Bir cenin misali kıvrılıp kalmıştım rahminde yaşamın.
Hikâyeye karanfilin ağladığı yerden başlayalım…
Çalılıkların ardında kıvrılan bir yılandı, ipin üzerinde uzun boylu esmer adama dönüşen. Davranıp belime, silahımı çekinceye dek beni omuzumdan vurdu.
Yanımdaydı. Korktu. Uyandığımda, terinde boğulduğum rüyamdan.
Aslında benim hikayem -hikayem dediğime bakmayın daha ne görmüşlüğüm var da- yanlış adrese gönderilmiş yanlış mektuplarla başlar. Ve beni ancak bir üvey anne kadar sarabilen ve sevebilen şehrin, kırık ve saydam sokak lambalarının altında, fonda topuk şıkırtısıyla raksa kalkar.
Ben bu köpek öldüren sevdaya tutulduğumda –sevda dediğime bakmayın daha ne kadar sevmişliğim var da- bütün eklem yerlerim ağrırdı. Düşünmek mi orası Allahlık… Hele yaşamak, hiç sormayın.
Aklım halen çocuk parklarında, ayakkabılarımsa bağcıkları salık, başımda kırmızı bir keple dolaşırdım. İçimde tıpkı bir çocuk kadar masumiyet, bir çocuğun ki kadar heyecan en az bir çocuğunkine eş değer öfke taşırdım.
Ve gün geldi, bir isyan yürüyüşünde panzerlerden sıkılan asetatla zehirlendim. İçimi birden kentin alacalı korkusu sardı. Nabzım asilzade bir şiddet ve kin adına atmaya başladı. O günden sonra çocuk parklarından hiç geçmedim, hiçbir zaman benim olmayan salıncaklarında gökyüzüne dalmadım. Nefsim ve zapt eyleyemediğim öfkemle yıllardır süregelen, iç savaşım fiilen başlamıştı.
Oysa; sadece bir avuç ipek böceğini ateşe vermiştim, oysa sadece bir avuç ipek böceğinden ne dehşet ne görkemli bir yangın yeri husule gelmişti. Ateşi gördükçe öfkeleniyordum, kızıl saçaklarının beyaz derime nüfus edişini tütünle sakinleştiriyordum.
Ben sevdiğim adama kusarken ona yaşamı zehir, kendime zindan ettim. Elimden geleni hatta elimden değil yüreğimden döküleni ardıma koymadım. Bütün kararları içimdeki muhakeme salonunda aldım. Tırnaklarını yediğim ellerim budaklandı. Dudaklarım alkolden ve tütünden ağardı.
Ben aslen bir başkasına yetişirken bir başkasından kaçmıştım. Mücadelemin kurşuni gölgesinde birkaç çağ yaşlanmıştım. Can yakıp, canımı acıtmıştım. Benim olmayan ve zafer sayılmayan zaferlerimin sarhoşluğunda çokça ağlamıştım.
Şimdi kesiği derin kanayan yerlerime dikişi ipliği tutturma derdindeyim. Her sabah ezana uyanan, saçlarının bittiği yerde keşmekeş bir aklı saklayan, küllenmiş vicdanını –geçeceksin bunları- asıl olan vicdansızlığını koynunda yatıran, biraz et biraz kemikten, kof bir kütleden ibaretim.
3 Aralık Salı
1 saat önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder