Oysa incecikti; 114 sayfa-cık! 9.sayfadan başlayıp 114'ün çeyreğinde biten... Onunla Pelin Pembesi'nde rastlaştık. Kendini ortalara atmayan bir sessizlik içindeydi. Fısıldıyordu. Oysa ben bağırdığını, ama sessizce, göze girme çabası içinde olmayan bir vakarla bağırdığını duyuyordum, sanki.
Evet duyuyordum!
Bir süre kitaptan alıntılanmış satırların üzerinde kaldım. Onların fısltılarını da tıpkı Pelin Pembesi'nin fısıltıları gibi dinledim. Bir his düştü içime. Yazarı tanımıyordum. Fakat iyi bir okur olduğundan artık emin olduğum Pelin Pembesi hakkında yeterli fikre sahip olmuştum. Bir derinlik vardı yazılarda, tartışmasız. Bir ruh zenginliği öte yandan... Hayata dokunduğu mutlak bir farkındalık ayrıca! Bir süre ilgiyle takip etmiştim önce, kitaplarının ve okuma yelpazesinin genişliği dikkatimi çekmiş, ruhun ulvi seslerini kıymetli bulmuş, bakış açısından etkilenmiş, sonra da blogroluma eklemiştim.
Kitabı fısıldayan yazısındaysa altı çizilmiş bir alıntı vardı. Cümleler, etkileyici idi. Ama roman karakterinin mesleği ben için daha cezbediciydi. O dünya hakkında dışarıdan da olsa bir fikrim vardı. Bir izleyiciydim ve yazıyordum. O yazılarım biraz da olsa camianın içine sokmuştu beni. Hayatımın enn güzel kadınından bilgiler alıyordum, camiaya yakındı ve arkadaşları vardı. İşte tüm bu bileşenlerin bendeki etkisiyle "Almalıyım... evet bu kitabı almalıyım!" demiştim. Blog da ilk cümleden itibaren"Kesin almalısın," diyordu zaten.
İlk kitap akıp gitmişti. Yazdım. Kurada ikinci çıkan bu kitabı ise adını vermeden belirttmiştim, yazıda. Şimdi altını çizerek duyuruyorum: Duygusal Adam. Yazar: Javier Marias. Çeviren: Neyyire Gül Işık.
Zorlu bir okumaydı sanki! Yazdıklarım da bu hissi verecektir muhtemelen.
Fakat nasıl tanımlasam bilmiyorum ve buradan ötesinde söz edeceklerim bir yaman çelişki gibi duracak olsa da, öyle değildi işte!
Hap gibi içerim ben bunu diye düşünüyordum elime aldığımda, evet. İlk sayfaları okuduğumda bayılmıştım; bir trendeydim çünkü. Hatta Enn Sevdiğim Kadın'a coşkuyla anlatıyordum okuduğum sayfaları. Sonra bir konuşmada yazarın adını söyledim ve gördüm ki o tanıyor zaten; iki kitabını okumuş. Övdü. Fakat ben... evet ben... çoğu dev kitabı kısa sürede bitirmiş ben... üstelik de plasiyer diye adlandırılmış satıcılarla ilgili -kitaptaki- analizleri ve iki meslek arasındaki benzerlikleri gayet iyi anlayan ben... ve üstelik de onlara dair bir kanaati olan ve bunu kendi tanıdığım bir kaç kişi üzerinden somutlaştırmış, hatta enn sevdiğim kadına özellikle intihar örnekleri vererek anlatmış ve bu durumu da kitaba övgü ve beni ayrıca heyecanlandıran bir durum olarak onunla paylaşmış ben; çoğu zaman kitabı bir kaç sayfadan sonra bırakıyordum. Fakat bu bırakmalar nedense rafa terk etmeme sebep olmuyor, bir başka kitabı da çağırmıyordu. Sonra, diyelim ertesi gün, elime aldığımda bir kaç sayfa geri dönüyor, döndüğüm sayfadan devam ediyordum. Sanki bir yeni okuma zevki edinmiştim ve üstelik sanki kitaba dahil bir karakterdim; dün ne olmuştuları ölçüp biçiyordum!
Onunla aramızdaki bu fırtınalı ilişki 15 günden fazla devam etti. 114 sayfalık bir kitap ve 15 gün! Elime aldığımda bizzati harflerin arasından geçip canlı bir an lezzetiyle betimlenmiş alanlarda, görünmez bir izleyici oluyor, konunun zenginliği içinde renkler açıyor, olağanüstü zevk alıyordum. Ve sürenin bu kadar uzamış olmasına dışarıdan bakıldığında mutsuz olduğum, ya da kırıcı olur diye kitabı eleştirmediğimin düşünüleceği gibi kaygılar taşımıyordum ve 15 günde eziyetli gözükecek bir okuma olduğu düşünülecek bu duruma ve ondan vazgeçememe bir açıklama da getiremiyordum.
Hani desem ki "İşte klasik müzik dünyası, besteci adları, opera eserleri, oraya ait bir erkek, onun dünyası falan," bir de eklesem ki "bilmediğim bir dünya, üstelik sevmediğim bir müzik ve dolayısı ile bana ırak bir mevzu..." Değil!
Üstelik, Carmen tadında bir kadın karakter var. Ve enteresan ve bir o kadar da aşık bir adam, bir eş. Duygusuz gibi görünen pragmatik bir iş adamı. Cümleleri akılda çevrilen ve o cümleleri üzerine düşündürten bir adam!
Neden hiç değilse bir kaç günde bitirip de kitaplığın okunmuşlar bölümüne koyamıyorum ben bunu?
Bir cevabım ne yazık ki yok...
Nihayetinde, bazı sayfalarını verdiğim aralar nedeniyle baştan aldığım, belki de 15'den biraz daha fazla gün sonunda bitiriyorum. Kapatıyor ve elimden bırakmıyorum. Vedalaşmadan önce bu beraberliğimiz üzerine düşünüyorum; onu sevdiğimi dokunarak ifade ediyorum.
Sanki bir ülkeden, bir yolculuktan yatağıma bırakılmış, o ülkede ilginç ve zengin karakterli insanlar tanımış, onlar beni göremeseler de ilginç hayatlarına tanık olmuş, oteli sevmiş, şehrin sokaklarında dolaşmış ve barda bir kaç kadeh içerken insanlarla merhabalaşmış ve bir iki kelâm etmiş, görünmez bir adam gibi hissediyorum kendimi.
Sonra kalkıyorum uzandığım yerden, Duygusal Adam'ı okunanlar bölümüne bırakıyorum kitaplığın.
Neden, Sıkıntıdaki Bir Okurun Garip Halleri başlıklı serimin içinde yer almıyor bu kitap? Üstelik bu konuda çekincesiz de biriyim!
Peki ilk kez başıma gelen çok farklı bir okumaydı bu diyebiliyor muyum?
Hayatımın en özel okumalarından biriydi. Çok ilginç ve bu sıkıntılı gibi duran süre nedeniyle buna yine de bir açıklama getiremiyorum...
Karakterleri ve olayları gerçekten tanık olarak kaydetti mi kitaptan biriktirdiklerime?
Kesinlikle!
O halde derdim ne benim?
*Sıkıntıdaki Bir Okurun Garip Halleri, merak edilirse buradan lütfen.
*PELİN PEMBESİ ile tanışmak için de buradan lütfen