10 Aralık 2022'de, bir gün önce elime geçen kitaplarımla ilgili olarak şu cümleyi kuruyorum:
"Roy Jacobsen, İtalo Calvino'nun ilk romanı Örümceklerin Yuvalandığı Patika ile Cesare Pavase hariç hiçbirini tanımadığım yazarların kısa kitaplarını tümüyle göz göze geldiğimiz anlardaki hislerime dayanarak seçiyorum. Kısa kitapları seviyorum, çünkü kalın ve güçlü kitaplar sürecine girdiğimde enfes ara sıcak oluyorlar."
Yazımı okuyan ve kitaplara göz atan Leylak Dalı öğretmenimiz de bu kitaplardan günlerdir yatağımı, üstelik kendisine ait olmayan tarafını işgal etmiş olanıyla ile ilgili olarak yorumunda şu ifadeleri kullanmıştı:
"Çocuklar İçin Bach'dan ben pek hoşlanmamıştım, bakalım siz nasıl bulacaksınız. Hepsini keyifle okumanız dileğiyle..."
Bense kısa kitaplar okuma sürecime epey hızlı bir giriş yapmış, ilk kez okuduğum ve tanıdığım Aslı Akarsakarya'nın öykü kitabını bir solukta okumuştum.
Onu diğerleri izlemiş ve sonrasında da günlerdir birlikte uyuduğumuz, yeme, içme, sinema nere varsa her yere birlikte gittiğimiz, resimde görülen kitaba başlamıştım. Hatta geçen hafta cumartesi günü yine sinemada ve Metronom'da onunlaydık; Baydöner'de İskender yedik, biraz tur attık, hadi şımartalım biraz daha kendimizi diyerek Penguen'de enfes manzara eşliğinde sıcak çikolata içtik lakin elime alıp muhabbet bağına girdiğimizde yine bir patinaj, üç beş sayfalık kelâm ve ıssızlık.
Kendisi biraz zorlu bir kişilik fakat ilginç de bir çekiciliği var; tüm burnu havalarda haline rağmen. Çok karakterli ve karmaşık bir okuma ancak tipleri sevdim ve sıklıkla biraz önceye dönsem de; kendisinden bir tat aldığım da mutlak lakin onu bitirebileceğim sürede bir tuğla devirme olasılığım da mutlak, diye de bir kelâm çıkmıştı ağzımdan ancak bir alınganlık nedeni olmasın diye de ona hissettirmemeye gayret etmiş, elime başka bir kitabın değmesine izin vermemiştim.
O günden bugüne kaç gün geçti, normal koşullarda yaşadığımız bir one night stand tadında kalmalı ve an itibariyle aramızdaki ilişkiye dair her şey çoktan unutulmuş, köylü köyüne dönmüş olmalıydı lakin ben henüz, şu yazıyı yazarken yani, onun 60. sayfasındayım; kaç kez de bir kaç sayfa geri döndüm, kalbi kırılmasın diye.
Sevmediğimi de söyleyemem, ilginç ve çok sayıda karakter var; kısa ama gayya kuyusu kitapta.
Çok şükür ki hepsini tüm huyları ile kavramış durumdayım.
Yazarın kalemi ilginç, mevzu da güzel aslında, betimlemeler ânı yaşatıyor ki konsantre olduğumda bizzat kitabın kahramanlarından biriyim, karakterlerle kankalık ilişkimiz kıvamında, üstelik Melbourne'deyiz ancak dostlar gelin görün ki bu kopamama, başka bir kitapla yol yürümeyi düşünmeme halim enteresan. Hani bir bitirsem, Helen Garner ablanın başka kitaplarına da bakacağım ve varlarsa alıp okuyacağım hatta. Bir şeytan tüyü var kendisinde kesin... İşi iyice arabeske vardırmamsa mutlak.
Sürekli başa sarıp dinlemeye başladım bile!
24 Kasım Pazar
34 dakika önce