16 Aralık 2022 Cuma

Ayaklarımı Yerden Kesen Camdan Süzülen Güneş Mi?

Kardeşe, "Sabah beni berbere bırakabilir misin?" diyorum. "7:30'da aşağıda ol," diyor. Krize dayanamayan berberim uzun bir yokuşun epeyi yukarı bir noktasından girilen sokaktaki küçük bir dükkâna taşındı. Başta yadırgadım ama sonra bulunduğu coğrafya hoşuma gitti. Üstelik minik ve bir mimarın adı verilmiş şirin bir de park var, havalar sıcakken oturup kitap okumuştum.

7:30'da aşağıdayım. Hava kapalı ve soğuk. Üstelik 9'dan önce açmıyorlar dükkânı. Buna seviniyorum bir yandan, kocaman bir cami var bölgede; onun merdivenlerinden çıkılan, aynı zamanda üst ve yan sokaktan da girilebilen, içinde bir çay ocağı, alana serpiştirilmiş masalar olan minik ağaçlı, sarmaşık güllü, park tadında keyifli de bir alan. Kahvaltı yapmadan geliyorum çünkü yokuşu tekrar çıkmak gerekse de biraz aşağıda şahane bir fırın-pastane var. Kardeşle vedalaşınca doğrudan oraya yürüyorum.

"İki kol böreği; biri kıymalı diğeri peynirli lütfen,"

"Bir de şu üzerinde toz şekerler olan içi kakaolu ay şeklindeki milföy pastadan lütfen."

Çay ocağının olduğu kısıma doğru yokuşu yürüyorum. İçeri geçip bir büyük çay lütfen diyor, yağmur izleri olan dış masalardan birine oturuyorum. Çayımla birlikte böreklerin peynirli olanından başlamışken ve işi ağırdan alırken ana caddenin yokuşunu inen bir Patpat'ın, yokuşu çıkıp sol sokağa dönmeye niyetlenen araca fren yapmasına rağmen ve ıslak olduğu için yerler çarpması ile birlikte herkes olay mahalline yürüyor. Sonra ambulans, ardından polis derken, halkımızın olay yorumlarının yanı sıra hukuk bilgilerini de dinlemek durumunda kalıyorum ve ikinci ama bu kez küçük bir çay istiyorum.

Sırt çantamda biri bitmek üzere olan iki ince kitap var.

Bir iki çevre turu daha atıyor, berberin tam karşısındaki bahçe duvarına oturuyorum ve sonra berberim görünüyor. Elinde kahvaltılıkları var. Tüm ısrarlarıma rağmen önce saçlarım kesiliyor; teşekkür ediyor, ellerine sağlık deyip hayırlı işler dileyerek bu kez eve doğru yokuşu inmeye başlıyorum. Ayaklarım kısmen yerden kesik. Dün akşam enn sevdiğim kadın arayınca uzun uzun ve çok keyifli konuştuk, bir sürü şeyden ve vizyondaki filmlerden bahsettik ki o Kurak Günler'in altını sürekli çizdi, ısrarla önerdi. Ona bir süredir hayal ettiğim bir planımdan söz ettim. Dedim ki bir kaç gündür fikrim dürtüyor beni, bir dahaki haftasonu, masayı salonun denize bakan Fransızına kuralım, balıkçıya balık, salata, kalamar, tatlı sipariş verelim, midyeciden midyeler alalım ve Leyla'nın beyazından açalım.

Nedense fikrim bir seçenek olarak rakıyı sunmadı bana?!

Acaba deniz, gece, mum ışıkları, müzik nedeniyle mi rakıyı iteledi fikrim, diye düşünmedim. Enn Sevdiğim Kadın salatayı biz yaparız dese de kabul etmedim. Anlaştık.

Sonra bu çookkk tatlı kadının hayatımda tuttuğu alan ve kıymeti üzerine düşündüm ve çok sevindim. Onca yıl sonra bile defalarca, çok hoş ve farklı mekânlarda yaşanmış bir eylemin sanki ilkmiş gibi bir heyecanla konuşulması bile insanı nasıl bir hoşluğa sürüklüyor gibi bir sorgulama içine de girmedim! Çünkü onunla ne yapıyorsak yapalım, her sefer -taze- bir ilk benim için.

Ne kadar farklı düşünmeye çabalasam da duygum bu.

Oysa dünyayı kaç kere turlayacak kadar yolculuk yaptık, birlikte uyuduk, birlikte zaman geçirdik.

Tamam, pandemide kurallara uyduk, fiziken olsa da fikren uzak düşmedik.

Sonra şöyle düşündüm: bu benim iyi bir insan, sevgili bir kul olmamın Tanrı tarafından ödüllendirilmesi galiba.

Berberden çıkıp eve doğru yokuşu inerken ayaklarım yerden kesikti, berber işini hallettim diye mi sevinmiştim pek anlayamadım. Ay çöreği almak için mahallemizin en iyi ay çöreği yapan pastanesine girdim, aldım ve ona evde blog okurken ve yazarken bir kahve eklerim diye düşündüm.

Bunun, direk filtre kahve şekersiz mi yoksa sütlü ve şekerli filitre kahve mi olacağı konusunda bir fikri bünyede tartışmaya meydan vermedim.

Cadde çok hoştu, çok hoş kadınlar vardı ancak hiçbiri ile ilgilenmedim. Eve gelir gelmez doğru duşa girdim. Berber giysilerimi makineye attım.

Sonra, dün bir milyon kere Lila Downs-Mercedes Sosa düeti dinlemiş olmamın üzerine yeniden laptopu açıp, piyasalara şöyle bir göz gezdirip, bir yandan oraya bakarken bir milyon kere daha Lila Downs ile Mercedes Sosa'nın Yaşama Sebebi adlı düetlerini dinledim.

Bu sabah bütün bunları yazmayı kafaya koymuştum. Görüldüğü üzere verdiğim tüm sözleri tutmuş oldum. Üstelik hava hiç öyle hissettirmezken berberim "20 derece bugün," demişti. Bir alaylı meteorolog olarak onu ciddiye almamıştım. Sanırım o sırada enn sevdiğim kadınla kuracağımız masanın ve akşamın ön izlemesini yaşıyordum.

Şu an güneş var, ve öğle yemeği için planlar yapıyorum.

Kahve-ay çöreği fikrimi bekletiyorum...

Ve Cesaria Evora Paris 2004 konserini, iş arası yapıp bayıla bayıla dinliyorum.

16 yorum:

  1. Sevgili Buraneros, bu sabah market rafları arasında dolanırken gördüğüm üstünde İngilizce yazılar olan 2 adet fincanın bende uyandırdığı hisleri enn sevdiğiniz kadınla birlikte oturacağınız sofranın sizde uyandırdığı hislere benzettiğimi ve daha fazlasını anlatmayı ne kadar çok istedim şu an. Keşke bir sürü şey anlatabilsem ama işte Hayat...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili KuyruksuzKedi böyle anlarda tavsiyem engel sanıları itelemek, tüm baskılarına rağmen kötücül duyguların; hislerinizin peşinden koşmak; yani o fincanları almalıydın, ve uyandırdığı hislerin gereğini yapmalıydın. Bir karşılık bulurdu eminim, bulmazsa da sen arzuladığını en azından kendi adına gerçekleştirmiş olurdun. Bazen, bazı engelleri kendimize kendimiz koyuyoruz, diyelim ki aldın, ve hayal ettiğin an yaşanmadı, kızma, yıkılma ve bu durumu, neyi arzuladığını ve bulamadığını sakince küçük bir kağıda -sevimliliğini yitirmeden- yazıp "odunun" önüne bırak:)

      Çünkü bazen sanmalarımız nedeniyle bazı güzellikleri ne yazık ki ıskalayabiliyoruz, denemekten zarar gelmez kanımca:)

      Sil
  2. Sen böyle hayatın keyfini çıkartıyorsun ya Buraneros, hem helal olsun hem de bize örnek olsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nazım'ın o enfes şiirini amentü sayarsak ve içselleştirirsek sanırım epey yol almış oluruz Sevgili Ceren, örnek alınması gereken o şiir bence; çay, simit, peynir yani:)

      Sil
  3. senin yazdıklarını okuyunca ve kendi hissettiklerime benzetince "acaba insan yaşı ilerleyip farklı deneyimler yaşayınca daha mı kıymet biliyor" diye düşünmeden edemedim Buraneroscum. bir de Haydar Ergülen geldi aklıma, karısı İdil'e şöyle sesleniyor (ki benim A.beye hislerime tercüman oluyor): "kalbim sende durduğundan beri yepyeni, sanki bahar, sanki ipek, sanki ilk gibi"....
    Heyecanınız daim olsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle haklısın, ancak o evreye yol alırken yine de küçüklükteyken mayalanmış olmak gerekiyor sanki Sevgili Şule... benim şansım ailemdi, dedem babannem halam dahil 7 kişi kira ve küçük bir evde yaşıyorduk, amcalarım, dayım gelirdi arada sırada ek olarak o eve, kitap alınırdı, plaklar alınıyordu, siyaset konuşuluyordu o evde... ailece ve dolayısıyla biz çocukların ruhen yükselmesi kaçınılmazdı:)

      Çok teşekkür ederim, cümlemizin heyecanı daim olsun:)

      Sil
  4. Bu yazıyı okurken benim evde de noel müzikleri çalıyor usul usul. Yılın bu zamanları pek severim :) Yazı yine çok lezzetliydi Sevgili Dostum. Hayatın hediyelerini her gün toplayan, sebatkâr birini izlemek, okumak çok keyifli. Paylaştığın için teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
  5. Çok teşekkür ederim:) Ben henüz noel modunda değilim, şimdi sinemadan geldim, yarın bir film daha izlemeyi düşünüyorum noel moduna sıçramadan Sevgilii Momentos. Yılı kolayına elden çıkarasım yok. O akşam geldiğindeyse eskiyle vedalaşıp yenisine hoş geldin diyeceğm, ancak hemen kaynaşırmıyım bekleyip göreceğim:)

    YanıtlaSil
  6. Takdirle beğenerek izliyoruz, sevgiler gönderiyoruz efendim. :)
    Az kalsın "ailecek severek izliyoruz" yazacakmış gibiyim. :))

    YanıtlaSil
  7. Yazılarınızı okuduğumda imreniyorum size, tatlı bir bırakıyor cümleler bende:)))
    Özellikle sevgiyi anlatım şekliniz, hissettikleriniz, bu hislerinizi bize yansıtma şekliniz yüzümde kocaman bir gülümseme uyandırıyor. Hep şunu yüksek sesle söylüyorum; ''böyle seven bir insan ne kadar güzel, keşke sizin gibi seven insanlar fazla olsa bu hayatta'' :)))) Bunu daha önceki yorumlarımdan birinde yazmış olabilirim ya da benzer bir şey yazdım sanki, tekrar yazmak istedim:)))
    Hayatı keyifle yaşayın hep:)))) Tatlı geçsin gününüz:)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) Yalnız benle ilgili olarak altını çizdiğin özellikler ve potansiyel sende de var, bu yazılarından ve gülücüklerinden fazlası ile belli oluyor ve erken yaşta bu potansiyele sahip olmak muhteşem. Kendimden biliyorum:))

      Sen de hep böyle ol ve böyle kal ve gülücüklerin hiç eksik olmasın:)

      Sil
    2. Yorumumu yazarken dikkat etmemişim, eksik yazmışım kelimeyi, özür dilerim:( ''Tatlı bir his bırakıyor'' olacaktı o cümle:)
      Hakkımda söyledikleriniz için de aşırı mutlu oldum, çok teşekkür ederim, seviyorum sizin yorumlarınızı:)))
      Tatlı geçsin gününüz:)))

      Sil
    3. Rica ederim, hak ettiğin için söylüyorum:), Dert etmeseydin eksik kelimeyi, anlamıştım ben onu:)

      Sil
  8. Berbere gidesim geldi. :D
    Şaka şaka ama yazı nasıl iyi geldi. Sanki ben gezdim tozdum geldim. Nefret ettiğim ay çöreğine bile bir ılıman bakıyorum şu an.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Demek iyi yapılan bir ay çöreğine denk gelmedin; sevmemeyi anlardım da nefret ile ay çöreğini yan yana getirince başka bir sebep bulamadım:)

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP