8 Ekim 2010 Cuma

Yeni Yayın Dönemi

kendime notlar; üzerine yazılmak üzere...

Yazma serüvenim bundan yaklaşık beş yıl önce başladı. Uzun, upuzun ve gönderilmemiş bir mektupla... Bazı geceleri sabaha, o sabahı da başka bir geceye bağlayacak kadar uzun soluklu bir yazma süreci. Upuzun bir ilişkinin dökümüydü her şey... Tüm yaşanmışlıklarımın sürece kattıklarını da ortaya koyan, nedenlere, niçinlere alt yapı olan bir yaşam ve anlar özetiydi klavyemin tuşlarındaki...

Askere giderken iki devreli bir lig olarak tanımlamıştım hayatımı... Birinci devresini kapatmış, ikinci devrenin hayallerini, umutlarını ve olası sürprizlerini yanıma almıştım. Daha bir aylık askerken, hep hazır olduğum ölüm gerçekleşmiş ve ben planlarımın bana ait olan, içinde sadece benim olduğum kısımlarını hayatımdan çıkarmış; bildiğim, beklediğim ve hazır olduğum, ama öyle olsun istemediğim rolü oynamaya başlamıştım.

Kendimi bir bukalemun olarak tanımlarım hep... yaşamla ilgili şikayetlerim yoktur. En olumsuz anlarda bile ortama uyar, anın tüm gerçekliklerini bir durum olarak görür, onun güzelliklerini bulur ve onların üzerinden yürürüm.

Bu öngörebilir ve hayatla uyumlu halime rağmen, açık söylemek gerekirse, hayatımın bir üçüncü devresi olacağını hiçbir zaman öngörememiştim. Ama oldu. Bu üçüncü devrede de diğer iki devredeki beni terk etmedim. Ama hayatın kalabalık akışının iplerini, bu kez tümüyle elime aldım. Bencil oldum. Ya da öyle olmaya karar verdim.

Evvel zaman önce, yani ikinci devrenin bir türlü başlayamayan kapanış töreni devam ederken, yeni bir yazma süreci başlamıştı bende; neredeyse her sabah bir şeyler karalıyordum. Öylesine yazıyordum. Sabahlarımı, gün içi boşluklarımı dolduran bir uğraş olup çıkıvermişti yazmak. Geride bıraktığım yaşamı gözden geçirme, sevdiğim anların içine girip kendimi bu dünyanın, anın, sürecin dışına atmanın keyfiydi dökülen her bir kelime ... Yeni, yepyeni bir ritim tutturmuştum. Hayat, yeni ve hızlı ritmiyle keyifli keyifli akıp giderken, bir anda zamanın el frenini çekiyor, kendimi anın dışına, kumbaramda biriktirdiklerime atıyordum. İz bırakan anları yaşıyor, keyfini de yanıma alıp bugüne dönüyordum.

Bir evvel zaman daha sonra, sadece vizyondaki filmleri takip etmek için üye olduğum bir sinema sitesinde yorumlar yazarken buldum kendimi. Oranın seviyesinin ve tadının kaçtığını hissettiğimde, bugünden iki yıl bir ay önce, bir akşam birden blog hazırlarken buldum kendimi. İlk yazım bir filmdi: Volver.

Blog dünyasıyla hiç bir alakam, konu üzerine hiç bir bilgim yokken bir yazı okumuştum gazete sütunlarından birinde... Blog dünyasını kasaba yaşamına benzetiyordu yazar... Ben artık bir kasabalı olmuştum. Bugün, şu an, farkındayım ki ben çok güzel bir kasabada yaşamaktaymışım. Sabahın en erkeninde, elimde kahve kokusu, konuk oluyormuşum pek çok yüreğe...

Fakat bu yaz, olağanım olmuş, yani sabah elimde kahve kokusuyla başlayan dolaşmalarımın, içimden geldiğince akıp giden zamana saldığım kelimelerimin uzağına düşüverdim. Yaz dışında sadece bana ait olan yaşamım, yine çok kalabalık, yine coşkulu bir seyir halindeyken, başka bir ritimle toslaştı bu sene. Mahremiyet alanlarım yok oldu. Yaşamın ritmi, ne yazık ki elimden gitti. Günün akışını düzenleyen, keyfe keder hareket eden bireysel özgürlüğüm, evdeki şahane kalabalığın esaretine girdi. Sadece beni düşünen, o benin çizdiği rotada yürüyen bencil olma halim kesintiye uğradı.

