Ophelia'dan Karalamalar... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ophelia'dan Karalamalar... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Bir SLR Fotoğraf Makinem Var Artık Benim!!!

Bazen an’ları dondurmak, saniyeleri durdurmak istedim hayatımda… Ne muazzam işleyen sistem müsaade etti buna ne de teknoloji !!! Beni tanıyanlar bilir zaten teknoloji ile benim aramda, onca ikna ediş konuşmalarına rağmen bir türlü düzelmeyen, her ikimizin de “benden uzak olsun da Mısır’a sultan olsun!” bakışlarıyla birbirimize uzak durduğumuz geçimsiz bir ilişkimiz olduğunu. Velhasıl-ı kelam ben keyifle ve mutlulukla yaşadığım, o hiç bitmesin istediğim an’ları dondurmayı ya da durdurmayı beceremedim bir türlü… Sevgiyle, saygıyla ve itinayla buz kalıplarına koyup, hafızamın derin dondurucularında muhafaza edebildim sadece…

Daha önce gönlümün hep bir köşesinde sakladığım profesyonel fotoğraf çekme arzusu, bir gün bir yol hikayesinde gördüğüm yerlerin güzelliği karşısında iyice depreşti… Hah dedim kendi kendime yaşadığın anları dondurup, durduramıyorsun ama fotoğraf karelerinde dondurabileceğin an’lar ve yerler var işte! Ve hummalı bir SLR makinesi araştırması sonrası… Kaldı ki bu süreçte “bir bilene danışmak lazım” öğretilmişliğimde; epey de bilenin beynini ütüleyerek, belki de bildiklerine bileceklerine pişman ederek sonunda bir SLR fotoğraf makinesi aldım!!! Ve içimde yippuuuuu nidalarıyla makineyi ilk aldığım andaki çocuksu heyecanım görülmeye değerdi. Hatta SLR makineler sattıkları için dükkan sahibini tebrik edip sarılasım bile geldi desem yeridir:))

O gün için benimle randevulaşmak gafletinde bulunan çok ama çok sevdiğim arkadaşıma kurduğum üç cümleden biri tüm şımarıklığımla “ benim artık bir SLR makinem var biliyor musun?” idi… Diğeri de aylardır temizlenmeyen evimi temizlemiş olmanın haklı gururuyla sarf edilen “ ben bugün evimi temizledim, ev ev olduğunu hatırladı yahu!!!” iken üçüncü cümlede büyük ihtimal o konuşabilmeye fırsat bulduğunda sorduğu soruların cevabıydı:)) Bir de üstüne yeni aldığım fotoğraf makinemin ilk konu mankeni yapıp da kendisini arkası arkasına deklanşöre basınca, kaçacak delik arar hale geldi garibim… Tabi bence bunda benim ustaca çekimlerimden ziyade kendisinin fotoğraf çektirmekten çok hazzetmeyen bir insan olmasının payı büyüktü!!! Siz varın düşünün artık arkadaşın benimle buluşmasından aldığı keyfi:))

Amannnn ne olacak yahu altı üstü bir fotoğraf makinesi değil mi sonuçta deyip geçmeyin! “Bir bilene sorun!” :)) (Daha dün bir bugün iki fotoğrafçılık konusunda ahkam kesen ukalalığıma da diyecek yok hani yani!) Her şeyden evvel şu muhteşem deklanşör sesi var ya işte o ses mest etti beni…

Bu yazı aracılığıyla Tuncer Hocam’a beni cesaretlendirdiği, SLR makinemi almadan önce fotoğraf ile ilgili bilgi yardımları sağladığı için çok ama çok teşekkür ederim. Fotoğraf makinemi aldığım gün benimle buluşan arkadaşım her ne kadar şu anda telefonlarıma çıkmasa da O’na da çocuksu heyecanımı inanılmaz bir sabırla paylaştığı için teşekkür borçluyum:))

Şimdi Sefa Hoca’dan alacağım fotoğraf derslerini beklemekteyim sabırsızlıkla… Tabi bir de diğer objektifler için şimdiden para biriktiriyorum… Eee dedim bir bilene sorun diye… İş makine ile bitmiyor, fotoğrafı çeken objektif… Başka bir fotoğraf yazısında yeni deneyim ve bilgileri paylaşmak üzere, çocuksu heyecanımı mazur görün lütfen diyorum…:))

17 Mayıs 2009 Pazar

EUROVİSİON FİNALİNİN SONUCUNU BEKLERKEN NEFES NEFESE… NEFES ALMAKTA GÜÇLÜK ÇEKEN EMEKÇİLERE ÖZÜR YAZIMDIR…

Bugün karşımdaki 10 kişiden 8’i işsizdi. Ve işsizim derken sanki topluma ve karşısındaki herkese karşı bir suç işlermişçesine utana sıkıla bu çaresizliklerini dillendirmekteydiler. Bu kişilerden iki tanesi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “ kurtarın” talimatına istinaden kredilendirilen işletmelerinden birinden aylardır maaş alamayanlardandı. Şirketi kurtarmak için bir yerlerden hatırı sayılır miktarlarda paralar aktarılmıştı. Ama aktarılan paralarla ne işçilerin aylardır ödenmeyen maaşları ödenmişti ne de şirketin tekrar işler hale getirilmesi sağlanmıştı. Gözlerindeki yaşları zor zapt eden, omuzlarındaki acımasız yük yüzünden çareyi antidepresanlarda bulmuş emekçinin sessiz çığlıklarını birilerine duyurmak istercesine; “çocuklarınızın karşısında onların ihtiyaçlarını karşılayamayan, onu kazandığı üniversiteye gönderemeyen bir baba olmak nedir bilir misiniz, anlayabilir misiniz?” deyişinde çığlık çığlığa bağıran onca ses vardı ki! İşletmeye sunulan bu imtiyaz karşısında patronlar aylardır maaşlarını ödemedikleri işçilere “helalleşelim ve yolumuza devam edelim” demişlerdi. Ama helalleşip de yola devam etmek o kadar kolay mıydı? Helalleşmeleri gereken o işçilerin eşleri, çocukları aylardır çektikleri sıkıntıların, çaresizliklerin hesabını kime soracaklardı peki? Yarattıkları tahribatların zerrece farkında olmayan ve kapitalist sistemin uşaklığında kusur etmeyen hükümet politikalarının ya helalleşelim ya da hesabımı öbür tarafta veririm gibi laflar etmesi bilindik argümanlardan değil mi artık? Peki bugün kazandığı üniversiteye babasının işsizliği yada emeğini ortaya koyup da karşılığını alamadığı için gidemeyen gençler hesaplarını kime soracak ya da kimle helalleşecek bir bileniniz var mı?

Onlar utana sıkıla işsizliklerini söylerken ben de karşılarında bir işi olan ancak onları zerrece kucaklayamayan, yaralarına merhem olamayan insan olarak onlar kadar mahcuptum aslında… Birisi yüreğinden akan yaşları gözlerine biriktirerek kan ağlıyordu sorduğum sorulara cevap vermeye çalışırken… Bir diğeri umudunu bir yerlerde bırakmış ve artık geleceğe dair beklentilerde bulunmaz olmuştu. Onlara sorduğum soruların hançerle ve binlerce öfkeyle kuşatılmış şeklini sormam gerekenler başkalarıydı aslında! Ve ben soruları soramadığım yerlere inat her sorduğum soruda acımasız hançerlerce hançerlendim verilen cevapları duydukça… Yüreğim kanadı, bildiğim ve bilmediğim her şey yağmalandı…

Ben bugün karşımdaki çaresizlere çare olamamanın çaresizliğinde derbeder olurken, televizyonda birden karşıma çıkan Eurovision Şarkı Yarışmasının yarı final elemelerine takıldı gözüm… Zerrece bir heyecan duymazken ülkelerin ya komşularına ya da çıkarlarına oy verdikleri Eurovision Şarkı Yarışmasına, ki bu durumda her ne kadar İngilizce olsa da sözleri güzel şarkısıyla bizi temsil eden Hadise vardı karşımızda...Ama buna rağmen içinde bulunduğumuz hadiselerin vahametinin çırpınışlarındaydı yüreğim…

Sonuçta Hadise finale kaldı ve Türkiye’nin şanına yakışır bir başarıydı!!! Peki Hadise finale kaldı eyvallah da, “işsizlikleri yüzünden” yürekleri ile birlikte gözleri de kan ağlayan bunca işsiz ve onların eşleri ile çocukları hangi final arası elendiler bu ülkenin yüreğinden?

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP