
Dizlerinin üzerine çöküp oturdu, kollarını parmaklıklardan aşağı salıp yerçekiminin hala yerinde olup olmadığını kontrol etti. Kendine neden burada olduğunu soracakken beyninden nikotin uyarıları alıp, elleri ceplerini kurcaladı. Parmaklarının arasında, tütüne sarılı kimyasalı aleve verdi ve şehrin daha yeni sisten kalkmış dev cüssesi üzerine ciğerlerinden duman üfledi.
Dumanla birlikte; günlerin yorgunluğunu, uykusuzluğunu, işinden ötürü bilgisayarda ne kadar vakit geçirdiğini, ev kirasının boktan bir muhitte oturmasına rağmen gereğinden yüksek olduğunu, üstüne üstün işi ile dairesinin arasında iki vesait değiştirmesi gerektiğini, karısının artık ne kadar ruhsuz seviştiğini, eskisi kadar romantik, heyecanlı akşamlar geçirmediklerini, boyattığı saçlarının kızıllığının ona hiç yakışmadığını ama bunu ona söyleyemediğini, sabahlarının tatsızlığını, akşam yemeklerinin zevksizliğini hatta paketinde kaç dal kaldığı düşüncesini de üfledi.
Sanki kocaman, geri dönüşü olmayan bir hata yapmıştı. Günlerdir, hedefsiz sonunu bilmediği bir şeyi bekliyor gibiydi. Yaralarını sarsa da izleri kalmış gibi.
Bense bir binanın önünden geçiyordum. Bu şehirde havanın ne kadar kirli olduğunu düşünürken…
seni her okuduğumda benzer bir lezzet kalıyor geride, keşke daha sık okusam seni...
YanıtlaSilBazen bir sokakta yürürken, gökyüzüne bakarken, çok keyifliyken ya da kederliyken aklımdan geçer tam o anda aynı havayı içine çeken insanların neler yaşadığı. Ne tuhaftır hayat değil mi kimimizi kimi zaman mucizeleriyle şaşkına çevirir kimimizi de kederden çıldırmanın eşiğine getirir. Aynı gök altında binlerce çılgın birbirimize değmeden yaşar gideriz. Ama bana öyle geliyor ki aldığımız her nefeste diğerlerinin kederini ya da keyfini de içimize çekiyoruz.
YanıtlaSilSizi okumak keyifti.
Bayıldım....
YanıtlaSilYürekteki ne kadar doğal konuşuyorsa yazıya dökülenler de o kadar etkileyici oluyor!..
YanıtlaSilgöğün sisi,isi, kiri,gizi!.. her nefeste başka başka hayat buluyor!
yüreğinize ve kaleminize sağlık...