27 Aralık 2020 Pazar

Sıkıntıdaki Bir Okurun Garip Halleri 3

Sondan bir önceki siparişte, nihayet, dedim ve koli gelir gelmez ilk onu elime aldım. Şöyle bir göz attım, sonra diğer kitaplarla birlikte okunacaklar bölümüne yerleştirdim. Yazarı tanıyordum: O'nunla tanışmama sebep olan enn bayıldığım kadındı. Yıllar önce, çok uzun zaman önce değil ama, yoğun bir iş sürecindeyken ve ben O'nunla sosyalleşip nefes alıyorken, bana bilmediğim mizah dergileri Ot ve Kafa'yı alır ve gelirken getirirdi. Ve bir de çok nitelikli spor dergisi Socrates'i... Di'li geçmiş zaman yanıltmasın, O hep getiriyordu da ben yeteri kadar okuyamıyordum; çünkü hayatım O ve inşaat olmuştu. Almamasını, parasını boşa harcamış olmamasını ben istedim; iş yoğunlaşmış ve tüm zamanımı alır olmuştu. O dergiler sayesinde yazarla tanıştım. Kaleminden akan mizaha bayıldım. Uzun yazıyordu ve beni çok eğlendiriyordu. Sevilenler hanesine üst sıralardan girmişti. Tasavvuruma göre orta yaşın üzerindeydi ve bir fotoğraf da oluşmuştu kafamda. Ünlü bir yazar değildi, dolayısıyla onunla ilgili bir görsel düşmüyordu önüme. Merak da etmiyordum. Adı ve yazdıkları yeterliydi.

Sonraları bir kitabı çıktı, sonra bir tane daha, sonra bir tane daha... Bir seri üretim! Bir durdum. Merak edip de bir kitabını alayım diye düşünmedim. Oysa yazılarını çok severek okuyordum! Kasılmayan, olgun ve kendi halinde kaleminden, mizahı güzel, cin gibi bir yazar tadı alıyordum. Normal hayatıma döndüğüm evrede okuma hızım normallerime dönse de O'nun bir kitabını yine düşünmüyordum.

Nihayetinde ve şu yakın zamanda perdelerimi yıkıp bir kitabını almıştım!

Yine de, kitaplığa her gittiğimde okunmayanlar kısmındaki başka bir kitapla dönüyor, onu sonraya bırakıyordum. Ürküyordum. Şu seri üretim korkutuyordu beni. Hafızamdaki tadı bozulur, en sevdiklerim listesindeki yeri değişir, diye korkuyordum. Popülerlik fena bir şey değildi, bazısında hoş durur bir durumdu ve bana dahi şirin gelirdi. Önemli olan köpürtmemek ve bir yapaylık tadı hissettiren aşırılığa kaçmamaktı. Yani kısacası bir çıtam vardı, onu aşınca tadım, ne kadar beğenirsem beğenim uzaklaşıyordu.

Sonunda kitabını aldığıma göre, onu diğer vazgeçtiklerimle aynı kategoriye sokmamış o da hissiyatımdaki çıtayı aşmamış, geçmişten gelen sevgim de tükenmemişti. Üzerine ve kitapları hakkında zaman zaman Enn Sevdiğim Kadın'la konuşuyorduk. Bir kaç kitabını önermişti de. Sosyal Medya'da olmadığım, magazine de pek takılmadığım için ne yapar ne eder bilmiyor, düşünmüyordum da... Geçmişte sevdiğim sonra da sildiğim sanat insanları vardı: popülerleştikçe tüccarlaşan, paranın tadını aldıkça doğal hallerini soyunup inkâr eder bir dönüşümle başka türden bir rekabetin içine girerek yapaylaşan, reklamın kötüsü olmaz şiarı ile çakma yıldızlarla aynı düzlemde takılan... Aslında çok katı biri değilim, yakıştırarak yapana eyvallahım var.  Fakat şuramda, "Olmadı bu yaa!" hissi yaratanlara güle güle derim...


Bitirdiğim enfes bir kitabın ardından çekip alıyorum onu raftan. Saklı Bahçeler Haritası'nın okuru kitaba hazırlayan, merak noktalarını uyaran, iki zarftan söz eden ve okuru kitabın ana karakterlerinden biriyle tanıştıran ilk iki sayfası ve -şimdiki zamanda- zekice bir açılışı var.

Sonrasında açılan zarflardan çıkan her biri novella tadında, zengin, soluk kesen mektuplar...

Şimdiki zamandan mektuplara geçince oluşan zaman değişimini ve üslup tadını başlangıçta yadırgıyorum. İki farklı renk arasındaki ton uyumsuzluğu gibi! O kısımlarda kalitem düşüyor. Ama sonra roman, mektuplarda coşkuyla çağıldıyor ve akıp gidiyor. Elimden bırakamaz hale geliyor, zaten sevdiğim yazara beni yanıltmadığı için sürekli teşekkür ediyor ve hissiyatlarımı Enn Sevdiğim Kadın'la paylaştığım gibi ondan hatırımda tutmadığım kitaplarından bir kaçını önermesini istiyorum. Mektuplarda geçen döneme ait siyasal olaylara, savaş dönemlerine, bunların batının yanısıra ülkemizdeki yansımalarına değinen satırları okudukça da yazarı sürekli takdir ediyor, bilgisini, dönemi araştırmış, okumuş olmasını ve bunları kendi eleştirileri ile birlikte öyküye yedirişini alkışlıyorum. Mektuplaşan iki kadın karakter zaten müthiş! İçeriklerde dönemin siyasal gelişmeleri ve savaş ortamı yer alıyor olsa da iki karakterin birbirleriyle ilişkileri de zengin, merak ettirici ve sürprizlerle dolu.  

Okumaktan müthiş tat alıyor, mektuplardaki tüm karakterleri ilginç buluyor, acaba ne olacak merakım sürekli yükseliyor, kitabı elimden bırakamıyordum. Yazarı yücelttikçe yüceltiyor, romanın dünya çapında olduğu inancımı köpürttükçe köpürtüyordum. Özellikle Avrupa'da okur bulacağı noktasında tereddüt etmiyor fakat, tüm bu güzelliklerin dışında ne kadar gayret etsem, görmezden gelmeye çalışsam da bir problemi yaşıyordum!

Şimdiki zamana geçtiğimiz anlarda bir gizem tadıyla verilen ve kim yolluyor bunları noktasında merak yaratmak isteyen satırlardaki zorlama modumu yerle yeksan ediyor, az önce mektuplardaki izlenimlerimi parçalıyor, gülü seviyorsan dikenine katlan noktasına getiriyordu beni. Mümkün olduğunca hızla geçiyordum, o bölümleri. Sonra mektuplarda ve oradaki karakterlerle tekrar yükseliyor, sayfaların içinden geçip her şeyi birebir yaşıyor, her bir anın tanığı oluyordum. İstanbul ve 6-7 Eylül kısmında bir kez daha kaderin kıyağına şükrediyordum. Çünkü Babam  Komutan şoförü olarak o gün onunla olay mahallerine gelmiş, bütün durumu gözleriyle görmüştü ve annemle evlenip biz dünyaya geldikten ve aklımızın erdiği yaşlarda anlatmıştı.

Kitabın 318.sayfadan sonrasıysa bir felaket benim için. Kocaman bir düş kırıklığı; daha ziyade lezzet eksikliği; başta mektuplar olmak üzere gizlerin açığa çıktığı finaldeyse çöküyorum. Atlayarak ama yanıtları alarak ve hızla geçiyorum kalan 26 sayfayı... Sonra, şu şimdiki zamanlı ara bölümler ve finalle ilgili olarak şöyle düşünüyorum: Yazar mektuplarda anlatılan bölümleri önce yazdı. Onlara göre de şimdiye bağladığı ara bölümler düşündü, bağlaç gibi. 

 

Yayınevinin ilgili kişileri ile oturup konuştular, işin ticari kısmı mevzuya katıldı, okur profili ve şimdilerde ne satar meselesi, piyasa, tartışmaya dahil oldu ve onun sonucunda da yarı profesyonellerin etkisiyle bu lezzetsiz, acaba yazarın içine sindi mi diye düşündüğüm, bendeki kalite etkisi negatif, alelacale yazıldığı hissi aldığım bölümler oluştu. 

Aslında kızdım, sevdiğim ve daha büyük bir yaşta tasavvur ettiğim yazarı bu kez aradım nette, buldum. Fotoğrafını ilk kez gördüm ve hımmm diyerek ve  80 sonrası, liberal dönemin talihsiz  kuşağı  halinden bakarak anladım O'nu. Pal Sokağı Çocukları'nın peşine düşme hikâyesinin olduğu bir videodaki düşüncelerine, gençliğine ve coşkusuna gülümsedim. Kıyamadım.

Diğer kitaplarıyla ilgilenmekteyim!..

12 yorum:

  1. sevdiğim bir yazar bu ise okumadığım bir kitab. bunu kütüphaneden temin edeceğim var orada. Ev adlı son romanı ise önümüzdeki ay okuyacaklarım arasında yer alıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarı sevdiğine göre bu kitabını da seversin. Ev ile başlamayı düşünmediğim değil, hangi kitabını alsam diye çok düşünmüş ve buna karar vermiştim.

      Sil
  2. Sevgili Okul Arkadaşım,

    Hani derler ya, başka bir şey isteseymişim olacakmış! İnanın başka şey istemiyorum, istediğim oldu bu yazınızla. :))

    Bir kaç gün önce daha çok popüler romanlar seven bir arkadaşım Nermin Yıldırım'ın son romanı "Ev"i öyle çok övdü ki, ben niye bazı yazarlar hakkında hiç bir şey bilmiyorum diye kendimi kınadım. Sonra aradım taradım, muhtemelen sizin de gördüğünüz pop ikonuna daha çok yakıştıracağım* fotoğraflarını ve fazlaca üretken külliyatını gördüm. bir yandan kendime yine bir "yuh cahil" dedim, diğer yandan benim sevgili blog arkadaşlarım ne diyor acaba araştırmasına girdim ve bibloyoman blogcularda izine rastlayamadım.
    Dur bakalım bekle biraz belki izine rastlarsın dedim kendime veee işte sizin yazınız...
    Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. :)

    *Bu konuya bir not düşmek isterim. Şekilcilik yapmak istemiyorum -açık açık yapıyorum aslında- yine de insanın yaptığı işle ve seçtiği hayatla daha bütünleşik bir tarzı olmalı gibime geliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben "Unutma Dersleri" ile tanıştım kendisiyle ve bir daha görüşmek arzusu duymadım. Ursula Le Guin dışında fantastik edebiyattan hoşlanmıyorum, bu da fazla fantastik geldi bana ve yazım tarzındaki bir şey itti beni, o yüzden bir daha okumak niyetinnde değilim, kim ne kadar överse övsün. Benim tarzım değil. Aynı şeyi Nihan Kaya'da da yaşamıştım mesela...

      Sil
    2. Sevgiii Okul Arkadaşım,

      Biz eskide kaldık, kafalarımız eski!:) Şaka bir yana benzer şeyler aklımdan geçse de sonuçta çağ başka; çok satmak ve çok okunmak, görünür olmak arzusunu, yetişilen dönem itibariyle anlıyorum, yadırgamıyorum da... Muhtemelen biz kot pantolonların, kağıt montların, bazı sanatçıların peşine düştüğümüzde bizden öncekiler de biz hakkında benzer şeyler düşünüyorlardı:) Şimdilerde tık sayıları, iletişimden yararlanmak, bu alanın profesyonelleri ile çalışmak önemli, reklamın iyisi kötüsü olmaz bir atasözü artık! Dolayısıyla bana uymasa da anlıyor ve koşullardan bakarak yadırgamıyor, ama alkışlamıyorum da! Ezelden beri özellikle sanat alanı ise söz konusu olan ölçüm ben ne gördüm ne tat aldım.:)

      Sil
    3. Ben de Unutma Dersleri ile giriş yapmayı çok düşünmüştüm, epey dolaştım kitapları arasında, biraz manavda kavun seçer gibi oldu ama sonra bu kitapla, muhtemelen adından kaynaklı olarak bir sıcaklık oluştu, bir de yazarın popüler olmadığı, bugün ki sevenlerinin bilmediği dönemindeki hissiyatlarım... Tekrar edeceğim üzere, çağ üzerinden bakarak anlıyorum ama okuma zevkim noktasından bakınca bir önceliği olmadığını biliyorum. Önümüzdeki günlere bakacağız:)

      Sil
  3. Popüler olma ve ticari kaygılar sanatı olumsuz etkiliyor. Son derece tarafsız bir şekilde, artı ve eksikleriyle, beğendiğiniz ve beğenmediğiniz yönleriyle akıcı bir üslup kullanarak profesyonelce yaptığınız kitap incelemesini ilgiyle okudum. Yazar eğer düşündüğünüz gayelerle bu kitabı okunur kılmaya çalıştıysa kendine yazık etmiş. Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarın yeteneğinden ve birikiminden şüphem yok, muhtemelen bir süre sonra tatmin duygusu yaşayacak, olgunluk evresinde de görünürlük kaygısını bir kenara bırakıp, biz blog yazarları gibi keyfini çıkara çıkara gönlünce yazacak, diye düşünüyorum:) Rica ederim, güzel sözleriniz için ben teşekkür ederim.:)

      Sil
  4. Nermin Yıldırım kitaplarını seven çok. Fakat ben hiçbirini okumadım. Niyetlendim niyetlendim vazgeçtim. İlginç bir durum var ki birkaç senedir yazarın birçok röportajını okumuşluğum ve dinlemişliğim var:) Kendisini -yansıttığı kadarıyla- epeyi bir tanıdım. Buna rağmen kitaplarını okuma isteği uyanmadı. Alıntılar da ilgimi çekmedi. Sevenleri kusuruma bakmasın, fazlaca şişirildiğini düşünüyorum. Eğer bir ticari davranma durumu hissettiysen, vardır. İlgi çekici bir yazıydı.
    Yeri gelmişken... Mutlu bir 2021 dilerim. Neşeyle, güzelliklerle gelsin. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Muhtemelen eskiden bilmesem seninle aynı durumu yaşardım. Yine de bir opsiyonu var, eski tanışıklıktan; bir kitabını da şimdilerde değil ama okuyup sonrasına bakacağım:)

      Güzel bir yıl olacağı umuduyla mutlu, sağlıklı ve sanata dokunulabilen bir yıl dilerim ben de:)

      Sevgiler..

      Sil
  5. Nermin Yıldırım'la Dokunmadan kitabıyla tanıştım. İçine girdikçe çok etkilendim. Bildiğimiz ve tanıdık olduğumuz evreni sanki yeniden, başka isimlerle kurgulamış gibi bir his bıraktı bende. Ardından Misafir'i okudum. İlki gibi olmasa da onu da sevdim. Bu tanışıklıkla '80 sonrası doğumlulardan çıkan Türk yazarları o dönem mercek altına alıp özellikle okudum, roman öykü ne varsa ortaya karışık. Hala takip ediyorum. Kendimce biraz nesil karşılaştırması yapıyorum. Yukarıdakini okumadım ama yeni kitabı Ev'e el atacağım bir zaman. Okunacak, keşfedecek çok eser, yazar var ve iyi ki. Kendimce bana hitap etmeyenleri bırakıp beslendiklerime dönmeyi öğreniyorum. Zaman, yaş ilerledikçe daha da kıymetleniyor, okuduklarımız neden buna tabi olmasın? :) Sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim tanışıklığım romanları öncesinden olduğu için tasavvuruma göre bir şaşkınlık yaşadım doğal olarak, şimdi 80 sonrası yazarları imgesi kafama oturmuş durumda ve yakın tarihte olmasa da okuyacağım bir romanı sonrasında fikrim -sanırım - yerli yerine oturacak:) Sevgiler..

      Sil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP