Kasım 2017
... Hafta sonu ne de güzel saatleri birlikte geçirmiştik Kuş Cenneti'nde:
Subasar Ormanları'nda şahane bir kahvaltı yapmış, bol bol fotoğraf
çekmiş, toptancıya balık teslim anına denk gelmiş, göl içindeki bir
adada yaşayan ve bizi evine davet eden Enver Abi ile tanışmış, günün
finalinde de ennnnnnnnnnnn sevdiğimiz mekânlardan birinde, yine Enn Sevdiğim Kadın'ın Enn Sevdiği Arkadaşı ile deniz manzarası eşliğinde ve onun da bayıldığı, arabayı kullanacağım için ben hariç şahane bir rakı keyfi
yaşamıştık....
9 Ağustos 2020, Pazar
Kahvaltıyı Delta'da -hiç umudum yok ama bir umut hâlâ- o Güzel Ailenin işlettiğini düşündüğümüz noktada yapmaya karar veriyoruz. Oranın da adını anmak istemediğim şahsa verildiğinden neredeyse eminim! Deltaya belli bir noktadan sonra araç sokulmasına bir süredir izin verilmediği için Bafra'nın içinden geçerek Doğanca üzerinden varacağız ki sevdiğimiz bir coğrafya - yolu saklı ve manzaralı, keyifle ilerliyoruz. İki üç yıldır -neredeyse- araba kullanmıyor, artık yan koltuk zevki yaşıyorum. Kaptan'ı; gerçekten de Ehliyetli Kaptan'ı yan koltuktan izlemeye bayılıyorum, öte yandan "Uçak ehliyeti de alır mı acaba?" diye düşünüyorum. Tank ehliyetim sayesindeyse çok şükür ki -kendisiyle- aşık atabiliyorum!
Bu arada buluşmamızdan az önce çektiği fotoğraftaki, Sayko'nun önceki doğumundan Benedict'in ağacın çatalından objektife "Nereye, Sayın Bayan Enn Sevdiğimiz Kadın?" bakışına bayılıyorum. Üzücü haberse Benedict'in -aynı anneden- geçen hafta doğan beş kardeşinden birinin ölmüş olması...
Günün ilk sürprizi içinse küçük köyden çıkmak üzereyken sevinçle ve hasretle duruyor; ineklerin karşıya geçisini izlerken ağıldan çıkarılan mandalarla karşılıyoruz. Bir tanesi tazecik bir Anne; yanında tatlı mı tatlı, neredeyse annesinin bacaklarına yapışmış minicik bir de yavru... Nasıl keyifli bir an. Onlara eşlik eden Abla da çok tatlı, selamlaşıyoruz. Geçişleri tamamlanınca da devam ediyoruz. Bu kez su tedarikliyiz. Eski başkan döneminde yapılan, bulunduğu nokta ile çok uyumlu, hoş ama abartısız, korunaklı alanın dışında, köy gençlerine iş olanağı yaratacak otelin tamamlandığını, öylece de bırakıldığını görüyoruz. Şu anki yönetime uymaz bu: illa devasa, göze sokulacak, birilerine kazandıracak, çevreyle uyum kaygısı taşımayan, doğayla çelişen bir "Eser" yapmaları gerek!
Varıyoruz Leylek Toki'ye, namı diğer Leylek Köyü'ne. Yine Eski Başkan- Üniversite işbirliği ile kazanılmış, doğal ortama dokunmadan, çok hoş ve abartısız düzenlenmiş ve görünür kılınmış bir nokta. Şu Toki vurgusundaki espriye de oldu olası bayılıyorum. Fakat köyde kimse kalmamış. Bütün yuvalar boş derken tam... bir sevinç çığlığı yankılanıyor. Enn keskin gözler gördü, bir tane var. İlk cümlem: "Bu nasıl gidecek peki?"
Çünkü burada doğdu, geliş yolunu görmedi, üstelik tek başına... Bütün yuvaları geziyoruz ama hepsi boş. "Bak da kışı burada geçirsin," diyorum. Pirinç denizinin kıyısında, devasa bamyaların arasındayız. En sevdiğim kadın son Marteniçka'sını da bir bamya çiçeğinin dalına bağladı, az önce.
Kahvaltı noktamıza yaklaştıkça minik ırmakla yan yana gitmeye başlıyoruz, manzara muhteşem elbette. İnsansızlığın ve pandeminin avantajlarını yaşayan çeşit çeşit yavru kuş, suyun da tadını çıkarıyorlar.
Kendine şahane bir yer bulmuş, yavru kuşların gürültücü oynaşlarından bi tık uzak ama onları da seyredebilen sakin noktada, kafası suyun dışında kalmak koşuluyla ırmağa gömülmüş Manda'nın keyfine de edecek bir laf bulamıyoruz.
Kıvrılıyoruz Delta'nın bir zamanlar içinde çok da güzel bir Kuş Müzesi barındıran, kendi ellerimizle tüm gözlem kulelerindeki kameraları kumanda edebildiğimiz, elbette o sahalardaki durumları ekranda gözlemleyebildiğimiz noktasına: Eski canlılıktan eser yok! Yanıltmıyor yeni belediyecilik bizi. Burayı da malum kişiye vermişler; canlı ve kalabalık ailenin yerini, burayla hiçbir duygusal bağı olmayan insanlar almış. Mekân ve dış alanı kuş uçmaz kervan geçmez olmuş. Oysaki cıvıl cıvıl insan kaynar, çocuklar at biner, kimi kahvaltı ederken kimisi kahvesini ya da çayını içer, küçük taylar masa masa dolaşır, kahvaltı etsek de etmesek de kahvemizi içer, ardına da manda sütünden enfes dondurmalarımızı yerdik. Ve elbette çocuk kahkahaları kaplardı dünyamızı.
Yıkılmış kahvaltı hayalimizin üzerine bir de Cennetin yok oluşuna
üzülüyoruz. Yeni bir kahvaltı noktası içinse
bellekte turlar atıyoruz. Yola çıkınca da doğayla yeniden senkronize oluyor güne kaldığı yerden devam etmeyi başarıyoruz. Manda Yoğurdu, Manda Sütü, Manda
Peyniri, İnek Yağı bulunur levhaları asılı hoş evlerin önünden, köyün içinden geçerken, "Hepsi manda da neden yağ inek?" diye soruyorum. Ora mı bura mı derken de bir karara varıyoruz.
Güne Fil Öpücüğü
İstikamet Bafra, doğanın tadını çıkara çıkara ilerlerken, Allahın takdir-i ilahisi, defalarca geçtiğim, defalarca geçtiğimiz bu yolda bir an gözlerim sağ yanımızdan gelip yolumuzla kesişen toprak yola kayıyor. "Durur musun?" diyorum, şaşırıyor. Sonra geri geliyor biraz. Ve Kampoçya!
Kıvrılıyor, biraz uzağında da park ediyoruz. Bayıldık. Uzaktan ve yaklaştıkça poz poz fotoğraflarını çekiyor, bir yandan da tahminler yapıyoruz. Görüntü bir yeme içme noktası olduğu doğrultusunda ve hatta balık yiyip rakı içilebileceğini bile düşünebiliyoruz. Fanteziler diz boyu... Doğa, sıcak yaz kokusu ve ıssızlık muhteşem bir senfoni. Debisi yüksek suyu takip ediyor, her mesafeden fotoğraflarını çekiyoruz. Günün bonusu bu! Tartışmasız...
Üstelik arka tarafta kocaman da bir balkonu var. İnle cinse top oynuyorlar. Muhtemelen içinde kalanı keyfini çıkarıyordur, diye düşünüyor, sevimli köpek dışında da kapısı açık olmasına rağmen bir canlıya rastlayamayınca heveslerimizi toparlayıp, köpekle sohbet edip, hayal kırıklığımızı da yanımıza alıp çekik gözlüye dönüyor, son kararımız Büyük Ev'e doğru yol almaya başlıyoruz.
Daha buralara varmadan önce ana yoldaki bir kavşaktan geçerken Enn Sevdiğim Kadın bir sevinç çığlığı atıyor. Sebebini daha soramadan, gözlerim onun baktığı yöndeki beyaz tabelalara kaymışken ve o zıp zıp zıplarken, onlardan ayrı ve tek mavi tabeladaki "Ada" sözcüğünü görüyorum. Kader! Doğarken yazılana bir ekleme yapana şükür!..
Artık Bafra merkezdeyiz. Çekik gözlü mavi kuşu park ediyor, hikâyesi ve elbette sahibesi çok özel Büyük Ev'e doğru; eski evli sokaklarının tadını çıkara çıkara kasabanın, yürüyoruz. İlk açıldığında gelmiş, çok beğenmiş, sahibesi ile uzun sohbetler etmiş, çokça fotoğraf çekmiş ama üzerine bir türlü yazamadığım Büyük Ev'deyiz. Tatlı bir genç kız karşılıyor. Geçen yılki masamızın olduğu kısma geçiyor, aynı yere oturuyoruz.
"Bir serpme kahvaltı lütfen."
Tek olduğunun, bu nedenle biraz gecikebileceğinin altını çiziyor Genç Kız ki bendeki ilk notu olumlu. Daha sonra bir Genç Adam ilave oluyor ve ikisi birlikte pek de güzel idare ediyorlar ortamı. Bu arada mekâna eşya ve objeler anlamında ilaveler olduğunu fark ediyor, bu gelişimi de olumlu buluyoruz.
Bu güzel mekânı var eden yukarıdaki fotoğrafta filin öptüğü Genç Kadın. Suphan bir mühendis, uzun yıllar bir ünlü gıda markasında çalışmış. Aynı zamanda da bir gezgin, couchsurfers. Fotoğraf yanlış hatırlamıyorsam Tayland'da uluslararası ünü olan Yeni Zelandalı bir fotoğrafçı tarafından çekilmiş ki o hikâye de ilginç. Şu an kendisi öğreniyoruz ki tatilde, dolayısı ile hatırladıklarım bir ihtimal teyide muhtaç ama yanıldığımı da sanmıyorum. Döndüğünde soracağım ve varsa düzeltmem gereken bir nokta gereğini yapacağım. Gezilerden birinde Tayland'da kalmaya karar veriyor ve iş ararken de yolu bu fotoğrafçı ile kesişiyor ve onun asistanı oluyor; bir yandan işe güce yardım ederken arada bir de yukarıdaki fotoğraftaki gibi modellik yapıyor. Zor ve az rast gelinir bir fotoğraf olduğunun altını çizmeme gerek var mı? bilmiyorum. Zorlu bir çekim anı olduğunu ve iki canlı arasındaki duygu alışverişinin yarattığı güvenin ve sempatinin dışa vurduğu bu fotoğrafı çok kıymetli buluyoruz.
Donanıyor masa. Menemene bayılıyoruz ki hafif bir füme tadı alıyorum; bunu ifade ettiğimde aynı tadı Enn Sevdiğim Kadın'ının da aldığını görüyor ve bu menemenin mekâna özgü nüansları olduğunun altını çiziyorum. Gözlemenin içinde peynir var, ama yalnız bir peynir değil bu: ya tatlandırılmış bir salça ya da ketçap ile harmanlanmış... Ben ilk anda ketçap peynir ikilisi diye düşünsem de, sonuçta sorguya muhtaç bir durum olduğuna karar veriyorum. Uzun saatler ve sohbetler boyu sürüyor kahvaltımız; eşlik eden müzikler güzel, yanımızdan, bizi üfüren pervaneden gelen serinlik kalınası kılıyor mekanı. Karşı duvardaki Kızıl Gerdan'sa estiriyor Delta havasını...
"İki kahve lütfen."
"Biri orta olsun lütfen."
"Benimki de sade lütfen."
"İki de soda lütfen."
İki gence bayılıyorum, arada kalabalıklaşmasına rağmen mekân öyle güzel idare ediyorlar ki, en ufak bir serzeniş yok. Genç Kız'ın kardeşi olabileceğini düşünüyorum; bir sonraki gelişte soracağım bunu. Eğer değilse de daha güzel: göz arkada kalmadan mekanın bırakılabileceği elemanlara sahip olmak kıymetli.
Bafra'ya gelip de ona özgü dondurmadan yemeden gitmek olmaz. Olmamalı!
Balkaymak'da dondurma yiyelim mi? diyorum. Enn sevdiğim kadın geçen gün Suphan'ın bir arkadaşının dondurma işine girdiğinden ve yeni bir marka yarattığından söz etmişti ki masanın üzerinde dondurma çeşitlerinin yazılı olduğu bir seramik var. Seçimlerimizi yapıyoruz ve dondurma dolabına gidiyor, soruyor ve O; yani Mr. Ozz'un dondurması olduğunun teyidini alıyor. Seçtiklerimizin siparişini veriyor ve dönüyor.
Çok afedersiniz, kaseyi görünce bir "O haa!" çıkıyor ağzımdan. Öylesine bol ve kocaman bir kase; üstelik miktar fiyat ilişkisine bakınca da farklı yerlerde yediklerimin en ucuzu. Sunum da gayet güzel.
Veee lezzet! On numara beş yıldız. Yerken konuşuyoruz. Enn Sevdiğim Kadın ve Ben aynı kanaatteyiz. Klasik Bafra dondurmasının o yanık süt tadını koruyarak ama eskinin Roma Dondurmalarını da hatırlatan bir tat. Muhteşem bir sentez. Ben çocukluğumun bayıldığım Roma Dondurmalarının arayışındayım uzun süredir ki bulamıyorum. Bu dondurma ikimize de onu hatırlatıyor. Çok beğeniyor, çok eğlenerek ve zevkle tüketiyoruz. Özellikle çilek, içindeki izlerden kaynaklı olarak doğal meyve tadının yanısıra doğal meyve kullanıldığı noktasında cümleler kurduyor bize... Hakeza limon ve muz da! Soracağız bir sonrasında ve yazacağım elbette ama altını çizersem eğer, son yıllarda yediğim en güzel dondurma bu. Kesin!
Bu çok keyifli zaman dilimi için iki gence teşekkür ediyor, bu kez şaşırtan toplam tutarı ödüyor, yol boyu geçen sefere göre bayağı ucuz kalan fiyatın deneme yanılma sonucu oluştuğunu düşünüyor ve bunun Bafra ölçeğinde doğru bir karar olduğunun altını çiziyoruz. Sonra yaya olarak bir Bafra turu atıyor, önceki yıllardan bir gün uğradığımız kitapçının olduğu eski çarşıya gidiyor, alanın tadilatta olduğunu görünce de sıra sıra çayhanelerin olduğu araç trafiğine kapalı dar arastadan geçip çekik gözlüye varıyor ve yola çıkıyoruz. Vakit akşama doğru yol alırken ve biz Samsun istikametindeyken Enn Sevdiğim Kadın sol şeride doğru yanaşıyor.
İşte bunu hiç beklemiyordum, bir başka zamana kalır diye düşünürken ve bundan eminken ben, O sola sinyalini çoktan veriyor, hız kesiyor ve kavşağa giriyor. Karşımdaki, ışıl ışıl parlayan mavi tabeladaysa ADA yazıyor.
Sürprizli Bir Gün - Ada için buradan lütfen
MIGUEL BONNEFOY - Mucit
1 saat önce