7 Haziran 2020 Pazar

Haftaya Dair Ortaya Karışık

 Bi Gün

Güzel uyku, güzel uyanış, iş güç falan fakat ruhsuz bir hava. Sonra dedim bir canlandırayım günü; öğleden sonra tüm ekipmanlarımı alıp düştüm yola; önce çevre mekanlara göz attım ki tek tük masalar olsa da halkımız mekanlara gelmiş, yiyip içiyorlar. Sahil çok kalabalık değildi, tedbir almış insanlarımız ile almamışların sayısı da dengeliydi.

Önce Migros'a gittim, alışverişimi yaptım; sonra fırından ekmek aldım, sonra da Adem Usta'ya geçtim.

Dışarıdaki dezenfektanda ellerimi hallettim, sonra içeri... sakindi! İki sandviç döner hazırlattım; patlıcan musakkaysa yarın beklerim, diyordu, sonra onları da alıp eve geldim. Torbaları ilk karantina noktasına, balkona bıraktım, karantina odasında üstümdekileri çıkarıp, diğerlerini giydim, sonra da sandviçimi zevkle yedim. Özlemişim valla!

Yeme içme yerlerinin açılması ruhen bile normalleştirdi içimi, tabii ki tedbiri elden bırakmıyoruz! Az önce de kahvemi Ülker Asorti kurabiyelerim eşliğinde tükettim. Yazın içeride kalmak çekilmiyor velhasıl-ı kelam, bugüne kadar çok fark etmiyordu da, şairin dediği gibi, bu havalar mahvediyor!

Sanal Markete artık son, Adem Usta'ya selam; benim gittiğim saatlerde zaten boş oluyordu ki masa düzeni yapmışlar ve bazı sandalyelere boş bırakılacak diye kağıt yapıştırmışlar; eldiven tekmil ve tüm personel maskeli. Öyle işte!


 Her Gün

Yeni rutinim, kapanışın ardından son verileri aldığım 18:05 den sonra bilgisayarla vedalaşınca bir kadeh beyaz şarabı alıp, elime de kitabı tutuşturup ki bu ara okuduğum Füruzan'ın Balkan Yolcusu adlı gezi kitabı, yeni okuma noktama çekilip denize karşı usul yudumlarla şarabımı içerken, lezzetli satırların içinde yok olarak, diyar diyar Balkan coğrafyasını gezmek. Demlenmek, hayattan dem almak... Sonra Fox Crime'da takipçisi olduğum dizileri izlemek ki şu görünen miktarın bitmesi dört saati buluyor. Bu Doluca Kav serisinden kıymetli bir üzümün, Narince'nin 2018 eseri. Entelektüel bir duruşu ve harbiden asaleti olduğu gibi saygı duyulası, ceket iliklettiren bir ağırlığı da var. Emrin olur abim, diyesi geliyor insanın!

Füruzan bu yolculukta Osmanlı eserleri, müzeler gezdirmekle kalmıyor, o coğrafyada yaşayan soydaşlarla, kültür karakterleri ile sohbetler de yapıyor; elbette doğa güzelliklerinden de söz ederek. Bulgaristan'ın Jivkov dönemindeki ad değiştirme eylemlerinden, Miloseviç'in gelmiş geçmiş tüm faşistlere şükrettirecek soykırım rezaletlerine kadar pek çok şeyi insanların dilinden edebiyatçı kimliği ile aktarıyor. İnsanlarımız Tito'yu ve onun sosyalizmini seviyor mesela; Jivkov öncesi Bulgaristan'ından da memnun. Sonrasında buraya göç edenlerin bir çoğunun oradaki hayatı özler hale geldiğini ve çoğunun döndüğünü öğreniyoruz. Gençler mesela, serbest dolaşımın tadını çıkarıyorlar, gibi şaşırtıcı nüansları da olan bu geziyi yazar 1996'da yapmış. Okunası bir kitap olduğu kanaatini taşımaktayım ki şarapla uyumları da pek güzel. Ölçümüz bahsettiğim gibi, uzun saaatlere yayılmış tek bir kadeh!


