Gökyüzü puslu; pusun arkasında enfes bir dolunay var. Tam tepemde ve ben sahilden kafeye doğru yürüyorum.
Sırt çantamda kitabım, yağmurluğum, okuma gözlüğüm, su ve küçük fotoğraf makinesi...
Dolunay muhteşem, diğer makineyi almadığımın pişmanlığını yaşıyorum. Ayın duygu yüklü bu muhteşem anını görmesi için enn sevdiğim kadını arıyorum ki tam o sırada bir bulut gelip kapatıyor onu.
Bir umut!
Açı itibariyle onun lojmandan görebileceğini düşünüyorum; o evde bulunduğu odayı değiştiriyor ve şimdi ayın görünebildiği yerde ancak o da artık bulutların kapattığı ayı göremiyor. O anı kaçırdığı için üzülüyorum. Kafeye yaklaştım, kitap-kapiçino yapma fikrindeyim ancak dilimi ısırıyorum çünkü mekânın dolu olmamasını temenni ediyorum. Önündeyim ve sevinçten zıplamak istiyorum. İçerisi çok sakin, cam kenarında ve gelip geçen insanları görebildiğim bir masadayım. Garson çok tatlı bir genç kız, tanışıklığımız var, gülümsüyor; ben de ona gülümsüyorum. Kafedeki müzik dozunda ve harika parçalar çalınıyor. Genç kıza nasılsın diyorum; ve bir kapiçino lütfeni cümlenin hemen ardına ekliyorum. Montumu çıkarıyor, sırt çantamdan kitabımı alıyor ve ilk sayfasını açıyorum.
Kapiçinom masamda.
Fakat bir yanılgı içindeyim. Kalem Kültür Yayınları'nın, Avrupa Birliği çerçevesinde çıkan kısa öykülerden uzun bir köprü başlığı ile yayınlanan 7 kitaplık serisini 2019 yılında almış ve okumuştum. Elimdeki kitap da aynı serinin lakin ben şaşkınım. Çünkü bu kitabın o seriden bağımsız olduğunu ve öyle aldığımı düşünüyorum. Kitap beni adıyla da şaşkına çevirmiş durumda; zaman kavramım uçmuş ve ben bu kitabı sanki sonraki bir tarihte almışım gibi düşünüyorum. Kafamdaki bu karmaşayı enn sevdiğim kadınla paylaşıyorum ki o yanıldığımı söylüyor. O zaman aldıysam okumuş olmalıyım! Ama satırlar bana okumamış olduğumu fısıldıyorlar. Kitabın kapağını açıyor ve içine dalıyorum. Okumaya başlıyorum ve yol aldıkça da okumadığımı kendimce netleştiriyorum. Oysa mümkün değil. Hem demiryolları olacak adı, hem de ben okuduğum halde okuduğumu hatırlamayacağım. Serinin diğer kitaplarına tekrar bakıyorum, evet doğru aynı tarihi atmışım, bu da 2019'dan ve imzam var.
Kitabın öyküleri sert. Cinsellik var. Ve sanki bir Danimarka portresi çiziyor. İnsan kısmen yadırgasa da sonra şöyle bir duruyor ve bu öykülerdeki yaşanmışlıklar cinsel özgürlüğün sınır tanımadığı coğrafyalar için hiç de anormal değil diye düşünüyor ve içimdeki, beni yanıltan muhafazakâra da iki tokat atıyorum.
Elbette ahlaki açıdan sorgulamıyor, hayat tüm insanlar için tek kere yaşanan bir şey diye düşünüyor ve karakterlere ahlakçı yaklaşıp da özgürlüklerine çomak sokmayı üzerime vazifeymiş gibi görmüyorum.
Kapiçinom bitmek üzere... Oysa geçirdiğim zamandan çok mutluyum. İkinciyi istesem mi diye düşünüyorum. Saate baktığımda o hadi diyor bana. Oysa ben eve gitmek istemiyorum ama gitme vaktinin geldiğini de görüyorum ve ikinci kapiçinoyu sere serpile içemeyeceğimi daha ilk yudumdan sonra da aceleyle ve iş olsun diye içeceğimi biliyorum. Bu fikre selam çakıp kalkıyorum.
Çalışanlara teşekkür ediyorum, ve kasanın önündeyim, ve büyük şok! Ancak bizim gibi kitapsız bir ekonomiste sahip ülkede olabilir bu ki daha önceki yıllarda asla olmazdı. Belediye'nin kafesinde dün 50 TL. olan kapiçino 90 TL. olmuş. Tanrım bize ve hiçbir ülkeye kitabı olmayan yetenekte bir ekonomist nasip etmesin diyor ve kendimi ay ışığının altındaki soğuk havaya, geceye,
ve muhteşem denize teslim ediyorum.