Deli mi divane miyim?!
Gün pazar, Enn Sevdiğim Kadın pazartesi 17'de yola çıkacak. O doğma büyüme bir Ankaralı. İki gün sonra da yazlığa...
Ege'nin incisi noktalardan birine!
Bu onun gelenekseli.
Ayın son çeyreği içinde de heyecan verici ve sevilesi bir başka noktaya.
Benim de uzun yıllardır bir hayalim var. Çocukluğuma nakşolmuş, ânların zihnime kazındığı bir şehir,
taa o yıllarda mini golf sahaları olan!
Savarona'yı Savarona iken orada gezdiğim.
Orduevinin karşısında bir ev, enn şaşalı yıllarında ve gencecik Pakize Suda ile karşılaştığım...
Tenis kortlarına bayıldığım ve hafta sonları bandonun geldiği, bayrak töreninin yapıldığı, İstiklâl Marşı'nın söylendiği...
Öncesinde, oraya gelirken ve sonrasında oradan gidilirken cadde boyu aynı bando tarafından günün popüler şarkılarının çalındığı...
Bir terslik olmazsa ayın 25'inden sonra, üstelik yıllar yıllar sonra orada olmayı düşündüğüm bir şehir.
Gün pazar, Enn Sevdiğim Kadın pazartesi 17'de yola çıkacak. O doğma büyüme bir Ankaralı. İki gün sonra da yazlığa...
Ege'nin incisi noktalardan birine!
Bu onun gelenekseli.
Ayın son çeyreği içinde de heyecan verici ve sevilesi bir başka noktaya.
Benim de uzun yıllardır bir hayalim var. Çocukluğuma nakşolmuş, ânların zihnime kazındığı bir şehir,
taa o yıllarda mini golf sahaları olan!
Savarona'yı Savarona iken orada gezdiğim.
Orduevinin karşısında bir ev, enn şaşalı yıllarında ve gencecik Pakize Suda ile karşılaştığım...
Tenis kortlarına bayıldığım ve hafta sonları bandonun geldiği, bayrak töreninin yapıldığı, İstiklâl Marşı'nın söylendiği...
Öncesinde, oraya gelirken ve sonrasında oradan gidilirken cadde boyu aynı bando tarafından günün popüler şarkılarının çalındığı...
Bir terslik olmazsa ayın 25'inden sonra, üstelik yıllar yıllar sonra orada olmayı düşündüğüm bir şehir.
Yaza Veda Rakısı
Kararında İçiniz!
Kararında İçiniz!
15:30'da mekânda buluşmak üzere anlaşıyoruz. Duşumu yapıp, tıraşımı olup, askıdan yine mavi ama lacivertle mavi arası, rengine bayıldığım, elbette polo yaka tişörtü çekiyorum. Bu kez eskitilmiş kotum bir tık açık mavi ,
Bir tık daha dar paça.
Trenden Cumhuriyet Meydanı İstasyonu'nda iniyorum. Kartımı okutup iademi alıyor ve ışıklardan karşıya geçiyorum. Kadim Divan Pastanesi'nin bahçe kenarından yürüyerek, eski sigara fabrikasından ve tütün depolarından Yusuf Başkan döneminde son derece başarılı bir şekilde AVM ve yeme içme mekânlarına evrilen bölgeyi keyifle geçip Sanat Sokağı'ndan mekâna doğru yürürken saate bakıyorum; zamanlamam müthiş: 15:30'a üç dakika var.
İçerdeyim ve bir önceki masamızın olduğu yere yürüyor, geçici ikâmet için masaya oturuyor, üst taraftaki kalabalık nedeni ile hazırlanmakta olan masayı, durduruyor ve kadim iki binadan soldakine doğru yürüyüp, bu kez iki kişilik bir masaya geçici olarak yerleşiyorum. Ve servis açmamalarını söylüyorum. Derken... tam da o sırada Enn Sevdiğim Kadın bahçe kapısından giriyor. Ayaklanıyorum, o da bana doğru yürüyor. Enn sevdiğim temas ânı. Bulunduğum noktayı ben eskisine göre daha çok sevdim lakin onun fikri daha önemli... Mutabıkız.
Bu gruba bakan garson farklı, onu da sevdik. Ne içer mişiz! Elbette rakı. "35'lik lütfen!" "Yeni Rakı lütfen!"
O halde gelsin mezeler!
"Bamya lütfen,"
"Beyaz peynir lütfen,"
"Kavun lütfen,"
"Yoğurtlu semizotu lütfen,"
"Roka salatası lütfen,"
İçerdeyim ve bir önceki masamızın olduğu yere yürüyor, geçici ikâmet için masaya oturuyor, üst taraftaki kalabalık nedeni ile hazırlanmakta olan masayı, durduruyor ve kadim iki binadan soldakine doğru yürüyüp, bu kez iki kişilik bir masaya geçici olarak yerleşiyorum. Ve servis açmamalarını söylüyorum. Derken... tam da o sırada Enn Sevdiğim Kadın bahçe kapısından giriyor. Ayaklanıyorum, o da bana doğru yürüyor. Enn sevdiğim temas ânı. Bulunduğum noktayı ben eskisine göre daha çok sevdim lakin onun fikri daha önemli... Mutabıkız.
Bu gruba bakan garson farklı, onu da sevdik. Ne içer mişiz! Elbette rakı. "35'lik lütfen!" "Yeni Rakı lütfen!"
O halde gelsin mezeler!
"Bamya lütfen,"
"Beyaz peynir lütfen,"
"Kavun lütfen,"
"Yoğurtlu semizotu lütfen,"
"Roka salatası lütfen,"
Hava enfes, kararında bir sıcaklık. Sohbet derin... daldan dala. Nelerden söz etmiyoruz ki. Artık şehir merkezinden yok olan çocukluğumun ve ilk gençliğimin ucundan yakalayabildiği, arkadaşlarla tadını çıkarma fırsatı bulabildiğimiz, ölçülü ve adabıyla içme kurslarında olduğumuz kadim, kolalı peçeteli, her birinden tek tek söz edilesi mekânları saygıyla anıp bir kez daha gözden ve sözden geçiriyoruz.
İçki içilebilen orduevleri, artık yok edilen kamplar, gar lokantaları, lokaller, kadim meyhaneler, Turban'lar tek tek masamızı ziyaret ediyor. Güzel sözler ve derin anılarla her birini masamızda ağırlamanın mutluluğunu paylaşıyoruz ve lafı bizim Gar Lokantası'na getiriyorum.
Bir kaç gün önce nette eski bir fotoğrafını ararken -bizim- Gar Lokantası'nda bir masaya rastladığımdan söz ediyorum ki masada üç değerli şahsiyet var: Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin ve lise yıllarımızda her türden kitaplarımızı özellikle oradan aldığımız -artık olmayan- Macit Kitapevi'nin sahibi beyefendi.
Oradan meyhanelere sıçrıyoruz, şu an bizim şehirde o manada bir tek mekânın bile kalmamış olduğunun altını çizerek, entelektüel kitlesi ile bir adım önde olan Dramalı'dan söz ediyorum.
"Bir 20'lik Yeni Rakı lütfen."
Gündemden alıp geçmişin derinlerine doğru uzayan, daldan dala sıçrayan, inadına güleryüzlü, esprili, kahkahalı bir sohbet. Gözlerimi, O konuşurken ona olan hayranlıklarından bir geri alabilsem, nerelere uzayacak zaman. Usul rakı yudumları, su olup akan cümleler, anılar, gündemler derken bir ânda; bugüne kadar hakkında yazmadığım ama yazmaya karar verdiğim, hayatımın en zor yıllarından, asker ve taze bir yirmilikken, ve belki de üzdüğüm, bir seçilmiş olarak televizyon ekranında siyah beyaz gözükmüşken; 12 Eylül 1980 darbesi sonrasındaki bir 19 Mayıs günü ve ilk kez yapılan canlı yayında; bayrağı Bandırma Vapuru'ndan aldıktan sonra uzun bir mesafe koşarak onu tören alanına taşıyan, tek kanallı siyah-beyaz TRT ekranından akan, elbette kasılmama sebep olan ve sonrasında adı -şehrimizde- Bayrağı Taşıyan Kız olarak kalana geliyor. Ve başka mekânlara, başka ânlara doğru yürüyor kelimeler.
Oradan pat diye pavyonlar mevzusuna giriyoruz. İzmir pavyonlarının altını çiziyor, Ankara pavyonları konuya dahil oluyor. Belki zaman içinde yazıya çevrilecek ulaklıklarımla birlikte, postacılık işlevi olarak asker mektuplarını, bir pavyon güzeline ve çok sevdiğim aynı abinin nişanlanıp evleneceği bir başka ablaya taşıdığım bir kaç yeniyetmelik anısı daha saçılıyor masaya.
Ve artık demir alma zamanı. Bu kez son trene yetişmek istiyorum. Enn Sevdiğim Kadın yarın öğleden sonra yolcu. Ödememizi yapıyor ve çıkıyoruz Sanat Sokağı'na. Bir fotoğrafını çekiyorum sokağın lakin flu, ikinciyi çekiyorum o da flu. Ya ben sarhoşum ya da makine. Çünkü biraz sonra kıvrılacağımız sokaktan sonra kıvrılacağımız yerde de aynı fotoğraf cebelleşmesi.
Cumhuriyet Meydanı İstasyonu'na doğru yürüyoruz. Bıcır bıcır konuşuyoruz, şimdi mağazalarla dolu eski fabrikadan hayali sigara makinelerinin ve çalışan kadınların sesleri geliyor. Enn Sevdiğim Kadın'a bu cadde üzerindeki artık yok olan Meyhane'yi işaretliyorum. Tarihin bile unuttuğu genelevle, artık yok olan ve rolünü AVM'ye devretmiş sigara fabrikasının arasından geçiyoruz. Şimdi, az evvel artık olmayan Konak Sineması'nı, sonra da kadim parkın içindeki, bu kez tüccarlara ait tütün depolarının yok oldukları noktada kalan hayali silüetlerinden söz ediyorum. Lakin şehrin en ünlü fotoğrafçısının artık yok binalardan birinde olduğunu ve benim ceket kravatlı halimle ve enn amcamla çekilmiş ve blogda da paylaştığım 5-6 yaşlarımdaki fotoğrafın, o fotoğrafçı tarafından çekildiğini söylemeyi unutuyorum.
Artık trendeyiz. Bir de çok konuşkan ablalar grubu var. Dönüşte son trene yetişebileceğim kesin. O'na, Enn Sevdiğim Kadın'a, sessiz ninniler söyleyebilirim.