lu, Bosh'lu hatta Kirk Hinrich'li(ki Rose'dan sonra onun Chicago'daki durumunun ne olacağı soru işareti) 2003 draftıyla boy ölçüşebilecek zaten bir tek 96 yılı var. Kobe, İverson, Ray Allen, Marbury, Nash, Jermaine O'neal diye uzayıp giden bir listeye sahip. 2003'ten sonrasını hatırlamak gerekirse; 2004'te Dwight Howard, Josh Smith ve İguodala, 2005'te Deron Williams ve Chris Paul,2006'ya hiç bulaşmasak daha iyi!(belki Brandon Roy'u sayabiliriz) ve 2007'de Kevin Durant ile Greg Oden iyi kötü bir yerlere gelmiş ya da gelebilecek isimler olarak göze çarpıyor. Bu seneyse bu isimler arasına yenilerin katılması olasılık dahilinde görünüyor. Drafttaki ilk üç sıra Derrick Rose(Memphis), Michael Beasley(Kansas St.) ve O.J Mayo(South California)... Bense yalnızca birinden, birinciden bahsedeceğim.

Steve Nash ve Jason Kidd'in son baharlarını geçirdikleri ligde oyun kurucu mevkiinde bir taht kavgası başladı diyebiliriz. Zirveye çıkmaya en büyük adaylar şu an için Deron Williams ve Chris Paul. Henüz selefleri kadar keskin pas sezileri olmasada asist ortalamalarını her geçen yıl arttırıyorlar. Bir başka avantajları da daha atlet olmaları.

Atletizm ve gardlar demişken esas adama gelelim. Rose'un nasıl bir atlet olduğunu güzel memleketimin gülü seven dikenine katlanır misali bizden mahrum bıraktığı Youtube'daki videolarını izleyerek görebilirsiniz. Zaten en önemli özelliği çembere doğru süzülüp havadayken yaptığı asistler; ancak bu etkileyici smaçlar vurmadığı ya da bitiriciliği olmadığı anlamına gelmiyor. 1.90 boyunda bir gard olmasına rağmen Memphis Üniversitesi'ndeki ilk ve tek sezonunda 4.5'luk bir ribaund ortalaması yakaladı. Çok yönlü oyununu NCAA Finali'nde de gösterdi ve 18 sayı,8 asist,6 ribaund yaptı. Çaylak bir oyuncu için NCAA Finali hiç de fena değil(her ne kadar şampiyonluğu Kansas'a kaptırsalarda)

Rose bu sene draft için yapılan tahminlerde hep 2. plandaydı. Çünkü Michael Beasley adında bir adam ortaya çıkmış ve NCAA'in normal sezonunu 26.2 sayı ve 12.3 ribaund gibi istatistiklerle bitirmişti; ancak sezon sonunda draftta 1 numarayı ve liderlik testini kazanan finallerdeki müthiş performansıyla Rose oldu.

Rose'u atletizmi, müthiş driblingleri, alçak gönüllülüğü, konsantrasyonu ve baskı altındaki sağlam duruşuyla Wade'e benzetiyorum. Endişelenmeyin Rose'un şutu Wade'in ilk yılıyla karşılaştırdığımızda ondan çok daha iyi durumda! Miami'de beraber oynama ihtimalleri de vardı; ancak Chicago zaten doğma büyüme Chicago'lu olan ve Bulls forması giymek istediğini her fırsatta söyleyen Rose'u birinci sıradan seçim hakkı avantajıyla Heat'ten önce kaptı.(Bu öyle büyük bir avdı ki Miami'nin Rose'a karşılık Wade'i Chicago'ya teklif ettiği bile söylendi) Ki şahsi fikrim Wade'le Rose'un yanyana oynaması çok da akıllıca olmazdı. Aynen oyun kurucu mevkiinde Hinrich'i olan bir takımın Rose'u alması gibi!...

Neyse, mantık karmaşasını bir kenara bırakalım. Öyle ya da böyle artık Nba'de gard kavramı gün geçtikçe değişiyor. Yeni nesil gardın tam tarifi ise Derrick Rose'da gizli! Wade ile benzeştirdiğim bu genç gardın eğer yüreği de Wade kadar büyükse ve Chicago'nun yeni koçu Vinny Del Negro(son 2 yıldaki 3. koç!) yetenekli ama bir türlü takım olamayan toplululuğa birşeyler oynatabilirse şampiyonluk için çok bekleyeceğini sanmıyorum Rose'un. All-Star'mı? Oldu bilin :)

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP