She was etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
She was etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ocak 2023 Pazar

Kadın Eliyle Mıh Çakan Bir Filmdir Korsaj



Çünkü bu tatta bir filmi ancak özgürleşmiş ve hayata böyle meydan okuyan bir KADIN yapabilirdi.

Huzurlarınızda...

Ve Alkışlarınızla...

Marie Kreutzer!




Doğrudan film yorumu diyenler, sizi Şimdi Salona Geçebilirim alt başlığına alalım lütfen!

*
13:50 seansı için çıkıyorum evden. Güneş pırıl pırıl ve kış ortasında yaz. İnce bir triko, elbette kot pantolon, evet bu ayakkabılar diyen fikre saygı ve mont sırt çantasının omuz askısından geçirilmiş durumda. Çifte kavrulmuşsa iptal. Çünkü diğer filmin süresi yatıya kalmalık ve üstelik bulunduğum noktaya uzak, bizim mahalleye yakın AVM'de.

İçimdeki his de konuya müdahil. Uyarıyor: "Korsaj'ın tadını dolu dolu yaşayıp sindirmeden, bir duygusal temadan maceraya geçiş yapma. Elinde çok geniş bir duygu skalası olacak. Üstelik rengarenk! O tadın üzerine başka bir film koyma ama planında olan ve geçen hafta film çıkışı kapanışa denk geldiği için yapılamayanı kesinlikle yap; filmin tadına çok yakışacak çünkü!"

Tüm uyarılar cebimde İstasyona doğru yürüyorum. Önce yemek işini halletme kararı çıkıyor bünyeden ve Adem Usta'ya dalıyorum. Şimdi trendeyim. Ve şimdi Migros'ta klasik sinema alışverişinde... En üst kat, gişe, yine zamlanmış bilet! Ama korkulacak gibi değil... Başka Sinema başka, o bir sanatsever ve izleyici dostu...

46 TL olan biletler 50 TL olmuş.



Gün pırıl pırıl. Yine kendime bir ayar, küçük makine ile gelme tembelliğim yüzünden. Max'imi açıyorum. Limonlu ve Hindistan cevizli keklerimi tek tek çıkarıyorum. Arada bir kalkıyor, kalite kaybı olmasını umursamadan makinenin elverdiği ölçüde zum kullanarak fotoğraflar çekiyorum. Kış ortasında piknik yapan anne ve çocuklara bayılıyorum. Seçtikleri nokta muhteşem ki fazla insan kategorisinden olduğunu hissettiriyor anne bana... Mert Irmağı'nın tam denizle buluştuğu, nedense bana İrlanda tadı veren noktadalar...


Şimdi Salona Geçebilirim



Hayatımın ayrılmaz bir parçası olan D-3'ü bir çoğunuz tanıyorsunuz. Ancak çok mütevazıdır kendisi ve bugüne kadar görünmek istemedi. Başka sinemalar ve başka salonlarındaki koltuklar bu derece entelektüel bir birikime sahip olmadıkları için ve ayrıca daha popüler filmlerle haşır neşir olduklarından fotoğraf çektirmeye ve paylaşılmasına bayılırlar. Ama D.3 başkadır. Önündeki koridor nedeniyle konforludur, perdeyi tam ortalar ve salon ne kadar dolarsa dolsun, onunla olmak diğer izleyicileri arkada bıraktığı için salonu kapatmışım hissi yaşatır bana. Üstelik sol yanımızdaki engelli dostlarımız için ayrılmış iki koltuk hiçbir zaman dolmaz, tıpkı perde bitimindeki boşluktan sonra başlayan dört sıra gibi. Bu nedenle arkadaş olabileceğimiz, filmleri konuşabileceğimiz komşularımız olmamıştır bugüne kadar! Düşündüm de tekerlekli sandalyelerin çıkabileceği rampa mı yoktu acaba?

Bu konuyla ilgileneceğim!

Enfes bir açılış sahnesi ile başlıyor film. Can alıcı müzikler... Muhteşem doğa ve çok ama çok başarılı dönem tasviri. Mekân seçimleri olağanüstü.




Ama bir kadın var ki o da olağanüstü: Yıl 1877, yer Viyana ve huzurlarınızda;

Bavyera Düşesi, Avusturya İmparatoriçesi ve Macaristan Kraliçesi Elisabeth Amalie Eugenie!

Nam-ı gerçek:

Vicky Krieps!





40 yaşında kadının yaşlı ve işi bitmiş sayıldığı bir dönem. Oysa 40 yaş ve artı bir kadının en güzel çağı. Sadece bir yemek masasında saatler boyu, ama saatler boyu oturup şarabınızı yudumladığınız anda bile ne sohbete doyabilirsiniz ne de onun gözlerinde kaybolmaya. Sonrasına değinmek bile istemem! Çünkü rüya gibi o zaman dilimlerini anlatmaya benim kelimelerim yetmez. Ama, ne edersiniz ki filmin çağının gerçekleri başka. Bu durumu bir yanıyla kabullenmek zorunda kalsa da yine de isyanı terk etmeyen, hayatın komutasını tüm çevresel dayatmalara rağmen elinde tutmaya çabalayan ancak zorluklarını ve dönemsel gerçekliklerini de yaşamak zorunda olan bir kadın. Ve o kadını olağanüstü bir resital güzelliğinde canlandıran ve bence filmi tek başına götüren ve o kadını bir film karakterinden daha öte ve kalıcı bir noktaya taşıyan ve gerçek kılan, Vicky Krieps.

Film başlangıçta bünyemde biraz sıkıntı yaratsa da ki okurlar bilecektir, bünyemin bir yerinde henüz tespit edemediğim ve dolayısı ile onaramadığım bir arıza var ki o da şudur: İyi filmleri tıpkı iyi anlar gibi yaşarım ben, bünyeye o keyif öyle bir kazınır ki, yeni gelen keyfin yer edinebilmesi için biraz zamana ihtiyaç vardır. Ve o sıra içimdeki bir ukala çıkmayı bile düşünür salondan ancak baskın yanım sorunu çözer. Evet o ukala yine burun büktü başlangıçta ama sonra... evet sonra... itiraf edemese de ben gibi sessizliğinden ve gözlerini perdeye teslim etmesinden anladım ki benden bile çok filmin içinde, yaşıyor ve başta Camille'nin alttaki şarkısı olmak üzere, kraliçenin parmaklarından çıkan Für Elise yorumuna, kraliçenin hayata duruşuna, asla yadırgatmayan pervasızlığına ve elbette Vicky'nin oyunculuğuna bayıldı.


Ve tavsiye eder ki yardımcı kadın karakterlere, Marie'nin döneme dair detaycılığına, oyuncu yönetimine ve elbette görsel bir şölen olduğu kesin mekân ve kostüm seçimlerine... ve tüm bunların bir bütünü kusursuzca tamamlayan unsurlar olduğuna ve final sahnesinin ekstra ekstra akışına dikkat!

Erkeklerse bildiğiniz gibi...

Hep odun!




İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP