8 Nisan 2021 Perşembe

NEFES

İlk görüşte aşk olur mu?

Çok tartışılan bir konudur ki benim de herkes gibi bir fikrim vardır. Ama bu italik başlangıç bir kenarda durabilir, çünkü Ben de "Hayırdır?" şaşkınlığı içindeyim, şu an.

Okumayı sökmüş, kısa pantolondan yeni kurtulmuş, ilk mektepten ortaya geçmiş, ilk kotumun cakasını satarken önüme gelen anket defterlerinden başlayan, biz büyüdük artık dediğimiz evreye varana kadar sürekli yanıtladığımız anket soruları içinde en göze batanlar; aslında defterin sahibine bir anlamda selam çakma olanağı da veren ve aslında manalı bir yanıt arayışı içindeki soruşturmacının en tatlı soruları; "Aşka inanır mısınız?" "Sevdiğiniz biri var mı?" "Tarif edebilir misiniz acaba?" gibi, yoksa o ben miyim, duymak istiyorum merakında yolunuza dökülmüş yem sorulardır.

Neden böyle alakasız bir girişle başladım ki?

Sormayın! Çünkü ben de bilmiyorum. Öylesine çıkıverdi... Muhtemelen fısıldanan kitapla ilgili olarak süslü bir başlangıç arzum, ya da her yazıda olduğu gibi o ilk cümleyi verin bana, sonrası kolay tavrıydı buna sebep. Şimdi düşündüm de bana o pası atana minnet duydum; o, benden bağımsız haraket etme yetisine sahip spontan Beni bazen çok seviyorum. Çünkü ben sayfaya içimden taşan ve bir türlü dışa vuramadığım coşkuma ne yazacağım, nasıl anlatacağım ben bunu şimdi diye boş boş bakarken ve üzerimde bir boş ver koy kenara hali çekiç olmuşken, bir kaç teşebbüs sonrasında "Off ya!" deyip sayfayı kapatarak vazgeçmişken; O, bir anda alakasızca sandığım bir pası atıyor ve kenara çekiliyor. Ben elimde bir ilmekle başbaşayken ve ilmeğin ucu elimdeyken bir anda bir şey oluyor ve O değil de ben çözülüyorum.

Sakın halime gülmeyin, şaka hiç sanmayın. Lütfen! Çünkü işim gerçekten zordu. Yaşamıştım. Daha önce de yaşamıştım. Belki yine yaşayacağım ve bunların her biri de özel olacak. Ama şu an anlatmak, ondan bana geçeni ve ele geçirilişimi anlatmak gerçekten hiç kolay değil. Belki de kolay! Şu pek hoş  bir klasik olan ve her zor şart altında imdada yetişen vurgu her şeyi bin kat daha iyi anlatabilir, belki: Muhteşem!

Ya da mesela bugüne kadar okunmuş bazı iddialı ve parlatılmış romanlara bakarak, "Siz romansanız bu ne?" de denebilir. Fakat o zaman duygusuz, soğukkanlı, duygu kumbarası boş ya da boşaltılmış bir akıla ihtiyaç var. Aslında bu ben açısından zor bir durum değil! İş hayatı olsa mesela, tak... tak... tak! Üç beş matematiksel düşünce, strateji, kıvrak bir zeka, çözümleme, duygusal bir dokunuş ve üç beş sıcak cümle yeter. Ama bu!

Evet bu ne?

Bu HAYAT.

Yaşama NEFES!

                                                                                            ***



Önce Sevgili Leylak Dalı'na minnet duygularımı ifade etmek isterim. Ben  Kuzey diye tanımlasam da İskandinav Edebiyatını ben de çok seviyorum. Ama yine de bir göz teması ve o temasla bir şimşeğin çakıp kalbime akması gerekiyor, bazen. Bu kez çakan şimşek pek fenaydı.

Aslında kitapçımda -İdefix'di eskiden, sonra bir sermaye grubu satın alınca onu, işim olmaz deyip Eganba'ya transfer etmiştim kendimi- bakınırken, görmüştüm daha önce. Bir tuğlaydı ve kitabın eni aynı olsa da boyu standarttan bir tık uzundu! Şu sıkıntılı süreçte, kısa ve çok sayıda kitap okumak, günün rutininden uzaklaştırıp sürekli beni başka hikâyelerin ve mekânların içine sokacağı için daha işime gelir bir durumdu. O şimdilik aklımda kalabilir, sonra da isterse kalbime taht kurabilirdi.



Ne diyordum? Ha, evet! Blogları dolaşıyor, fısıldayanlardan kitaplar seçiyordum. Aklımın bir köşesine iliştirdiğim kitapla Leylak Dalı'nda karşılaşınca, birikimine ve hayata duruşuna ve mizahına saygı duyduğum, bir dönem sayfasına giderken önümü iliklediğim Sevgili Leylak Dalı'nın hakkında yazdığı satırları okuyunca kısa kitaplar ezberimi bozmuş, ocak ayının sonlarında diğer fısıldayan bloglardaki kitaplarla birlikte almış, kitap fısıldayan bloglar yazımda da bahsetmiştim.

Çektiğim kura sonucunda da sıra ona gelmişti.

Tam bir tuğla olmamakla birlikte 694 sayfa içimdeki düzenbaz tembeli ayartmadı değil. "Bir hile yapsan, bunu sonraya atsan, daha kısa bir kitap okusan," dedi, o düzenbaz elbette. Ona uyup sıvışmak istemedim değil! Sonra dedim ölüm yok ya... Dürüst yanım, hadi oradan deyip bir de ayar verince, baktım o çok istekli.  Aldım elime, çekildim okuma lambamın altına.

Kayboldum. Lüp diye kitabın içine düşmüşüm. Okumuyorum. Mekânım değişmiş, evimde değil ama sanki bildiğim bir evin içindeyim. Hiç bir soğukluk yok, ben bir kenardan bakıyor olsam da her anın içindeyim. İsim isim bahsedebilirim herkesten ki çok karakterli romanların çoğunda zor bir durumdur bu. Ama yazar Lars Saabye Christensen öyle bir roman yazmış ve öyle güzel bir rol dağılımı yapmış ki zorunlu olarak hepsiyle merhabanız oluyor.

Ve DENİZ CANEFE. Ona minnetarım. Bu kitaba emeği geçenler içinde adı ara ki bulasın şeklinde yazılmamalıydı! Tıpkı oyun üzerine yazımın altına şu serzeniş cümlelerini "….. sanırım Türkçe metin SİZİ etkilemediği için “Ben, Feuerbach” adlı oyunun çevirmenin ismini yazmaya gerek duymamışsınız….. Yoksa siz Trabzon Devlet Tiyatrosunun sahneye koyduğu oyunu Almanca olarak mı izlediniz?" yazarak, bu kıymeti fark etmemi sağlayan, ve bu farkındalıkla bir kez daha tekrar edersem hayatımın en güzel özeleştiri yazısını bana yazdıran Sayın Sema Engin-Edinsel'e olduğu gibi.*

Muhteşem bir çeviriydi, dili bilmiyorum ama ne yaşadığımı biliyorum! Çünkü ben bir kitap okumadım. "Bir film izledim," desem yeridir ama demeyeceğim! Çünkü bu kitabın lezzetini anlatamaz. Oradaydım.

Çatı katı, büfeci ve gazete dergi bayi Esther, okul, kilise, papaz, sokaklar, Grönland, Fred, Arnold, Vera, Boletta, İhtiyar, Barnum, Peder, onun anne babası, Vivian, babası ve annesi... Ve Buick... Ve ve veeee Lauren Bacall!

Piyanonun apartman içinde akan sesi, o piyanoyu çalan hanımefendi ve kocası, yani Arnesenler ve diğer tüm karakterler sanki hayatımın bir parçası gibi hafızamda yer ettiler. Ayrılmak zor gelmedi desem, diyemem. Kocaman bir yalan olur.

Oslo caddelerinde dolaştım, gemide, güvertesinden onun buzları kıra kıra gidişini gördüm, film setinde takıldım, kar çiğnedim, sinemaya gittim, Frogner Parkında dolaştım, üç arkadaşın yaşına dönüp onlarla bira içip hayaller kurdum, Esther'den  Aftenposten'in akşam baskısını aldım, Boletta'yı işyerinde gördüm, onlarla birlikte şaşırdım. Hem yabancı bir ülkedeyim hem kimseyi tanımıyorum; dil deseniz yok ama kendi başıma dolaşabilecek kıvamda olduğum gibi hepsiyle sohbet eden bir kankayım. En ince zevklerinden tutun, bütün arızalarını biliyorum. İçimden "Ya şu bebeğe bir hediye de ben alsaydım keşke," diyor, niye bir kadeh de ben içmedim şu lokantada diye hayıflanıyor, gittiğim boks maçında şehrin insanları ile birlikte "Vur Fred, vur!" derken, heyecanlanıyor... rakip dizlerinin üzerine çöküyorken, içim havalanıyor, heyecandan ölüyor, coştukça coşuyordum. Ve Anneanne'nin annesi, sessiz filmler ve bir yıldız! Yan rol olması mümkün olamayacak, izini okuyucuya kesin bırakacak bir yıldız!...  Ve Aşk!..

Derken efendim, bir an geliyor; ki farkında değilim! Bitmiş. Belki de ilk kez bir kitap için bitmeseydin keşke, diyorum.


*"ben" Ben Feuerbach'da Işığa Yakalanmış Bir Tavşanım. 

 



Leylak Dalı ile tanışmak için buradan lütfen.

21 yorum:

  1. Benim de Leylak dalında görüp aldığım okuduğum güzel bir kitaptı bu.
    Trajediler insanı soylu yapar, keder yüceltir ama utanç aşındırır, alçaltır, bakışlarını yer bitirir, insanın kanını emer, sırtını kamburlaştırır.
    En sevdiğim satırlardı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konuda da seni kıskanıyorum, şu kitaplardan güzel güzel cümleleri üşenmeden çıkarman yok mu, onu bir becerebilsem, üşenmsem faydasını da göreceğim ama tembelim işte:)

      Sil
  2. Öncelikle benden bahsederken kullandığınız beni mahcup edip yanaklarımı kızartan kelimeler için çok çok teşekkür ederim. Ne mutlu bana böyle bir intiba uyandırabildiysem.
    Kitaba gelince, bir insan bir kitabın tüm kahramanlarını-en kötüleri de dahil olmak üzere-alıp kalbine koyar mı? Bu kitapta koyuyor işte. Hepsini çok sevdim, o serkeş baba da dahil olmak üzere ama Fred için kalbimde çok daha özel bir yer ayırdım.
    Size bir kitap daha tavsiye etmek isterim, beni en az Üvey Kardeş kadar etkileyen bir başka tuğla, baskısı hala var mı bilmiyorum ama bulursanız kesinlikle kaçırmayın, her harfine, o minicik puntolar ve sıkışık marjlara değecek: Sekizinci Hayat. İsmini telaffuz etmekte zorlandığım bir Gürcü yazara ait. Kuşaklar boyu bir aile hikayesi okurken arka planda gayrıresmi Gürcistan tarihi geçit töreni yapıyor. Okumadıysanız bir şans verin der, tekrar teşekkür ederim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim, olanı yazıyorum sonuçta.:) Gürcistan'ı çok sevmiştik, sonra edebiyatları ilgimi çekti ve dönüşte Sessiz Harfler Antolojisi diye bir öykü kitabı aldım,20 civarı farklı yaşlarda yazarın öyküleri var, sevdim. Dediğiniz kitaba baktım fakat tükenmiş gözüküyor, biraz takip edeceğim olmadı sahaflara bakarım. Çok teşekkür ederim.

      Sil
  3. Aşk derin bir konu. Üzerine neler söylenmez, yazılmaz... Öyle güzel anlatmışsınız ki, kitabı okumamak imkansız hale gelmiş. Kitabın yanında çeviri de güzelse tadına doyum olmuyor elbette. Teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, söyleyene değil söylettirene bakmak gerek:) Kesinlikle muhteşem bir çeviri, bildiğimden değil elbette ama hissettiğim bu. Çok güçlü bir anlatım, çünkü kitabın onca karakterine rağmen hiç bir yerde bu kimdi sorusu akıla gelmiyor, onlarla birlikteymiş gibi bir hâl ki çok kitapta rastlanacak bir durum değil bu:)

      Sil
  4. Of! Öylesine coşkuyla ve sevgiyle anlatmışsın ki kitap şu an ellerimin arasında olmalıydı dedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam olarak aynı duyguya kapıldım, ben de. :))

      Sil
    2. Sizin yorumları okuyunca bir fikir geldi, Sevgili Sezer ve Sevgili Okul Arkadaşım:) Bir tavsiye olacak bu, çünkü neden ben öyle yapmadım dedim ve şimdi bir baktım; zaman biraz farklı olsa da kitaptaki sokakları parkları falan, karakterlerin gittikleri yerleri yani, google map'ten takip etmek... şahane bir Norveç gezisi olabilir bu:) Gerçi roman bir görsellik yaratıyor beyinde ama somut durumu görmek ayrıca bir hoşluk olabilir, şu durağan günlerde:)

      Sil
    3. Romanları -ya da diğer uygun türleri- okurken bahsi geçen yerleri muhakkak incelerim. Yavaş okumamın, skor düşünmememin nedenlerinden biridir bu:) Üvey Kardeş'i okurken de, kesinlikle dediğin gibi yapacağıma emin olabilirsin:)
      Sevgiler...

      Sil
    4. Ah ben de bir becerebilsem, biraz zamansızlık belki. Ama daha çok üşengeçlik:) Aslında bu fikir biraz da bir avukat ofisinde başladı, bir dava için gittiğimde ki yaşım epey ufaktı, bilgisayar henüz üç noktalı atari düzeyindeydi, önünde bir kitap vardı, anladığım tarihi bir durumla ilgiliydi, bir de harita vardı önünde, kitaptaki olayları oradan izliyordu anladığım. İmrenmiştim ve bir fikir edinmiştim sonuçta:) Eminim yapacağından, Sevgiler...:)

      Sil
  5. Ah bu aşkın heyecanını cümlelerinizde öyle güzel aktarmışsınız ki, okurken nasıl bittiğini anlamadım inanın. Zaten "Kuzey" e ilgim büyük, bu kitapla pekişti. Leylak Dalı' na da size de teşekkür ederim tanışturdığınız için. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de çok teşekkür ederim:) Maharet kitabın yazarında, duyguyu yaratıp hakkında yazanı da coşturan o ki romanın nasıl bittiğini de hem anlıyor hem anlayamıyor okuyucu; aklın orada kaldığı çok keyifli bir yolculuktan dönmek gibi:)

      Sil
  6. Bence olur 🌼 Sayende heybeme bir kitap daha ekledim. Bir yandan da endişe duymuyor değilim, senin anlatış biçiminden hareketle beklentimi yüksek tutup da ya sevmezsen diye...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunun için kötü bir şeyi daha önce abartmış olmam, ve bunun tanığı olunmuş olmalı. 13 yıldır blog yazıyoruz, bir sürü beni dökmüşüm; elbette zevkler farklı, çünkü farklı hayatlar biriktiriyoruz. Fark etmekse kıymetli bir şey. Fark edenler severler sanırım.:)

      Sil
    2. Yahu neden kötü olsun. Bana hitap etmedi diyelim. Burada övülen senin anlatış biçimin, öyle güçlü oluyor ki bazen, tadı kalıyor, sonra gidip o tat aranıyor, e haliyle bazen bulunamıyor.

      Sil
  7. Yanıt bir genelleme değil belki:)

    YanıtlaSil
  8. O kadar güzel bir heyecanla anlatmışsınız ki hem sizin o heyecanınızı hissettim hem de alıp okumak istedim.
    Siz muhteşem bir çeviri demişseniz kitaba şans verme olasılığım daha çok artıyor ki demişsiniz :)
    Paylaştığınız için çok teşekkürler.
    🌸🤗

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Pek Değerli Yazarımız,

      Öncelikle güzel sözlerin için teşekkürler:)

      Paylaşmasam duramazdım, bazı kitaplarla ilişkim pek kalıcıdır ki bunlardan biri erken evre okuması olan Pal Sokağı Çocukları'dır. Üvey Kardeş için de çocukluk-yetişkinlik ortaklığında iz bırakıcı bir kitap derim. Elbette zevklerin farklı olabileceğinin altını çizerek:)

      Sil
  9. Uzun bir aradan sonra verdiğim molada, yüreğimi kanatlandıran sayfalarda, seyrü seferlerdeyim. Özlemişiz! Satırların, yine harika bir nefes alma durağı oldu.” Baharda aşk başkadır “ minvalinde bir kalp atışı, çiçekli yollar, tatlı hayallerle kuşatılmış kelimelerin cazibesinde coşkuyla havalanırken... övgü dolu sözlerin müsebbibi meğer, koca bir ‘kitap’ bir hayat! imiş! heyecanına ortak olmak isteği içinde ‘Üvey Kardeş” i not aldım. Bakalım göreceğiz😉 Kuzey ülkelerini de, edebiyatını da hep çekici buldum. Aslında ne çok anım var yazılmayı bekleyen. Mesela İskoçya... bir hayli derinlerde kalsa da, eşeleyince çıkacaktır eminim... ama kendimi kaldırmayayım, şu resim eğitimi tamamlanıncaya kadar, bir müddet daha yazma arzum ‘istekler hanesinde’ asılı duracak. Teşekkürler buraneros. Paylaşım için, satırlarından okuyucuya geçen tatlı, hoş duygular için...🤗 Sağlıkla, esenlikle ve hep keyifle kal...🌞

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz de seni özlemişiz:) Çok teşekkür ederim bahar kokan ve yaz yakında diyen güzel sözlerin için:) Hımmm İskoçya! Elden şimdilik bir şey gelmediğine göre heyecanla bekleyeceğiz. Eğitim şart! Önemli bi konu ki nihayetinde, belki şu aşılardan sonra hayat biraz normalleşince, kimbilir bir serginin keyfini çıkarıyor oluruz. Bak heyecanlandım yine:) Kolaylıklar dilerim,Sevgili Esin. Sağlık ve esenlikler elbette:)

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP