7 Ocak 2009 Çarşamba

Hiç Bilmeyenlere, Özellikle Öğrencilere Bir La Paragas Hizmeti: Ayrıntılı Bir Tarifle Mercimek Çorbası



Öğlenin bir vaktinde kahve yapmak için mutfağa geçtiğimde raflardan birinde gözüme çarpan bir torba mercimek, ''Gel hadi bir çorba yapalım.'' diye göz kırpmaya başlayınca. O güne kadar hazır çorba dışında çorba yapmamış ben heyecanlandım. Mutfağı kullanmak ve yemek yapmak konusunda normaldeki tüm dağınıklığımın aksine sistematik ve tertemiz bir çalışma üslubum vardır, bunu biliyorum. Çok daha zor yemekleri denemiş, bunda başarılı olmuş ben, bugüne kadar hazır çorbalar dışında bir çorbayı bina edememiş ve denememişken, sınırda dolaşmanın o ince heyecanı da paçalarımı çekiştire çekiştire hadi yapalım haline bürününce; bu iki taraflı isteği kıramayıp, kırmızı ışıkta arabanın önünden geçen kızın çorbası kıvamında bir mercimek çorbası yapabilir miyim diye bu işe soyunmaya karar verdim.

Önce onun bu çorbayı nasıl yaptığı üzerine düşünürken, bir yandan da Google'a verdiğim mercimek çorbası siparişine karşı onun sunduğu menüden tek tek tatlarını koklamaya başladım. Hangi rengin hangi tonunun, hangi rengin hangi tonuyla iyi gideceğini bilen uzmanlar gibi, hangi tadın hangi tatla bir araya geldiğinde hoşluklar sunacağı konusunda da yetenekli olduğum söylenebilir, hatta öyleyim canım, tevazuya gerek yok.

Bir sürü seçenek içinde hayalimdeki çorbayı göremeyince, kendi çorbanı kendin yaptan yola çıkıp bir sürü tariften de beslenerek, ama en çok da kırmızı arabanın önünden geçen kızınkini düşleyerek, doğaçlama işe girişmeye karar verdim.

Önce kırmızı ışıkta arabanın önünden geçen kızın çorbasındaki tatları damağımda hissederek kimyasal analizlerini yaptım. Evet şu var, şu da var, ve şu da var diyerek listeyi ve miktarları kafamda oluşturdum. Sonra, onun bu çorbayı yaparken blendırdan geçirdiğini de gözünde tutarak, tüm akılda kalanları Google'un sunduğu menülerdekilerle birleştirip, yol haritamı oluşturup, serüvenin göbeğine gözü kapalı daldım.

Gün boyu yağan yağmurdan ıslak havada, dışarıdaki soğuğun camdan görünen haline inat sıcacık ofisimsiden soğuk mutfağa hareket ettim. Öncelikle perdeleri sonuna kadar açarak yemyeşil bahçeyi mutfağa doldurdum. Sonra, mercimekten bir su bardağı alarak pirinçleri ısladığım uç tarafı süzgeçli kaba boşaltıp, içindeki ufak tefek arızaları temizledikten sonra bir kaç su yıkayıp iyice süzdüm. Onları kendileriyle baş başa manzaranın seyrinde bir sohbetin derinine bırakırken, soymaya başladığım orta büyüklükte iki patatesi iri parçalar halinde doğrayıp, çorbayı yapacağım büyükçe bir tencereye koydum. Niyetim fazla miktarda çorba yapıp üç dört gün yemek işiyle uğraşmamak. Buradan yola çıkarak nüfus sayısına göre bir sonuç çıkarmak olası. Sonra, bir orta boy, şöyle söylesem sanki daha doğru olur: Patateslerin yarısı kadar olacak şekilde havucu da güzelce soyup, çok küçük olmamak koşuluyla enlemesine doğradım ve tencereye ilave ettim.

Bir orta boy ağlatmayan iyi kalpli soğanı alıp - ki o da yaklaşık patateslerden birine eş değer büyüklükte- kabuklarını soyup dört parça halinde tencereye attım. Bir bardak yıkanmış mercimeği de ilave edip, üzerine yedi bardak su koydum ve tencereyi ocağın büyük bölümüne oturtup en yüksek ayarında pişmeye bıraktım. Arada bir karıştırarak ve bir miktar- ki iki çay kaşığına eş değer- tuz koyup , çok az da karabiberle tatlandırıp, bir et bulyon ilave ettim. Kaynamaya başladıktan bir süre sonra üzerinde oluşan köpükleri alıp kısık ateşte havuçlar pişene kadar bekledim. Havuçlardan birini alıp yaptığım kontrolden okey çıkınca, tencereyi kapatıp blendırı fişe taktım.

Miktarı çok olduğu için ve bir seferde blendırdan geçirme şansım olmadığından, yedek bir tencereyi üzerine süzgeç oturtarak sağ yanıma konuşlandırdım. Blendıra kepçe kepçe koyduğum oluşumun tamamını iyice çektirdikten sonra, üzerindeki süzgeçle bekleyen tencereye süzgeçten geçirerek doldurdum. Bütün işlem bitince, ilk tencereyi güzelce yıkayıp ilk günkü haline getirdim. İçine yaklaşık bir margarin paketinin beşte biri - ki o da elli grama karşılık geliyor- tereyağı koyup köpükleri gidene kadar erittikten sonra, içine iki tatlı kaşığı unu atıp hızlı hızlı çevirerek topaklanmasına izin vermeden kavurdum .Kıvama geldiğine karar verince, süzdüğüm çorbadan yine süzgeçten geçirerek önce bir kepçe ilave edip iyice yedirdim unu. Sonra, yavaş yavaş ve karıştırarak süzülmüş çorbayı yine süzgeçten geçirerek ilave ettim. Oluşan köpükleri alıp çorba yeniden kaynamaya başladıktan bir süre sonra altını kapatıp dinlenmeye bıraktım.

Bu arada tost ekmeklerini küçük kareler halinde kesip, küçük bir tavada erittiğim tereyağında çevirmeye başladım. Üzerlerine çok az pul biber döküp, çıtır bir hal aldıklarında kaseye servis edilmiş çorbanın üzerine dökerek, bir miktarda karabiber ilavesiyle sofrada eserimin son halini bir süre seyrettim. Aldığım ilk kaşıktan sonra tamamdır bu, kırmızı ışıkta arabanın önünden geçen kızın çorbası gibi olmuş dedim. Ve kendi kendimi tebrik edip, çorbanın ardından ve teşekkür babından kendime bir kapuçino ikram ettim. Deneyin, pişman olmazsınız.

5 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Ben yanlış siteye uğramışım pardon! Bu yemek tarifi yapan bir siteymiş:) Ben film yorumuna bakmıştım:)

    YanıtlaSil
  3. varya sen orada bir kır restorantı aç ama bunları menüye ekle adamlar sipariş etmeden bir okusunlar :))

    ve bir daha lütfen tok olup olmadıgımı bir sor tamam mı nolurrr, (duygu sömürüsü yapan efsa)

    YanıtlaSil
  4. elbette alabilirsin beenmaya hatta tencereyle yollim istersen:))


    Sevgili Arzu ,burası bir ''General Store ''doğru geldin ama ihtiyaçla karşılaşamadın:))her zaman bekleriz efenim dükkan sizin:))

    valla öyle bir fikrim var efsacığım ama iyi bir yöneticiye ihtiyacım var:))tamam bundan sonra benzer yazıları yemek saatlerinden sonra yayınlarım:))

    Judi gözlerini kapatıp hayalini kur içmiş kadar olursun:))ve belki bir gün bilgisayarlardan koku yayacak japonlar ,tadlarıda duyumsatmayı başarırlar:))biraz daha sabır:))

    YanıtlaSil

İLETİŞİM İÇİN

laparagas@gmail.com

KATKIDA BULUNANLAR

Blogdaki yazıların tüm hakları La Paragas yazarlarına aittir.
Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

  © Blogger templates Newspaper by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP