9.11.2020'de yazar adı hoş şeyler çağrıştırmış, Evler, Cinler, Perdeler kapak tasarımı ve renkleri ile gözümü almış, toplu alımdaki kitaplar arasından usulca, "Ben hoş bir kapalı kutuyum," diye de ruhuma göz kırpmıştı.
Yani aramızdaki ilk etkileşim pek hoştu, heyecan vericiydi.
Lyudmila Petruşevskaya'dan isim olarak etkilenmedim diyemem. Kendisini o âna kadar tanımıyordum ama özgür bir ruh olduğunu sezmiştim, tüm veriler şahsım için kışkırtıcı idi ki hanımefendinin benim dikkatimden kaçması da olanaksızdı.
İlk onu elime almıştım. Sonra okumaya başlamıştım ancak patinaj yapıyordum. İlk öykünün yarısına gelmeden bıraktım. Bu durum benim için yabancı değildi. Oysa bir şıpsevdi de değildim. Onu inzivasına terk ettim.
Çok üzgünüm ki kendisini bir hayal kırıklığı olarak da yorumladım.
Dün baktım ki işler yolunda, içim ayakta, tüm duygularım paçalarımı çekiştiriyor. Karşılıksız kalamadım bu coşkuya ve Adem Usta'da bir sandviç döner yiyip, Migros'tan da bir su kapıp, kendimi istasyonda buldum.
Sonra da trende...
Kalabalıktı ama oturacak boş bir koltuk vardı, sonra onu bir hanımefendi için terk ettim. Gar'da inmeyi düşünürken küçük bir plan değişikliği ile Cumhuriyet Meydanı'nda indim. Güneş ve hava pek keyiflilerdi ve enfes bir kışkırtıcılık içindeydiler....
Uydum onlara. Tam heykele yanaşmışken, bir geleneğin hâlâ devam ediyor olmasına sevindim. Gerçi abiler yaşlanmışlardı ki gençlerin de uğraşacağı, hatta keyif alacağı, hatta tatmadıkları için bilebilecekleri bir hoşluk da değildi bu. Bir an -bir kez daha- onların fotoğrafını çeksem mi diye düşündüm ve yanıma iyi makine almadığım için üzüldüm. Atatürk heykelimiz müthiştir bizim. Yakın zamanda iki meczubun saldırısına uğrasa da bir zarar görmemiştir. Ve onun önünde bir Samsun Hatırası çektirmek farzdır lakin eskiden sıra beklenirken şimdilerde dört abi bir umut, ekmeğin peşindeler.
Aslında bu iş onlar için ekmek parasının ötesinde bir şey sanki... Çünkü onlar da biliyorlar ki an itibariyle herkes fotoğrafçı; üstelik çoklu çekimleri içinden istediklerini, sıfır maliyetle anında alan şipşakçı...
Selamlaştım, hayırlı işler diledim abilerime...
Zaman tünelinden çıkmaya niyetim yoktu ve beni Birtat paklardı. Girdim kapıdan içeri ki bebeliğini bildiğim genç adam yoktu. Olsundu, genç kızımız da pek hoştu.
İki pasta seçtim ve paketi sırt çantama attım ve telaşsız adımlarla Müze'nin bahçesine vardım. Kalabalıktı ve pek hoştu. Kadim ağaçlar gerekli gölgeyi yapıyordu. Dedim yazın tadı da başka... Çok tatlı genç masama yanaştı, bir kapiçino lütfen dedim ve kitabımı açtım. Biraz okumuştum ki geldi kahvem. Cevizli pastamı çıkardım ki artık ben bir çınarın altında ceviz ağacıydım.
Uzun kaldım, etrafımdaki insanların benden önce de orada olduklarını düşünürsek aslında uzun sandığım zamanın kısa olduğunu da anladım. Keyiflerimi ve kitabımı sırt çantama koyup asıl amacım için Gar'a yürüdüm. Amasya treni kalkmak üzereydi ve gişe önünde ufak bir kalabalık vardı.
Bense saatlerde bir değişiklik var mı diye uğramıştım.
Golü başka köşeden yedim.
Üstelik buna çoookkkk ama çokkkk sevdindim.
Sivas yolu tamamlanmıştı ve haftanın üç günü, günde iki adet olmak koşuluyla karşılıklı seferler başlamıştı. Ancak ilk hedefim Amasya'da enn sevdiğim kadınla bir rakı masasıydı.
İlk Pansiyon'u gerçekten ilk ve ben henüz askerken, hanımefendi hamileyken ve eşiyle İsveç'i bırakıp kente dönerek eski ve aile konaklarını şehrin ilk pansiyonu olarak ve tüm özelliklerini koruyarak kullanıma açmışlardı.
Ve hanımefendinin büyüdüğü beşik hazırlanmış, onun doğuracağı bebeği bekliyordu.
Elbette hanımefendinin rehberliği eşliğinde uzun bir video çekimi yapmıştım konakta.
Ama bugüne kadar da bir tek gün kalmamıştım İlk Pansiyon'da...
Büyükler, yani o hanımefendi yaşıyor mu bilmiyorum ama artık olgun bir genç kadın olduğunu düşündüğüm ve o zaman henüz anne karnındaki bebeğe geçmişse işletme...
Onun açısından da çok enterasan bir sohbet olacağından eminim.
Ancak ne yazık ki yıllar öncesinin, henüz annesinin karnında olduğu anların videolarını izleyemeyecek çünkü kamera için özel kasetteki şehire dair ve uzun yıllar önceki kayıtları, şu ihmâlkar bir cd'ye aktarmayı...
Hep ihmal etti.
Ve günün epeyi geç vakitteki büyük sürprizi; benim için çifte kavrulmuş, mutluluk verici bir an. Sevgili Leylak Dalı öğretmenimizin enfes yazısı ve tesadüfün böylesi...
İlk Neorealist
7 saat önce