Aslında hayatımın hatası, evde yer açmak için bilgisayarı ofisimsiden salona taşıyıp, alt katı terk etmemle başladı. Yazları ev kalabalıklaştığı için ve artık bir genç kız iddiasındaki Naz odaya el koyduğundan; üst kattaki, erik ağacı ve altındaki masaya bakan odaya taşımaktan vazgeçip bilgisayarı, salona yerleştirdim. Dolayısıyla, ufak çaplı bir internet kafe halini alan salonda her biri bir koltuğa yayılan, çok sevdiğimiz ve aynı zamanda dünyanın en geveze sağır dilsizi olan Esra'yı, ortalığı toparlamasının iki dakika sonrasında çıldırtmayı başaran dağınıklığın müsebbibi çetenin içinde kaldım. Üç kişi aynı masaya oturup önlerine açtıkları laptoplarıyla oyun sitelerinde, özellikle piştide, dördüncüye kumpas kurup, perişan eden bir çete bu... Kağıtlarını birbirine söyleyen, dolayısıyla pişti ve sayı toparlayan, ve tüm bu halden habersiz bir garibi tüm oyun boyunca deli eden bir çete...

Çoğu zamanlarda bu çete işgal ettiği için salonu, o hareketliliğin içinde bir türlü düzen kuramadım. Bir türlü konsantre olup da yazmaya fırsat yaratamadım. Canım cicim her şeyim blogumu kaçınılmaz bir biçimde gözümün ırağına koydum.

Belki de tüm bunlar, bir tembelin bahaneleridir, bilmiyorum!

Kısa ve öz; bu yaz bir türlü çekidüzen veremediğim ben yüzünden, blog ihmale uğradı. Bu yazamaz sürece çeşit çeşit bahaneler de yaratmadım değil hani! Mesela cumartesi günü sezonu açan Samsun Devlet Opera Balesinin Carmen'i üzerine yazacağım bir yorum ile sezonu açarım sanıyordum, öyle kandırmıştım kendimi. "Yeni Yayın Dönemi" başlıklı bu yazının bir hafta önceki halinde "Neyse, bu akşam Carmen'le SDOB'si yeni sezonu açıyor ve ben de kendi ritmime dönüyorum. Yani yeni yayın dönemi başlıyor. " diye, şu an aktüalitesini yitirmiş bir cümle de vardı.

Beş gün rötar yaptım. Geçen cumartesi izlediğimiz Carmen üzerine bir yazıyı da henüz yazmadım ama iştahlıyım sanki...

Oysa ne şahane bir yaz yaşadım.

Sipper izler ve anlar var damağımda...

Yani.. bu kez, gerçekten, yeni yayın dönemi başlıyor.

16 yorum:

  1. hayırlı olsun, özlemiştim kalemini. yeniden, yenilenen devrede, kelimeler de duygular da uzağına düşmesin o halde.

    YanıtlaSil
  2. Hoşgeldiniz o zaman. Fotoğrafın mavisine bayıldığımı belirtmeden geçemeyeceğim :)

    YanıtlaSil
  3. Yaz'ı da yazı da yazamadım uzun süre sizin gibi. Güzel, yoğun bir o kadar da yorucu bir yazdı; ama ben yazamadım.

    Yeni sezonu açtım, ama hala tatsız tuzsuz ısınmaya çalışıyorum.

    Sizin yazılarınız blog alemine tat getirecek, özlemiştim. Hoş geldiniz, bu yazınızla da hoşluk getirdiniz.

    YanıtlaSil
  4. Gözlerimiz yollarda kalmıştı, onları da getirseydiniz? :)

    Biliyor musun buraneros, aslında benim kafamdaki, hayalimdeki "aile" tam senin ailendeki gibi... Bilmem öyle, bilmem değil ama öyle sıcak anlatıyorsun ki ailenizi,evi; eşyalarımı toplayıp sizin eve yerleşmek istiyorum :P

    Neyse, özelmiştim; yazıyı okuduktan sonra yeniden farkettim özeldiğimi. Bu kasabanın pek sevilen bir sakinisin benim için. Blog yazmaya ilk başladığım anlardan beri böyleydi bu ve ne hoştur ki hiç değişmedi.

    Ben duygulanmaya başladım:s En iyisi ben susayım da sen konuş artık. Çok sustun:)

    Hoş geldin:))

    YanıtlaSil
  5. Uzun, sessiz bir bekleyişin ardından nihayet "bende varım!" dedirtircesine güzel ve anlamlı bir yazı ile laparagas ailesini ve önlerinizde laptoplarla masa muhabbetlerinizi görür gibi oldum bir anda...

    Hoşgeldiniz yeniden...Yazılarınızı özlemişim...takibimdesiniz...:)

    YanıtlaSil
  6. gözümüz aydın (:

    YanıtlaSil
  7. teşekkür ederim sevgili evren, şu bir kaç gün ufak bir işim var.. ardından sanırım yazmaya devam... kelimeler bazen uzağa düşse de duygular yerinde, bir yere düştükleri yok..

    YanıtlaSil
  8. Hoş bulduk parpali, çok teşekkür ederim... aynı mavinin devamı da var:)) Sırasıyla...

    YanıtlaSil
  9. Çok teşekkür ederim Aysema hoş bulduk. bende aynı ısınma sorununu yaşadım... ve artık ısınıyorum sanırım: ben de çok özledim blog almenini açıkcası...

    YanıtlaSil
  10. E sende benim için öylesin A.nur... Seni ilk okuduğumdaki o dizelerini asla unutamam... Bak hemen tekrar edim:)):"uyku tutmadı beni, gel sen tut... fakir nakaratlarımın içine bağdaş kur" ... çok az cümle vardır aklıma not aldığım ve derin bulduğum, aynı zamanda sade... o yüzden hissiyatımız karşılıklı... E bi gün, ama yazın yolunu düşür buralara:))

    YanıtlaSil
  11. Çok teşekkür ederim Esmir, bende sizin yazılarınızı özledim:)

    YanıtlaSil
  12. teşekkür ederim B.G.... Benim de gözüm aydın:))

    YanıtlaSil
  13. Çok özlemiştim :)) yazılarını o yazarken ki naifliği iyiki geri geldin sonbaharla birlikte taze kahve kokusunda mutlulukla hoşgeldin :)9

    YanıtlaSil
  14. MERHABA SEVGİLİ BURANEROS...
    HİÇ ADETİM OLMAYAN BİR ŞEYİ YAPIYORUM ŞU AN.. YANİ BENİM SAYFAMI ZİYARET ETMEYEN...ve YORUM BIRAKMAYAN BİR KİŞİNİN SAYFASINA YORUM YAPIYORUM..
    ÜSTELİK AĞZI BİR KARIŞ AÇIK, UMDUĞUNUN FEVKİNDE BİR ANLATIMLA VE DONANIMLA BAYILA BAYILA OKUDUĞU BİR YAZIYA!!!

    ŞU ANLIK BU KADAR YETER HOŞBULDUK YANİ!!!

    ŞİMDİ BLOĞUNU BİR HALLAÇ PAMUĞU GİBİ ATMAYA GİDİYORUM.. MÜSEBBİBİ EVRENDİR!
    FAZLA ZORLARSAK AKRABA ÇIKMA İHTİMALİ BİLE VARDIR!!!! :)))

    YanıtlaSil
  15. Hoşbulduk Sevgili Ateş.. bende çok özlemişim... ama hala kıvama gelemedim.. ve tembelleştim sanki yazma konusunda biraz.. ya da meşguliyetlerim çoğaldı... ama gayretteyim.:))

    YanıtlaSil
  16. Merhaba Sevgili Hasret Senfonileri,

    Yazmak konusunda epeyce tembelleşmiş ben için o kadar değerliki yazdıklarınız. Ve kabul ediyorum ki yorum yazmak ve yorumlara yanıt vermek konusunda oldukça, hem de epey oldukça kusurlu biriyim. Bu gecikme için özellikle özür dilerim. Sizin gibi derin ve farkında biri tarafından yazılmış bu övgülerin yüzüme çocukca ve keyifli bir gülücük kondurduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Çok teşekkür ederim. Son cümlenizle ilgili tesadüf, sanırım bir yazıya bile konu olabilir:)) Umarım yazabilirim.

    Tekrar ve çok teşekkür ederim. Sevgilerimle...

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP