Dün bir yazı yazmıştım, 19 yaşıma vurgu yapan ve hayatımda çok özel yerleri olan iki karakter üzerine... Üstelik yazıyı üzerimdeki etkileri çok büyük olan iki karakter üzerinden sular seller gibi yazmış ve hesaplarımın ötesinde içeriği de çoğaltmıştım. Kullanacağım fotoğrafları koymuş, metni de yerleştirmiştim. Sadece yayın için ayarladığım saati ve o yazının içeriğini blog üzerinden, sanki ben yaşamamışım gibi okumayı bekliyordum.
Sonra bir şey oldu, düşüncelerim toplantı haline geçti. Uzun bir müzakereydi, bekledim. Süre uzadıkça çekimser kaldım ve duygu gittikçe köpürdü. Ve bir şey daha yaptım ki normalde taslaklara çekerdim ve bir süre sonra daha mantıklı bakmaya başladığım süreçte de yayınlardım.
Pek çok yazımda olduğu gibi.
Fakat bu kez ve bir ilk olarak fotoğraflar dahil sildim.
Bir öfkenin esaretinde değildim. Nerede olduğumu da bilmez bir hale geçtiğimi gördüm. Başlığı 19. yaşa ve yazıya uygun olarak yerleştirmiştim. Kanka ifadesinin yerinde başka bir tanım vardı, onu da sildim. Ve artık kanka da bendim.
Çalışma masamın olduğu odanın sunduğu manzara enfestir. Ve sağ tarafımdaki binanın bahçesinde de enfes bir erik ağacı vardır. Pencereye yanaşıp kafamı sağa çevirdiğimde göz göze geliriz. Çiçekler açmış hali muhteşemdir. Biraz onla lafladım. Espriler havada uçtu, gülüştük. Çatıya her bahar yerleşen kuşlar pıtır pıtır. Yüzümde sabitlenmiş enfes bir gülümseme; tam da bu satırları yazarken. Ayaklarım yerden kesilircesine bir hafiflik. Kendime yemek ısmarlamanın planları içindeyim. Birazdan çıkarım ve kendime dondurma da ısmarlarım diye düşünüyorum lakin kendimin henüz bundan haberi yok. Bugün memleket hallerine de kafayı takmayacağım.
Avarelik diz boyu.
Duruyorum ve denizin kenarından onu seyreden genç anneye bakıyorum. Coşkuyla zıplayan hoş bir bebe yanında... İzni kopardı ve boruların içinden döne döne kaymaya koşuyor. Ekrandan gözlerimi alıp bir süre onu izliyorum. 19 yaşıma teşekkür ediyorum.
Garip bir biçimde sürekli kafamı kaldırıp denize bakıyorum; yüzümdeki gülümsemenin tadına bayılıyorum. Ve 19 yaşıma bir kez daha teşekkür ediyor, sildiğim yazı için özür diliyor ve son söz olarak da anladın sen beni diyorum.
Çak yaparak gülüşüyoruz...
Ve Dolunay Obruk dinlemeye başlıyoruz...
18 Haziran Çarşamba
1 saat önce