 Bi Başka Gün

Rutin bir kontrol için hastaneye gitmem gerek, bu kez toplu taşım araçları kullanmak mümkün değil ve dolayısı ile keyifleri eksik bir ziyaret. Muayyenem en fazla 10 dakika, bir 10 dakika da tahlil için kan dersek geçireceğim süre 20 dakika... İlk randevu benim. Kardeş götürecek, sonra da geri getirecek beni... Öncesinde diğer araçlar şehir dışında olduğu için yoldan ofis personelini toplayacağız, onları şirkete bırakıp hastaneye döneceğiz. Mezarlığın önünden geçerken yakında gömdüğümüz öğretmenimizin mezarını ziyaret edip etmediğini soruyorum ki mezarı bizim ailenin mezarlığına yakın. Sonra öğretmenimizin kıymeti üzerine konuşmaya başlıyoruz. Ben ilkokulu bitirince kardeşim başlamıştı,  dolayısı ile ikimiz aynı öğretmenin öğrencileriyiz. Ölmeden bir süre önce ziyaret ettiğimizde, koltuklarda oturan bizi, salona girdiği anda günaydın diyerek ayağa dikmiş, sağol dedikten sonra da mini mini birler halinde oturmuş, şahane sohbet etmiştik. O gün vasiyet etmişti, cenazeme gelin, diye. Gülseren Kaya: hayatıma derin izler bırakan, nikahıma dahi gelerek beni mutlu eden, kıymetli ve enn sevdiğim kadınlardan biri!* Durmadan geçsek de mezarlığın önünden, duasız bırakmadık onu ve yol boyu da bize kattıklarını konuştuk.

Elemanları bırakınca dönüyoruz hastaneye, kardeş o süreci şirkete hijyen malzemeler almak için değerlendirmeye karar veriyor, işim bitince arayacağım.


Hastane var Hastane Var!

Merdivenleri çıkarken ufak bir tedirginliğim var, çünkü boğazıma silah dayanacağını düşünüyorum, hani derece yüksek çıkarsa diye... kendimden eminim ama olsun, tedirgin olmak adettendir!

Kapı otamatik açılıyor fakat güzel ve silahlı kızlar yok. Oysa dizim için gittiğim hastane, üstelik bugünkü kadar popüler olmamışken Covid_19 "...önce sınır kontrol görevlilerini aşmam gerektiğini görüyorum. Üç genç kadın, eldivenli, maskeli ve çok şık. Gülümsüyorum. Biri doğrudan boğazıma silahı dayıyor. Ateş normal. Virüs şüphesi yok. Geçebilirim derken, diğer genç kadın durduruyor. Güzel adamım sonuçta. O da ellerime hoş geldiniz dezenfektanı döküyor. Bu hastaneye en son iki yıl önce ilaç raporumu, piyasada bulunmamaya başlayan bir ilacımı değiştirip, yeniletmek için gelmiştim ki bu kez gözüme daha bir hoş görünüyor. O kadar sakin yani. Sanki bir hava yolu şirketindeyim ve çok şık kıyafetler var çalışanlarda, kalabalıktan dikkatimi çekmemiş daha önce demek ki." gibi hoş cümleler kurdurmuştu bana...  Tamam burası daha küçük bir hastane ve kurumsal kimliği bu şehirle sınırlı ama bu basit eylem bile müşteri açısından bir kıyas değil mi? Tabii ki dezenfektan da yok. Üstelik bir kısım personelde maske de... Bunun bir imaj zekası olduğunu düşünüyorum, o kadar güvenli ki maskeye bile gerek yok manasında...  Ödeme için, allahtan buraya bant çekmişler ve genç kadınla aramızda sosyal mesafe var, kartımı uzatıyorum, şifrem için posu uzatmaya yelteniyor genç kadın, şifremi veriyorum ve siz tuşlayın diyorum, keşke herkes sizin kadar duyarlı olsa diyor. Bu hastane ortaklarından bir ikisi arkadaşım, doktora da tavsiye üzerine gelmiştim, elbette bu rezaleti kendileri ile paylaştım, her şeyi geçtim belki size ufacık gelen bu durum bir imaj, dolayısı ile kıyas kaybı değil mi, diye de sordum. Bu arada doktor yarım saat geç geleceğini söylemiş... sorun değil, yanımda kitabım var!


Son İki Gün

Migros, peynircimden beyaz peynir sonrasında berberime uğruyorum, yenilenmiş, temizlenmiş, pazartesi sabah geleceğimi söylüyorum. Migros'ta bu kez Narince'yi bulamıyorum, mahallemizin küçük marketinden alıyorum, gün cuma ve cumartesi, ve akşam için hayallerim var. Enn sevdiğim kadın, şırıl şırıl ve coşkuyla akan serin bir dere tadındaki ses tonuyla arıyor. Ben senin neşeni, onun çıtırlığını yemem mi be! Pek hoş bir bölgede, ayın denizden çıkışını izliyor ki akabinde daha uygun bir noktada, evinin coğrafyasında tutulmasını da izleyecek. Epey konuşuyoruz, öncesinde sevdiğim bir diziyi izlemişim ki hayatımda ilk kez bir sahneyi beş kere geri sarıp izlemişim az önce... üstelik mutlulukla gülümserken, gözümün kenarından damlacıklar süzülmüş... Bu kadar mı sahici ve duygulu olur abi, demişim; kaç yaşında, üstelik de son derece metanetli bir adama bile bunu istemsizce yaptırabildiniz ya, alkış, hepinize. Aslında o sahneyi yazasım yok değil, ama çok uzatmak istemiyorum bu yazıyı. Fakat bir gün bir yazı yazarken yeri gelir ve yazarım, kim bilir?

Haftayı kapatmadan, dün akşam kanepede uzanmış maç izlerken telefonum çalıyor, hoş bir kadın, adımı güzel söyleyenlerden... kimim ben, diyor ki sesi biraz eski bir komşumuza, Nur'a benzetiyorum, o adını söylüyor. Alemlerin siberinin sayesinde tanıdığım kıymetli bir dost. Oğlu benim şehrime gelmiş ve ev sorunu var. Tamamdır diyor, oğlunun telefonunu alıyor, ve sorunu hallediyorum. Sonra posta kutumu açıyorum ki bir mail, çok kıymetli, yazı arasını uzattım diye  endişe etmiş, şahane bir dost.

Aslında bir kaç taslağım vardı, fakat diyorum ki, taze bir yazı yazmalıyım! Aslında tüm bunlardan önce, mahallemizin marketinden aldığım şarabımı dezenfekte işleminin ardından açmaya başlıyorum. Şişenin tepesindeki kağıdın ucunu kesip alıyorum, mantarın durumu iç açıcı değil, cerrah titizliği gerektiriyor ki, o da biri dokunsa da dağılsam, diye beklemekteymiş! Alt tarafı ile ilgili umudumu koruyorum ama sonuç rezalet, mantar un ufak! Bütün hayatım boyunca ilk kez karşılaştığım bir durum bu, mantarın bir kısmı da şişenin içine dağılıyor, hadi süzdük diyelim... koklama, tat kontrol ki bir umut...

Sonuç hüsran, şarap olduğu gibi eviyeden kanalizasyona... Normal koşullarda gerilmem gerek, üstelik sinirlenmem de... oysa gülümsüyorum. Hepsi posta kutumdan çıkan mail yüzünden! Arkadaşlık kıymetli bir şey...  

Çoookkkk hem de! 


*Öğretmenim Gülseren Kaya.

6 yorum:

  1. Sevgili Okul Arkadaşım,

    Hayata başlangıç yolunda insan olma yolunda bir çocuğa ufuk açmak da mümkün, onu ürkütmek de. Bu noktada çocuğun hayatında, özellikle ilkokul öğretmeni ne kadar özel bir yerde duruyor. Böyle sevgiyle andığınız bir öğretmeniniz olması ne kadar güzel.

    Hastaneler bu dönemde çok önemli işler yaptılar, binlerce insan salgında tedavi görürlerken, bir yandan da kişisel olarak ya orada olmak zorunluluğu kalırsak endişesini yaşadık. Gerçekten kapıdan başlayarak insana güven vermeleri çok önemli.

    Arkadaşlık giderek dostluk hayattaki çok önemli desteklerden, bir başkası elbette. Biz bu sanal dünyada gerçek hayattaki arkadaşlarımızdan daha gerçek tanışıklıklar yaşıyoruz. Düşündüklerimizi samimi şekilde paylaşıp, kendimizi farklı şekilde görünür kılıyor ve mesafeleri kısaltıyoruz.
    O vakit, bir sonraki Narince kadehinizi kaldırdığınızda, şerefe! :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Ekmekçi Kız,

      Kesinlikle çok haklısınız, iyi ki öyle bir öğretmene denk geldim; onun ve çok kıymetli ve çok güzel insan eşinin hep bu şehirde olmaları biz öğrencileri için hayatımız boyunca o kadar faydalı oldu ki. Bir kere hiç büyümedik biz, şehrin sosyal alanlarında ergenlik, gençlik, orta yaş falan denen tüm süreçlerde onlarla aynı dans pistlerinde, her yaşımıza uygun partnerlerimizle dans etmek, selamlaşmak, onun anlamlı, onaylar gülümsemesi öyle güzel bir tattı ki:) Bizim hep bir öğretmenimiz oldu, bazen şık restoranlarda, bazen kulüplerde hep yanımızdaydılar... bunun tadını anlatamam:) Sınıf arkadaşlarımla yaptığımız son ziyaret muhteşemdi ki burada pozitif ayrımcılık yapıyorum; onun en gözde sınıfı da bizdik:) Cenazesinde ortak cümlemiz şuydu: İşte şimdi yaşlandık beyler, bayanlar:)

      Pal Sokağı Çocukları'nı okumuş, sindirmiş, enn kitaplarından biri yapmış insanlar diğer insanlardan daha bilirler arkadaşın anlamını, diye düşünürüm her zaman:)

      Kesinlikle bugün çıkacağım, bir Narince alacağım ve akşam saatlerinde büyük bir keyifle şerefe diyeceğim:)

      Sil
  2. merhaba, covid 19'un bana faydası yeniden blogları okumaya başlamam ve yeni bloglar keşfetmem oldu sanırım; böylece la paragas'ı da bulmuş oldum. oysa aynı avluya bakıyormuş pencerelerimiz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoş geldiniz, Sevgili Zelda, merhaba:) Bana da bu anlamda çok faydası oldu, önce Sevgili Ekmekçi Kız'ı buldum sonra onun takip ettiklerinden de sizi:) Aynı avluya bakıyormuş pencerelerimiz; işte bu tanımlamaya özellikle bayıldığımın altını ayrıca çizmek isterim:)

      Sil
  3. Ben de karantina nedeniyle zamanını epey bir kaçırdığım rutin testlerim için hastaneye gittim aylar sonra ilk defa. :) Bundan sonra hep böyle mi olacak acaba diye düşündüm maskemin ardında, siperlikli hemşire kanımı alırken.
    Öğretmeniniz nurlarda uyusun. Ne güzel bu kadar sevilmek ki her öğretmene nasip olmaz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bundan sonra bir süre, normalleşti tamam deseler bile paranoyamız devam edecek, bu sefer de psikiyatris kapılarını aşındıracağız sanırım:) Teşekkür ederim, güzel kadındı ama sanma ki sevmeyenleri de yoktu; özellikle tembel tenekeler saflarından:)

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP