Sol diz kapağımı yine kendi keyfim için gayet güzel kitlemiştim, dört gün önce. Oysa o bana bütün sinyalleri göndermiş, tüm uyarıları da yapmıştı. Yalnız bu kez ayakta ve dizden aşağı ve yukarısı olmak üzere eziyetli bir durum yoktu. Bir ara doktora gitsem diye düşünmedim değil; eski tecrübemden kaynaklı olarak. Sonra, dedim artık doktor kadar ben de biliyorum.
Jel ile başladım, sonra eski olaylardan kalmış Dolorex aklıma geldi ve bir tane attım ondan da...
Ev içinde gayet iyiyim, mesafeler yakın dolayısı ile işim gücüme engel bir durum da yok.
Yatakta uzanıyor, laptop'u da kucağıma alıyorum ki çoğu zaman da öyle çalışıyorum. Sırtım sağlamda, gözüm hem oynaşta hem de işte güçte. Tek üzüntüm hafta sonuna dair; rakı içer miyiz demiştim, yanıt olumluydu.
Sonrasında ağrının usul usul terk etmeye başladığını hissettim; belli ki pılısını pırtısını toplama hazırlıklarındaydı. Fakat şımarmaya da hiç niyetim yoktu. İlaçlarımı disiplinli bir şekilde kullanıyordum ve sanırım o da yere basıldığında oluşan ağrıdan bir an önce kurtulmak istiyordu.
Çünkü benle takılmayı, gezip tozmayı seviyordu.
Cumartesi sabah itibariyle hadi, dedim, diz efendi. Gönüllü ama çekingen; kendinden emin ancak benim hoyratlığım konusunda şüpheci. Arabaya binince içi rahatladı sanırım, hatta takılacağımız yerleri şöyle bir gözden geçirdi ve sevincini fark etmedim sandı.
Ben kaççın kurasıyım, laf sokup da keyfini kaçırmadım yine de.
Şehire vardık, önce eczaneye uğradık ki kapalı, kardeşe dedim siz devam. Madem cumartesi ve iş yarım gün, çıkışta beni Piazza'dan alın. Üst geçit tarafındaki kapısında ol, dedi, oradan alalım.
Caminin hemen kapısını mekân tutan sakallı abiden poğaçalarımı aldım, caminin avlusundaki çay ocağından da çayımı söyledim; gözümü de eczaneyi gözlemesi için nöbetçi yaptım.
Poğaçalarımı ağır ağır ve yine keyifle yedim. Sonra bir baktım eczanenin yan kepenkleri açık. Çay ocağına ödememi yapıp abiye teşekkür ettim ve yolu karşıya geçip eczaneye vardım.
En tatlı eczacı ile günaydınlaştık; yedeğe alınan ilaçları da sırt çantama attım ve vedalaştım.
Ufak adımlarla yürüyerek Piazza'ya vardım lakin açılmasına bir saat var.
Güneş enfes, hava yazı kıskandıracak bir bahar tadında. Açtım kitabımı. Öyle bir aktı ki kitap açılış saati hoooopp diye geldi. Fikrimde kahve var. Az önce ben henüz AVM'ye girmemişken gariban bir beyaz kartal, belediye başkan adaylarından birinin lüks minibüsüne arkadan çarptı.
Bu anlara gelmeden aslında, henüz cami avlusundan yeni çıkmış ve yaklaşık iki yüz metre yürümüşken köprüye varmıştım; ırmağın denize döküldüğü noktada da bir gemi vardı. Sabahın ışığı muhteşemdi. Çantamdan mini fotoğraf makinesini çıkardım; çekeceğim fotoğrafın heyecanı ve sevinci ise göklerde.
Bastım düğmeye makinede tık yok, bi kez daha, yine yok. Anladım ki şarj etmemişim. Oysa günün ışığı, güneşin açısı muhteşem.
Biraz üzüldüm, yazı fotoğrafsız olacak diye.
Bir kaç dakika sonra AVM açıldı. Mini sırt çantam x ray'den sorunsuzca geçti. Gel Migros'ta bir tur atalım, dedim. Bir şey almadan çıktık çünkü fikrimde başka şeyler var.
Kahve içmeyi düşünüyorum; Penguen Kitapevi'nin deniz ve gemi manzaralı enfes terasında.
Giriyorum, kararım kapiçino, kitap yanına iyi gider diye düşünüyorum. Kahve fiyatlarına göz atıyorum ve 110,120 lira civarındaki fiyatlarına çüşşş diyorum. Hani marka kahvelerden birinin mekânı olsa anlaşılabilir sanki. Az önce dabıl köfte burger menüye ödediğim para canımı yakmış zaten, üstelik hiç de keyif vermemiş ve ilk gençliğime dönüp, şimdilerde butik üretim yapan ve marka olmayan burgercilerin enfes burgerleri ile kıyaslayarak "ne zevksiz salaklarmışız biz," demişim.
Yeme içme katında, sinemayı gören bir masada oturup kitabımı açıyor, kaldığım yerden devam ediyorum. İki masa önümde genç bir çift var ve çok ama çok tatlı da bebeleri. Bebe dediysem normal sandalyelerde oturabiliyor ve hamburgerini ve patateslerini çok keyifle yiyebiliyor.
Pek de şakacı ve güleryüzlü kendisi.
Beni fark etti ve aramızda bir iletişim kuruldu. Biraz sonra babası bizim kız kime el sallıyor acaba diyerek dönüyor, selamlaşıyoruz.
Benim kahve içmem lazım. O sırada pek çok yeme içme mekânının kahve sattığını görüyorum. Muhtemelen kahveciler makineleri de vermişler. Fiyatlar sudan ucuz. Kalkıyorum masamdan ve bir kapiçino lütfen, diyorum hanımefendiye, 22 TL ödüyorum ve masama döndüğüm ilk anda içtiğim yudumdan da büyük keyif alıyorum.
Banu Yıldıran Genç'in okuduklarından söz ettiği Geri Döndüğüm Yerler adlı kitabına ilave ettiğim az şekerli kapiçinomun ufak yudumları eşliğinde devam ediyorum. Ve bir süre sonra telefonum çalıyor. Kardeş, AVM'ye yanaştıklarını söylüyor. İniyorum çıkışa, biraz sonra araba yanaşıyor. Kardeş iniyor çünkü şehirde yürüyerek takılmayı planlamıştı o da.
Bizse eve doğru yola çıkıyoruz.
Güncel Hayatlaması
2 saat önce
Kahve fiyatları beni kadar çok geriyor ki.Bir bardak şey 120 lira yahu...
YanıtlaSilDaha beterini de göreceğiz, bunlar iyi günlerimiz.
Silgeçmiş olsun:) kahve fiyatları cidden çok arttı..
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim:) Malesef öyle oldu, dışarıda içmeyeceğiz evde hazırlayıp minik termoslarımıza koyacağız.:)
SilBu ara benim de hem diz hem bel sinyaller veriyor, dilerim başıma iş açmaz diyerek ve bir süredir atladığım hareketlerimi yaparak daha kötüleşmeden toparlamayı umuyorum! sana da geçmiş olsun Buraneroscuğum
YanıtlaSilÇok teşekkürler sevgili Şule, bu sefer ucuz atlattım, öncekinde filme kadar uzamıştı iş ama işin sırrını kapmıştım. Kısa sürede hallettim bu sefer. Geçmiş olsun sana da...
SilDizlerden ben de çekiyorum. Denize karşı kahve içebilseydim belki gecerdi:)
YanıtlaSilEvet kesinlikle geçerdi.:) Geçmiş olsun, Reparil jel sürerek dizin ön yüzüne ve arka yüzüne bir de Dolorex içerek sabah akşam hallettim ki daha öncekinde doktor da bunları vermişti...
SilDizlerin sinyal çakma mevsimi geldi sanırım, o kadar egzersiz filan, bana bile "n'oluyorsun kardiş?" dedirtiyor arada. Çabucak geçsin, Sevgili Okul Arkadaşım. :)
YanıtlaSilValla benim doktor dizlerinizi dinleyin demişti, onlar size söylerler ne yapmanız gerektiğini. Ben artık dinliyorum Sevgili Okul Arkadaşım ki bu sefer yine benim hatamdı, çok uzun yürümüştüm, diz söyledi ama ben şu markete de uğrayayım deyip uzatınca yolu o da ufak çaplı da olsa haddimi bildirdi bana ama artık eğitimli olduğum için çabukça çözdüm sorunu:)
SilÇok geçmiş olsun. ben de iki gün avm ve yürüme işini abarttım pazar günü yaşımın bunlar için geçtiğini vücut bana hatırlattı pert halde yattım. Hülya
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Hülya, ben de doktora sormuştum ne kadar yürim diye doktor da demişti ki bacaklarınız söyler size:) Aslında normalde yürüdüğüm mesafeler yeterli ve uzun ama ben bazen fazlaca abartıyorum sanırım:)
SilDiz dediğin yaşını belli eder adamın, sanki yılların izi dizde birikmiş. Belli bir yaş var, mesafe var ve de mevsim. Cız ediyor insanın içi. Ama ah o yaşamak tutkusu yok mu vız geliyor haliyle. İnsan bir süre sonra kendi doktoru da oldu mu, kahve de bahane oluyor hamburgerde, istedikleri kadar can sıksınlar, keyif kaçacam dese de, tutku bırakmıyor ensesini. Ah bi rakı olabilseymiş, hımmmm, bu satırlar uçarmış belli :)
YanıtlaSilÇok haklısın ve durumu gayet iyi anlatıyorsun, öte yandan rakı sınavlara kurban gitti, masa arkadaşım sınav gözetmeni olunca, yoksa bacaklar ve tüm beden duruma hazırdı:)
SilGreat blog
YanıtlaSilPlease read my post
YanıtlaSilSayın Buraneros, siz çok yaşayın emi. Yazınızdaki bazı cümleleri güle güle okudum. Hele gözünüzü eczaneyi gözlemesi için nöbetçi yapmanız ise efsaneydi. :))
YanıtlaSilSizin bedeninizle konuşmadaki iletişiminiz ve kurduğunuz cümleler için çok tebrik ediyorum. Arada bir ben de konuşurum, özellikle ayaklarımla. Sızlanıp durma, patron benim, sen değilsin dediğim bile olur. :))
İnsanın kendiyle barışık olması çok iyidir. Yaş aldıkça ortaya çıkan marazları kabullenmesi, bedenini dinlemesi, takıntı haline getirmemesi, hayat standardını zorlamanın iyi sonuçlar vermediğinin bilincinde olması...Bunları yapabilen, önemli bir başarı yakalamış demektir bence.
Kahve fiyatlarına değinmesem olmaz. 120 lira nere, 22 lira nere...Aradaki uçurum bu kadar da olmaz ki. Vah ülkem vah, ne hallere düştük. Yahu 120 liralık kafe de kazanıyor, 22 liralık olan yer de kazanıyor. Malzemeleri uzaydan mı geliyormuş ki, pahalı satış yapıyorlar...Gitmemek en iyisi bence.
Gezme maksadıyla dışarı çıktığımda kahvemi, çayımı, termosumu, fincanımı sırt çantamda taşırım hep. Sandviç, kek gibisini de attım mı çantaya, tamamdır. Hem zamandan da tasarruf edip daha fazla gezmiş oluyorum. :)
Geçmiş olsun size. Umarım tez zamanda hepten atlatırsınız.
Bu enfes yazı ve paylaşım için teşekkür ediyorum. Sağlıcakla kalın.
Çok teşekkürler Sayın Nazlı Toaç, siz de çok yaşayın. Çok teşekkürler, aslında eczaneyi falan işin içine tam katsam mesafeler açısından fena komiklik var benim tavrımda. Bir gün yazarım belki. Kahve fiyatları sanırım orada kalmayacak, şu seçimler bir geçsin diye bekliyorlar muhtemelen. Aslında 22'lik yerin bir avantajı var çünkü kendisi asli olarak dönerci ve kahve şirketi onun potansiyelinden yararlanıyor ve o nedenle ucuz. Bir kaç benzer noktada da gördüm makinlerden ancak lezzet açısından içilen kahve 120'lik kahve ile yarışamaz,o nedenle iyi kahveyi evimizde kendimiz yapıyor ve içiyor, AVM'lerde de bu kahvelerle vakit öldürüyoruz:) Çok teşekkür ederim, tez zamanda atlattım, artık tecrübeliyim:) Siz de sağlıcakla kalın..
SilEşiminde dizleri hep sorunlu hatta ameliyat dendi. Arkadaşlardan bamya tohumunu duyduk artık ona başladı. Her gün 6-7 tohum içiyor bakalım bir yararı olacak mı. İstersen sen de bir bak..çok geçmiş olsun..
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, geçmiş olsun eşine de. Benim ki o boyutta değil, ben bazen kantarın topuzunu kaçırıyorum ve çok zorluyorum. İlkinde doktora gitmiştim, hatta mr falan da çekildi bir sorun çıkmadı. Doktor çok zorladığıma kanaat getirdi ve dikkat etmemi söyledi hatta dizler size söyler, uyarır dedi ama ben bazen pek dikkat almıyorum onların uyarısını, sonrasında bir iki gün istirahate çekince normale dönüyoruz:)
SilArada şöyle bir geriye çekiyor seni işte uyarı babında. Aslında iyi anlaşıyorsun sen bedeninle, maşallah, hadi geçmiş olsun. :)) Dışarda yeme içme işleri gitgide fena olmaya başladı cidden. :/
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Bedenimle aramız hamdolsun iyidir:)) Dışarıda yeme içme işi gerçekten fena ki şu seçimden sonra daha fena olacağı mutlak. Eski yazılara bakıyordum, 2018'de Antalya'da 7 Mehmet'te tatlısından tuzlusuna 7 farklı yiyecek ki kalamar falan da var, bir 35'lik rakıya 260 TL. ödemişiz . Oradan otele gitmek için bindiğimiz taksiye de 10 TL. İnsanın inanası gelmiyor:) Şimdi dışarıda bu segmentte bir lokanatada bu çapta bir yemek 5.000-6.000'den aşağı değildir sanırım. Bu not'da bir utanç belgesi olarak şurada dursun:(
SilMerhaba, bu kez diz sorununun buyumemesine sevindim. 🧿 Bebelere Fast food tarzı yedirme işi garibime gitti. Kahvesiz kalmadığıniza sevindim. ☕️ Gemiyi de hayal ettim. 😊
YanıtlaSilDiz ile birbirimizi anlamaya başladık, o arada ben de nasıl tamir edeceğimi deneyerek keşfetmiş oldum:) Ucuz kahve keşfi süper oldu, mesafe uzak olmasa kendi kahvemi evde hazırlayıp yanımda götüreceğim neredeyse.Sıra bekleyen gemiler hoşlar, peşlerindeyim. Muhtemel ki kırk yılda bir yiyor, bebe dediysem o kadar da bebe değildi, bu da taşradan bir hafta sonu gezisi nedeniyleydi muhtemelen.:)
Sil