İz Bırakmadan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İz Bırakmadan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Mart 2023 Cuma

Şeytanın Bacağını Kırmak

Korona virüs terörü bütün dünyayı birden ve hızlı bir biçimde kucaklayınca ve bir anda ürküntü ile birlikte korunma çabaları başlayınca, hayatımıza giren maskeyle birlikte başka boyuta sıçrayıvermiştik. Sadece filmlerde, romanlarda görebildiğimiz bir tehdit ve onunla birlikte bilinmeze karşı oluşan kaygı ve korkular tam anlamıyla o tatta bir paniği, yepyeni ürküntüleri bünyelerimize katarak korunma güdülerimizi harekete geçirmiş, daha önce benzerini yaşamadığımız bir sürecin ve tedbirler silsilesinin göbeğine bırakıvermişti hepimizi.

Ve ilk kez bütün dünya ile ortaklaşmış, dünyanın tüm ve farklı uluslarından insanları bir olup sanki uzaydan gelen bir düşmana karşı aynı cephede saf tutmuş ve safları da bu ortak düşmana karşı sıklaştırmış, mücadeleyi de gittikçe yükseltmiştik.

Hayatla temasımız kesilmiş, tüm eski alışkanlıklarla birlikte özgürce sokaklarda dolaşabilme, mekânlara oturma, salonlarda film izleme, tiyatro, konser ve seyahat gibi doğal isteklerimiz; bu meçhul düşman tarafından kilit altına alınmıştı. İşte bu evrenin bana ödettiği bedellerden biri de, olan bitenden tümüyle ters orantılı bir hâl olarak, oturup da televizyon ekranından film falan izleyememek olmuştu. Bunu yapanlara fena halde özeniyordum ama televizyonla arama kara kedi girmişti.

Bu bir "militan" çocuğun dayatılana karşı koyduğu bir direnç ya da bir meydan okuma mıydı, bilinmez; çünkü normalleşme ile birlikte bu kez toplumun genelinden farklı olarak hayata tüm hücreleri ile dalmış, boş salonlarda çoğu zaman tek başına, filmleri -kaçırmaz derecede- izler olmuştu.

Üzerine düşünmeli, alt duyguların neler olduğunu da araştırmalı sanki.

Bu süreç, tehdit azaldıkça, hayat normalleşip salonlar, yeme içme ve eğlence mekânları yeniden açılınca ve spor müsabakaları falan başlayınca da değişmemiş, belki de bana özel bir sendromun etkisi ile spor karşılaşmaları dışında televizyon ya da bilgisayar ekranlarıyla bu manada kopan bağım geri dönmemiş ve ekranlardan film ve dizi izleyemez olmuştum; sanki dokunamadığım hayatımdan zaman çalınıyormuş gibi hissediyordum.

Uzun bir ıssızlık döneminden sonra normalleşme ile birlikte gişe önlerinde oluşan kuyruklar hoşuma gidiyordu; koridorlarda koşan, mısır almak için bekleyen çocukları izlemek, salonlardan gelen film seslerini fuayede işitmek keyifliydi ve her şey yolunda derken çok uzak olmayan, el uzatılsa dokunulacak yakınlıkta bir zamanda bu kez, tam anlamıyla ve durdurulamaz bir ekonomik terör baş gösteriyordu ve tahribatı da gün geçtikçe daha beter oluyordu. Çünkü salonlar bu kez de bu maliyetler nedeniyle boşalıyordu. Ve çok da kısa sürede, memleket uçuyor diyenlerin aksine bilet kuyrukları bomba düşmüşcesine yok oldu. Koşuşturan çocuklar, onlar koşarken ellerindeki kutulardan ortaya saçılan mısırlar, yüksek sesli konuşmalar ve gülüşleri de...

Artık 10'dan fazla salonlu sinemaya hem de akşam seanslarında bir gişe görevlisi bile yetiyor!

Ve geçenlerde, bir pazar sabahıydı sanırım, birdenbire yeni bir ruh hali oluştu bende, ya da eski bene döndüm diyelim. Beleş mal baldan tatlıdır durumunun bunda etkisi ne derece bilmiyorum. Posta kutumda bir mektup vardı, Amazon Prime bir aylık ücretsiz kullanım hakkı tanımlamıştı bana. O sıra yatağa uzanmış, blogları okuyordum, hayatımdan memnundum ve başkaca da bir isteğim yoktu. Birara bilgisayar hazır dizlerimdeyken bir bakayım diyerek giriverdim Amazon'un buyur ettiği kapıdan içeri. Şöyle bir göz atarken ne var ne yoka; zaten fikrimde olan Pinokyo ile karşılaşmak pek hoş oldu, kısa bir tereddütün ardından önce atlayıverdim üzerine, sonra da vazgeçtim...

Hâlâ bünyede bir direnç var, anladığım, pandemiyle gelen -saçma- duygu benimle olan ilişkisini sonlandırmaya pek niyetli değil.

Sonra geri döndüm, çünkü Pinokyo'yu başka türlü izleme şansım yok; sinemaya ya gelmedi ya da zaten fikrimde olmadığı için -ben- kaçırdım sanki...

Şu an itibariyle de durumun iyi olduğunu ve bir normalime daha  döndüğümü, muhteşem bir animasyon izlediğimi söyler ve eklerim:  Binlerce kez bildiğim bir öyküyü ilkmiş gibi, karakterleri sindirerek ve gerçeklik algısıyla izlemek şahaneydi; çok ama çok da keyifliydi!

Belki de beleş mal baldan tatlıdır gerçekliğinin eseriydi filmden aldığım keyif ki bu da bir olasılık!

Ancak aldığı ödüllerin anasının ak sütü gibi helâl olduğunu söylemekle birlikte altını da kalın kalın çizmeli ve Guillermo Del Toro üretimi Pinokyo'yu mutlaka ama mutlaka izlemelisiniz vurgusunu da yazıya eklemeliyim sanki!

Seveceksiniz!



*
Vaktim vardı, gün tatildi ve sabah gaz vermeye devam ediyordu. Komedi dizilerine göz atmam için bir engel yoktu.

Ve bingo!

Çünkü afiş beni fena çekti.

Kısa içerik bilgisi tamamdır dedirtti ve bu ispanyol, suç dizisine girişi yapıverdim.

Alt yazılar 16+ uyarısını verse de o kadar da korkulacak değilmiş diye düşündüm, sonrasında.

Çok güldüm, çok eğlendim, oyunculara, dolayısı ile karakterlere bayıldım. Aksiyon ve ötesi sahnelerde parayı kıyılmış olduğunu hissettim. Absürtlükler şahaneydi. Sımsıcak, tüm ilişki olağanlıklarını incelikli ve sevimli bir biçimde işleyen, özünde iyi kalpli, kara komik bu suç dizisi: "Aynı cinsler" arasında olsa da ve bu ilişki biçimini tanımlama için kullanılan ifadeyi sevimsiz ve ötekileştirici bulduğum için kullanmak istemediğimden sadece uyarı anlamında tırnakladığımı da ifade edersem; çok sevimli buldum ve hatta sıcaklığına, şefkatine ve aşk budur dedirten yaklaşımlarına bayıldım.

Öyle bayıldım ki bu dizinin geneline ve tüm olan bitene...

Ve o kadar eğlendim ki; zaten kısa olan bölümlerin tamamını bir oturuşta bitirdim.


Ancak sürekli sürprizler sunan, kovalamaca sahneleri heyecanlı, karakterleri kara komik, kutu kutu içinde entrikaları bitmeyen bu sıcacık ve sevimli dizinin son bölümü ise zaten bildiğimiz ve o âna kadar tanık olduğumuz sahnelerin ötesinde, muhteşem, bol sürprizli, absürtlüğün zirvesi denecek bir finalle biterek -şahsım için- çok keyifli ve bahse konu durumlarda çekimserlik yoksa da önerilir bir seyirlik oldu.



İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP