18 Ocak 2012 Çarşamba

Barış

 Tanıtımında "... eski mi eski. Ama ne yazık ki hâlâ insanı duraksatıp düşündürecek kadar yeni ve taze..." yazan Barış;  Aristophanes tarafından yazılmış 2400 küsur yıl öncesinden kalma bir komedya. Yücel Erten bu metni yakın tarihin olaylarına zemin yapıp, bugünün izleyicisinin seveceği espriler, danslar ve müzikle destekleyerek, seyirciyi gülmekten kırıp geçiren bir oyun yaratmış.

Güncel yorumuna Anadolu insanını, onun davranış biçimlerini ve dilini katan, Türk Tiyatro sanatının geleneksel unsurlarıyla Modern Tiyatronun ögelerini  harmanlayan yönetmen, kullanmaktan çekinmediği "hoyrat" dil ile seyirciyi oyunun en başında kazanıyor.

Son derece dinamik bir kurgu üzerinde yürüyen oyun, ikinci perdenin hemen başında ritmini biraz düşürse de, kısa sürede kalabalıklaşan sahne ile tekrar aynı dinamizmine ulaşıyor.

İnteraktif  oyun; seyirciyle diyaloglar kurup, zaman zaman onu oyunun bir karakteri haline getirirken, şarkı ve danslarında eğlencesine dahil ediyor.

Oyun eleştirmenlerden siyasetçilere, yazarlardan felsefecilere kadar yaşam üzerine söz söyleyen herkesi -farklı duruşlara sahip- örneklerle sunuyor. Hatta ortak bir paydada buluşan, örgütlenmenin değerini farkeden ama uzlaşma sorunu yaşayan, farklı "siyasi" görüşlere sahip insanların tipik özelliklerini karikatürize ediyor.

Teknolojiyle erişilen yeni davranış biçimlerinin, iletişim dilinin absürt unsurlarını esprilerinin içine serpiştiren oyun; yer yer doruk yapan sağlam diyalogları ve oyunculuklarıyla akıp giderken, Devlet Tiyatrolarına da güncel göndermeler yapmaktan çekinmiyor.

Açıkçası oyunun yürekli haline baktığımda; en azından bu alanda yarattığı özgür ortam nedeniyle mevcut iktidara karşı uzun zamandır duyduğum "saygıyı" ifade etmek ihtiyacı hissediyorum. Gerek Opera Balede gerekse Devlet Tiyatrolarında izlediğim gösterilerde yer bulabilen cinselliğe, bunun dile yansımlarına, bugünü bile eleştirebilen  hallere baktığımda;  muhalif seslere yapılan kısıtlamalar ve cezalandırmalar, kliplere yapılan kırmızı nokta muamelesi, bu yüzden yayın saatlerinin ötelenme tavrı, yazılmamış kitaplar ile sahnelere tanınan özgürlüğün yarattığı ironiye tebessüm ediyorum.

Şeytanın avukatlığına soyunup bunun toplumun bir kesimine verilmiş elma şekerleri olduğunu düşünen aklıma da çelme takıyorum. Hatta daha ileri gidip tüm muhafazakar yapısına rağmen Ertuğrul Günay'ı Kültür Bakanı yapma iradesini göstermiş olmalarını mevcut koşullar üzerinden değerlendirerek alkışlıyorum.

Seyircinin önemli bir kısmını korkutan başarılı efektlere sahip oyunun en can alıcı sahnelerinden biri Mussolini kılıklı bir karakterle ajan provakatörün son derece anlamlı diyaloglarının olduğu an. Bu sahne derdini ne kadar güzel anlatabiliyorsa, ne kadar ustacaysa; silah tüccarlarının barış ile düştüğü hali sembolleyen -aklıma muhteşem film Savaş Tanrısı'ndaki Nicolas Cage'i getiren- sahne o kadar sıradan.

Eğlenip gülünecek, akıcı ve komik, dekor-ışık-kostüm ve efekt anlamında başarılı,"bu kadar kusur kadı kızında da olur" türünden   eğlenceli bir oyun  Barış. Gidin  eğlenin, ötesine pek kafa yormayın, yani kalite anlamındaki eleştirel aklınızı ve gözünü off konumuna getirin. Gecenin keyfini çıkarıp, sıkıntı ve streslerinizi koltuğunuza bırakarak evinize dönün. Ertesi güne fazla bir şey kalmayacak çünkü...

Bir dip not olarak; bizim seyircinin oyunu çok beğendiğini, çok eğlendiğini, finali alkış sağanağına çevirdiğini, fuayede herkesin memnuniyetini ifade eden sözler ettiğini de altını çizerek belirtmeliyim!

1 yorum:

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP